SAYFALAR

7 Eylül 2022 Çarşamba

KIZILAY VE ANKARA TARİHİ

Ankara başkent olduğu zaman, Kızılay diye bir semt yoktu. Atatürk Bulvarı ve çevresi bayındır hale getirilirken, Kızılay Kavşağı merkez olmak üzere, burada kurulacak sokak ve mahalle adları için çok anlamlı bir yola başvurdular: Buralara Oğuz töresine göre isimler verilecekti.

Oğuz töresi şudur: Oğuz orduları otağ kurduğu yerde iz bırakır, yani adını bırakırdı. Sakarya Meydan Savaşı'na giderken Kuvayi Milliye orduları Kızılay çevresinde toplandılar. Burası ağaçlı fidanlık bir kır alanıydı ve o zamana kadarki adı, 'Oğuz Kırı' idi.

Mustafa Kemal ve arkadaşları 27 Aralık 1919 günü, Dikmen’den aşağı Kızılcabayır’ı indiklerinde; burada binlerce Ankaralı onlara Oğuz ateşleri yaktı, gelenler atlarıyla ateşin üzerinden atlayarak Ulus’a gittiler. Bu tutum, Oğuz töresine göre bir karşılamaydı ve Kuvvayi Milliyeciler 500 davul 70 zurna ile karşılanmışlardı.

Törede davul çalmak, şahlanış demektir. Oğuz Kırı davul zurna esleriyle inledi.

Zaferden sonra buraların bayındır hale getirilmesine gelmişti sıra... Bu da Oğuz töresine göre olmalıydı. “Bayındır” adı bile unutulmadı; Sakarya Caddesi'ne ad konulduğunda ona açılan sokaklardan biri "Bayındır" oldu. Sakarya Caddesi'ne açılan "Selanik", "İnkilap", "Bayındır; sokakların diğer başında Zafer Meydanı yer aldı. Şimdi burada Zafer Çarşısı ve karşısında Zafer Parkı bulunur. (Yeri gelmişken, 2010 yılında Zafer Parkı'na konulan ahşap heykeller, giyotin, kuleye hapsedilmiş kafalar, kolları çivilenmiş Artemis, vb, asla Oğuz töresine uygun değil, hiç biri yüzüne bakılacak heykel de değildir.)

Yenilenmenin ve genç Cumhuriyetin eserinin izlerini sokak adlarında sürmeye devam ediyoruz: “Bayındır, Selanik ve İnkilap Sokakları, Sakarya Caddesi'nden geçip Ziya Gökalp Caddesi'ne kavuşur. Oradan devam eder, Meşrutiyet Caddesi'ne ulaşır. Sakarya Cad desi ise bir başından Hürriyet Meydanı'na açılırken diğer başından Mithat Paşa’ya kavuşur.

Kimdir Mithat Paşa, kimdir Ziya Gökalp? Zafer Meydanına ünlü Ankara Heykeli Hitit Kursu'ndan girilir. Kurs üzerindeki semboller tamamen Oğuzlu sembolleridir. Kurs, öküzün boynuzları üzerinde yükselir, geyik ve üzerinde üç nokta bulunan güneş...

Zafer Meydanı'na ise Lozan Meydanı'ndan geçerek gelinir. Lozan Meydanı bugünkü adıyla Sıhhiye Abdi İpekçi Meydanı'dır. Bugün Kızılay Meydanı dediğimiz yerin o zamanki adı da Hürriyet Meydanı'ydı. Sıralayacak olursak: Lozan Meydanı, Zafer Meydanı, Hürriyet Meydanı...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken kurucu irade, ilham aldığı bütün değerleri bu meydanlara ve bu sokaklara yazdı; bunu açıkça görüyoruz. Atatürk Bulvarı üzerinde, Kızılay Kavşağ'ını, yani Hürriyet Meydanı'nı çevreleyen mahalle adlarına bakalım:

a- Kızılay binasının bulunduğu tarafta Kızılay Mahallesi. Sıhhiye Bölüğü burada toplandı.

b- Güven Park yönünde Devlet Mahallesi.

c- Sakarya Caddesi çevresinde Cumhuriyet Mahallesi.

d- Gökdelen tarafında Meşrutiyet Mahallesi ve yanında Kocatepe Mahallesi.

Güven Park’ın adı Emniyet Parkı... Parktaki kabartma yazıda “Türk, Öğün, Çalış, Güven” yazıyor olması nedeniyle Güven olmuş adı... Güven Park’ın yanında Müdafaa Caddesi.

Lozan Meydanı'ndan bir kol ayrılır ve Necatibey Caddesi açılır; Gazi Mustafa Kemal Bulvarı'nın altından süzülür, Namık Kemal Mahallesi'nden geçer, Devlet Mahallesi'ne ulaşır.

Kızılay Mahallesi'nin İzmir, Sümer ve Fevzi Çakmak Sokakları, Devlet Mahallesi'nde devam eder. İzmir ile Sümer sözcükleri sesdeştir, bunu da bilerek koymuş olabilirler...

Geçelim Maltepe ve Yücetepe’ye... Antik dönemlerde burada bir Hitit Höyüğü varmış. Tepe sözcüğüyle örtüşen yükseklik var elbette. Ancak buranın kutlu (yüce) bir yer olduğunu bize Mal-tepe adı ve tarihçi Bilal Şimşir söylüyor. Sümer Tanrısı Ulu Ma’nın oğulları (Uma-Ulu) buraya gömülmüş olmalı.

Oğuz töresine göre sıfatlarını bırakmışlar bu tepede.

Ne büyük tesadüftür ki, yine bir Ulu Oğuz Beyi, U’May’ın Türk Milletine büyük armağanı demek lazım, Yüce Atatürk şimdi burada Yücetepe’de çok doğru yerde yatıyor; Anıttepe diyoruz adına.

Akdeniz Caddesi burada. Gençlik Caddesi ile buluştuğu yerdeki sokak adlarına bakınca tam bir Oğuz töresi buluyoruz:

Ata Sokak, Ordular Sokak, İlk Sokak, Hedef Sokak, İleri Sokak ve bu sokakların açıldığı Akdeniz Caddesi! Sakarya Meydan Savaşına hazırlanan ordulara, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” komutunun burada verildiğini anlıyoruz.

Gençlik Caddesi ile kesişen yerde, İleri Sokak ile buluşan bir sokağın adı Ar Sokak olarak geçiyor. Muhtemeldir, "Arş" Sokak olacaktı, Ş-S sıkışmasıyla (ş) harfi düşmüş gibi. Bu açıdan bakınca, “İleri” komutuyla birlikte “Arş” denilmiş olması muhtemeldir ve hiç yanlış olmaz...

Ordular, İlk, Hedef, Akdeniz, İleri, Arş; imza; Ata...

Şifresi bir Oğuz töresidir. Şöyle ki; Polatlı’ya (Gordion) kadar gelerek tüm Ege’yi işgal eden İskender’in Ege’de bıraktığı yağmacı Yunan ordularını denize dökmek üzere Birleşik Oğuz Ordularını Amasya’da toplayan 1’inci Mitri Date’nin, aynı güzergahtan ilerleyerek otağ kurduğu yer SART idi (MÖ.304). Sart’a giderken mola verdikleri yerler Uşak (Saka), Kula(Ogul), Salihli (Soli eli), Sart (Ata-şehr) olmuştu. Oğuz ordularının başkomutanı Milet Uygarlığı'nın Kios (Oğuz) Beyi Sinoplu 1’inci Mitridate (3’üncü Darius’un yeğeni, 1’inci Bedri Dede) idi.

Yine aynı güzergahta yine Yunanlıları kovalıyor, yine adımızı ordular topladığımız yerlere yazıyor, Sakarya Savaşı'yla Polatlı’yı Yunan ordularından temizlerken; adeta Gordion’un rövanşını alıyorduk...

Akdeniz Caddesi, gerçekten Eskişehir istikametinde uzanıyor. Kesiştiği ilk caddenin adı Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi'dir. Anıttepe’yi çevreleyen üç

cadde; Gençlik Caddesi, Akdeniz Caddesi, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi...

Kızılay Kavşağına dönelim, yani Hürriyet Meydanı'na.

Burada "Sıhhiye Bölüğü" savaş hazırlığı yapmıştı. Yani "Kızılay Taburu...” İşte adı odur.

Ankaralılar verdikleri yün çorapları, yün fanilaları, sargı bezlerini, eski çaputları, kuru üzümleri, yufka ekmekleri, peynir topaklarını, tendürdiyotları, kısaca ellerinde ne varsa Milli Orduya verilmek üzere bu merkeze getirdiler. Mustafa Kemal’in Başkomutan

Yardımcısı Tabip Miralay Mehmet Arif Bey acil yardım ekiplerini de burada eğitti, savaşta ilkyardım hazırlıkları burada başladı. Önemi nedeniyle burada Kızılay binası yapıldı, yakın zamana kadar üzerinde Kızılay (Hilal) sembolü bulunuyordu. Ta ki, bina Türk devriminden intikam almak isteyen küresel şirketler için AVM yapılıncaya kadar...

Kızılay binasıyla birlikte Bandırma Vapuru'nun kutlu yolcularından Tabip Miralay Mehmet Arif (Finci)'de tarihe gömüldü. Sakarya Cephesi'nde Başkomutan Yardımcısı, Afyon Cephesi'nde de Eskişehir Sıhhiye Birliği'nin komutanıydı, merhum... Yunan karargahlarına kadar köylü kılığı ile sızar ve her türlü riske rağmen sağlıklı istihbarat toplardı.

Düşmanlarımız onu hiç affetmedi. O’nu ve Kızılay Taburu'nu tarihten silmeyi maalesef başardılar. Sırada ilginç tarihten silme yolları var: Çünkü Konur, Karanfil ve Yüksel Sokaklarında sağlı sollu inşa edilmiş yüz tane darağacı, üzerlerinde insan, kartal ve timsah benzetmeli kum torbasından cesetler 2009’dan beri sokaktan geçenlere korku salıyor!

(Belediyeye şikayetimiz üzerine dekoratif cesetler kaldırıldı, ancak darağaçları haken yerinde durmaktadır.)

Tarihten silme cezası verilmiş yerlerden biri de, Sakarya Caddesi'dir. 2005 yılından itibaren burada yapılan ahşaptan, Şanlı Sakarya ile asla örtüşmeyen, İdam Sehpası, Sarhoş Adam, Örs Maşası, Rahmi delik Kadın, Ayakları Kesik Kadın, Kütük Baba, Çivisi Çıkmış Dünya, Gudubet Artemis, Oklar Saplanmış kütük, Giyotin, gibi heykellerle dolduruldu Cadde. Diğer yandan buraya açılan İnkilap ve Bayındır Sokakların bar sokağı yapılması ise, değersizleştirerek tarihten silme cezasının bir başka versiyonudur. İnkilap Sokak deyince artık bir devrim gelmiyor akıllara, oradan geçmek bile istemiyor insan.

Akdeniz Caddesi'nin adını 2006’da değiştirdiler ama tutmadı, kaldırıldı. Sıra kendi mahallemize ve kendi sokağımıza gelene kadar farketmeyebiliriz, onun için Oğuz töresini diri tutmalıyız. Aksi halde sıra adımızı kirletmeye ve kendimizden utanmaya gelebilir. "Türk" adından utanan bir Osmanlı Saltanatı vardı, İngiliz hayranı, vatan şairlerini hapse atıyor ya da sürüyorlardı. Onların halkı aşağılamasına karşılık, Türk olmaktan onur duyan marşlar yazdı Mustafa Kemal’in inkilapçıları. Çünkü Türk olmak, ırkçılığı değil tersine halkçılığı ve vatan savunmayı ifade ediyordu. Bir örnek verelim:

"Adımız andımızdır, yoluna can koyarız.

Türk olmayı en büyük şeref, en büyük şeref ve şan sayarız...

"Türküz, Türküz" dedikçe kalbimiz almakta hız,

Türk olmayı en büyük şeref, en büyük şeref ve şan sayarız.

Ankara-Kızılay’da Sıhhiye Taburu'nun yerine dikilen o ucube AVM binasının karşısına geçip; arkasını Güven Park’a dönerek kitap okuyanlar gördüm. Bu yazıyı onlar okusun isterim: Cumhuriyeti korumak boş boş bağırmakla değil, Ankara'daki sokak adlarını bilmekle başlar desem yanlış olmaz.

Ankara Oğuzlu tarihini merak edenler için, Ulus çevresindeki mahalle ve sokak adlarına dikkat etmelerini öneririm. Örneğin, Ulus’ta Kızılbey Vergi

Dairesi'nin adı size bir şey söylemeli. Çünkü Mustafa Kemal’e Ulus çevresinde Sümerbank, Ziraat Bankası, Postane, Meclis Binası yapsın diye arsalarını hediye eden Kızılbey Obası'nın adından, vergi dairesinden başka iz kalmadı.

Kaynak: Muzaffer Örkçüoğlu, Ankara Klavuzu,

30 Ağustos 2022 Salı

SENİ ALLAH MI GÖNDERDİ KEMAL

Lütfen Mustafa Kemal Atatürk’ü sevseniz de sevmeseniz de sonuna kadar okuyunuz. Çünkü öyle büyük insan yalan dolanla olunmuyor. İnsan yapısıyla, düşüncesiyle büyük insan oluyor. İşte büyük bir insanın büyük olması meziyetlerinden biri.

Tarih, 30 Ağustos 1968 Kocatepe’de zafer kutlamaları yapılıyor. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’ndan sonra konuşmacılar geliyor. İlk konuşmacı Kurtuluş Savaşı Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa. Bir albay, Paşanın koluna giriyor ve kürsüye çıkmasına yardımcı oluyor. Konuşma süresince de elinde bir şemsiye ile O’nu güneşten koruyor. Fahrettin Altay Paşa konuşuyor;

“Bana Mustafa Kemal’ i anlatır mısın? dediler. Ben de memnuniyetle kabul ettim ve geldim. Ancak anlatımım kısa olacak. Size 26 Ağustos 1922 sabah Taarruz anındaki bir olay aktaracağım. Bu şekilde Mustafa Kemal’i anlatmış olacağım.” dedi.

“Planlandığı şekilde 26 Ağustos 1922 sabah saat 05.00’te başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İsmet Paşa, Fevzi Çakmak, Nurettin Pasa, ben ve diğer komutanlar, ordu karargah olarak Afyon Kocatepe’deydik. Plan gereği Taarruz; önce top atışlarıyla başladı. Bu bir baskındı ve 20 dakika sürdü. Ardından tahrip atışlar yapıldı. Bu da 10 dakika devam etti. Yunan mevzilerindeki makineli tüfek yuvaları, Yunan topları, tel örgüleri hedef alındı. Komutanlar olarak bizler de top atışlarının sonucunu görmeye çalışıyor, alt kademelere iletmek üzere Mustafa Kemal’in emrini bekliyorduk.

Sonuçta Yunan mevzilerinde alevlerin yükseldiğini, hedeflerin vurulduğunu, düşmanın mevzilerini terk ederek geri çekilmekte olduğunu gördük. Mustafa Kemal’e yöneldik. O’nun taarruz ve takip emrini bekliyorduk. Ne ki O, gözlerini Yunan mevzilerinden ayırmıyor ve geri çekilen Yunan ordusunu izliyordu.

Fevzi Çakmak, sessizliği bozdu. “Haydi Kemal, düşman kaçıyor, taarruz emrini ver.” Dedi. Mustafa Kemal :”Dur Abi” diye cevap verdi. Bir süre sonra Fevzi Çakmak : “Kemal, tarihi bir fırsatı kaçırıyorsun, düşman yan mevzilerine yerleşecek, emini ver artık. ” diye ısrarda bulundu. Mustafa Kemal, yine “Dur Abi” dedi. Bir süre daha geçti. Fevzi Çakmak bu kez “Allah aşkına Kemal ver şu emri, komutanlar seni bekliyor, yeter artık .” diye sesini yükseltti.

Mustafa Kemal yine “Dur Abi” dediği sırada beklenmedik bir olay meydana geldi. Yunan ordusunun terk ettiği mevzilerde cehennemi patlamalar başladı. Mustafa Kemal’in taarruz ve takip emrini geciktirme sebebi anlaşıldı.

Yunan ordusu, geri çekilirken cephe boyunca mevzilere zaman ayarlı bombaları yerleştirmiş, askerlerimize tuzak hazırlamışlardı . Mustafa Kemal’in öngörüsü, büyük bir felaketi önlemişti. Taarruzda ısrar eden Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal’e sarıldı. “Seni bize Allah mı gönderdi Kemal !” dedi.

Müteakiben süngü hücumu ve ileri top atışlar emrini aldık. Alt kademelere ilettik. Sonucu biliyorsunuz. Bana Mustafa Kemal’i anlat dediler. İşte Mustafa Kemal budur.” dedi ve Paşa yine albayın yardımıyla kürsüden indi.”

18 Ağustos 2022 Perşembe

HAKSIZLIĞA KARŞI




Yıl 1980, yer İsveç’in başkenti Stockholm. Büyükelçilik koruma görevim esnasında Stockholm de yaşarken başımdan geçen çok ilginç bir olay. Burada paylaşmak istiyorum.

İsveç te hemen hemen bütün hizmetler postanelerde yapılır. Bu nedenle insanlar sık sık bankalardan çok postanelere giderler. Ben de Adana da Polis arkadaşım Burhanettin’e bir adet Amerikan kelepçesi yollayacaktım. Kelepçeyi mağazadan aldım ve kutusunun içinde, ben dil bilmediğim için Elçilik şoförü Ündal ile birlikte öğleden sonra Huddinge Postanesine gittik. Yılbaşı yakın olduğu için bayağı bir kuyruk vardı. Biz kuyruğa girdikten sonra arkamıza baktığımızda az zamanda bizden sonraki kuyrukta uzayıp gitti. Bir saat kadar sonra sıramız geldi ve elimde ki paketi görevini yapmaktan yorulmuş veya bıkkınlık gelmiş, her halinden sinirli olduğu anlaşılan bir bayan görevliye uzattım.

Bu memlekette de yabancılar kara kafalarından dolayı hemen tanınırlar ve yerli halk tarafından hiç sevilmezler, bu durumu da her sahada fark ettirirlerdi. Hatta kara kafalıları 'fifon (şeytan)' diye vasıflandırırlardı ve 'Gou your Home (Evinize gidin)' derler hemen saldırıya geçerlerdi.

Bayan görevli elimde ki pakete bir göz attı ve 'kapatıp iyice bantladıktan sonra getirmemi söyledi.' Ündal dillerini anladığı için bayana 'bantımız olmadığını, içine bakacaklarını sandığımız için kapatmadığımızı, orada kendilere ait masada ki bant ile kendisinin yapıştırmasını' söyledi. Yabancı olduğumuzu bilen görevli bayan bize bağırmağa başladı. Bir şeyler söylüyor, bir taraftan da bağırıyordu. Arkamız da da 50-60 kişi kuyrukta insanlar, olan bitene ister istemez büyük bir sessizlik içinde şahit oluyorlar ve öylece bekliyorlardı. Ben çok korktum, yabancı düşmanlığı var ya, ilk etapta arkamızda bekleyenlerin bize saldıracaklarını düşündüm.

Görevli bize ‘Kuyruğu engellememizi, en arkaya geçmemizi, paketi bantladıktan sonra tekrar kuyruk sırasına göre oraya gelmemizi bağırarak bayağı bir azarlayarak söyledi ve bizden sonrakilere ‘Sırada ki’ diye bağırdı. Biz de bir şey diyemedik, arkaya da gitmedik ve yana çekilerek kenarda beklerken, müthiş bir şey oldu. 

Sırada ki görevli tarafından çağrılan adam gişeye yanaşmadı. Görevli bayan birkaç defa bağırdı; "NEXT, NEXT" hiç kimse işlem yaptırmak için gişeye yanaşmadılar. 

Biz 'bize saldırırlar' diye düşünürken kuyrukta bekleyen o memleketin vatandaşları, insanlar bize sahip çıkmışlardı. En öndeki beyefendi yüksek sesle “Lütfen bu adamların işini görün. Onları bekletmeyin. Biz o zaman işimizi yaptırırız, yoksa sabaha kadar bekleriz.” Dedi. Gözlerim yaşardı. Orada bulunanlar ne zaman anlaşıp hep birlikte o şekilde karar verip hareket ettiler? Nasıl oldu da, onca kişi bir kişiye yapılan haksızlık için tepki gösterdiler? Hala daha anlamış, bir anlam vermiş değilim ve çok da hayret ediyorum.

Hiç bir işlem yapmadan 20-30 dakika kadar bekledikten sonra görevli bayan sinirli bir şekilde yanıma yaklaştı, göndereceğim paketi elimden çekip aldı ve işlemimizi tamamladı, makbuzu verdi. 

Biz oradan ayrılırken arkadaşım Ündal bir konuşma yaparak arkamızda kuyrukta bekleyen, o asıl hareketi yapan İsveçlilere çok teşekkür etti ve el sallayarak oradan ayrıldık.

İşte sizlere örnek alınacak bir olay. Halbuki 'kuyruktan bir kişi eksildi' diye orada bekleyenler sevinecekken İsveçli Gavur öyle yapmadı. Hiç biri gişeye gitmedi.

Biz arabaya binerken, sırada arkamızda ki adam da işini bitirmiş yanımıza geldi ve “O görevli bayan dersini aldı, bir dahaki sefere vatandaşa yanlış yaparken üç kez düşünecektir. Ona haddini bildirdik. Sizlere iyi günler.” Dedi.

Kendimize veya bir başkasına yapılan haksız bir davranış karşısında, çekimser kaldığımız veya başka nedenlerle tepkimizi koymadığımız sürece, yaşamımızda bir çok defa daha aynı haksızlıklarla karşılaşacağımızı unutmayalım. Saygılarımla..