SAYFALAR

22 Şubat 2024 Perşembe

İSYANLARA YABANCI BAKIŞI VE YORUMLAR

Ağuiçen ocağı.

Osman Coşkun'dan alıntı

İSYANLARIN YORUMU-1

Jwaldeh:
“İngiltere (günümüzde ABD) Türkiye’ye zarar vermek için hep Kürtleri kullanmıştı; Cihan Harbi’nde, Türkiye’yi sırtından vursunlar diye Kürtleri ayaklandırmak için ajanlarını, Lawrence ve Noel’i, göndermişti; aşiretleri silahlandıran ve kışkırtan ajanları yine ordaydı.”

Armstrong:
“İngiltere Musul’u ve onun petrolünü istiyordu. Musul’un ve Irak petrolünün anahtarı da Kürtlerdi. Gizli faaliyetlerle İngiltere, Türkiye’yi Musul’dan vazgeçirmeye çalışıyordu. Şeyh Sait Padişah-Halife’nin, vatan haini Vahdettin’in uğruna savaşa girmemiş miydi? İngiltere’yle o yaşlı dalkavuk arasındaki bağlantıyı herkes biliyordu. Ve muhalefet liderleri cumhuriyeti parçalamak ve onların Türkiye’sini mahvetmek üzere bu çeteye katılmışlardı.”

Kürtçü ırkçıların iddia ettikleri tersine, isyanların hiç birinin Kürtçülüklerle ilgileri yoktur.

Koçgiri isyanı, Yunanlılara karşı mücadele verildiği sırada patlak verilmişti. Bu isyana Sünni Zazalar ve Kürtler destek vermemiştir. Hatta Koçgiri aşiretine mensup bazı alt kollar bile isyana katılmamıştır.

Şeyh Sait isyanına Kürt-Zaza Alevileri destek vermediği gibi Türk kuvvetleri yanında yer aldılar. Bu isyan, açıklandığı gibi hilafetin kaldırılmasına karşı mollaların isyanı görünse de arkasında Musul meselesi yüzünden İngilizlerin parmağı vardır.

Ayrıca Şeyh Sait isyanına hala Terakkiperver partisi içindeki halifesever kafalar da el altından destek olmuştur.

Seyit Rıza isyanı sırasında da Türkiye Hatay meselesi ile uğraşıyordu. Bu isyana da Sünni Kürtler ve Sünni Zazalar destek vermemiştir. Hatta Dersim’deki çok az sayıdaki aşiret isyana katılmıştır. Sonuç olarak hiçbir isyan Kürt devleti kurmak için yapılmamıştır.

Bu isyanların hiç biri Kürtler değil, Zazaların çıkardığı isyanlardı. İsyanlarda asla dil ve milliyet belirleyici olmamıştır dolayısıyla Kürtçülükle ilişkileri yoktur.

Soileau:
“Dersimi’nin anlatımlarında "Kürt ordusu", "Kürt kuvvetleri", "Kürt askeri", "Kürt subayı", "Kürt Askeri Divanı Harbi", "Kürt askeri heyeti" gibi, bir devlete ait olduğu izlenimini veren birimler/ terimler kullanarak, meydana gelen olayları "Kürt bağımsızlık savaşı" olarak lanse etmek istemiş ve milliyetçi ideolojisini meşrulaştırma amacıyla abartılarla kurgulamıştır. Zira Dersimi'nin anlatılarını ne resmi arşiv belgeleri ne de yerel sözlü kaynaklar doğrulamaktadır.”

Ticareti, sanatı, parayı elinde tutan Ermenileri ve Rumları geçmiş yüzyılda kışkırtan ve Türklere karşı savaşmaları için her desteği veren Batı, tehcirde Ermenilere ve mübadelede giden Rumlara yardım yapmamıştır. Çünkü istediği Anadolu’yu onlardan boşaltmak, boşalan yerlerini kendi şirketleri ile doldurmaktı ve öyle de yaptılar.

Yanlışa karşı çıkmak, yeni yanlışlar üretmek için olmamalıdır. İsyanların temelinde yeniliklere karşı çıkan, halkı yüzlerce yıldır sömüren feodal yapının temsilcilerini emperyalizmin tetiklemesiyle oluşturduğu gerici hareketlerdir. Emperyalizm bugün olduğu gibi dün de her fırsatta Kürt kartını sahaya sürmüştür.

Devlet içinde devlet olan ortaçağ zihniyeti aşiret yapısını yıkarak halkı kulluktan özgür yurttaş olmaya, okullarla tanıştırmaya ve dünyaya açmak için aşiret yapılanmasının yıkılması şarttı. Mustafa Kemal, halkı bu gerici, ilkel ve karanlık zihniyetin elinden kurtarmak için kararlıydı.

Astahov:
“Kürtlerin ezici bir çoğunluğu milli harekete katılmaktan uzak durdular; zaman zaman da tam tersine, TBMM'ye karşı İngiliz ve Konstantinopol entrikalarının etkisinin eksik olmadığı bir dizi isyana giriştiler.”

Dersim milletvekili Aygün:
“Dersim 1938'e dair Komünist Enternasyonal tarafından yapılan ''gerici aşiret isyanı'' şeklinde değerlendirmektedir.”

Meydan:
“Şeyh Sait isyanında Kürtçü faşistlere göre 100 bin kişi katledilmiştir.”

Gül:
Dersim’de, [1938 yılının 10 ağustosunda binlerce insan kurşuna dizilmiştir. Casus olarak gönderilen bir kadın yakalanmış (O zamanın Dersim’inde kadın Türkçeyi biliyor ve asker-eşraf arasına casusluk yapabiliyor) 1938’de onlarca kadın kendini asmış veya uçurumlardan atmış. Nehir insan cesetleri ile dolu olduğu için su içemeyen askerler susuzluktan öldü.]

İnsan cesetleri baraj olmuş gibi koca nehri tıkadı, aşağı su sızdırmadı ve su bulamamış askerler (aylarca susuz kalmış olmalı) susuzluktan ölmüşler. Bu kirli bilgiler belge-tarih diye kitaplaştırılıyor ve bu ve benzeri yalanlara tepki gösteren dürüst bir Kürtçü ortaya çıkmıyor.

Mollaların, şeyhlerin, seyitlerin… alanı genişledikçe, halkın ıstırabı büyüyordu. Cumhuriyet idaresine karşı halkı aldatmada, kandırmada ve şuursuzca isyana sürüklemede din adına din adamları olmuştur.

Kürtçü ırkçıların arzuladığı gibi Dersim; şeyhlerin, seyitlerin, pirlerin yönetiminde olmuş olsaydı eğer, halk hangi çağı yaşardı?

Dersim isyanı bastırılırken elbette görevini kötüye kullananlar, masumlara zulüm yapanlar olmuş ama bir katliam yaşanmamıştır.

Kürtçü ırkçıların siyasi oluşumu parti dinden geçinen dinci geçinenler gibi Atatürk’ü anma, cumhuriyet kutlamaları gibi etkinlikleri asla hazetmezler ve hatta katılmazlar, anmazlar, kutlamazlar.

Çünkü geçmişte Atatürk’e karşı isyan eden şeyhlerin, seyitlerin, ağaların torunlarıdır da ondan.

“Şeyh Sait olayının hazineye verdirdiği kayıp 25 milyon liradır. Sadece Irak petrollerinin gelirinden, İngiltere lehine vazgeçmenin bedelinin (yılda) 500 bin Sterlin olduğu düşünülürse, işin vahameti anlaşılacaktır. Harekâttan on yıl sonra bile 1948’de, “yalnız Dersim merkezi için yılda 3 milyon lira” harcanmaktadır.”

Halkın yanında olan bir zihniyet, halkı ezen, sömürenlere karşı cephe alması gerekmiyor mu? Hem halkın yanında hem reislerin, seyitlerin yanında. Hem ezilenden, sömürülenden yana, hem ezenden, hem sömürenden yana… Binbir surat gibi.

Cavadbeyli:
“Kürtler saf ve eğitimsizler; bunun içinde bütün yabancı güçlerin oyununa geliyorlar.”

 

18 Şubat 2024 Pazar

KAÇ YIL OLDU

1- Türk siyasetine damga vuran usta siyasetçi Süleyman Demirel, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev'i yolcu ederken gözlüğünün bir camı düşer. Farkında olmayan Demirel, tek cam gözlük ile misafirini yolcu eder. Fotoğrafı çekilen Demirel'e  'Korsan Baba' yakıştırması yapılır.

Bu fotoğraftan rahatsız olması beklenen Süleyman Demirel, büyük bir olgunluk göstererek fotoğrafı çeken Fahir Arıkan'ı tebrik edip, ödül verdiği, 27 yıl oldu.

2- Süleyman Demirel "genel evleri kapatalım" diyenlere, ''Genelevleri kapatalım da, millet bizi mi si..sin ?" diyeli 48 yıl oldu.

3- Ecevit, bir mitingde "Düzen değişecek" Deyince, bir vatandaş; "Düzen hayatından memnun, düzülen ne zaman değişecek?" Diyeli 28 Yıl Oldu .

4- Güzel dere Köyü Muhtarlığı siyasetçilerin köye girmesini yasaklayalı 17 Yıl Oldu.

5- Tansu Çiller, " Cenabı Allah'ı size emanet ediyorum!" Diyerek miting alanındakilere büyük bir sorumluluk yükleyeli 20 Yıl Oldu.

6- Tansu Çiller’e miting alanından biri "Abla senin pıttığını yerim" dedi. Bunun üzerine Çiller yanında ki korumasına 'pıttık' nedir? diye sordu. Koruma "Yürek, kalp anlamına gelir" deyince, "Ablanızın pıttığı size feda olsun" diyeli 22 yıl oldu.

7- Kaya Çilingiroğlu, Ferrari'ye binerken "Ferrari'yi yeni mi aldınız?" sorusuna "Siz Feraye'yi nerden tanıyorsunuz ?" Diyeli 15 yıl oldu.

8- Çorum'da Hayvanları Koruma Derneği açılışında bir koç kurban kesileli 8 yıl oldu.

9- Kırşehir'de komşusunun tavuğuna tecavüz eden adam, yakalanınca "Sadece arkadaşız" Diyeli 8 yıl oldu.

10- Japonya'daki 8,9 büyüklüğündeki depremde camdan atlayan tek kişi bir Türk çıkalı 8 yıl oldu.

11- Elazığ'ın tanıtımını yapan bir bayan; Elazığ'ın ne kadar mübarek bir şehir olduğunu söylediği 5 yıl oldu.

12- Erzurum da arkadaşlarına balkondan atlama şakası yapan bir bayanın, gerçekten atlayabilmesi 5 yıl oldu.

Fırat Budacı'nın 'Kaç yıl oldu?' kitabından alıntı.



16 Şubat 2024 Cuma

OSMANLI DÖNEMİNDE AVAKADO

Cehalet her dönem başımıza bela olmuştur. Yöneticiler de halkı istedikleri şekilde kullanabilmek için, onların cahil kalmalarını tercih etmişler. İşte Osmanlı döneminde olan ilginç bir olay; 

Avokadonun anavatanı Meksika'dır ve tarihi MÖ. 10 bin yıllarına kadar dayanır. Timsah armudu da denen bu meyve, oval şekildedir ve armuta benzer, oldukça insana faydalı bir meyvedir. Tropikal iklimde yetişen avokado bugün Türkiye'nin Akdeniz bölgesinde de yetiştirilir. Peki ya çok önceden de yetişiyordu da başına neler geldi?

Evet, yaklaşık 300 yıl önce Osmanlı'da da avokado yetiştiriliyordu. Osmanlı döneminde yaşayan 1688 doğumlu Molla Kamil Efendi, din alimi olmasına rağmen pozitif ilimlerle de ilgilenen bir beyefendi. Hatta ailesinin buna itiraz etmesine rağmen eğitim almak için Roma ve Paris'e kadar gitmiş, dini bilginin yanında ilmi bilgiyi de almış birisidir kendisi.

Molla Kamil Efendi, buralarda özellikle nebatiye ve ziraat ilimlerinde eğitim almış ve İstanbul'a geri dönmüş. Ağabeyinin aracılığıyla da sarayda bostancı başının yanında çalışmaya başlamış. Çalışkan ve azimli Kamil Efendi'nin dikkatleri üstüne çekmesi 1720 yılında yaşanan bir olaya dayanır.

Bu tarihte İstanbul'daki lale bahçelerinde nedeni anlaşılamayan bir hastalık tüm laleleri yok etmiş.

Dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa da bu meseleyi çözmesi için Kamil Efendi'yi görevlendirmiş. O da öğrendiği bilimsel yöntemlerle hastalığı tedavi etmiş ve “Halaskaran-ı lalezar" lakabı ile sarayın takdirini kazanmıştır.

Ayrıca Kamil Efendi'ye müfakat olarak da Yalova'da ziraat çalışmalarını yapması için bir arazi tahsis edilmiştir.

Kamil Efendi'nin burada yaptığı en ilginç çalışma ise Fransa'da görüp çok beğendiği avokadoyu Anadolu şartlarında yetiştirmeye çalışması olmuştur.

Uzun uğraşlar sonucunda avokadoyu Yalova'da yetiştirmeyi başarmış ve mahsulünü saraya takdim etmiştir.

Kamil Efendi bunu yaparken avokadonun faydalı olduğunu, leziz bir tada sahip olduğunu söylemiş.

Meyvenin tadını beğenen Damat İbrahim Paşa verdiği davetlerde insanlara avokadoyu ikram etmeye başlamış ve moda haline gelen bu egzotik yiyecek kısa zamanda İstanbul seçkinleri tarafından benimsenerek sofralardaki yerini almış.

Ancak Kamil Efendi halkın da istifade etmesini istese de bu meyve halka inememiş, sadece yüksek zümredekiler arasında tüketilmiş.

Ancak avokado üretilmesi çok uzun sürmemiş.

1730 yıllarında Osmanlı Devleti'nde Patrona Halil isyanı çıkar ve isyancılar Damat İbrahim Paşa ve Kamil Efendi'yi zulmederek öldürürler.

Ayaklanmaya katılan bir grup, avokadonun timsah ile ağacın birlikteliğinden olduğu söylentisini yayar.

Avokadonun mekruh olduğu, Müslüman memlekette üretilmesinin ve yenilmesinin caiz olmadığı fetvası verilince de Yalova'daki bütün avokado ağaçları yakılarak yok edilir.

Türk tarihinde modern bir anlayışla çalışan bu bilim adamının yaptıkları böylelikle bir grup yobaz tarafından engellenmiştir.

Avokadonun faydalı bir meyve olduğunu tekrar keşfetmemiz ve ülkemize geri gelmesi de 250 seneyi bulmuştur. 

İşte cehalet böyle bir şeydir. Eğer halk cahil olursa duyduklarını hiç sorgulamadan hemen kabul ederler. Kandırılmaları çok kolay olur. Başkalarını kandırma yolu da dini inançlar yoluyla olur. Halk dindar olmalı fakat yapılan her dini telkinlere de inanmamalı. Akli ile düşünüp her şeyi sorgulamalı ve öyle hareket etmeli. Bilgilerinize.