SAYFALAR

13 Kasım 2020 Cuma

YERALTI DÜNYASINDA DEĞİŞİM

Türk yeraltı dünyası,1960 yıllarında ilk defa kabuk değiştirmeğe başladı. Sicilya tipi mafya örgütlenmesinin ilk adımları İstanbul da cezaevinde atıldı.

Kabadayılar Kemal Uzun, Oflu Hasan ve Süleyman Sırrı Prodan, cezaevinde anlaştılar. Türkiye de artık uluslar arası gangsterlik kuralları hüküm sürecek ve Türk kabadayıları mafyaya katılacaklardı. Diğer bir ifade şekliyle dünyanın her yerinde gayrı meşru insanlar bir birlerini tanıyacak ve yeri geldiği zaman birbirlerine arka çıkacak, yardımcı olacaklar, mafya tek elden yönetilecekti. Bu da kendilerine büyük bir güç katacaktı.

Amerikan ve İtalyan mafyasıyla temas kurulmuş, bu konularda gizli anlaşmalar yapılmıştı. Böylece Türkiye de kabadayılığın mafyaya dönüşmesinin ilk adımı atılmıştı.

O yıllarda tüm ülkelerde uyuşturucu patlaması yaşanıyordu. Baz morfin, eroin ve LSD en çok tercih edilen uyuşturuculardı ve bunların bir çoğu Türkiye den elde ediliyordu. Uyuşturucu adresi Türkiye de Diyarbakır’ı gösteriyordu ve uzun süre devam etti. Böylece Türkiye de bu çarkın içine alınmış; kumar, haraç ve kaçakçılık ile gelişen Türk yeraltı dünyası, uyuşturucu alanındaki bu gelişmelerden de nasibini alacaktı.

Kabadayılar mafya babaları, adamları da tetikçi olacaklar, daha rahat çalışabilmek için ‘işadamı’ statüsünü seçecekler. Büyük şirketler kuracaklar. Kirli işlerini yasal işlerle kamuflaj ederek, üstlerini kapatacaklar ve ‘işadamı’ kisvesi altında daha rahat, kirli ve daha çok para kazanacaklar, kendilerine polis karışamayacaktı. Kaçakçılar nakliye şirketleri, kumarcılar ise otellerde kumarhane işletmeğe başlamışlardı. Türk yeraltı dünyası o eski kabadayılık yıllarından mafya yıllarına geçiş yapmıştı. Bu değişmelerden sonra para ve güç kazanmak için kan dökmekten çekinmeyen bir yapıya da sahip olmuşlardı. Silah, fişek ve uyuşturucu kaçakçılığı en büyük kazanç yollarıydı.

Dışarıda bu değişiklikler olurken cezaevi koşulları da değişmişti. İçerde en önemli racon volta kesmekti. Sonucu ölüm bile olurdu. Eskiden bileğine güçlüler 'Koğuş Ağası' olurlardı ve topladıkları kumar manoları ve uyuşturucu paralarıyla yoksul mahkumlara bakarlar, daha sonra da kirli işlerinde kullanırlardı. Sonraları parası çok olanlar koğuş ağası olmağa başladılar. Onlarda idare ile anlaşırlar içeri silah ve uyuşturucu getirtirler, içerde cinayetler bile işletirlerdi.

Yine olan polislere oldu;

Bu gelişmelerden sonra Türkiye'den uzaklaşması gereken bir mafya tetikçisi İtalya'ya gönderilmiş, orada İtalyan mafyası tarafından misafir etmişti. İtalyan mafyası da, başından savmak istediği bir Amerikalı tetikçiyi Türkiye ye göndermek istemiş ve Türk mafyasına bir haber yollamıştı; “Size bir arkadaş geliyor, onunla ilgilenin. Arkadaşımız papikçidir.”

‘apikçi’, hap kullanan, uyuşturucu müptelası demekti. İtalya’dan gönderilen kişi, sonradan ‘Camgöz Gary’ adıyla tanınacak olan Teksaslı Ralph Gary Bouldin adında Amerikalı bir gangsterdi. Amerika da ki Galbino çetesi, üzerlerinde ki polis baskısı nedeni ile tetikçi Ralph Gary Bouldin’ı İtalya’ya, İtalya mafyası da bu adamdan rahatsız olunca kurtulmak için Türkiye ye gönderiyorlardı. İtalyan sevgilisi Patricia Ann Seeds ile, Milanoda kiraladıkları bir Fiat arabayla Ralph Gary Bouldin Türkiye ye geldi. Bir kaç gün içinde Hatay, Mersin tarafları ve İstanbul da elde ettikleri uyuşturucuları, Türkiye den rahat çıkarabilmek için arabalarına uyuşturucu zulası yaptırmak istediler. ‘Zula’ uyuşturucuların arabada saklandığı gizli yerlerdir. Sirkeci de bir torbacıyla fiyat konusunda anlaşamayınca, ikinci bir torbacıya gittiler ve anlaştılar. İlk gittiği torbacı, ikinci torbacıyla anlaştıklarını öğrenince şahısları polise ihbarda bulundu.

28 Aralık 1968 Cumartesi, Bayramın birinci günü, polisler, Gary ve sevgilisi Patricia’yı, Fıat marka arabalarıyla Beyazit ta dolaşırlarken yakaladılar. Üst araması yapmadan bu şüpheli şahısları Karaköy Liman Lokantası'nın üstündeki Mali Şube Bürosuna götürdüler ve Nöbetçi Polis Memuru Ahmet Çetin’e teslim ettiler. Bir gözü takma olan Amerikalı gangster burada üst araması yapılacağı sırada, birden ayağa kalktı ve belinden iki silahını da çekerek etrafa rast gele ateş etmeğe başladı. Polislerde ateşle karşılık vermeleri üzerine dört saat süren silahlı çatışmada; Polis Memuru Ahmet Çetin, İngilizce konuşarak kendisini ikna etmeğe çalışan Emniyet Amiri Kemalettin Eröge ve o anda orada bulunan banka görevlisi Sadrettin Beksaç ile lokantada çalışan Kemal Barut olmak üzere toplam dört kişi, bu hippi gangster Gary'in tabancasından çıkan kurşunlarla can verdiler. Ayrıca altı kişi de yaralandı. ABD Büyük Elçiliğinden çağrılan iki CIA Ajanı, ölüm kusturan bu cani Ralph Gary Bouldin’ı makineli tabancalarla taradılar. Vücuduna altmış dört kurşun isabet etti ve orada öldürüldü. Bazılarına göre de O zaman ki Asayiş Şube Müdürü Saip Gözet’in vurarak öldürdüğü söylenir. Bu menfur olaydan gazeteler günlerce bahsettiler.
Baştan hatalı davranıp üst araması yapmayan Polis Memurları, hem arkadaşlarının, hem başkalarının canlarına, hem de bu olayın yaşanmasına sebep oldular.

Gary’nın İtalyan sevgilisi Patricia Ann Seeds o kargaşadan faydalanarak üzerinde ki iki kilo yedi yüz gram uyuşturucuyu olay yerinde koridora attı ve Mali Şubeden çıkıp kaçarak ABD Büyük Elçiliğine gitti.

Öldürülen Amerikalı saldırgan Ralph Gary Bouldin’in bir gözü takma olduğu için bizim gazeteciler hemen bir isim uydurdular ‘Camgöz Gary’. Yakınları Gary'nin cenazesine sahip çıkmadılar ve İstanbul da Feriköy Protestan mezarlığına gömüldü. Bu olay, on üç yıl kadar sonra İtalyan Trento Savcılığı tarafından yürütülen büyük bir eroin davası soruşturması esnasında bulunan, bir hatıra defterinde ki notlardan tam olarak anlaşıldı ve Galata vuku bulan bu katliam da tam olarak çözüldü.

12 Mart 1971 Muhtıra dönemi, babaları da operasyon kapsamına aldı. Ünlü ‘Babalar Operasyonu’ sırasında, hamalken babalığa yükselen Abuzer Uğurlu, Oflu İsmail, Dede Sultan ile Dündar Kılıç ve birçok ünlü isim cezaevine konuldu. Dündar Kılıç, Ankara'nın ünlü kabadayısı Kürt Cemali'nin öldürülmesine adı karışınca İstanbul'a kaçmış, kısa bir süre sonra o da ünlü kabadayı olmuştu.

Babaların cezaevine girmeleri, işlerine daha çok yaradı. Siyasi olaylar nedeniyle cezaevlerine atılan sözde aydın kişilerle tanıştılar ve mafya takımı ile aydın kişiler arasında bir dostluk oluştu. Bazıların dostlukları dışarıda da devam etti ve siyasi olaylarda teröristler silah ve cephaneleri bazı babalardan temin ettiler.

Aslında babalar operasyonun amacı, yeraltı dünyasını çökertmekti. Ancak tam tersi oldu. Babalar, cezaevinden daha da güçlenerek çıktılar. Parayı konuşturup, aşama kaydetmişlerdi. Sicilya geleneğini Türkiye'ye yerleştirmiş; adliyeden politikacısına, askeriyeden polisine kadar bir çok çevrede dost edinmişlerdi. Turgut Özal iktidarı zamanında babalar vergi iadesi için hayali ihracatçılığa da el attılar. Bu yoldan da çok büyük vurgunlar vuruldu. Yasalar mafyanın menfaati için değiştirildi. Kanunlardan genel müsadere cezası kaldırıldı. İstediğin kadar çal, çaldığını devlet elinden alamayacaktı.

Babalarla devlet iç içe olmağa başladı. Kalp krizinden ölen mafya lideri Oflu Hasan'ın cenazesi, bütün bu olanların kanıtıydı. Bu mafya babasının cenaze törenine, çok sayıda politikacı, emniyet müdürü, polis ve askerler katılmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın oğlu Kaya Sunay Oflu Hasan’ın ölümüne çelenk göndermişti.

Mezarlıkta, kumarhaneci Arap Nasri ile dönemin Çalışma Bakanı Ali Rıza Uzuner birlikte dua etmiş, gazeteciler tarafından görüntülenmişti. Zamanla meşhur silah ve uyuşturucu kaçakçısı Abuzer Uğurlu ile MİT arasında bir yakınlaşma olmuştu. Böylece o eski kabadayılar gitti, yerine mafya ve babalar, gangsterlik daha kanlı bir şekilde geldi.

Günümüze yakın zamanlarda ise bu gelişmeler daha da ilerledi ve uyuşturucu baronları engel tanımaz oldular. Türkiye de yasalmış gibi hareket edip uyuşturucu trafiğini idare ettiler. Sigara kaçakçılığından uyuşturucu baronluğuna yükselen Urfi Çetinkaya, göz boyamak için kazandığı uyuşturucu paralarıyla İstanbul da sekiz okul yaptırıp, Milli Eğitim Bakanlığına bağışladı ve devletten takdir aldı. Daha sonraları 'Son Tango' operasyonunda kendisini yakalayan jandarmalar hakkında 'Beni uyuşturucu kaçakçısı ilan ettiler.' diye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine suç duyurusunda bulundu ve Mahkeme Türkiye Cumhuriyeti Devletini 10 bin euro tazminat ödeme cezasına mahkum etti.

Daha sonra ki yıllarda Hüseyin Baybaşın, Nejat Daş ve Çetin Gören gibi baronlar tarafından kurulan şirketler kanalıyla uyuşturucu, tırlarla ve gemilerle sevk edilmeğe başlandı.

Günümüzde ise İran uyruklu ünlü uyuşturucu baronu Naci Şerifi Zindaşti'nin 'Uyuşturucu Kaçakçılığı' davasına bakan hakim Cevdet Özcan'ı telefonla arayarak, yargı üzerinde baskı kurup, tahliye olmasını sağladığı için, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu ve dava hakimi Cevdet Özcan hakkında soruşturma başlatıldığı, 18.03.2020 tarihli Sözcü gazetesi Haber Gündem de yer almıştır.

Eskiden beri uyuşturucu ve silah kaçakçılığından kazanılan milyarlarca dolarlar FETÖ, PKK gibi yıkıcı örgütlere aktarıldı. Bu arada bir çok kirli işleri kapatmak için, bir çok cinayetler işlendi, gemiler batırıldı ve olayların çoğu faili meçhul, üstü örtülü olarak kaldılar. Bu olayların bir kısmına bazı ülkeler de devlet desteği verdiler.

İşin en acı tarafı ise piyasaya sürülen uyuşturucuların ancak yüzde onu yakalanıyor olması. Yüzde doksanı ile insanlar zehirlenerek çok miktarda paralar kazanılması ve bu paraların da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılması için kullanılıyor olması.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder