SAYFALAR

5 Kasım 2012 Pazartesi

BİZ HEMŞERİ

1998 yılında yeni Ahlak Büro Amiri iken gece saat 03.00 sıralarında Akayı yokuşunda Valentina pavyona baskın yaptık. Kontrollerden sonra hayretler içinde kaldım. Ben çok sayıda kaçak yabancı kadın yakalayacağımı düşünürken bir tek tane kartsız çalışan Türk konsomatris yakaladım. Zaten üç tane Türk vardı biri kartsız. O na da "Biz ikimiz de Türk'üz, hemşeriyiz, seni bağışladım, götürmüyorum. En yakın zamanda gel kartını çıkart" dedim ve bayanı bıraktım.

Bayan çok sevindi, yanımdan ayrılamıyordu. Belki de biz onlara yaptığımız iyiliklerin yüzü hürmetine sağ ve kazasız belasız kalabiliyorduk. Üç gün sonra aynı pavyona, aynı saatlerde şoförüm ile gittim. Bir masaya oturduk. Garsonlar hemen geldiler etrafımızda dolanmağa başladılar. 'Aviller geldi, nasıl üteriz' diye her gelen bir şeyler soruyordu. Birer tane orta şekerli kahve söyledik. Garsonlar gittiler epey bir zaman yanımıza hiç kimse gelmedi. Biraz sonra geldiler. Nerdeyse bizi döveceklerdi. Bir tanesi, müdürleri miydi bilmem; "Burası söğüt gölgesi değil, içki içeceksin, karı kaldıracaksın ki para kazanalım, Babalık." dedi. Ne ise korkudan işi viskiye çevirdik. Ben hiç içmedim öyle önümde durdu. Şoförüm gizli gizli viski yi götürüyordu. Garsonlar yanımıza öyle iştahsız gelip gidiyorlar fırsat kolluyorlardı fakat cesaret edip te bir şey de yapamıyorlardı.

Az içtiğimiz için biraz da rahatsız etmeğe başladılar. İçeride 100 kişiden fazla Rus konsomatris ve sanatçılar vardı. Halbuki kontrole gittiğim zaman bu sayı 10-15 kadar hepsi de bizden izinli idiler. Lavabodan üç ekibime anons ettim. "Hemen intikal edin ve Valantina da uygulama yapın" dedim. 15 dakika sonra içerinin ışıkları iki defa sönüp, yandı. Anladım, erkete ekiplerimi görmüş ve içeri haber vermişti. Neler olduğunu anlamak için şoförüm de ben de ayağa kalktık. Bir karışıklıktan sonra o kadar Nataşalar yok olmuştu. Hayret deprem veya yangın provası yapar gibi Nataşalar bir den bire kayıp olmuş ortalıkta hiç bir Nataşa kalmamıştı. Ekiplerim önce beni görmediler. Öyle üstün körü bir arama yaptılar. Hiç bir şey yok, her şey yasal. Hatta bir ekibimin Amiri Pavyon sahibine, beni kötüledi; "Dün akşamda burada uygulama yaptık. Bir noksanınızı yakalayamadık. Bir daha neden uygulama yaptırıyor anlamadım ki. Kusura bakma kardeş" dedi. Bazıları bu yerin müsteciri  ile sarmaş dolaş olurken, ekiplerimden bir memur beni tanıdı ve tam gideceklerdi ki ben meydana çıktım. Hiç kimseye bir şey sormadan yerimden kalktım gittim ve elbise dolabının yanında durdum. Kapağı çektiğim zaman kocaman bir kapı açıldı ve içeri girdim. İçerisi hangar gibi büyük, karanlık ve müthiş bir parfüm kokuyordu. Burası zula tabir edilen bir yerdi ve o kaçak Rus kızları her hangi bir tehlike anında bu gizli yerde saklıyorlardı.

Bu hangar gibi gizli yerde  100 den fazla kaçak Nataşa yakaladık. Bayanların hepsini aldım. Kaçak çalışıyorlardı. Hatta ikisinde AİDS hastalığı tespit edildi. İzinsiz yabancılar yurt dışı edildi. Pavyon yedi gün kadar kapatıldı. Pavyon sahibine yalakalık eden memurların da tabi icabına bakıldı. Çünkü ben Ahlaka gittiğim ilk gün onlara söylemiştim; "Ben para yersem siz iki misli yeyin, yemezsem yanımda sizlerde yiyemezsiniz" diye.

4 Kasım 2012 Pazar

SOYAYLAYSA

Kızım Yeşim üç-dört yaşlarında iken bazı zamanlar Emniyet Müdürlüğüne iş yerime Atış Poligonuna getirir, orda yanımda dururdu. Çünkü Annesi de çalıştığı için bakacak kimsemiz yoktu.

Poligonda çalışan kendi memurlarım tanır, gördükleri zaman ilgilenirler, ben bir yere gitsem de bayan memurlar muhafaza ederlerdi çocuğu.
Kendisi de orda bulunduğu müddetçe her tarafı öğrenmiş ve kimseyi rahatsız etmeden her yere girip çıkardı.

Çok küçük olduğu için benden ayrılınca gören memurlar kayıp olmuş sanmasınlar diye genelde "Kızım kim olduğunu soran olursa falanın kızıyım" demesini tembihlerdim. Unutmasın diye de bu tembihimi kendisine her Müdüriyete gittiğimiz zaman hatırlatırdım.

Bir sabah yine arabamla geldik. Kendisini Poligan Amirliği kapısında indirdim ve "Kızım sen içeri git, ben arabayı park eder, gelirim." dedim.

Bu sefer kendisine sorarlarsa 'ne diyeceğini' hatırlatmadım. Kendisi benden bekliyordu ya söylememi, hatırlatmak için "Baba, baba kim olduğumu soyaylaysa ne diyeceğim?" dedi.

Arabadan indim, ağzını öptüm ve " Soyaylaysa! polislere 'Katilim, buraya herkesi öldürmeğe geldim' de !" dedim. Kendisi de güldü ve koşarak içeri gitti.

O zaten çok hoş sohbetti, bazı maceralarımızı anlatacağım fakat hiç hoşuna gitmiyor, hakkında yazmamı hiç istemiyor. Bazen bana yalanda olsa kızdığının farkındayım.

Ağabeyleri ile de çok maceraları vardır.
Mesela bir sefer evden dışarı çıkmış geri gelmek için kapının zilini çalınca, büyük ağabeyi Murat da kapıyı açmıyor ve içerden 'kim o' diye soruyor. O da dışardan "Benim, ben, Murat ağabey kapıyı aç" diyor. Ağabeysi içerden "Sen kimsin?" diyor.

O da dışarıdan; " Ben evin küçük kızı Yeşim da. Tanımadın mı
? Ağabey" diyor ve hepsi tatlı birer anı olarak hafızalarımız da kalıyor.

3 Kasım 2012 Cumartesi

TEMİZLİK İŞÇİSİ

Adamın biri temizlik işçisi olarak çalışmak için, Mikrosoft şirketine baş vurur.
Yapılan imtihanı kazanır. Şirketin personel müdürü "'e-mail' inizi bırakın biz size bildirelim" der. İşçi de e-mail i olmadığını söyler. Bunun üzerine işe alınmaz.
Adam kendi işini kurar. On yılda çok büyük bir şirket sahibi olur. Aile sini ve şirketini sigorta ettirmek için bir sigorta şirketine baş vurur.
Kayıt olduktan sonra sigortacılar bazı belgeleri temin etmek veya karşılıklı yazışmak için e-mail adresini isterler. Adam bunlara da 'e-mail' adresi olmadığını söyler.
Sigortacı "e-mail adresiniz olmadığı halde böyle bir şirket kurdunuz ve sahibisiniz. 'E-mail' adresiniz olsaydı, kim bilir ne olurdunuz?" der.
Şirket sahibi de: "O zaman Mikrosoft şirketinde temizlik işçisi olurdum" der.