SAYFALAR

21 Kasım 2016 Pazartesi

KARDEŞİNİ GÖMMÜŞ

Soldan: Skoda Sadık, oturan, Uzun Tahsin
atletle duran, Sanık İsmail ve Ben.
Ceseti getirdiği yolu tarif ederken.
(resim gazeteci tarafından çekilmiştir.) 
1974 yılı Adana Cinayet Bürosu. İsimsiz imzasız bir ihbar mektubu geldi. Mektupta aynen şöyle yazıyordu: "Yeşilevler 765. sokak filan numarada oturan Karaisalı'lı İsmail isimli şahıs sekiz sene önce 'kötü yola düştü' diye kendisinden üç yaş küçük kız kardeşini öldürdü ve cesedini Karaisalı yolunda boş bir araziye gömdü. Ben çobanlık yaparken görmeme rağmen söyleyemedim fakat bu güne kadar da vicdan azabından kurtulamadım. Şimdi sizlere ihbar ediyorum." diyordu isimsiz imzasız ihbar mektubunda.

Verilen adresi takibe aldık. Hakikaten bu adreste 40 yaşlarında anlatıldığı gibi İsmail adında bir insan yaşıyordu. Fakat bu gibi konularda polisin çok uyanık olması icap eder. Çünkü bazı insanlar düşmanlarından intikam almak için bu yolu seçer, yalan yere suç isnat ederek güya aklınca karşı tarafı polise göz altına aldırır ve dövdürür, böylece canı rahat eder.

Şahsın nüfus kayıtlarını inceledik. Evet İsmail K...nın kendinden üç yaş küçük Selma isminde bir kız kardeşi var. Köylerinden ve oturduğu mahallesinden araştırdık kızın izini bulamadık. Kızı tanıyanları bulduk. Kötü yolda olduğunun söylendiğini tespit ettik fakat kızcağız yok. Yedi sekiz sene önce kayıp ihbarı yapılmış fakat zamanla unutulup gitmiş. Bir akşam İsmail'i göz altına aldık. Kız kardeşi Selma'yı sorduk. Önce köyde olduğunu söyledi. Bindirdik vatandaşın hibe ettiği Amerikan Pleymth arabamıza "Hadi bizi köye Selma'nın yanına götür" dedik. Kurttepe tarafından Karaisalı'ya doğru giderken yolda arabadan atlayarak kaçmağa çalıştı. Yolun dışında boş arazide peşinden kovalamak süretiyle tarla içinde tekrar yakaladık. "İsmail, biz sana insanlık yapıyoruz, dayak atmıyoruz, sen bize kelek yapıyorsun. Elimizden kaçmağa çalışıyorsun. Tekrar kaçarsan arkandan hiç koşmam seni öldüreceğim." dedim. İsmail'i dövmek istedim. İsmail, Skoda Sadık'ın arkasına saklandı ve diğer arkadaşlarım da bana kızdı dövdürtmediler. "Ağabey vallahi söyleyeceğim. Ne olur beni bu adamdan kurtarın." diye Skoda Sadık'a yalvarmağa başladı İsmail. Onlarda "Söyle kurtul. Kısma gittik mi esas biz seni döveceğiz. Hadi bin arabaya gidiyoruz" dediler. İsmail ne dese beğenirsiniz? Yok ağabey arabaya binmeyelim. Gelin benimle kız kardeşim Selma'yı az aşağıda gömmüşüm. Yerini göstereyim." dedi.

Meğersem kız kardeşini gömdüğü yer o bulunduğumuz yerden yirmi metre kadar yoldan aşağıda, boş arazi de çalıların içinde imiş. Kız kardeşi Selma'yı gömdüğü yeri gösterdi. Kazdı ve kız kardeşinin kemiklerini çıkardık. Üstte ki resmi de olay sırasında çekmiştik. Uzun Tahsin oturmuş, oturduğu yerde İsmail'in anlattıklarını dinliyordu. Yukarıda ki fotoğrafı o an için yanımızda bulunan gazetecilerden biri çekmişti. Şahıs sorgudan sonra tutuklanıp cezaevine girdi. Yalnız Sadık'a 'Skoda' dedik mi çok kızıyordu. İnşallah bu yazıyı okumaz.
    

19 Kasım 2016 Cumartesi

YARDIM SEVEN

Bir iş adamı iş icabı arabasıyla Ankara’ya gelir. Vakit akşam üstüdür ve Kızılay civarında arabasını park edecek yer yok.

Girdiği bir sokakta biraz ilerledikten sonra sağ tarafta bir arabanın zor sığacağı kadar bir yer görür. Oraya doğru yanaşır ve girebilmek için ileri geri gidip gelmeğe başlar.

Bu sırada dükkanını kapatıp evine gitmek için dışarı çıkan bir Karadenizli esnaf, park etmek için uğraşan bu arabayı görür. Bakar ki adam o dar yere arabasını sokmağa çalışıyor, yardımcı olur; 'gel, git, hop, ileri-geri, sağa-sola' diye komutlar verip manevralar yaptırarak yarım saate yakın uğraştıktan sonra, güç bela aracı bu dar yere park ettirir.
İş adamı kan ter içinde arabasından iner. 

Yardım eden Karadeniz'liye teşekkür edip tam ayrılacakları sırada; iş adamının arabasını park ettiren o iyi insan Karadenizli esnaf hemen cebinden bir anahtar çıkarır, zorla yeni park ettikleri aracın önünde ki araca biner, çalıştırır ve oradan uzaklaşır gider.


15 Kasım 2016 Salı

YÜZÜNE TÜKÜR

Yazın karınca gece-gündüz, durmaksızın çalışırken; ağustos böceği vur patlasın çal oynasın, şarkılarla, türkülerle, eğlenerek tüm zamanını geçirirmiş. Nihayet kış gelmiş. Karınca sıcacık evinde, kışın yiyeceğini biriktirmiş olmanın gururuyla keyif sürerken; bir gün aniden kapısı çalınmış.
Gelen ağustos böceği.

Karınca:
- Eee...Yaz boyunca vur patlasın çal oynasın eğlendin. Oysa ki ben kışı düşünüp çalışıp çabalayıp, alnımın teriyle yiyeceğimi biriktirdim. Şimdi sen benden bir parça yiyecek isteyeceksin, onun için geldin, öyle mi? demiş.

Ağustos böceği:
- Yok komşu, sen beni yanlış anladın! Ben yazın saz çalıp türkü söylerken ayıptır söylemesi meşhur oldum. Paralar kazandım. Kazandığım paraların bir miktarını biriktirdim. Şimdi Avrupa ya gezmeğe gidiyorum. Sana hoşça kal demeğe, hem de bir hediye alıp getireyim istedim. 'Özellikle Avrupadan istediğin bir şey var mı?' diye sormaya geldim. demiş.

Karınca bir bakmış ki ağustos böceğinin hiç de aç bir hali yok. Giyimi kuşamı yerinde. Kolunda kızlar. Az ilerde kocaman bir limuzin şoförü ile onu bekliyor.

Karınca:
- Yok, dostum ne isteyeyim? Hiç bir isteğim yok. Sağlıkla git, sağlıkla gel. Yalnız, Fransa'ya uğrayacak olursan, bir ricam var.
Paris'te bir zamanlar 'La Fontaine' diye bir adam yaşamış. Yazarlık mı ne yapıyormuş. Mezarına git ve benim için bir tükür olur mu? demiş.