SAYFALAR

6 Kasım 2020 Cuma

HAZİNE

 
Vaktiyle bir ülkede fakir bir adam yaşarmış. Bu adamın on beş yaşlarında bir de oğlu varmış. Ölmeğe yakın oğlunu yanına çağırır ve ona küçük bir sandık vererek; “Oğlum ben çok fakir yaşadım. Çok sefalet içinde büyüdüm. Senin de sefalet içinde yaşamanı istemem. Bu sandığı iki yıl kadar önce bir ihtiyar bilge adam vermişti. İçinde muazzam bir hazine var. O hazineye ben sahip olamadım. Ömrüm yetmedi. Sen sahip ol ve bolluk içinde yaşa. Sefalet içinde yaşama!” Der ve yaşlı adam bir zaman sonra düşer ölür.

Yalnız başına kalan yaşlı adamın oğlu bir kaç yıl daha sefalet içinde yaşadıktan sonra babasının verdiği sandık aklına gelir. Sandığı açar bakar ki, içinde bir kitap var. Genç kitabı itabı eline alır. Kitabın ilk kapağında; ‘Bu kitap çok kıymetli bir hazinenin yeri var. Hazineye ulaşmak için kitabı hiç sayfa atlamadan sabırla ve sırasıyla okumalısınız. O zaman hazineye sahip olursunuz. Sayfa atlarsanız, büyü bozulur ve hazineye ulaşamaz zengin olamazsınız. Hazine kimsenin ulaşamayacağı bir yerde saklıdır ve güvendedir. Kitap bittiği zaman hazineye ancak siz sahip olacaksınız.” Diye yazıyormuş.

Genç çok merak eder ve büyük bir heyecanla başlar kitabı okumağa. Türkçe yazan kitabı delikanlı büyük bir dikkatle okur. Kırk elli sayfa okuduktan sonra kitap konuyu İngilizce anlatmağa başlar. Hay aksi. Birkaç sayfa daha okur fakat okuyamaz. Çünkü delikanlı İngilizce bilmiyor. Tercümana götürüp okutsa, o hazinenin yerini tercüman öğrenecek ve delikanlıya söylemeden gidip hazineyi tercüman alacak. Ne yapsın?

Delikanlı hemen gitmiş uğraşmış, çalışmış, didinmiş İngilizceyi öğrenmiş ve kitabı okumağa devam etmiş. Aaa on beş yirmi sayfa kadar sonra kitap Almanca olarak anlatmağa başlamış. Yaşlı adamın oğlu gitmiş Almancayı da öğrenmiş. Daha sonra kitap Arapça devam ettiği için Arapçayı ve Çinceyi de öğrenmiş. Bu sırada da yabancı dilleri öğrendiği için geçimini tercümanlık yaparak sürdürmeğe devam etmiş. Bir süre sonra da genç adam o ülkenin en iyi tercümanlarından biri olmuş. Refah içinde yaşayıp sefaletten kurtulmuş. Kurtulmuş fakat o kitabı okumağı da bırakamamış, okumağa devam etmiş.

Kitabı okumağa devam ettikçe o kitapta ekonomiden tutunda değerli maden ve taşlara, inşaattan, ustalığa kadar her şeyi yazıyormuş ve delikanlı hepsini öğrenmiş. Ve artık geçimi için de öğrendiklerinin hepsini genel yaşamında uyguluyormuş. Çok zengin olmuş.

Bu delikanlının ünü az zamanda her tarafa yayılmış ve Kralın kulağına da gitmiş. Kral bu bilgisiyle ünlü genci görüp tanımak istemiş. Bir gün sarayına çağırmış. Sarayında tanıştıktan sonra ona görevler vermiş ve az zaman sonra danışman yapmış. Zamanla çok daha bilgili olduğunu görünce vezir ve baş vezir yapmış.

Önceleri sefalet içinde yaşayan bu delikanlı, artık çok refah ve rahat bir hayat yaşamağa devam etmiş. Kralın bir de çok güzel kızı varmış. Delikanlıya aşık olmuş. Delikanlı da ona aşık olmuş ve onunla evlenerek güzel bir yuva kurmuş, kralın kızıyla bu delikanlı.

Ben de yıllar önce bir mecmuada bu yazıyı okurken hep kitabın sonunu merak ederdim. Acaba bu kitabın sonun da ne yazıyordu? Hazine neredeydi? Delikanlı da merak etmiş olacak ki yine de devam etmiş, kitabı bitirmiş ve en son yaprağı çevirince;


“BİLGİ EN KIYMETLİ HAZİNEDİR !” diye yazıyormuş, kitabın sonunda. 


30 Ekim 2020 Cuma

ANNEM YOLLAMADI

Seksen yaşlarında bir Dede, eskiden bekar delikanlıyken sevgilisiyle çektiği sevdalıklarını, yaşadığı heyecanlı zamanlarını düşünür ve çok duygulanır.

Yine seksen yaşlarında ki hanımı Nene ye; “Eskiden birlikte geçirdiğimiz o bekarlık günlerimiz, o gizli gizli buluşmalarımız aklıma geldi ve ben çok etkilendim. Sen o günleri hiç özlemedin mi?” diye sorar.

Nene de “Ah herif hiç özlemez miyim. Neydi o dere kenarında ki kaçamak buluşmalarımız? Kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpardı.” diye Nene de hatırlayıp söyleyince, Dede iyice ipin ucunu kaçırır ve;

“Yarın o gençliğimizde buluştuğumuz yere, yine o eskisi gibi ayrı ayrı gidip te gizli buluşalım. O heyecanları yeniden bir daha yaşayalım Hatun.” Der.

Nene de; “Peki herif, çok iyi olur.” Der.

Ertesi gün olur. Dede Nene den habersiz en güzel takım elbisesini giyer. Kravatını takar. Çiçekçiden de kendine yakışan bir demet yaptırır ve doğruca Nene ile ilk buluştuğu dere kenarında ki o yaşlı söğüt ağacının altına gider. Bekler, bekler, bekler. Akşam olur fakat yok. Nene gelmez.

Dede öyle pişman geri eve gelir bakar ki Nene de en yeni elbiselerini giymiş, oturmuş başını eğmiş evde ağlıyor.

“Ne oldu niçin ağlıyorsun? Hanı dere kenarına gelecektin, niçin gelmedin Hanım?” diye sorar Dede, Nene ye.

Nene başını kaldırır, gözlerini kurular ve cevap verir: “Annem yollamadı.”

23 Ekim 2020 Cuma

ADALET İÇİN

Yakın zamanlarda Kanada’da bir olay olur. Ottowa şehrinde Michael isimli ihtiyar bir adam, aç kaldığı için, fırından bir ekmek çalar. O çaldığı ekmeği yerken Kanada polisi tarafından yakalanır ve mahkemeye sevk edilir. Hannah isimli bir bayan hakim davaya bakar.

Michael yaptığı hırsızlığı şöyle ifade vererek mahkeme heyetine anlatır:

"Yalnız yaşıyorum. Çok acıkmıştım. Neredeyse açlıktan ölecektim. Param olmadığı için bir ekmek çaldım ve karnımı doyurdum. Başka imkanım yoktu. Hırsızlık yaptığıma pişmanım." Der.

Hakim, Michael’i dinledikten sonra onun suçlu olduğuna hükmeder ve şöyle bir açıklama yapar:

"Sen hırsızlık yaptığını biliyorsun, söylüyorsun ve hırsızlığın kötü olduğunu da bilip utanıyorsun. Ben de senin suç işlediğini anladım, biliyorum ve sana on dolar ceza veriyorum. Bu cezayı sana verdiğim için ben de utanıyorum. Paran olmadığını da biliyorum. Bu parayı ödeyemeyeceğini de bildiğim için, senin yerine on dolar cezayı ben ödüyorum." Der.

Duruşma salonunda herkes sessiz, olup bitenleri izlerken dava Hakimesi Hannah Hanım  ayağa kalkıp çantasını eline alır ve içinden on dolar çıkarır, ihtiyar adam Michael’in  cezası olarak ödenmesi için vezneye gönderir.

Ardından salonda ki sükuneti tekrar aynı Hakime Hanım bozarak sesini yükseltir ve konuşmasına devam eder: "Aslında hepimiz suçluyuz. Zira, hep birlikte yaşadığımız bir şehirde, bir ihtiyar adam aç kalıp, karnını doyurmak için ekmek çalıyorsa, bizler hepimiz suçluyuz. ve on ar dolar ceza ödemeliyiz. Ben on dolar cezamı ödedim. Sizlerde her biriniz on ar dolar cezanızı ödeyiniz." Der ve duruşma salonunda 480 dolar para toplayıp, toplanan parayı ihtiyar adam Michael’e verir.

Ve sözlerine şunları da ekler.

"Eğer medeni insanların yaşadığı bir şehirde, yoksul bir insan görürseniz, bilin ki o şehrin yöneticileri halkın hakkını vermiyorlar, çalıyorlar." Der ve sözlerini bitirir Kanadalı davaya bakan Hakime Hannah Hanım!