SAYFALAR

10 Şubat 2015 Salı

şiir MELODİ AZA

Günlerden bir gün, bir kız gelmiş dünyaya,
O kadar güzelmiş ki, benziyormuş bir aya,
Herkes onu görmek için gitmişler oralara,
Bir tek dedesi gitmemiş, o Melodi Aza'ya.

İri ceylan gözleriyle bakarken kameralara,
Sanki selamlar yollamış, gülerek buralara,
Ben çoktan başladım, yollarına bakmağa,
Hasret kaldım torunum, o Melodi Aza'ya.

Büyüyünce  gelirsin, sarılmağa boynuma,
Bende sarılır öperim, o çiçek yanaklarına,
Yine resmini yolla, öyle gülerek bak bana,
Gülmek tek o na yakışır, o Melodi Aza'ya.
                                      Recep Ali Öztürk

5 Şubat 2015 Perşembe

KARADENİZ EŞKIYALARI

Karadeniz Bölgesinde yaşamış eşkıyaların hepsini anlatabilmek veya tespit etmek imkansızdır. Bilinen bu eşkıyaların yanında, bilinmeyen daha bir çok eşkıya gelmiş geçmiştir. 

Bu konuda genelde çok sayıda yazılar yazılmış, ancak bu yazılarda konuların ve sebeplerin özüne inilmemiş, sadece bu şahısların ellerine tüfek alarak eşkıya oldukları anlatılmış, hepsi aynı kategoride ele alınmıştır. Halbuki gerçekte hiç te öyle olmamıştır. 

Ben bu yazılanlara pek inanmıyorum. O devirleri bizzat yaşamış görgü tanıklarının anlattıkları dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığı zaman, olayların esas gerçek yüzleri ortaya çıkmaktadır ve doğusu da anlaşılmaktadır. Durup dururken hiç kimse rahatını bozup dağa çıkmamıştır. Rus, ABD, İngiliz ve Fransız gibi ülkelerin teşviki ile halkı korkutmak ve sindirip vatan topraklarını almak için eşkıyalık yapanlar ortaya çıkınca, vatanı korumak zorunlu olduğu için, karşı taraf ta mecburiyetten eline tüfek almış dağlara çıkıp vatanını ve ailesini korumağa çalışmıştır.

Bu insanlar Karadeniz de genelde üç sebepten dolayı dağa çıkmış ve eşkıyalık yapmışlardır.

İşte o üç sebeplerden her biri;

1) Mevcut Vatanı ve Milleti Yok Etmek, Yıkmak,
2) Mevcut Vatanı ve Milleti Korumak,
3) Haksızlıklar ve Otorite Boşluğu; 

Yukarıda ki ilk iki sebep Karadeniz de ki ve dolayısıyla Türkiye de ki eşkıyalık olaylarının en önemli sebepleridir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında 'Haytalık ve Haşarilik' sistemi mevcuttu. Savaş zamanı Bölge Beyleri orduya adam verir, vatanın korunmasını sağlar haytalık ederlerdi. Topraklar tehlikeye girdiği zaman ordu yetişemezse kendi adamları ile önlem alır ve vatanın bütünlüğünü sağlar, her türlü tehlikeye karşı vatanı korurlardı. Bu durum Karadeniz Bölgesinde daha hakimdi. Devlet vatanı korumağa yetişemezse vatandaş eline tüfeğini alır, kendi vatanını korurdu.

Savaş sonrası da 'Haşarilik' denilen çiftçilik eder geçimlerini sağlarlardı. Bu durum Türk geleneğinde ve dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu yönetim sisteminde mevcuttu. 

Balkanlarda da Vatanı korumak için, yıkmak isteyen bölge eşkıyalarına karşı Resneli Niyazi Paşa, Enver Paşa gibi Askeri Paşalar dahi, hatta Mustafa Kemal bile mahiyetlerinde ki askerlerle birlikte dağa çıkmış eşkıyalık yapmışlardır, ama maalesef yine de vatan korunamamış, Rumeli ve Avrupa da bulunan Osmanlı toprakları elden çıkmıştır.

Erzurum Bölgesinde ki Ermeni eşkıyaların masum halkı katliamları sırasında, Doğu Karadeniz Bölgesinden giden gönüllüler, Erzurum ve cıvar yörelerinde milis kuvvetleri kurmuşlar ve Ermeni isyancılara karşı savaşmışlardır. Bazı gayrimüslim Ermeni ve Rumlar da onlarla birlikte saf tutmuş, bölgede isyancılara karşı savaşmışlar, bu nedenle isyancılar ve düşmanlar yıkıcı faaliyetlerinde başarıya ve emellerine ulaşamamışlardır. 

İsyancı eşkıyalar halkın gözünü korkutmak ve isyanlara katılmalarını sağlamak için bazı gayrimüslim vatandaşlara dahi baskılar yaparak şiddet uygulamışlar, çok korkunç katliamlar yapmışlardır. Velhasıl Karadeniz de keyfi eşkıya yoktur. Karadeniz i Türklerin elinden alma ve Türklerin de direnip vermeme savaşları vardır. Öncelikle bu böyle bilinmeli ve bir nevi vatan kahramanları eşkıya diye adlandırılmama lıdır.

SAMSUN Bölgesi;
Osmanlı İmparatorluğunun zayıfladığı son zamanlarda ve Mustafa Kemal'in  Samsuna çıktığı sıralarda; sayıları 5, 10 ve 100 er kişi arasında değişen çok sayıda Rum, Ermeni ve her çeşit milletten çeteler Karadeniz Bölgesinde faaliyet gösteriyorlardı. Ruslar bu çetelere her türlü desteği açıktan veriyor, diğer dış ülkelerin de yardımları ile Rum Pontus Devleti ve Ermeni Devletini kurmağa çalışıyorlardı. Bu nedenle savaşlardan dolayı erkek bulunmayan bölgede ki köyleri basıp yakıp yıkıyorlar, taş üstünde taş bırakmıyorlardı. Doğu Karadeniz de bu çetelerin yüzlercesi vardı. Artvin de kendilerini Türk tanıtan bir gurup süvari Ermeni eşkıyaları, Batum'u geri almak için gelen Yakup Cemil'in Sinop Cezaevinde ki mahkumlardan oluşturduğu gönüllü ordusuna katılmışlar ve bir gece yattıkları yerde samanları tutuşturmuş Yakup Cemil'in ordusunu yakarak yok etmişlerdir. 

İşte Samsun da yıkıcı ve zararlı faaliyetler gösteren, halka karşı katliamlar yapan, masum Türk Halkına kan kusturan Rum ve Ermeni asıllı çeteler ve bazı çete reislerinin isimleri;

Ersandıklı Piç İlya, Taşoğlu Mihail, Peço, Aliko, Kel Sava, Deli Yanı, Deli Paşo, Eleni Çavuş, Yordanoğlu Piç Vasil, Kürdünoğlu, Lefter, Sarı Istıl, İstavri, Todaroğlu Agapyos, Gürdekoğlu Simyon, Yanı, Endik, Andon, Yanıdıs, Yanıdıs oğlu Hacıka, Hacık, Panço ve bir çoğu.

Bunlara karşı da vatanı savunmak ve masum halkı korumak için Türk, Laz, Çerkez ve Gürcü hepsi birleşerek milis kuvvetler oluşturmuş. Bu kahramanlar Karadeniz den Erzurum'a İstanbul'a ve yurdun dört bir tarafına yayılarak vatanımızın bu gün kü şekliyle kalması için canla başla çalışmış, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e yardımcı olmuşlar, bir çoğu sakat kalmış, bir çokları da şehit olmuşlardır. 

İşte bu kahramanların en önemlileri; İşlerine gelmediği için tarih bile pek bahsetmez bunlardan. 

ÇERKEZ EKREM BEY (Kurşungeçirmez Canbulatoğlu) 
Samsun ve çevresinin Kuva-i Milliye önderi Çerkes Ekrem Bey, Kavak nahiyesinde Çerkes köylerindeki gençlerden oluşturduğu gözü pek 200 kişilik süvari birliğiyle Rum-Pontus çeteleri ve Samsun'a Merzifon’a geçen İngilizlere karşı büyük mücadelelerde bulunmuş, düşmanların korkulu rüyası olmuştur. Bir rivayete göre kendisine kurşun değmediği için bu isim verilmiştir.

Atatürk Samsun'a çıkmadan önce, Rumlarla mücadele eden ve amansız darbeler vuran Kuva-i Milliye'nin başında Samsun'un ilk ve en büyük Kuva-i Milliyesi olan Çerkes Ekrem'in süvari birliği vardır.

Samsun ile İç Anadolu arasındaki bağlantı yollarının güvenliğini sağladı. Rum çetelerini bu bölgeye yaklaştırmadı. Çiftliğindeki 200 atlısıyla çetelere baskınlar yaparak çeteleri dağıttı ve silahlara el koydu. Samsun ile Merzifon arasına tamamen hakim oldu.19 mayısta Anadolu'ya çıkan yolu temizleyen kişiydi. Atatürk Havza'ya giderken Kavak'a uğradığı zaman kendisini karşılayanların başında Çerkes Ekrem Bey bulunmuştur. Atatürk'ün Havza'ya kadarki yolculuğunun güvenliğini sağladı.

Ekrem Bey'in heykeli Samsun sahilinde Bandırma vapuru çıkışında, yürüme yolunda bulunmaktadır.

ORDU dolaylarında; 

HEKİMOĞLU İBRAHİM
Uzun zaman Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği ve yiğitliği şöhret yapan ve adına türküler yakılan bir Türk halk kahramanıdır. 

Efsane haline gelen ve HEKİMOĞLU diye bilinen bu eşkıya, Fatsa'nın Yassıtaş Köyü'ndendir. O dönemlerde bölgeye hakim olan Gürcü Beyi Seyyit Ağa'nin Ayşa adında bazı kaynaklarda Narin diye de geçer güzel nişanlısı vardır ve bu kız Hekimoğlu İbrahim'i sevmemektedir. Gönlü değirmende karşılaştığı Hekimoğlu'na bağlanmıştır ve onunla kaçmıştır. Bu sebepten Hekimoğlu ile Gürcü Beyi Seyyit'in arası açılır ve Yeğeni Yusuf'u öldürüp dağlarda eşkıyalığı tercih eder. 

Muhacir Gürcüler'le, Türkler arasında kavga şiddetlenerek devam etmekteydi. Durumu yerinde görmek ve bu asayişsizliği ortadan kaldırmak için Trabzon Valisi Mustafa görevlendirilir. Onun verdiği rapora göre Ordu, Fatsa, Ünye ve Niksar kazalarında iskan edilen Kafkasya Gürcüleri, eski yurtlarındaki huylarını, yaşama tarzlarını, adet ve an'anelerini aynen devam ettirmekte, adam öldürme, mal gasp etme, meskene tecavüz gibi suçlan burada da işlemekte ve etrafa tecavüzleri gittikçe artmaktadır. Durum böyle olunca vali İç işleri bakanlığından Ordu, Fatsa ve Niksar kazalarında tedbir olarak lüzumu halinde Çeteler Kanunu'nun uygulanmasını istediyse de kabul edilmemiştir. Sivas Valisinin 'Hekimoğlu Af Edilsin!' isteği de kabul edilmemiştir.
Fotoğraf bir Rum tarafından çekilmiştir.

Todor ve Yorika isimli kişilerin ihbarı neticesinde Hekimoğlu, 26 Nisan 1910 te güvenlik güçleri tarafından kendi köyü Yassıtaş'ta kıstırılarak, sekiz saat süren bir çatışma sonunda bir arkadaşı ile birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir. Hakkında halk tarafından türküler yakılmıştır;

Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım da Narinim kendi neslime

Hekimoğlu derler ufak bir uşak
Bir omuzdan bir omuza Narinim on arma fişek

Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu dediğin de Narinim aslan yürekli

Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye Fatsa bir oldu da Narinim baş edemedim

Ünye Fatsa arası Ordular kuruldu
Hekimoğlu dediğin Narinim o da vuruldu (Osmanlı Arşiv Belgeleri.)

GİRESUN Bölgesi;

HOÇUROĞLU HÜSEYİN, Tirebolu lu bir eşkıyadır.

MİCANOĞLU HÜSEYİN, 
Keşap lı Micanoğlu Hüseyin halk tarafından çok benimsenmiştir. skerde iken nişanlısını kaçıranları öldürüp dağa çıkmıştır. Hakkında bir çok türküler yazılmıştır. Ölümü hakkında; çete arkadaşları tarafından öldürüldüğü, çiğ altında kalan bir çobana elbiselerini giydirip kendisinin kimlik ve kıyafet değiştirerek uzak yerlere kaçıp izini kayıp ettirip yaşadığı, dere içinde bulunan bir cesedin ona ait olduğu gibi bir kaç rivayetler vardır. Kesin olarak ne olduğu bilinmiyor.

KARA MAHMUT,

GOLOĞLU MEHMET,


TOPAL OSMAN (Hacı Topal Osman Ağa) 
“Şan verdi memlekete, unutulmasın adı,
Topal Osman dediğin Giresun’un evladı” 

Çepni Türklerindendir.

1883-1923 Aslında eşkıya değil büyük bir vatan perver, kahraman ve Atatürk'ün en güvendiği insanlardandır. Vatanı kurtarmak için aklına her ne geldiyse yapmış. Ancak sonunda çok büyük bir hata işlemiş veya oyuna gelmiş, o hata veya oyun acıklı bir şekilde sonu olmuş.
 
Balkan savaşlarına gönüllü olarak katılmış, dizinden vurulduğu için topal kalmış Topal Osman lakabını almış. Giresun lu gönüllü gençlerden kurduğu 42. ve 47. Alaylarla Kurtuluş savaşlarına katılmış, 42. Alayın tamamına yakını şehit olmuş. 47. Alay ile katıldığı Büyük Taarruzda çok büyük kahramanlıklar göstermiş, Yarbay rütbesi ve İstiklal Madalyası verilmiş. Atatürk'ün Muhafız Alayı Kıta Komutanlığı, Milis Kuvvetler Komutanlığı yapmış. 

Trabzon Cezaevini basarak 150 tutukluyu zorla alıp çetesine katmış. Zorla Giresun Belediye Başkanlığı yapmış. Atatürk'e muhalifliği ile bilinen Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'e suikast ten sorumlu tutulmuş. Hakkında çıkartılan yakalama kararından sonra Atatürk'e karşı Çankaya Köşkünü basmış. Ankara'da evine baskın yapan Güvenlik Güçleri ile girdiği 24 saat süren çatışma da 8 arkadaşı ölmüş ve kendisi yaralı olarak yakalanmış. Hastaneye götürülürken yolda en yakın eski arkadaşları tarafından; onlara çok hakaretler ettiği için başı kesilerek öldürülmüş ve defnedildikten bir kaç gün sonra öldürülen milletvekili Ali Şükru Bey hakkında çıkarılan kanun gereği, cesedi mezardan çıkarılarak başına ip takılamadığı için ayaklarından meclis kapısında asılmıştır. Daha sonra Anakara da ki mezarı, kardeşinin isteği üzerine Atatürk tarafından Giresun'a nakledilerek anıt mezarı yaptırılmış ve kendisine 'HACI' ünvanı verilmiştir.

TRABZON da;

KADİROĞLU ALİ OSMAN,

MUSTAFA REİS,

ŞİŞMANOĞLU AHMET,

YAHYA REİS Kayıkçılar Kahyası  (Öldürüldü)

GADİROĞLU, kabadayı ve eşkıyalardır.

RİZE de;

RECEP EMİRALİOĞULLARI (İpsiz Recep,  Emice), 
1862-1928 Esas mesleği denizciliktir ve kendisi kaptandır. Gönüllü vatan kurtarıcılardandır. Bir Fransız gemisini sularda gasp ederek kaçırdı ve devlete bağışladı. Kendisine verilen ödül ve madalyaların hiç birini kabul etmedi. "Ben bunları milletim için yapıyorum." dedi. Yunan ordularına karşı cephede savaştı. Gösterdiği kahramanlıklardan dolayı yüzbaşı rütbesi verildi. Yetiştirdiği milis kuvvetlerini orduya asker olarak verdi. Kendi komutasında ki milis kuvvetlerle çete ve düşman kuvvetlerin korkulu rüyası oldu. Ankara da Atatürk tarafından bando ile karşılandı. Yerleştiği Sakarya Karasu da alelade, küçük ahşap evinde hanımı ile birlikte yaşarken tifodan öldü.

MATARACI MEHMET EFENDİ,
Tüccar Hacı Hamid Efendi’nin oğlu olarak Kasım 1866 yılında Rize’de doğmuştur. Rize İlkokulunda ilk tahsilini bitirdikten sonra bir süre ortaokula devam etmiştir. 12 Aralık 1895 yılında Rize Gümrükler İdaresine bağlı Askaroz Kordonu Gümrük Memurluğu’na tayin olmuştur. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra İstanbul da fırıncılık yapmaya başlar.
Birinci Dünya Savaşında galip gelen İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar İstanbul’u işgal etmişlerdir. Bu işgal günlerinde ekmek ise karneyle dağıtılmaktadır. Ancak Mataracı Mehmet Efendi Milli Mücadelecilere karnesiz ekmek sağlamaktadır.
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Paşa cesaretiyle dikkatini çeken Mataracı Mehmet Efendiyi yanına çağırır ve der ki;
“Yarın cepheye gitsek kaç kişiyle gelirsin?” Mataracı Mehmet Efendi, Rizeliye has keskin zekasını ve şivesini konuşturarak “Bi tufeğum, bi da ben senun emrundeyiz paşam” der.
17 Eylül 1924 tarihinde Atatürk eşi Latife Hanımla birlikte Rize’yi ziyaret ettiğinde Mataracı Mehmet Efendinin evinde kalmıştır. Mataracı Mehmet Efendi Atatürk’ün kaldığı odayı 1953 yılından ölünceye kadar korumuştur. (Kaynak: T.C.Rize Valiliği, İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü Websitesi http://www.rizenufus.gov.tr/.../Mustafa-Kemal-Ataturk-ve....

TUZCUOĞLU MEMİŞ AĞA, 
Gerektiği zaman topladığı milis kuvvetleri orduya asker olarak vermiştir.

SANDIKÇIOĞLU ŞÜKRÜ, Kardeşini bıçakla öldüren Abdi Ağa yı öldürür ve dağa çıkar, eşkıyalık yapar. 'Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz' türküsü Sandıkçıoğlu Şükrü için yazılmış.

AHMET İSLAMOĞLU (Osman Efendi'nin Ahmet)
Rize, Fındıklı, Sulak Köyünden bir Hemşinli eşkıyadır. Ermenilerin korkulu rüyası olup, Ermeniler tarafından 1915 yıllarında Erzurum da veya Erzurum yollarında 48 arkadaşı ile birlikte pınar sularının gözüne zehir konulmak suretiyle kalleşçe öldürülmüş, mezar yeri filan belli değildir. En yakın silah arkadaşı Aslan (Ataç) Beydir.

ALİ ÖZÇELİK (Kara Ali-Gavur Ali-Memiş'in Ali) 
Rize, Fındıklı, Sulak Köyü nüfusuna kayıtlıdır. İsmini çok duyuramayan fakat Kurtuluş Savaşlarımız sırasında Karadeniz ve İstanbul da çok büyük kahramanlıklar gösterip, bu uğurda canını hiçe sayan, Topkapılı Cambaz Mehmet'in M.M gurubu Kuvayi Milliyecilerdendir. Mustafa Kemal'den getirdiği düşman kulak sayısına göre takdir alan, istilacı düşmanların korkulu rüyası olan bir Laz vatan severdir. 

Unutmamak lazım ki eşkıya dahi olsa, biraz şans ve bir kaç ta arkasında destekleyici adamı olmalı ki ismi duyulsun. Karadeniz de, isimsiz eşkıyaların bir çoğu, erkek bulunmayan köyleri kasıp kavuran, dış güçlerin teşvik ve yönlendirmeleriyle ile kan kusturan, yıkıcı ve zararlı çetelere karşı var güçleri ile savaşmışlar. Bir çoğu bu savaşlarda vurularak şehitlik mertebesine ulaşmışsa da isimleri hiç duyulmamıştır. 

Hatta bir zamanlar bu yöreli olup ta eşkıyalık yapamayan vatandaşlar gönüllü olarak Osmanlı ordusuna katılmışlar ve Batum'u kurtarmak için savaşmışlardır. Bu yüzden Doğu Karadeniz Bölgesinde çoğu eşkıyalar halk tarafından sevilmiş, saygı ve rahmetle anılmışlardır. Saygılarımla....


23 Ocak 2015 Cuma

DÖRT ZARF

Usta ve duayen siyasetçi Rahmetli Süleyman Demirel’den duymuştum;

Adamın biri parti başkanı olur ve bir türlü iktidara seçilemez. Eski ve tecrübeli bir başkanın yanına gider ve ona durumu anlatıp yardım ister; “Ben siyasette yeniyim, nasıl yaparsam seçimleri kazanabilirim? Benim ustam ol. Bana akıl ver. Ben de senin çırağın olayım.” der.

Eski siyasetçi  adam bu yeni siyasetçi adamı iyice dinledikten sonra kendisine üzerleri '1-2-3-4' diye numaralı dört kapalı zarf verir. "Başın sıkıştığı zaman bu zarfları sırasıyla aç ve oku. Aradığın soruların cevaplarını bu zarflarda bulacaksın." der. 

Çırakta öyle yapar. Birinci zarfı açar. Zarfta şöyle yazmaktadır; 

“Seçimleri kazanmak için devamlı yalan söyle. Olsun olmasın söyle. Ne olursa olsun söyle. Kendin dahi inanmasan devamlı söyle. Vaatler ver. Mutlaka kazanacaksın.” Der.


Adam Ustasını dinler. Seçim meydanlarında devamlı yalan vaatlerde bulunur ve aaaa.. bir bakar ki seçimleri kazanmış.
Bir iki sene mebus ve başbakan olarak durumu idare eder. Zaman geçtikçe işler bozulur yine sıkıntıya düşer. Bakar başka çare yok, zarflar aklına gelir. İki numaralı zarfı açar ve okur; 

"Devamlı senden önce ki iktidar da olanları ve yakınlarını suçla. Onları kötüle. Bütün suçları onların üzerine at." Diye yazıyor. Bu da hemen uygular. Devamlı ülkede ki olumsuzlukların suçunu kendinden önce ülkeyi yönetenlere ve muhalefete yükler. Hep onları kötüler, durur.

İyi güzel. Bir iki sene daha rahat idare eder, işi götürür. İki sene sonra tekrar sıkıntılar başlayınca yine çok darlanır ve artık başka çaresi yok, ustanın verdiği üçüncü zarf aklına gelir. Üçüncü zarfı da açar. 

Üçüncü zarfta; "Eğer işler bozulduysa kendi yakının da olanları parti arkadaşlarını suçla. Bütün olumsuzlukları onların üzerlerine at." diye yazmaktadır.

Ustanın o dediklerini de harfiyen uygular. Kendi adamlarını ve parti arkadaşlarını suçlar. Bir iki yıl daha böyle idare eder. İki yıl kadar sonra tekrar işler bozulunca dördüncü zarfı açar.

Sizce dördüncü zarfta ne yazıyordur?

‘Senden sonra, senin yerine gelecek için, dört zarf hazırla !’