SAYFALAR

8 Haziran 2021 Salı

BİR LAHİTTEN ALINTI


Bu sözler MS 65 yılında ölen 'Seneca' isimli bir bilgine ait. Hatay müzesinde bir lahitten alıntı.

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

Başlayan her şey biter.

Büyük bir servet, büyük bir köleliktir.

Ölüm, bazen ceza, bazen bir armağan, çoğu zaman da bir Iütuftur. HER ŞEYİ EŞİT KILAR.

Yeryüzünde gün ışığına layık olmayan nice insanlar vardır ama, güneş her gün yeniden doğar.

Hayatı komedi sananlar, son espriyi iyi düşünsünler!

Yaşıyorsak, hala umut var demektir.

Aza sahip olan değil, çok isteyen fakirdir.

Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek.

Unutmazsan senin, af etmezsen onun canı acıyacaktır. Unutma, af etmek ve unutmak sadece iyi insanların intikamıdır.

Ey hayat, senin bu kadar önemli tutulman ölüm sayesindedir.

Unutma ki, birlikte olduğun insanın geçmişini kurcalamak, onunla kurmayı düşündüğün geleceği yok etmekten başka bir şeye yaramaz.

İnsanları tanımak için onları sınamaktan korkmayın; çünkü kaybedilmesi gerekenler, en önce kaybedilmelidirler.

Gençliğinde bilgi ağacını dikmeyen, yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge bulamaz.

Hafif acılar konuşabilir ama, derin acılar dilsizdir.

Kafası boş olan insanlar yeni yapılmış tomruğa benzerler, onları istediğin şekle sokup sırtlarından yükselebilirsin. 

3 Haziran 2021 Perşembe

KAHVENİN HATIRI

Vaktiyle İstanbul Eminönünde Yemiş İskelesi’nde bir kahve varmış. Bir de bu kahveyi çalıştıran kahveci. Kahveci kahveyi çalıştırır fakat aynı zamanda hem de Yeniçeri askeriymiş. Ek iş olarak kahvecilik yaparmış.

Kahvesine bir gün başka bir Yeniçeri askeri gelmiş ve kapının üstünde durup şöyle bağırmış;

"Hey arkadaş! Kavede ki bütün müşterilerine benden birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma." Der ve köşede oturan Rum gemi kaptanını gösterir. Kahveci herkese kahve yapar verir ve o Rum kaptanın gönlünü almak için iki kahve daha yapıp alır gider Rum'un yanına oturur ve birlikte içerler.

Herkese kahve ısmarlayan Yeniçeri; "Heeyy!.. Ben sana o kafire kahve yapma diye tenbih etmedim mi?" diye çıkışınca kahveci "Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa!" diye cevabını verir.

Aradan zamanlar geçer. Sisam Adası'nda Rumlar büyük bir isyan çıkarırlar. Eminönü Yemiş İskelesinde kahvecilik yapan bu kahveci de isyan bastırılması için diğer askerlerle adaya sevk edilir ve orada Rumlara esir düşer.

Sisam Adasında asi Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri esir pazarı kurarlar ve bir meydanda müzayede ile satışa çıkarırlar. Yemiş İskelesi'nin kahvecisi de esirlerle birliktedir ve o meydanda o da satışa çıkarılır.

İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilip, bekleşirler. O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelir. Müzayade ilk, bir paradan başlar. Bir anda beş paraya, on paraya kadar çıkar. Esirlerin bir çoğu satılır. Sıra Yemişli kahvecisine gelince o silahlı Rum ilk baştan, "Beş kuruş!" diye bağırır. Hiç kimse arttıran olmayınca da esiri alıp şehirden hep birlikte çıkarlar.

Yemiş İskelesinde ki kahveci, "Beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek?" diye düşünür.

Issız bir yerde o silahlı Rum satın aldığı esir Yemiş iskelesinde ki kahvecinin yanına gider ve; "Korkma! Sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir Yeniçeri herkese kahve ısmarladı, bana ısmarlamadı da, sen onu dinlemeyip bana kahve ikram etmiştin, Yemiş İskelesindeki o kahveci değil misin?" der ve boynuna sarılır kucaklaşırlar.

Bir fincan kahvenin hatırı orada görülür.

Kaynak: İstanbul Ansiklopedisi V-2808 - Prof. Dr. Erkan TOPUZ.

27 Mayıs 2021 Perşembe

OSMANLI KABADAYILARI

Osmanlı'nın son döneminde ipini koparan herkes İstanbul’a gelmiş, otorite boşluğu, her türlü kanunsuzluğu had safhaya çıkarmış, devlet artık yıkılmağa yüz tutmuş, Avrupalı sözde dostlar tarafından kanunlar kifayetsiz çıkarttırılıyor, hatta bazı kanunsuzluklar bile destekleniyordu. 

İstanbul adeta bir kaos şehrine çevrilmeğe çalışılıyor, devletin güvenlik güçleri eli kolu bağlı sadece geçimlerini ve para kazanmağı düşünüyorlardı. Bu ortamda her milletten insanlar suç işleyip ceza almıyorlardı ve gücü yeten başkalarına kaba kuvvet uyguluyorlardı.

Bitirimler, kanun tanımazlar türemiş, giyimleri ‘Cezayir Kesimi’ denilen, gemicilerin giysilerinden esinlenerek yapılmış, başta sarık, belde Hint veya İran şalından kuşak, üstte bürümcükten yapılmış bir gömlek, önü iliklenmez bele kadar açık bırakılırdı. Üzerine de cepken camadan veya fermene denilen giysiler giyilip toplum içinde öyle dolaşırlardı. Bazen de cepken, camadan ve fermene ten üzerine giyilirdi. Alta da boyu dizi aşmayan akdimi den dikilmiş, ağı körüklü bir çakşır şort bulunurdu. Ayağa bir yemeni geçirilir, belde ki kuşağa bir yatağan bıçağı ve bir de tabanca sokulur, ‘aynasız’ denilen bu kabadayılar bu kıyafetlerinden hemen tanınırlardı.

Solak Ligor   

Küçük yaşta ailesi ve hasımları arasında çıkan silahlı çatışma sonucu sağ kolundan yaralanıp sakat kalan Ligor, Konya'dan babasıyla birlikte göç edip İstanbul'a gider.

Sağ kolun verdiği eksikliği sol koluyla kapatmaya çalışan Ligor, kısa sürede korkunç denecek hızda bıçak kullanmaya başlar. Balat'ta bir kavgada bir Yahudi yi bıçak atarak öldürür.

Unkapanı'ndan Eyüp semtine kadar tam 4 yıl o bölgenin tek kabadayısı olur. Haracını alır. Fakat bir hayat kadını olan Hanzade isimli bayan ile birlikte dost hayatı yaşarken onun 12 yaşında ki oğlunu gizli kaçırır. Kadın kendisini erkek kılığına girerek takip eder ve bir hamamda çocuğunu bulunca, orada eline geçirdiği bir balta ile dostu Solak Ligor ile birlikte 21 kişiyi öldürür. Sene 1888

Baltalı Hano  

Baltalı Hano gerçek adı Hanzade. Baltalı lakabını 21 erkeği baltayla katletmesinden sonra almıştır. Baltalı Hano 1880 yıllarında İstanbul’un ve dünyanın ilk ve son kadın mafya babasıdır.

Annesi ve babası çiftçi bir aileydi. çocukluk dönemi fakirlik ve sefalet içinde geçer. İlkokulu bitirip, ortaokulu okumaz. Ailesiyle birlikte çiftçilik yapmaya başlar. Babasıyla pazar pazar dolaşıp, ürettiklerini o günün fakir halkına satmaya çalışıyorlar. Hano küçük yaşta babasının ısrarları sonucu zengin biriyle evlendirilir ve bir çocukları olur.

Kocası öldükten sonra bir servetin üstüne oturan Baltalı Hano hazırları yemeye başlar. O zamanların İstanbul kabadayısı Solak Ligor ile tanışır ve dost hayatı yaşamağa başlarlar.

Solak Ligor dostu Baltalı Hano’nun oğlu evde uyurken onu sırtladığı gibi kapıp kaçar. Eve geldiğinde oğlunu bulamayan Hano deliye döner. Dostu Solak Ligor’dan şüphelenir. Erkek kılığına girerek Solak Ligor’u takip eder. Gece yarısı hamama girdiğini görür ve o da peşinden girer.

Oğlunun Hamamda hamam oğlanı olarak zorla çalıştırıldığını ve bazı insanlarla zorla birlikte olmağa zorlandığını görür. Orada ele geçirdiği balta ile 21 erkeği ve dostu Solak Ligor’u öldürür. Ondan sonra Hanzade’nin adı Baltalı Hano olur ve İstanbul kabadayılarının arasına katılır.

Dönemin iç isyanları ve dış savaşları Hano’nun yakalanması için başlatılan çalışmaları engeller. Hano, kendi çetesini kurar ve bir çok erkek kabadayıların da haracını alır. Para vermek istemeyen erkek kabadayıları kaçırtıp İstanbul sokaklarında döverek dolaştırır rezil eder. Sonunda on yedi ay sonra Baltalı Hano yakalanır ve kurşuna dizilerek idam edilir.

Piç Ardaş  

Sivas doğumlu bir Ermeni'dir Piç Ardaş, İstanbul'a gelip yerleştikten sonra gece alemine takılmağa ve haraç toplamağa başladı. Üsküdar da Manavcı Ali'yi öldürdükten sonra istediğini elde edip Üsküdar'ın tek hakimi oldu. Anadolu yakası ve Üsküdar'ın haracını uzun yıllar yedi. Bir zaman sonra yeni gelen başka bir kabadayı tarafından öldürüldü.

Piç Ardaş'ın sağ elinde baş parmak ve işaret parmakları kesikti.

Arap Hüsnü  

Arap Hüsnü İri yarı, gece insanın rüyasına girse korkutacak bir tipte bir insan, sağ kulağının kıkırdak kısmının olmaması, sol gözündeki perde ve çenesindeki çukurla tanınırdı ve korkunç görünümlü bir insandı.

Trablusgarp doğumlu, Tophane semtinin haracını toplar, inim inim inleten bir insan azmanıydı Arap Hüsnü.

Tophane civarında herkesi sindirmiş kendisinden çok genç olan külhanbeylerinde haracını yermiş bu semtte. İsmini duyurmaya başladığı zaman Salı Pazarı'nda iki kişiyi, Arap yapısı kaması ile öldürmüş fakat delil yetersizliğinden yakasını kurtarmış. Polis yakasına yapışmak için fırsat kollasa da Arap Hüsnü açık vermezmiş. Cumhuriyetin ilanıyla Arap Hüsnü'nün de sonu olmuş meclis kararıyla hudut dışı edilmiş.

Şık Manol  

Tokat doğumlu Şık Manol adlı kabadayı İstanbul kabadayıları arasında veya hayatında hiç adam öldürmemiş tek kabadayı diye bilinir. Çıkan kavgalarda ve düellolarda silah kullanmaz hatta hiç silah taşımazmış. Şık Manol sadece kafasını ve yumruğunu kullanarak haraç yemiş ve düşmanlarını alt etmiş bir kabadayıdır. Uzun süre İstanbul’un haracını yemiş.

Odesalı Kosti  

Yunanistan doğumlu, 'Odesalı' lakaplı Odesalı Kosti, Tünel'den Taksim'e kadar bütün mekanların haracını yiyormuş ve hiçbir ipucu bırakmadan kayıplara karışıyormuş. Başı sıkışınca da işgal polisleri sayesinde paçayı kurtarıyormuş. Yunan ve İngiliz İşgal kuvvetlerini arkasına almış ve İstanbul da yapmadığı rezaleti bırakmamış.

Odesalı'yı tanıtan sabit alameti ise; sağ kolunun iç kısmında eli kamalı bir kız resmi ve

sol kolunda iki çiçek ortasında bir haç ve 'm' harfi bulunan dövmeleri olmasıymış. 'M' harfi metresi Mari'nin adını simgeliyormuş.

Hiristo Anastadiyadis  

Çocukluğundan itibaren suç batağına bulaşmış olan Hrisantos, ağabeyi Koço ile birlikte tramvaylarda yolcuların para çantalarını kapıp kaçarak ve bazen de annesinin işlettiği genel eve gelen erkeklerin paralarını çalarak başladı.

İstanbul'un ilk seri katili Hrisantos, yaşı ilerledikçe şehir içinde ıssız yolda ölümle korkutarak yapılan soygunculuklar yapıp, etrafında dönemin ünlü haydutlarından organize bir suç çetesi oluşturur ve İstanbul da yapmadığı zulüm bırakmaz.