SAYFALAR

14 Mart 2016 Pazartesi

TİKKAT EDUN DA!

Temel'in karısı vefat etmiş.
Cenaze namazı kılındıktan sonra cemaat tabutu sırtlamış tam caminin avlusundan çıkartacaklarken tabutu caminin önündeki direğe çarpabilmişler.
Tabutun içinden bir inilti sesler duyulmuş. Açmışlar tabutu bakmışlar ki öldü bildikleri Temel'in hanımı sağ.
Hemen hastaneye götürmüşler kadını doktorlar tedavi etmişler ve kadın bir altı yıl daha yaşamış.
altı yıl sonra kadın bu sefer sahiden ölmüş.
Yine aynı cami de cenaze namazını kılmışlar. Tabutu omuzlamışlar ve tam o direğin yanından geçerlerken Temel birden bağırmış:

- Ula uşaklar tikkat edun tabutı direğe bi daha çarpmayun da! demiş.

9 Mart 2016 Çarşamba

DUBAİ KONSERİ

 
11 Şubat 2016 tarihinde Birleşik Arap Emirlikleri DUBAİ de her ülkenin tanıtma standları bulunduğu semtte bir konser tertip edildi. 

En çok şarkıları İtalyan sanatçı Lucia ve babası söylemesine rağmen Murat'tı yorumlarıyla onları gölgede bıraktı ve bir çok dinleyiciden takdir kazanarak istekler için büyük bir mesaj trafiği yaşandı.
İşte konserden küçük bir bölüm.     https://youtu.be/NCxdJvE2_sI

1 Mart 2016 Salı

TALİHSİZ GASPÇI


Yıl 1974 yılı yer Adana Cinayet Bürosu, Ocak Ayının bir akşamında o bölgenin en ünlü kadın doğum doktoru Mehmet Bey telaşlı bir şekilde, elinde bir mektup kağıtla Büromuza gelerek bize müracaatta bulundu. Elindeki kağıtta Hürriyet Mahallesi Sebze halı yakınlarında bir çöp kutusu belirtilmiş ve bu çöp kutusu yanında ki bir yere bir milyon Türk lirası koyması istenmiş, eğer polise haber verirse orta okula giden bir kızı ve karısı da öldürüleceği belirtilmişti.

Bu çok önemli bir olaydı. Tehditle para koparmak istiyorlardı. Doktor Mehmet Bey Kadın Doğum üzerine isim yapmış ve herkes tarafından tanınan bir doktordu. Doktorun müracaatı alınıp evraklar hazırlandıktan sonra, para boyunda gazete kağıtları kesilerek üzerleri tarafımızdan Kısmımızın mührü ile mühürlendi ve sembolik para zarfları hazırlandıktan sonra bu zarflar Doktor Mehmet Bey'e verilerek bizim gözetimimizde vaktinden evvel kendisi tarafından, çöp konteynırın yanına fidyecinin mektupta belirttiği yere para süsü verilmiş zarflar bırakıldı. O zamanlar kamera filan olmadığından çareler arar emanetin yakınlarında bulunmak için doğru dürüst saklanacak yer de bulamazdık. Çünkü bu gibi durumlarda suçluyu yakalamak için emanetin yanında beklemek mecburiyeti vardı. Yoksa hazırlanan zarf alınırsa kim aldığı nerden bilinecekti. Bu yer sebze haline yakın bir yer olduğundan beş polis uygun aralıklarla bir birlerimizi görebileceğimiz şekilde etrafta görünmeden saklanarak pusu atıp beklemeğe başladık.

Emanete yanı saklanan zarflara en yakın arkadaşım Sadık Hayranı isimli polis arkadaş, ben de hemen onun yakınında bu yerin yakınında ki metruk bir bina içerisinde, diğer üç arkadaşlar da daha uzaklar da bizleri görecek şekilde parayı almağa gelen kişiyi yakalamak için kamufle olmuş bekliyorduk. Ben Sadık Hayrani ye en yakın diğer üç polis arkadaş biraz aralıklarla daha geri taraflarda saklanmışlardı. Kış ayları olduğundan hepimiz gece üşümemek için sıkı giyinmişiz. Sadık Hayranı arkadaşımız ise kendisine Almanya dan akrabalarının yolladıkları çok güzel, benim de gözüm kaldığı üzeri tüylü filan bir deri kaban giyinmişti. Gece saat 01.00 sıralarında bazı sesler ve inlemeler duydum. Bir baktım ki hemen ilerimde ki Sadık Hayranı Polis arkadaşım birbirlerine sarılmış, bir kişi ile boğuşuyor, diğer bir kişi de elinde bıçakla yanlarında duruyordu. Hemen yanlarına gittim. Duran şahsa tekme vurmak suretiyle elindeki bıçağı düşürdüm ve şahsı yakaladım. Diğer arkadaşlarda geldiler. Arkadaşım Sadık Hayrani da kafasından yaralanmış, o kendine sarılan adama da galiba tabanca kabzası ile vurmuş diğer suçlunun da kafası kanıyordu. Şahısları yakaladık.

Olay şöyle gelişmişti;
O iki kişi bizim polis arkadaş Sadık Hayrani'yı  görünce "Üzerinde ki kabanı çıkar lan. Hoşuma gitti bana vereceksin. Ben giyeceğim. Yoksa senin için çok kötü olacak ha. Ben interpolu atlatmış adamım. Senin şimdi kafanı koparırım, kimsenin de haberi olmaz." diyor ve öbürü de elinde bıçakla saldırarak üzerinde ki o yakası kürklü gösterişli, Almanya dan gelen kabanı zorla almak istiyorlardı.

Ertesi gün doktora filan getirip tedavilerini yaptırdık. Şahısların birinde bıçak vardı ve sarhoştular. Tahkikatta anlaşıldı ki şahıslar bizim aradığımız fidyeci filan değildiler. Tabi daha esas fidyecileri de yakalayamadık. Sadık Hayrani isimli polis arkadaşı orada görünce üzerinde ki deri kaban hoşlarına gitmiş ve o deri kabanı zorla almak için saldırıya geçmişler. İlk etapta bizde fidyeciler bildik ama konuyu inceledikçe gerçeği anladık. Bu gençler Doktor Mehmet Beyi tehdit edip fidye isteyen kişiler değil fakat bizim polis arkadaşı tesadüfen görüp te gasp etmek isteyen yarı sarhoş maceracılardan başka bir şey değildi. Durumları anlaşılınca onları da gaspa teşebbüsten mahkemeye çıkardık. Tabi bu sırada esas fidyeciler meydana çıkmadılar ve yakalayamadık.

Mahkemede hakim ifadelerini alırken, bu şahıslardan birinin argosu çok mükemmeldi, "Hakim bey, biz sadece polisin deri kabanını zorla almak istedik. Fakat kayaya çarptık. Ne bilelim gecenin o ayaz saatında orada polisler olduğunu? Biz fidyeci filan değiliz. Olan olaydan da pişmanız haa." dedi. "Madem fidyeci değilsiniz orada ne yapıyordunuz ve bu suçu niçin kabullendiniz?" diye sordu. "Gece hava almak için oradan geçiyorduk. Ah hakim bey sen bu ağabeylerin eline hiç düşmemişsin, onları hiç tanımıyorsun galiba? Eğer bi düşsen vallahi Atatürk'ü ben öldürdüm. Dersin." dedi. Hepsi kahkahalarla gülüştüler ve şahıslar tevkif oldular.