SAYFALAR

13 Şubat 2015 Cuma

SUNARIM YAZ

1973 yılında İzmir Gürçeşme Polis Okulunun artık sonu gelmiş, bitirme imtihanları yapılıyordu. Bütün öğrenciler uzun bir koridorda hepsi birlikte imtihan oluyorlardı. Altı aylık eğitim döneminde çok değerli ve tecrübeli hocalarımız öğrettiği bilgilerin değerlerini ve derecelerini, herkesin öğrendiği bilgileri imtihanlar vasıtasıyla tespit etmeğe çalışıyorlardı. Biz öğrenciler de polis olarak yepyeni bir hayata başlamak için can atıyor, polislikle ilgili öğrendiğimiz bilgileri sözlü ve yazılı imtihanlarda sorulara cevaplar vererek kanıtlamağa çalışıyorduk.

Çok disiplinli ve dürüst bir insan olan Okul Müdürü Şükrü Beşbudak ve Yardımcısı Adem Şakar Mesleki Yazışma dersinden 22. dönem öğrencileri yazılı bitirme sınavı yapıyorlardı. Zaten 14 kadar dersler vardı fakat bunların çoğu kanunlardı ve öğrenilmesi çok zor oluyordu. Kopya çekilmemesi için salonda 3-4 Müdür ve Başkomiserler de gözlemci olarak bulunuyorlardı. Gözlemcilerin bazıları biz öğrencilere yardım etmek istiyorlar fakat Okul Müdürü Şükrü Beyin korkusundan hiç kıpırdayamıyorlardı. 

Ders Mesleki Yazışma Tekniği olduğu için bütün yazışmaları kapsıyor ve sorulan soruların bir tanesi dilekçe yazmakla ilgili bir soruydu. Çok kısa bir cevabı vardı ve çok güzel de bir soruydu. Hatta derste hoca çok güzel anlatmış 'Bir zamanlar bitişik yazılmasına rağmen sonradan bu iki kelime ayrıldı ve dilekçenin sonuna ayrı yazılır.' demişti. O soru çıktı. Dilekçenin sonunda ki 'ARZ EDERİM' kelimeleri bitişik mi yoksa ayrı mı yazılır? Yazınız. diye. Önümde sırtı bana dönük olarak oturan Nazlı isimli bir kız öğrenci arkadaş sorunun cevabını bilmiyor olacak ki, gizli, kimse duymadığı gibi arkaya dönmeden bana sordu. Ben sorunun cevabını bildiğim halde söyleyemedim. Çünkü Nazlı arkamızda duran ve bütün hareketlerimizi izleyen gözlemci Ahmet Müdürü göremiyordu. Ben kendisini uyarmak bile uyaramadım. Ahmet Müdür de hiç gülmez yüzü ile tam arkamızda bir heykel gibi dikiliyor, bizlerin durumunu görüyor fakat gördüğünü de hiç belli etmeden bekliyordu. Ben Müdürden sebep kız arkadaşa yardım edemedim ve ayağımla sandalyesine hafifçe vurarak uyardım. O aldırış etmedi bir kaç defa daha bana sordu. Benim odum kopuyordu. Ya o hiç gülmeyen ve tavrını belli etmeyen durumu ile gelir kağıtlarımızı alırsa biz ne yapardık? Derdimizi kime anlatırdık? Ben hiç ses çıkarmadım. Arkama Ahmet Müdüre de bakmadım. Biraz sonra Ahmet Müdür yavaşça Nazlı'ın yanına geldi ve eğilerek gizlice "Hangi soruyu yapamıyorsun? Kızım yapamadığın soruyu bana oku." dedi. Kız arkadaş "Dilekçelerin sonunda -arz ederim- bitişik mi yoksa ayrı mı yazılır? Onu yapamıyorum Müdürüm." dedi. 

Hakikaten öyle göründüğü gibi sert ve yüzü gülmez, nursuz bir Müdür değilmiş Müdür Ahmet Bey. En azından korktuğumuz kadar değilmiş. Başkasına iyilik etmek duyguları varmış içinde. Kendisi de cevabı bilmiyordu fakat kız arkadaşa yine de yardımcı oldu. Verdiği cevap sorunun cevabı olmasa da değişik bir yol önerdi ve güya sorunun cevabını verdi: "SUNARIM yaz kızım, SUNARIM yaz." dedi ve gitti. Tekrar yanımıza gelince ben de kendisine bir şey soruyormuş gibi yaptım ve alçak sesle "Müdürüm 'ARZ EDERİM' ayrı yazılacak. Müdür Bey onu soruyor." dedim. Yakınımda ki arkadaşların hepsi sorunun cevabını aldılar fakat hemen Okul Müdürü ta arka sıralardan yanımıza geldi. Bir şey demedi fakat artık hep orada durdu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder