SAYFALAR

28 Mart 2012 Çarşamba

ÜÇ YILDA ANCAK

Trafik kazasında ölen bir delikanlı ile sevgilisi cennete giderler. 
Kendilerini karşılayan melekler dileyin, ne dilersiniz derler.
Gençlerde "Biz evlenmek isteriz" der. "Peki evlendirelim" derler ve melekler giderler.
Gençler beklerler beklerler altı ay sonra melekler bir imam ile gelirler.
Tam nikahları kılınırken gençlerden biri "Biz şimdi evleniyoruz fakat istediğimiz zaman boşanabilir miyiz?" diye sormuş.
Melekler
 "İstediğiniz zaman boşanamazsınız. Çünkü cennette nikah için bir imamı altı ay aradık. Zor bulduk. Boşanmak için de bir avukatı üç yılda ancak buluruz. O zaman boşanabilirsiniz" demişler.

27 Mart 2012 Salı

TESLİMİM BABA

1989 yılı Ankara Hırsızlık Bürosu, gündüz nöbetçi ekibimizi arıyoruz fakat bulamıyoruz. Telsiz anonslarımıza cevap vermiyorlar. Müdürümüz devreye girdi ve "Bu ekibe görevi terkten işlem yapın " dedi. Müdürün ağzından çıkan emirdir, yerine getirilir. Dört polis memuru ve bir komiser hakkında işlem yapılacak. Belki de meslekten atılacaklar.

Üç beş gün önce ekiplerinden aldığım memuru aradım. Hangi kahvede kumar oynadıklarını sordum. Doğruyu söyleyeni her zaman koruduğumu bildikleri için, o memur hangi kahvede kumar oynadıklarını, hatta bir arkadaşlarına kefil olup Polis Sandığından borç para çektirip o parayı kumarda geri aldıklarını bana anlattı. Ben de doğru Keçiören deki o belirtilen kahveye gittim. Baktım doğru mavi Ford marka arabaları kapıda duruyor. Usulca kapısını açtım. Gündüz şoför içinde uyumuş, telsiz muhaberelerini duymuyor. Uyandırdım. Kendi arabama aldım. Onların arabasını şoförüm kullandı. Bende benim arabamı kullanarak Kısma geldik.

Üç memur, bir komiser orada kahvede kaldılar. Geride neler olup bittiğini sonradan bir memur anlattı biliyorum. O akşam ne arayabildiler ne de gelebildiler. Hiç kimseden ses sada yok. Ertesi gün başlarında komiserleri Kısma geldiler, yalvardılar, özür dilediler, beni kandırdılar, bir daha hiç olmayacak, ne olur bir sefer af et dediler. Ben de Müdür Beye çıktım güya memurlarımı korudum ona yalvardım, yakardık ve af ettirdik. Anadan yeni doğmuş gibi sevinerek göreve çıktılar. O gün iyi her arandı cevap verdiler. Bir hafta çok güzel her arandılar mı cevap veriyorlar. Arada da Kısma telefon açıp bana raporlar verip güya çalışmalarını bildiriyorlar. Ertesi gün yine kayıp oldular. Ne kadar arandılarsa hiç cevap vermediler. O kahveyi öğrenmiştim ya tekrar gittim. Manzara aynı fakat ben dünkü gibi değilim. Gözümde hiç bir şey yok. Çok sinirliyim. Gerekirse belki de kendilerine vuracağım. Hızlı bir şekilde kahvenin içine girdim. Sivillerden bir kaçı camdan atlamışlar. Bizim komiser camdan atlamadı. Sırtı bana dönük ekibi ile kumar oynuyorlardı.

Memurlar beni görünce yerlerinden kalkıp esas duruşa geçmelerinden ve kahvedeki sivillerin kaçışmalarından anladı. Yerinden havaya zıpladığı gibi, bana dönerek iki ellerini havaya kaldırdı ve; "Teslimim baba, bana bir şey edersen unutma çocuklarıma yine sen bakacaksın. Ne yaparsan yap. Teslimim" dedi. Hemen aklım başıma geldi. "Nedir bu arkadaş? Oyununuzu hemen bitirin, işinizin başına dönün" dedim ve hiç beklemedim, kahveden çıktım gittim.

Daha sonra ekibi o komisere "Bir yerden çay içelim" dediler mi. "Ya arkadaşlar, bir sefer baba dedik adamı kandırdık. O adamı bir daha kandıramayız. Boş verin çayı. Ölmezsiniz" dermiş. Ve bu iyi bir ders olmuş, kumar oynamağı da bırakmışlar.

26 Mart 2012 Pazartesi

HA BÖYLE YAVAAAŞ

1987 yılı sonbaharda Anakara da gece otolar üzerinde arama yapıyoruz. Bir Mersedes içinden üç kişi Rize li indiler. Memur arkadaş birinin beni göstererek "Hemşerimuzdur da kurtaracak" dediğini söyledi. Otomobilde bir adet Beretta  marka yepyeni bir silah vardı. Silahı adli emanete şahısları mahkemeye yolladık. Silah olaylarda kullanılmamış olduğundan şahıslar serbest kaldılar.

Her şey normal. Mahkeme her halükar da sonra devam edecek. Aradan 20 gün kadar geçti, Cebeci de Kayserili Ahmet'in kahvesine gittim. Ekibimle birlikte çay içip gidecektik. Kahve iki kattı üstten girilir merdivenlerden aşağı inilirdi. Ben içeri girdim. Yukarıda kimse yoktu, hayretler içinde merdivenin başına gittim. Alt katta bir adam bir şeyler anlatıyor, 35-40 kişi kadar adamda hiç sessiz ayakta onu pür dikkat dinliyorlardı. Memur arkadaşlarıma engel oldum aşağı yollamadım ve bizde yukarıdan dinlemeğe başladık. "Hemşerimuzdur kurtaracak deduk, O kurtarmadığı cibi, ben çi tabancamı acıduğumdan üstünü ha böyle yavaaaş çi çeküp pırakııdum. O cözüm cibi sevduğum silahumun üstini hızlı hızlı şak şak deyi sesleterek çekti pıraktı, çekti pıraktı. Herifte hiç insaf yok çi, ha öyle hemşerimuz olmaz olsun" diyordu.

Bir taraftan da yüksek sesle ağlıyordu. Bende yavaş yavaş indim. Yanlarına gittim. Millet açılınca O ortalarında idi. Beni gördü. Şaşırdı. Baktı baktı tanıdı ve Aha o hemşerim bu idi işte. Ha buraya nerden celdi? Ola beni mi taçip edeisun yoksa hemşerim?" dedi. Sarıldık. Herkes gülmekten yerlere yattı. Bende kendisine çay ısmarladım ve teselli ettim.