SAYFALAR

8 Şubat 2022 Salı

ESKİ TÜRK OYUNLARI

Türk dil kurumuna göre; Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeği sağlayan eğlencedir, oyun. Oyunlar; çocukların zeka, beden ve kültür gelişimine etkili olup, mücadele ve kendine güven duygusu kazandırır. Savaş taktiklerini de geliştiren, saldırı ve savunmayı öğreten bu oyunları, Türk çocukları ağaç parçaları, çaput, urgan, kemik, taş, kum, yaprak gibi doğada buldukları bir çok eşya ile daha ziyade at üzerinde oynanır hem de spor olarak yapılırdı.

Düğünlerde kesilen hayvanı, kız tarafı kaçırır, damat tarafı yakalamak için kovalardı. At üzerinde oynanan bu oyunun adı 'Kız-Börü' diye bilinirdi. 

Atlı oyunların bir başka şekli de düğün törenlerinde kız ve erkeğin bir mesafe içinde karşılıklı yarışması olan 'Beyge veya Babiga' oyunuydu. Amaç hedefe önce varmaktı. 

'Çöğen' de eski Türkler arasında yaygın bir oyundu. Bu oyun bugün Polo denilen atlı hokey oyununun ilk şeklidir. İlk defa Türkler tarafından oynandığı söylenir. 

Anadolu’nun birçok yerinde hala daha oynanan 'Atlı cirit oyunu' eski Türklerin çok sevdiği bir binicilik oyunuydu. Cesaret, algılama sürati, refleks, denge gibi özellikleri bünyesinde barındıran bu oyun iyi bir binicilik ve ata hakim olmayı gerektirirdi.  

'Avcılık, okçuluk, binicilik' gibi oyunlarda at sırtında oynanır, Türklerin en çok oynadıkları oyunlardan dı.

Türklerde güreş; ata sporu, bunun yanında kayak ta yaparlardı. Kayağa 'Çana', kızağada 'Çanak' derlerdi, ayaklarına hayvan derileri sararak kayarlardı.

İşte Türk çocuk ve Gençlerinin boş zamanlarını değerlendirmek için oynadıkları bazı normal oyunlar. Bir çoğu günümüzde bile oynanmakta ve spor olarak yapılmaktadır. 

KARAGUNİ
Bu oyun, gizlenme, pusuya yatma, avını bekleme, düşmanı aldatma, ve sabırlı olmayı öğreten bir oyundur. Günümüzde bile oynanmaktadır ve 'Saklambaç Oyunu' olarak bilinmektedir.
Oyundan önce aşağıdaki şekilde sayışma yapılarak oyuncular arasında ebe belirlenir.
"Üsüynen bitti, ucu yitti.
Bal ballı hoca, ballı hoca.
Şaptan şabadan, kuş dili cabadan."

Oyunda bir kale olur. Ebe kalede gözlerini kapatarak 10 dan aşağı sıfıra kadar kadar sayar. Sayma bitince;
"Yanım yörem, sağım solum sobe, yakalanan ebe" der ve gözlerini açar. Saklanan oyuncuları bulmaya çalışır. Herkesi bulur ve yaklarsa onları sobeler ve içlerinden birini ebe seçer, veya en önce sobelenen ebe olur. Eğer ebe yanlış kişiyi sobelerse
"Çanak çömlek patladı" olur ve oyun yeniden başlar.

KEŞAF
İki gurup arasında oynanan, düşmana karşı bir taktik oyunudur. Bir kişi seçilir, arkadaşları onun arkasında durur. Karşı taraf onun arkasındakileri yakalamak isterken, 'KEŞAF' olan o kişi de karşı taraftakileri yakalamağa çalışır. Karşı taraf keşaf tan kaçarak kaleye sığınır. Keşaf kale dışında elini birine vurduğu zaman 'MAYNA' diye bağırır ve kişiyi yakmış olur, oyundan çıkarır. Karşı taraf ebeye yakalanmadan ebenin adamlarına el vurursa o da 'MAYNA' diye bağırır ve onları yakmış olur. Hangi tarafın oyuncuları biterse o taraf oyunu kayıp eder.

ESİR ALMACA
Oyun oynayacak çocuklar iki gruba ayrılır. Futbol kalesi direkleri gibi karşılıklı taştan ikişer kale dikilir. Kaleden çıkan oyuncu karşı kaleye doğru yaklaşır. Diğer takımın oyuncuları onu yakalamaya çalışır. Kaleden en son çıkan oyuncu diğer grubun oyuncusunu yakalama hakkına sahiptir. Yakalanan oyuncu esir alınmış sayılır. Yakalayan grubun kalesinin yanında bulunan taşa ayağını basar ve bekler. Esir oyuncular el ele tutarak sıralanırlar. Kendi gruplarından bir oyuncunun gelerek eline dokunmasıyla kurtulur. Oyuncularının hepside esir alınan grup oyunu kaybetmiş sayılır.

BUYNUZ
Çocuklar su kenarında toplanırlar biri ebe olur ve kumların üzerine otururlar. Bacaklarının arasına kum doldururlar. Kumlara elleriyle vururlar. Ebe başında boynuz olan hayvanların isimlerini sayar. Ebenin söylediği her hayvan isminden sonra çocuklar tempolu bir şekilde o ismi tekrar ederler. Ebe birdenbire boynuzsuz bir hayvan adı söyleyince, bazıları şaşırıp ebenin söylediği boynuzsuz hayvan ismini tekrar ederler. İşte o zaman ceza alırlar. Oyunda olan çocuklar ceza olarak kolundan bacağından tutarlar ve zorla suya atarlar. Bu oyunda çocukların dikkatli ve dayanıklı olmaları sağlanır.

KUZURCUK
Bu oyun, kız çocuklarının insan suretinde oyuncaklar yaparak, onları konuşturarak oynamaları şeklindedir. Bu oyun günümüzde de devam etmektedir. Aile bağlarını güçlendiren bir oyundur.

TEPÜK
Bir nevi futbol oyunudur. Daha ziyade at üzerinde oynanır. Kaşgarlı Mahmut bu oyunu eserinde şöyle açıklar: "Bir yuvarlak cismin etrafına hayvan kılı, keçe ya da bez gibi şeyler sarılmak suretiyle bir büyükçe yuvarlak cisim" yani top elde ediliyor. Çocuklar bu cismi tepikleyerek oynuyorlardı. Bedensel gelişim ve mücadele azmini güçlendiren bir oyundur.

AŞUK
Bu oyun 'AŞUK' denilen kemiklerle oynanılır. Aşuk un dört yüzeyi vardır. Düz yüzü, sırt yüzü, çukur ve anaç denilen kısım avuç içini dolduran bir yüzeydir. Önemli olan aşuk kemiğinin düz yüzünün yere gelmesidir. Buna tam yerine oturdu manasında 'Cuk Oturdu' denilirdi. Bu oyun günümüzde 'Aşık Atma' olarak oynanır.

YALINGU
Bugün salıncak dediğimiz oyundur. Eski Türklerde, çocukların çok sevdiği bir oyunda salıncakta sallanmaktı. Salıncaklarda sadece çocuklar değil baharlarda, bayramlarda ve nevruzlarda genç kızlar, kadınlar ve genç erkeklerde sallanırdı.

CEVİZ
Divan-ı Lügati’t Türk’de ceviz oyunundan iki yerden bahsetmesine rağmen nasıl oynandığı hakkında bilgi verilmemiştir. 'Atıç ve Eteçlik' Ceviz oynamak için çukur açılmış yer manasına gelmektedir.

KÖREBE
Oyucular arasında bir ebe seçilir ve gözleri bağlanarak oynanan bir oyundur. Gözleri bağlı olan ebenin öteki oyunculardan birini yakalaması, yakaladıktan sonra onu tanıyıp ismini söyleyebilmesine dayanır. Yakalanan oyuncu yeni ebe olur.

KÖÇÜRME
Yere çizilmiş bir takım çizgiler üzerine dizilen taşları göçürme ve yer kapma suretiyle öbür tarafın taşlarını bir bir toplayarak kazanılan bir oyundur. Bugün beş taş veya dokuztaş denilen oyuna benzerdir.
Saka yani Yakut Türkleri çocukları da bizim beş taş dediğimiz oyunu ve topaç dediğimiz oyunları oynamaktadır.

AÇ KAPIYI BEZIRGAN BAŞI
Grup halinde 8-10 çocukla oynanır. İki kişi kapıcı olur ve aralarında kendilerine birer takma ad seçerler, bunu diğer oyuncular bilmez. Karşılıklı geçerek ellerini köprü gibi tutarlar. Bezirgân başı önde olmak üzere kuyruk olurlar. Geçmek için;
"Aç kapıyı bezirgan başı" derler. Kapıcılar "Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin?" diye sorarlar. Bezirgan başı, "Arkamda ki yadigar olsun, yadigar olsun." diye yanıtlar. Kapıcıların kolları yukarı kalkar, çocuklar sırayla altından geçerler. Sona kalanı kolları arasına alırlar ve oyuncunun kulağına sessizce aldıkları takma adlardan birini seçmesini söylerler. Çocuk kapıcılardan hangisinin adını söylerse onun arkasına geçer. Oyun bu şekilde kuyruktaki oyuncuların hepsi seçilene kadar devam eder. Sonunda ortaya bir çizgi çekilir. İki grup birbirlerinin bellerinden tutarak karşılıklı çekmeğe başlarlar. Çizgiyi geçen grup oyunu kaybeder.

BEŞ TAŞ OYUNU
Birden fazla kişiyle beş tane yuvarlak taşla oynanır. Taşlar serbest yere bırakılır. Ebe yerdeki taşlardan uygun olanını seçer eline alır, havaya atar. Her attığında yerden bir taş alıp havaya attığı taşı da yakalar. Yerdeki taş bitinceye kadar işlem devam eder. Eğer havaya attığı taşı kapamaz veya yerden almak istediği taştan başka taşa dokunursa oynama hakkı karşı tarafa geçer.
İkinci aşama; yerdeki taşlar ikişerli olarak alınmaya çalışılır.
Üçüncü aşama; taşlar yere atılır taşın biri tekli, diğeri üçü birden alınmaya çalışılır.
Dördüncü aşama; taşlardan uygun olan bir tanesi havaya atılır. Yerde kalan dört taş bir seferde alınmaya çalışılır.
Beşinci aşama; taşlar yere atılır. Oyuncu bir taşı eline alır havaya atar ve diğer taşları parmak aralarından geçirmeğe çalışır. Geçirirse oyunu kazanır. Son bölümde taşların tamamı avucunun içinde hafifçe yukarı doğru atılır ve avucun tersiyle taşlar tutulmaya çalışılır. Avucunun tersinde en çok taş kalan oyuncu oyunu kazanır.

BİLYE OYUNU
Eskiden top biçimindeki küçük taşlarla oynanan oyundur. Günümüzde bu oyun bilyelerle oynanır. Oyuncu sayısına göre değişen boyutlarda bir üçgen çizilir. Her oyuncu üçgenin çizgileri üstüne ve içine eşit sayıda bilye koyar. Üçgenden 3-4m.uzağa bir kale çizgisi çizilir. Her oyuncu oyun bilyesi ile bu çizgiye atış yapar. Bilyelerin çizgiye yakınlığına göre oyuncuların başlama sırası belirlenir. Kale çizgisinden üçgendeki bilyelere atış yapılır. Vurulup üçgenden dışarı çıkartılan bilye, atışı yapan oyuncunun olur. Üçgendeki bütün bilyeler bitinceye değin oyun sürer.

ÇELIK ÇOMAK
Daha çok açık alanlarda oynanan bir oyundur. Bir kısa, bir uzun iki sopa ile oynanır. Kısa olan çelik, uzun olan çomaktır. Oyun oynayacak olanlar iki gruba ayrılırlar. Her iki taraftan birer kişi seçilir ve bu seçilen kişiler çeliklerini uzağa fırlatırlar. Hangi oyuncu çeliği daha fazla uzağa atabilmişe o taraf oyuna başlar. Yere küçük bir çukur açılır. Diğer oyuncular karşı tarafa geçer. Oyun başlamış olur. Oyuncu elindeki sopayla çukurun üzerine yerleştirdiği çeliğe vurur ve karşı taraf oyuncularına doğru hızla atar, elindeki sopayı yere bırakır. Karşı taraf oyuncuları atılan çeliği havada 'çalduruk' denilen ağaç dalı ile yakalarsa, hem sayı kazanırlar hem de çeliği kaptıran oyuncu oyundan çıkar. Karşı taraf çeliği yakalayamazsa, düştüğü yerden tekrar yerdeki sopaya doğru atarlar. Sopayı çeliğe vurursa o oyuncu oyundan çıkar. Bu şekilde devamlı tekrarlanarak oynanan bir oyundur.

DOKUZ VE ON İKİ TAŞ
Bir yere iç içe üç kare çizilir ve kenarları orta noktalarından birleştirilir. Böylece 12 köşede ve 12 kenar üzerinde olmak üzere 24 nokta ortaya çıkar. Oyunun başında, iki oyuncu sırayla birer birer taşlarını noktalara yerleştirir. Dokuzar taş yerleştirildikten sonra sırayla hamle yapmaya başlanılır. Yatay, dikey veya çapraz bir üçlü dizebilen oyuncu rakibinin bir taşını dışarı atma yani 'kırma' hakkı kazanır. Fakat bir üçlü dizi içindeki taşlar kırılamaz. İki taşı kalan oyuncu, oyunu kaybeder. Bu oyun birçok ülkelerde oynanır ve morris diye bilinir.

DAMA
64 kareden oluşan bir tahta üzerinde yarısı siyah yarısı beyaz 32 taş ile iki kişi ile oynanır. İkinci ve üçüncü sıraya beyaz taşlar, altıncı ve yedinci sıraya siyah taşlar dizilir ve oyuna beyaz taraf başlar. Taşlar, klasik damanın aksine çapraz hareket etmez, komşu kareler boş ise sağa, sola ve ileri hareket edebilir fakat geri gidemez. Bütün taşların amacı en ileri sıradaki kareye ulaşıp 'dama' olmaktır. Dama olarak güçlenen taş geri ve her tarafa gitme hareket kabiliyeti kazanır, ayrıca karşı tarafın bir veya birkaç taşını almak şartıyla birden fazla karede L şeklinde hareket edebilir. Taşlar arasında en kıymetli taş dama olarak adlandırılan bu taştır. Dama olmamış taşlar 'yoz' olarak adlandırılır. Amaç karşı tarafın taşlarını bitirip oyunu kazanmaktır. Her iki oyuncununda bir hamle hakkı vardır. Bir taraf hamlesini yaptıktan sonra sıra karşı tarafa geçer. Oyun sonunda her iki tarafın da bir taşı kalmışsa taşlardan biri dama olsa bile, oyun beraberlikle sonuçlanır ve bu durum 'gayyım' olarak adlandırılır. Taşları biten oyunu kayıp eder.

DEVE CÜCE OYUNU
Grup halinde oynanır. Bir kişi ebe olur. Deve diye bağırınca herkes ayağa kalkar, cüce diye bağırınca herkes yere çöker. Ebe bunları ardarda, hızlı ve şaşırtmalı bir şekilde karışık olarak söyler. Ebenin talimatlarına uymayan yanar ve oyundan çıkar. En son kalan oyunu kazanır ve ebe olur.

ŞAP ŞAP OYUNU
İki kişi tarafından oynanan 'Şap, Şap' oyunu el kızartmaca olarak da bilinir. Bir çeşit refleks oyunudur. Oyunculardan biri avuçları yukarı gelecek şekilde öne doğru ellerini uzatırlar. Diğeriyse ellerini avuçları aşağı gelecek şekilde arkadaşının elleri üzerine uzatır veya koyar. Elleri altta olan oyuncu elini aniden çekerek arkadaşının elinin üzerine vurmaya çalışır. Vurabilirse, oyuna aynı şekilde devam edilir. Iskalarsa, ellerini üste koyar ve vurma sırası diğer oyuncuya geçer.

KEMİK BULMA
Özellikle mehtaplı gecelerde oynana bu oyunda çocuklar iki eşit gruba ayrılırlar. Gruplar 'ak koç, 'kara koç' gibi iki isim alırlar. Yere bir taş dikilir. Küçük beyaz bir kemik bulunur.
Oyunculardan biri kemiği bu taşın yanından uzağa atar. Ay ışığında her iki grup da bu kemiği aramaya başlarlar. Kemiği önce bulan çocuk hangi guruptan ise diğer gurubun adını vererek "Ak koç kara koça bindiii, veya Kara koç ak koça bindiii" diye bağırır. Karşı guruptan kimi yakalarlarsa onun sırtına binerek dikilen taşın yanına kadar getirtir. Yakalanmadan taşın yanına gelenler karşı tarafı sırtlarında taşımaktan kurtulurlar.

KÖŞE KAPMACA
Çok kişi ile oynanır. Oyunda amaç köşeleri kapmaktır. Bir tane ebe vardır. Oyuncular köşeleri kapmaya çalışır. Dışta kalan ebe olur.

MENDİL KAPMACA
İki grup halinde oynanır. Ortaya bir medil konur ve gruplar eşit uzaklıkta ikiye ayrılır. Orada, oyunu yöneten ebenin işaretiyle gruplar, mendili öncelikle kapıp eşlerine getirmeye çalışırlar. Mendili kapan, eşlerine zamanında yetişemezse, diğer gruplar tarafından mendille sırtına vurulur ve karşı grubun adamı olur. Yenen grup, yenilen grubun sırtına binerek, önceden belirlenen yerde tur atar.

MENEKŞE OYUNU
Çok sayıda oyuncu ile oynanır. İki grup seçilir ve bu gruplar kendi oyuncularından birini başkan olarak seçerler. Oyuna ilk olarak başlayacak olan grubun elemanları el ele tutuşurlar ve diğer grubun elemanları “Menekşe mendilin düşe, bizden size kim düşe” diye sorarlar. El ele tutuşan grubun başkanı genellikle o gruptan zayıf bir oyuncunun bir ismini söyler. Seçilen bu oyuncu koşarak gelir ve el ele tutuşan oyunculara çarpar. Bu çarpma sırasında el ele tutuşan oyuncuların elleri açılırsa, bu oyuncular karşı tarafa geçer. Elleri açılmazsa diğer gruptan çarpmaya gelen oyuncuda bu tarafa geçer. Oyun gruplardan birinde hiç oyuncu kalmayana kadar devam eder.

KAMÇI OYUNU
Çok kişi ile oynanan bir oyundur. Bir kişi ebe olur, diğerleri çember olarak yere çökerler. Ebe elinde kırbaç yapılmış bir mendille, "yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım, ustamın kürkü sarıdır satsam onbeş liradır, zambak zumbak, dön arkanı sıkı sıkı bak" diyerek arkalarında dolaşır. Dolaşırken elinde ki kırbaçı yerde çömelenlerin birinin arkasına koyar ve yürümeğe devam eder. Kırbacı arkasına bıraktığı kişi farkına varırsa, yeni ebe olur ve kalkıp kırbaçı eline alıp eski ebeyi kovalamaya başlar. Halka olan oyuncuların arkasından koşarak eski ebe o kalkan oyuncunun yerine girer ve kırbaç yemekten kurtulur. Eğer kırbaç arkasına bırakılan oyuncu farkına varmaz kırbacı alamazsa, ebe ikinci dönüşte tekrar kırbacı alır ve o oyuncuyu kırbaçla dövmeğe başlar. Oyuncu yerinden çıkar, ebe onu kovalar ve halka oyuncuların etrafında dolanarak tekrar yerine girdimi kırbaç yemekten kurtulur.

4 Şubat 2022 Cuma

İNGİLİZ RAPORU

2013-2015 yılları arasında İngiltere'nin Yemen, Sana daki Büyükelçisi Jane Marriot’un İngiliz Avam Kamarasına sunduğu “Arap Dünyası” konulu rapordan bir kaç önemli madde:

1- Birinci derece en zeki öğrenciler, tıp ve mühendisliği tercih ediyorlar.

2- İkinci dereceler ise iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derecenin yöneticisi oluyorlar.

3- Üçüncü derece ise siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derecelere hükmediyorlar.

4- Eğitimde tamamen başarısız olanlar ise ordu ve emniyete katılarak siyaset ve iktisata tahakküm ederek, onları mevkilerinden indirip, isterlerse hapise atıyor veya öldürüyorlar.

5- Gerçekten dehşet verici olan ise, asla hiçbir okula gidemeyen, kafaları çalışmayan, hiç başarısız olanlar, din adamı oluyorlar ve herkesin onlara itaat etmesini sağlıyorlar.

Bu rapor Arap dünyasına yönelik ve Arap halklarının sosyolojisi gözönünde bulundurularak bir Büyükelçi tarafından yazılmıştır, aynı zamada doğru ve yerinde tespitlerdir. İşin enteresan tarafı Türklerde de durum farklı değildir. Alıntı.

30 Ocak 2022 Pazar

ŞAMANİZM VE TÜRKLER

Türklerin İslamiyet öncesi dinleri bugün Tengrizm diye bilinen Şamanizm'dir. Şamanizm'den İslamiyete geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da, hala daha Türkler de Şamanizm'den kalan birçok adet, inanç ve gelenekler vardır. Bu nedenle gelenek ve göreneklerin temelinde Şaman dininin büyük ölçüde etkisi olduğu görülür.

İşte onlardan birkaçı;

DİLEK DİLEME
Çaput bağlama olarakta bilinir. Kuzey ve Orta Asya uluslaranın eski dinleri olan Şsmsnizme mahsus önemli unsurlardan biridir. Şamanist Türklerin inanışlarına göre her dağın, her kutlu pınarın, göl ve ırmakların, kutlu ağaç ve kayaların "İZİ" dedikleri sahipleri vardır. Çağdaş Altaylı Şamanistlerin inandıkları "İZİ"ler, Göktürklerin bıraktıkları yazıtlarda "YER-SU" ile ifade edilmiştir. İşte onların gönlünü etmek için dilek tutarak kayalara ve ağaçlara çaput bağlanır ve uğur getireceğine inanılır.

DİLEK TUTMA
Eski Türkler doğada bazı gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlar ve geleceği hep merak etmişlerdir. Tabiat güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde mevcuttur. Çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekillerine ve olaylarına karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden beri mevcuttur. Hatta çocuklara bile bu doğa olaylarının isimleri takılmıştır. Onun için iki seçenekten hangisinin olacağını anlamal için mutlaka dilek tutmuşlardır. 

ADAK ADAMA
İnsanların bir çok istekleri vardır fakat hiç birine de ulaşamıyor. İşte isteklerinin olması için dilek adarlar. İşe girebilmek, evlenmek veya her hangi bir emeline kavuşmak için 'Benim bu isteğim olursa üç gün oruç tutacağım veya kurban keseceğim' şeklinde adak adarlar. Bu inanışta Şaman inanışıdır. 

TUZLU KÜLBASTI
İnsanlar kaderlerini ve kısmetlerini, başlarına gelecek olan her şeyi, önceden merak edip öğrenmek isterler. Bekarlar Rumi Takvime göre Yılbaşı, Miladi 13 Ocak gecesi, tuzlu hamuru közde veya sıcak kül içinde pişirerek 'pelit' dedikleri külbastı yaparlar. O tuzlu külbastının yarısını yerler, yarısını da yastıklarının altına koyarlar. O gece rüyasında gelip kendisine su içirenin kısmeti olacağına, onunla evleneceğine inanılır.

TAHTAYA VURMAK
Eski Türkler göçebe oldukları için, daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurup bağırarak gürültü çıkarırlarmış. Bu davranış aynı zamanda doğa ruhlarına kötü olayları haber verip, korunma amaçlıdır. Tahtaya vurma adeti, sadece Türk kültüründe değil, bir çok Avrupa kültüründe de vardır. Olumsuz bir olay konuşulurken kötü ruhların duymaması ve başına kötü bir olay gelmemsi için, üç kere sert bir yere veya tahtaya el veya işaret parmağının arkası vurulur. Aslında bu da eski bir Şaman inanışıdır.

KÖPEK ULUMASI
Bazı hayvanların insanların göremediği bazı olayları ve geleceği gördüklerine ve bazı şeyleri önceden haber verdiklerine inanılır. Köpek uluması halk arasında uğursuzluk diye yorumlanır, Ölüm haberi alınacağına inanılır. Şamanizm'den kalma inançtır.

BAYKUŞ SESİ
Gece duyulan erkek baykuş sesi uğursuz sayılır. Yakın zamanda bir ölüm olacağı haberini verdiğine inanılır.

ÖLÜDEN SONRA TOPLANMA
Eski Şaman inanışına göre ölünün ruhu, bedenini, 7 gün ve tamamıyla da 40 gün sonra terk eder. “40'ın çıkması” deyimi buradan gelir. Şamanizm'de ölen kişinin ruhu evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın ve öteki ruhlar etrafına toplanmasın diye, insanlar ölen kişinin evinde toplanıp ayin yapar, yas tutarlar. Bu inançta Şamanizm'in etkisidir.

YENİ AY
Yeni ayın uğurlu ve yeni başlangıçlara vesile olacağına inanılır. Bu nedenle Anadolu'da yeni ay görüldüğünde gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak hayır duaları edilir. Bu da Şamanizm de Göktanrı inancından gelmektedir.

DESENLİ DOKUMALAR
Şamanizm de giydikleri giysilere ve yapılan halı kilim üzerlerine yılan, akrep, karınca gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri işlenerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün hala daha Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim ve örülerek yapılan giysiler üzerinde buna benzer şekiller var ve Şaman giysilerinin izlerini taşımaktadır.

MEZAR TAŞLARI
Türklerin mezar taşları, gök direkleri, obalar, bengü taşlar, kutlu ağaçlar inançlarının izlerini taşımaktadır. Mezarlıklarda dilek dilemenin, dua okumanın temelinde Şamnizm inancı yatmaktadır. Tanrı ile iletişimi sağlamak, doğrultusunda mezar taşlarına bir şeyler yazmış ve eski ata ruhlarından yardım istemişlerdir.

MEZAR AYAKLIĞI
Mezarların ayak ucunda bulunan küçük oyuklar su birikmesini sağlamak içindir. Ruhlar susadıkları zaman oradan su içmeleri inancına dayanır. Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna gideceğine ve o kişinin sevineceğine inanılır. Şaman kültüründe, insana can veren ruhlar kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir. Kuşa benzeyen bu ruhlar Şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olacaklarına inanılır.

YOLCUYA SU DÖKME
Giden yolcunun arkasından su dökmek eski Türkler’deki bir adet. Su yerinde hiç durmayıp devamlı dolaştığı için 'sende su gibi dön dolaş yine geri gel' anlamında su dökülür. Bu da Şaman geleneğidir.

KURŞUN DÖKME
Şamanizm, Tengricilik, Gök Tanrı; Kut Dökme, Kurşun Dökme; Eski Türk geleneğinde var olan ve günümüzde hala yapılan bir uygulamadır. Kurşun dökme Şaman geleneğinden kalan bir âdettir. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak eski dönemlerde uygulanırdı. Kişinin bağlanmış kısmetinin açılacağına, büyü ve nazara iyi geleceğine inanılır. Kurşun döküldükten sonra kurşunun su içinde aldığı şekillere göre kişinin yaşamı ile ilgili bir bağ oluşturulur.

KIRMIZI RENK
Kırmızı rengin başkalarına etki ettiği ve uğurlu olduğuna inanılır. Lohusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar ulaşmış bir adet. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu şeytana karşı koruduğuna inanılır. Hala daha günümüzde bile devlet büyükleri tarafından açılışlar kırmızı kurdele kesilerek yapılır.

NAZAR
Anadolu'da halk arasında “nazar” kavramı çok yaygın bir inanç. Bazı insanların bakışlarının rahatsızlık verdiğine, kötülük getirdiğine inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu” veya “göz boncuğu” takılır. Nazar olgusu da eski Şamanizm inançlarından olmasına rağmen Kur'ani Kerimde de 'NAZAR'a yer verilmektedir ve korunmak için nazar duaları vardır.

MÜZİK
Şaman ayinlerinde davul ve kopuz kullanılırdı. Müziksiz ayin olmazdı. Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günah sayılır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu'da Hz. Muhammed’in ve Hz. Ali'nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve ilâhiler sadece Anadolu'da Türkler tarafından uygulanan müzikli anlatımlardır.

İÇKİ
Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenek. Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği var. Şamanizm den kalma bir uygulamadır. Oysa İslâm'a göre içki içilmesi yasaktır.

SAĞ AYAK
Kapıdan çıkarken sağ ayağın önde olması da Şaman kültüründen kalma bir ritüel. Sol ayakla geçmenin kişiye uğursuzluk getireceğine inanılır.

KUŞ SESİ
Bazı kuşların insanın bulunduğu yere gelerek ısrarlı bir şekilde ötmesi, o insanın uzaklarda bulunan bir yakınından iyi veya kötü haberler alacağına inanılır. Bu da Şaman geleneğidir.

MİSAFİRE SAYGI
Eve kim gelirse gelsin, düşman dahi olsa saygı duyulur ve en güzel yiyecekler ikram edilir, en iyi bir şekilde ağırlanırlar.

EŞİK
Eski Türklerde kapı eşiği çok önemlidir, eşiğine oturulmaz ve üzerinde durulmaz. Uğursuz sayılır. Oturanın yakın zamanda annesi veya bir yakını öleceğine inanılır. Bu da çok eski bir Şaman inancıdır.

TIRNAK
Gece tırnak kesilmez, gündüz tırnak kesildiği zaman tırnaklar toplanır ve bir yere gömerek saklanır. Türklere Şamanizm den kalmıştır.

SAKIZ
Gece sakız çiğnenmez. Gece sakız çiğneyen ölü eti çiğnediğine inanırlar.

UĞUR VE BEREKET
Rumi takvime göre 1 Ocak, Miladi takvime göre13 Ocak YILBAŞI sabahı, eve gelen ilk kişiyi de sınarlar. Eğer o sene bereketli, bolluk veya bereketsiz olursa o kişiden bilirler. Ertesi sene o kişinin evlerine gelmemesi için kapıları kilitlerler, onu içeri almazlar. Yılın bereketli geçmesi için yılbaşı sabahı eve öküz veya at getirilir. Öküz, at ve koç başının uğurlu olduğuna inanılır. Yeni yapılan binalara boynuzlarıyla koç kafası çakılır. 

Bir gelin evlenip te yeni evine ilk getirildiği zaman kucağına erkek çocuk oturtulur ve kapının eşiğinden içeri girerken başına buğday, pirinç ve bozuk para serpilir. Bu adetlerde şamanlardan kalma uğur sayılan adetlerdir ve Anadolunun bir çok yerinde hala daha uygulanmaktadır.