SAYFALAR

9 Ocak 2022 Pazar

NEYZEN TEVFİK

 
“Bay Hitler'e yaralandı dediler.
Menhus yıldız çabuk doğar dulunur,
Sen köpeğe kuduz de de geçiver
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.”

Neyzen Tevfik ya da soyadıyla Tevfik Kolaylı çok iyi bir ney çalan, şair ve bektaşi dervişidir. O dünya yansa bir bağ otu yanmayan bir adamdır. 

Mehmet Akif Ersoy ve Şair Eşref''ten dersler almış ve onların etkisi altında kalmış, bilhassa Mehmet Akif Ersoy'a kendisi alevi olmasına rağmen, çok hayran olmuş, saygı duymuştur. 

Yaptığı hicviyeler ile ünlü, haksızlıkları dile getirmiş, devamlı yergi ve taşlamalar yapmıştır. Saray tarafından sürgüne yollanmış ve hatta idama çarptırılmıştır. Belli başlı bir eseri yoktur. Çok eseri var fakat hiç biri kağıt üzerine dökülmemiş, bütün eserleri kulaktan kulağa bu güne kadar gelmiştir.

1930'larda İstanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığından başka Neyzen'in düzenli bir geliri de hiç olmamış, hep sefalet içinde yaşamış, yaşamı 28 Ocak 1953'te son bulmuştur.

Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılınır. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarını doldurur. Neyzen Tevfik'i memurlar, profesörler, ileri gelenlerin yanı sıra, kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış, sarhoşlar, sokak serserileri, Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi ve bin bir çeşit insanı bir arada uğurlamışlardır. Kim bilir belki de bir hiçlikten bir varlığa doğru, farklı sınıfların insanları elleri üzerinde götürülür Neyzen Tevfik Kolaylı, ebedi istrahatgahına.

Tevfik, hayatını toplum kurallarının tamamen dışında yaşamış paraya düşkünlüğü hiç olmayan, bugün bulduğunu bugün, yarın bulduğunu yarın yiyen bir insan. Gericiliğe savaş açmış, İslamin yozlaşmasına şiddetle karşı çıkmıştır;

"Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.."


Neyzen Tevfik aslında bugünü de çok yıllar önce özetledi; "Geldikleri gibi gitmediler, kimi itini bıraktı kimi bitini, kimi de piçini. Yoksa bu kadar şerefsizin bizden olması mümkün değil." dedi.

Ney çalma ustalığında içinden geldiği gibi çalıp, halkı duygulandırdığı için, bütün büyük partilere davet edilir, onun o ustaca çaldığı neyler dinlenirmiş.

Tevfik, içkiye olan ilgisiyle de bilinmektedir. İçki, hayat biçiminin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hiç bir günü içkisiz geçmediği söylenir. Mehmet Akif Ersoy içkiyi bırakması için çok çaba sarf etmiş fakat başarılı olamamıştır.

Mehmet Akif' Ersoy'u hocası olarak gören Neyzen Tevfik, bir söyleşinde onun için şöyle der;

"Adam etmek içün beni pek çok yorulmuştur bı zât.
Kalmışım ruhumla minnettarı madam-ül hayat."

Eski bir dostu Neyzen Tevfik'i meyhaneden çıkarken görür. Sitem edip ona içkiyi kötüler ve bir daha meyhaneye gitmemesi için;

“Vallahi Tevfik Efendi, seni meyhaneden çıkarken görmek, beni son derece üzdü.” Der.

Neyzen Tevfik te o her zaman ki hazır ve nükteli cevaplılığıyla yanıtlar;

“Hemen geri dönüp, içeri gireyim öyleyse!” 

Bir gün Neyzen Tevfik çok acıkmıştır ve gider ciğerci de iki porsiyon ciğer yer. Sonra ceplerini yoklar ki beş parası yoktur, hesabı ödemeğe. Ciğerciye borcu olmasını ve sonra ödeyeceğini söylese de ciğerci kabul etmez ve o gün dükkanda çalışıp bulaşık yıkamasını ister. Neyzen Tevfik hemen kalem kağıtı eline alır bir şeyler yazar ve arka tarafta oturan bir tanıdığına yollar ciğerciyi. Adam gönderilen notu açar okur ve yediği ciğerlerin parasını ödedikten sonra yarın yiyeceği ciğerlerin de parasını öder.

Ciğerci çok merak eder ve adama notta ne yazıldığını sorar. Adam Neyzen Tevfik'ın yazdığı notu ciğerciye de okutur;
'Dağladı ciğerci ciğerimin yarasını, ciğerparem veriver ciğercinin parasını.'

Neyzen Tevfik Atatürk’ü o kadar çok takdir edip sevmektedir ki, hayatında onun aleyhine hiç kimenin konuşmasına izin vermemiştir. Atatürk öldüğü zaman yas tutar ve günlerce dışarıya, sokaklara çıkmaz.

Son zamanlarında büyük bir yokluk çeken Neyzen Tevfik, soğuk bir kış günü aç sefil ortada kalır. Gideceği hiçbir yeri yoktur.

Son çare bir caminin kapısında saatlerce bekler ki, birisi onu görsün de yardım etsin diye. Fakat hava soğuk, gelen giden de yok. Kimse uğramayınca, çaresiz kalan Neyzen, perişan vaziyette gece kalacağı metruk bir yer bulmak için sokakta bilinmeyen bir yere doğru yavaş yavaş yürümeğe başlar. Tam o sırada eskiden hicviyelerinden nasibini alan varlıklı bir ailenin genç oğlu O’na rastlar, O’nu tanır ve durumunu anlar. Yardım etmek ister fakat doğrudan para verirse tepki göstereceğini düşünür. Çünkü o Neyzen Tevfik herkese kafa tutan, haksızlıkları kabul etmeyen Allah’ın deli ve veli kullarından biri. Sağı solu hiç belli olmaz. Zengin adamları ve devlet büyüklerini yerin dibine sokup çıkaran ve hiç bir kimseden korkusu olmayan bir adam.

Delikanlı öyle korkuyla, Tevfik'in arkasından yürümeğe başlar ve o görmediği gibi cebinden o devrin en büyük kağıt parasını çıkarır, elinde buruşturur, ayaklarının altına doğru atar ve sonra Tevfik’in omuzuna dokunur; 
“Efendi, efendi, paranızı düşürdünüz." der.

Neyzen cebinde beş para olmadığını zaten biliyor. Hayattan ümidini kesmiş, bitap düşmüş, yorgun haliyle olduğu yerde durur ve geri döner. Yerde, ayaklarının arasında buzların üstünde ki parayı görür. Yanında duran delikanlıyı da görür. Ona doğru uzun uzun bakar ve delikanlıyı tanır. Yerde ki parayı onun attığını da anlar ve cevap verir; “Ah be çocuk! Ah be evladım! O yere düşen, para değil, sizin pırlanta kalbinizdir.” Der. 

İnsan, hiç bir zaman, bir gün gelir acze düşeceğini ve başkasına, hatta düşmanına bile muhtaç olabileceğini unutmamalı. Saygılar sunarım.


6 Ocak 2022 Perşembe

SU DEYİP GEÇMEYİN

Suyun doğası efsanelerle doludur. Hiç durmaz, dolanır durur. Yerden göğe, gökten yere devamlı dolaşır durur ve bizlere de bir şeyler anlatır. Anlayana tabi. Akar sular, denizler buharlaşır ve gök yüzüne çıkarak toprak üzerine yağmur halinde düşerler.

Yeryüzünün eğim meyillerine göre akar giderler. Her zaman hareket halinde olurlar, durdukları pek görülmez. Ancak enteresan olan yer yüzünde tepeler üzerine düşen yağmur suları veya kaynaklar, tepelerin yamaçlarının en alt seviyelerinden kaynak şeklinde dışarı çıkmaları gerekirken, öyle olmaz. Tepede toprağa batan sular, toprağın içine biraz gittikten sonra bir araya toplanırlar ve biraz aşağıdan yamaç yerin baş taraflarından tepeye yakın yerlerden dışarı çıkarlar, aşağıya doğru akıp gitmeğe başlarlar. Halbuki daha derinlere toprağın içinde gitmesi gerekirken öyle olmaz. Dikkat edersek bütün derelerin nehirlerin kaynakları dağların eteklerinden değil tepelerine yakın yerlerden yüzeye çıkmaktadır.

Yer yüzüne çıktıktan sonra akan bir suyu düşünürsek en az direnç gösteren yolu seçer akmak için.

Yani önüne bir kaya veya akışına mani olacak bir şey çıkacak olursa, o asla yolundan vazgeçmez ve engel tanımaz, ama o engelle de pek uğraşmaz, mücadele etmez. O engeli eritebiliyorsa eritir, eritemiyorsa etrafından dolaşır devam eder akmağa.

Suyun doğasından alınan bu ilhamla hatta şöyle der bazıları:

“Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. O engel orada kalsın, sen su gibi o engelin etrafından dolanıp devam et yoluna.”

Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi. Yani o engel geçilecek veya etrafından dolanılacak gibi değil.

O zaman ne olur?

Birikir, çoğalır o engelin üstünden aşar.

Yok eğer bu da olmuyorsa, sabırla kayayı damla damla eritip delmeğe başlar.

Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir tabii ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” demek gerekir.

‘Sabretmek’ demek hiçbir şey yapmadan oturmak demek değildir.

“Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü, hayal edebilmektir.” der Şems-i Tebrizi.

Suyun doğası bizlere imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olmak gerektiğini öğretir. Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder.

Su hep devir daim eder dolaşır akar ve aktıkça da temizlenir, o hiç durmaz ve kendini temizler. Onun için işte; “SU GİBİ AZİZ OL” derler insana.

2 Ocak 2022 Pazar

KURGAN ANITKABIR

Türklerin son Kurgan'ı: Anıtkabır.
Anıtkabir’in planı ve yapıldığı yer tamamen Türk tarihinde önemli yeri olan kurgan mantığına göre belirlenmiştir. 

Anıtkabir’in bulunduğu yer olan Rasattepe eski bir Frig yerleşkesidir. Anıttepe’nin yükseltisi 907 metredir. Atatürk’ün kabrinin bulunduğu yer ise 905 metredir. Yani Atatürk’ün ölüm saati olan 9:05 ile 905 metre arasında bir bağ kurabiliriz.

Anıtkabir’e Aslanlı Yol denilen doğu yönünden girilmektedir. Yürüyüş yolunda asimetrik döşenmiş, döşeme aralıkları 5 santimetre olan taş döşeme yapılmıştır. Bu uygulama ziyaretçiyi başı önde yürümeye zorunlu kılmaktadır. 

Aslanlı Yol’a yüksekliği 4 metre olan 26 basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır. 26 sayısı sembolik olarak 26 Ağustos’taki Büyük Taarruza ithaf edilmiştir. 26 basamaklı merdiven 14 ve 12 basamak şeklinde bir sahanlıkla iki bölüme ayrılmıştır. 

Merdivenlerden sonraki 5 basamak ise 26 Ağustostan 5 gün sonra Yunan ordusunun bozguna uğradığını simgeler. Bir de merdiven yüksekliği 4 metre ile 26 basamak sayısını çarptığımızda 104 sayısı karşımıza çıkmaktadır. 104 sayısı Maya takviminde sık geçen bir sayı olup bir asrı ifade etmektedir.

Aslanlı Yol’da aslanlar arasındaki mesafe 28.60 metredir. Bu bölümün alanı ise 366 metrekaredir. Bu sayı da güneş takviminde yaşadığımız dört yılda meydana gelen bir artık yıl olan sayıdır. Aslanlı Yol’da 12 sağda, 12 de solda olmak üzere toplam 24 aslan heykeli vardır. Bu 24 heykel 24 Oğuz boyunu temsil etmektedir.

Aslanlı Yol bitiminde Tören Meydanı’na ulaşılmaktadır. Tören meydanı, TBMM ve Ankara Kalesi’nin kesiştiği aks üzerindedir. TBMM Genel kurul binasının Mozoleye uzaklığı 1920 metredir. 1920 aynı zamanda TBMM’nin kuruluş tarihidir. Mozolenin konumu mükemmel seçilmiştir. Anıtkabir inşaatının temel atma töreni 1944 yılında yapılmıştır. Bu nedenle mozolenin büyük sütunlarının yüksekliği 19,44 metre olarak belirlenmiştir. Atatürk’ün boyu 1.73 metredir. Bu sayıyı 19,44 ile çarptığımızda bize 33 metre yükseklikte olan bayrak direğinin yüksekliğini vermektedir.

Tören alanında mozoleye 42 basamaklı merdivenden çıkılmaktadır. Atatürk 42 yaşında Cumhuriyeti ilan etmiştir.