SAYFALAR

21 Kasım 2012 Çarşamba

YABANCISI

İki deli sokak lambasının altında buluşurlar.
Bir tanesi yukarıda yanan lambayı gösterir ve
"Güneş te çok ısıtıyor, sıcak oldu, buradan gidelim" der.
Diğeri
"O güneş değil ki, baksana ay a benziyor, O ay" der. 'Güneş - ay' derken iddia derinleşir.
Tam o sırada yoldan geçen bir adam yanlarına gelir.
Adama sorarlar
"Bilader şu direğin başında ki ışık ay mıdır, yoksa güneş" diye.
Adam da;
"Bilmiyorum kardeşim. Buraların yabancısıyım." der, ve gider.

20 Kasım 2012 Salı

E-MAİL İ OKUMAMIŞ

Aslan izine ayrılırken bütün hayvanlara e-mail göndererek çakalın vekaleten yerine bakacağını bildirmiş. Çakal da ertesi gün havalı havalı ormanda dolaşmağa başlamış. 

İlk karşısına çıkan tilkiye iyi bir fırça atmış. Tilki saldıracakmış ki aslanın e-mail i aklına gelmiş. Su aygırı na tekme atmış. Tam çakalı kapacakmış ki aslanın e-mail i aklına gelmiş "la hevle" demiş vaz geçmiş. 

Biraz o tarafta gergedan rastlamış çakala. Onunda arkasına bir parmak atmış. Gergedanın e-mail aklına gelmiş "ya sabır" demiş ve savuşmuş. 

Biraz daha ilerde zürafa yı tek bacak üstüne durdurmuş derken ayıya rastlamış. Ayı yolda yürürken ona da "Gel bakıyım, benden izinsiz nereye gidiyorsun? lan" diye küfürler etmiş. 

Ayı koşmuş çakalı yakalamış. İyice dövüp haşat ettikten sonra, yaralı paralı dikenliğin içinde bırakmış ve gitmiş. 

Beş altı saat sonra biraz kendine gelen çakal sendeleye sendeleye bu yerden uzaklaşırken, bir taraftan da kendi kendine söyleniyormuş: "Ne olacak, ayı oğlu ayı, yine e-mail lerini okumamış."  

TEHDİT

1974 ve 1978 yılları arasında Adana da tehditle para istemek suçları çok yaygındı. Bize intikal etmeyip ödeyenleri bilmem fakat bize yanı Cinayet Masasına intikal edenlerden yakaladıklarımız çok oldu. İlk zamanlar Adana da Gasp Masası bulunmadığından bütün ağır suçlara ve memurların işledikleri suçlara Cinayet Masası bakardı. Ben bu olaylardan, yanı tehditle zorla para isteme olaylarından normal bir asayiş olayını nasıl yakaladığımızı anlatmayacağım. Daha doğrusu kendi hatamızı anlatacağım.

Zengin bir doktorun yazıhanesine dosya kağıdı üzerine elle yazılmış bir not atmışlardı. Doktor not elinde Büromuza geldi. Sebze haline yakın bir yerde çöp kutusunun yanında bir yer tarif edilerek, duvarın dibinde sağ tarafta ki bir taşın altına 50.000,00 tl koyması isteniyordu. Polise gidip şikayetçi olursan önce büyük kızını öldüreceğiz, falan filan" yazmış. Adam korkudan tır tır titreyerek bu tehdit mektubu elinde doğru bize geldi. Yanılmıyorsam Doktorun ismi Mehmet'ti. Kendisini teskin ettik, rahatladıktan sonra gazete kağıtlarını para şeklinde keserek Büromuzun mührü ile hepsini delil sayılması için mühürledik. Bir zarfa koyduk. Yanı para dolu imiş gibi sembolik bir zarf hazırladık. Akşam üzeri Büromuzun en yakışıklı polisi Süslü Hüseyin ile Doktor birlikte gittiler birlikte istenilen yere bu sembolik zarfı koydular. Doktor evine gitti. Bizlerde o yere uygun bir yerde üç polis memuru pusu atarak bu zarfı almağa gelecek kişiyi veya kişileri yakalamak üzere beklemeğe başladık. Gece sabaha kadar bekleyip zarfı almak isteyen kişileri yakalayacaktık. Polisin en zor işlerinden biride böyle olaylarda görünmeden saklanabilmesi ve suçluları yakalayabilmesidir. Çünkü etrafta saklanacak yer olmadığı gibi hemen paketin yanında da duramazsın. Suçlu en ufak bir şüphe sezerse asla yaklaşmaz sende yakalayamazsın, bütün emeklerin boşa gider. Böyle yerlerin durumuna göre kamufle olup veya kılık değiştirip öyle beklemek lazım. Bizler arabamızı uzakta bırakıp sebze halinden bahse konu yer görülecek şekilde yerleştik ve bu yeri göz hapsinde tuttuk.

Saat 02.00 ye kadar gelen giden yok, gelen giden varda zarfa yaklaşıp alan yok. İkisi beraber koydukları için Süslü Hüseyin bu koyulan zarfın yerini tam olarak bildiği için Onu yollayarak zarfı yerinden aldırdık ve oradan ayrılarak lokantada yemek yiyip bazı ihtiyaçlarımızı görüp çay filan içtikten sonra tekrar geri gelerek yerlerimizi aldık. Tabi yerlerimizi almadan önce de Süslü Hüseyin'i yollayarak zarfı oradan ayrılırken aldığı yere tekrar koydurduk. Biz sabaha kadar bekledik. Kimse zarfı almağa gelmedi. Bizde kimseyi yakalayamadık ve sabah oldu. Saat 08.00 e doğru doktor biz beklerken yanımıza geldi. Bizim Hüseyin ile zarfı koydukları yerden alacak ve normale dönecektik. Her ihtimale karşı akşam tekrar bırakıp suçluyu yakalamağa çalışacaktık. Doktor yanımızdan ayrılıp zarfı almağa gitti ve telaşla geri yanımıza koştu. Halbuki deşifre olmamak için öyle ulu orta yanımıza hiç gelmeyecekti. "Koyduğum zarf yerinde yok. Almışlar." dedi. Allah Allah kimse gelip almadı. Zarf nereye gidebilirdi. Hakikaten koyduğu zarf yerinde yoktu. Eyvah en korktuğum şey; biz beklerken adam zarfı alırsa, para olmadığını görüp, Vali Beye "Polislerin beklerken ben zarfı aldım fakat içinden para değil de kağıt çıktı" diye birde azar mektubu yazıp gönderirse çok büyük rezil olurduk. Öbürleri bilmem fakat ben hemen istifa ederdim.

Hepimiz koşarak doktorun yanına gittik. Oralarda briket taşlarının altlarına bakarken zarfı bulduk. Adam gelip zarfı almamış. Süslü Hüseyin gece zarfı aldıktan sonra tekrar yerine koyarken yanlışlıkla o yere değil de, yakınında başka bir yere koyabilmiş. Doktoru sen buraya koymuşsun diye ikna etmeğe çalıştık fakat ikna edemedik te O ikna edilmiş gibi göründü. Süslü Hüseyin'i bu hatasından dolayı cezalandırdık onu da söylemeyim saklı kalsın. Sizler de mutlu ve sağlıklı kalın.