SAYFALAR

25 Ocak 2014 Cumartesi

DAYAK

Polis döver mi? Yıl 2002 Ankara Emniyet Müdürlüğü. Bazen öyle olur ki herkes döver. Dayak bazıları için ilaçtır. Poligon Amiri iken emekli olmak için dilekçemi verdim. 40 yıla yakın hizmetim vardı. Bazı formaliteler için Bahçeli Mahallesin de ki şimdiki SGK o zaman ki Emekli Sandığı Genel Müdürlüğüne gittim. Belgeleri görevli memura teslim ettim. Bana öğleden sonra gelmemi söyledi.

O zamanlar bilgisayarlar yeni yeni kullanılmağa başlanmış çok yavaş işliyorlar ve bazı aksaklıklar oluyordu. Ne ise öğleden sonra gittiğimde aynı memur işimin olmadığını, yarın gelmemi söyledi. Ertesi gün de saat 10.00 sıralarında gittim. Bir saat kadar kendisi bilgisayar ile meşgul olurken beni beklettikten sonra, ben sorunca, yine işimin olmadığını hafta başında gelmemi söyledi. Hiç başını kaldırmadan bilgisayar ile uğraşıyor arada bir de bana bir şeyler sorup, benim sorularıma da hiç yüzüme bakmadan cevaplar veriyordu. Ben de bilgisayarda o zamana kadar benim belgem ile uğraştığını sanıyordum. Alt tarafı iki satır belge bilgisayara işlenecek ve müdürlerine imzalatılacaktı. "Peki sağlık olsun" dedim ve çıkarken eğilerek önünde ki bilgisayarına yan gözle bir baktım ki bu muhterem memur, bilgisayarda 'TEDRİS' oyununu oynuyormuş. Ekranda gördüm.

Aramızda bulunan bankonun üzerinden içeri yanına atladım. Sonra müdürleri filan geldi. Benim belge imzalanmış, bilgisayara işlenmiş ve çekmecesinde duruyormuş. Bana da mahsus vermiyormuş. Üç dört gün bana git gel yaptı. Gözünüzü seviyim şimdi bu adamı döven polis veya bir başkası suçlu mudur? Bir devlet memuru vatandaşına bu numarayı yapar, işkence çektirir mi? Kanımca bunun polise bir düşmanlığı vardı ve beni de polisliği bitti bir şey yapamaz, biraz oynatayım diye düşünüyordu.

O memurun çekmecesinden çıkardılar ve belgeyi bana verdiler. Memuru da koluna kelepçe vurarak Emniyet Müdürlüğüne götürdüm. Üzerinden başkasına ait ehliyet çıktı. İşlem yapıldı Adliyeye yolladık. Şimdi düşünün dayak olmasa bu belge bana kim bilir ne zaman verilmiş olurdu. Demek ki her şeyin yerine göre faydası var. Dayağın bile. Hem ne derler: "Dayak cennetten çıkmadır." diye.

24 Ocak 2014 Cuma

TECRÜBE

Ameliyathanede hasta uzanmış, heyecanlı ve gergin bir biçimde narkozun verilmesini beklerken, ameliyat edecek genç doktor içeri gelmiş;
- Teyze, korkuyor musun?
- Evet evladım. Hemde çok korkuyorum.
- Bu kaçıncı ameliyatın senin?
- Üçüncü
-Oo, hiç korkma, benden tecrübeliymişsin, benim bu ilk olacak.

22 Ocak 2014 Çarşamba

ŞANSIMA BAK

Emekliliğimin beşinci yılı Ramazanın son pazar günü öğleden sonra Kızım Yeşim ile birlikte Carrfour alış veriş merkezine gittik. Bir şey alacağımızdan değil de maksat zaman geçirmekti. Biraz dolaştıktan sonra bir iki sebze filan aldık ve onları tarttırmak için kuyruğa girdik. Kızım kuyrukta bende tartı yerinin yanında beklerken, kafadan bir bayan geldi ve elinde ki sebzeleri sıra bekleyen beş on kişiden önce teraziye koyup tartmalarını istedi. Böyle yerlerde tecrübelerim olduğundan bana bir haksızlık yapılsa dahi sineye çeker kimseye bir şey söylemem. Bu nedenle ve birazda çingene süratli olduğundan bela hazır diye bayana ben hiç ses çıkarmadım.

Başta bekleyen ve sırası alınan adam itirazda bulundu. Orada ki kantar başında bulunan Carrfour görevlisi de ikazda bulundu ve sıraya geçmesini söyledi. Bayan da onlara karşı bir şeyler söyleyerek itirazda bulundu ve elindeki sebzelerin önce tartılması için ille diretti. Bu bayanla münakaşaya başladılar. Kadın haklı olan adamı ve görevliyi bağırarak bastırdı ve haksız çıkardı. Olup bitenleri biraz seyrettikten sonra dayanamadım ve mecburen karışıp bayana haksız olduğunu söyledim. Vay anam kadın meğer bunu benden bekliyormuş. Elleri, kolları ve ağzı ile bana etmedik hakaret bırakmadı. Yanına gençten kendisi gibi çirkin bir genç bayan daha geldi. Birden iki kadın oldular. Çok korktum. Karşımda kadınlar vardı ve onlarla muhatap olamazdım. Orada ki diğer itiraz edenler aradan çekildi ve ben bu çirkef dilli kadınlarla baş başa kaldım. Onların bana söyledikleri laflardan utanarak oradan kaçıp uzaklaşmak istedim. Bu sırada elli yaşlarında belinde kılıfı ile tabancası açıktan asılı bulunan birisi el arabasını bırakarak hızla yanımıza koştu. Bana vurmak istedi. Kadın yalnız değilmiş anladım ve erkeği de görünce, kaçmadım, geri döndüm. Bütün Cearfour elemanları oraya toplandılar. Bu sırada o sonradan gelen çingene süratli genç bayan bana saldırdı, vurmak istedi. Kızım da kuyruk sırasından ayrılarak yanıma geldi ve o da kavgaya katıldı. Hatta kızıma kavgayı onun çıkarttığını söylediler. Ben daha kendime gelmeğe uğraşırken kimdi hala bilmediğim, uzun saçlı, uzun boylu, altmış yaşlarında bir adam geldi ve görevli güvenlikçilere benim haklı olduğumu söyleyerek çekti gitti. O adam kimdi, hızır mıydı? Hala bilmiyorum. Zaten güvenlikçiler ondan sonra biraz hafiften aldılar ve Karakolda da lehime şahitlik ettiler. O ilk sırada olup ta kadın tarafından sırası alınan adam kayıp oldu, bir daha hiç göremedim. Cearfourun içinde savaş başladı. Onlar altı kişi. Biz iki kişi.

Sol tarafıma baktığım zaman bir gencin bana havadan uçar tekme ile geldiğini gördüm. Bu da geç kalmış yetişmek için havadan geliyordu. Yerimden kaymak suretiyle bu tekmeden kurtuldum. Onlara bir şey diyen yok hepsi bize çullandılar. Kızımla ben korumalardan bir kaçını yere yıktık ve "geleni vururum" dedim. Biz ortada bütün millet bizim çevremizde öylece beklerken, bazı meraklılarda tiyatro seyreder gibi bizleri seyrediyorlardı. O ilk gelen adam çingene kadının kocası imiş ve orada ki güvenlikçilere "Ben Valiyim, alın bu adamı." dedi. Kızım da "Esas vali benim. Sen kim oluyorsun?" dedi.

Ne ise, yarım saat kadar bir mücadeleden sora ellerinden zor kurtulduk ve alacağımız şeylerden de vaz geçip eve gitmek için kaçarken Kızım bana; "Baba bu adamlardan korktuk ta mı kaçıyoruz?" diyordu. "Olsun kızım sen bela nedir bilmezsin, biz beladan kaçıyoruz." dedim ve tam dışarıda bulunan arabamıza binecekken bir sürü polisler yolumuzu kestiler. Başkomiser olduğumu görevli polislere söyledim. Polislerde adamın Çankırı Vali Yardımcısı olduğunu söylediler. Polislere arabamda silahımın yerini gösterdim ve olay sırasında yanımda olmadığını, arabamda olduğuna dair sonra şahit olmalarını söyledim. İki polis memuru benim arabama bindiler ve birlikte Batıkent Polis Karakoluna intikal ettik. Bize saldıranların hepsi orada oturmuş bizi bekliyorlardı. Benden şikayetçi olmuşlar ve kendilerine silah çektiğimi iddia etmişlerdi. Olay aslında doğruydu fakat ben polislere arabada ki ikinci silahımı gösterdiğimden polisi şahit tuttum ve bu iddialarını çürüttüm. O arada da iftar olmuştu. Daha uzatmayacağım bu adamlar kimler imiş biliyor musunuz? O çingene suratlı kadın Ankara Barosunda Avukat, genç olup ikinci çingene süratli olan avukat ile belinde silah olan o adamın kızı imiş ve bilmem bir yerde öğretmenlik yapıyormuş. İlk yanımıza gelen biraz yaşlı erkek bu kadının kocası ve Çankırı Vali Yardımcısı. Diğer şekilce biraz insana benzeyen genç Yüzbaşı o çingene kızlarının kocası yanı enişteleri. Eniştelerinin kız kardeşi de Öğretmen orada fakat o hiç karışmadı. Çocuk arabasında ki çocuğu ile uğraşıyordu. Elinde küçük çocuğu vardı. Biraz vcdanlı olduğundan bana haksızlık etmek istemedi, karakolda olayı görmediğini, olay hakkında bilgisi olmadığını söyledi. Bana vurmak için havadan uçan tekme ile gelen delikanlı da Çankırı Vali Yardımcısı ile Avukat hanımın çocukları, şimdi sıkı durun bu genç te Ankara Emniyet Müdürlüğünde Başkomiser.

Karşı beri biz onlardan, onlar bizden davacı olduk. Sonra o Başkomiser "Ben şimdi tanıdım bu arkadaşı, Poligon Amiri idi ve bizler bunun korkusundan Poligona giremiyorduk." dedi. Halbuki ben poligonda bütün meslektaşlarıma yardımcı olurdum. Bu nedenle de on beş sene kadar poligon amirliği yaptım. Karakol Amiri ılımlı davrandı, aramıza girdi ve karşı beri anlaştık. Konu Adliyeye intikal etmedi. Eve geldiğim zaman saat gece 12 ye geliyordu. Muhataplarımızı kısaca özetlersek; Avukat, Vali Yardımcısı, Öğretmen, Yüzbaşı, Öğretmen ve Başkomiser. Bizim taraf ise ben bir gariban Emekli Başkomiser ve bir de Siyasal Bilgiler Fakültesinde okuyan Öğrenci Kızım. Bizdeki bu şansa bakın.