SAYFALAR

3 Mayıs 2021 Pazartesi

SON VAGON

Anne babalarımız ve bizler çocukluk yıllarını yaşayıp bu yaşlara geldik. Çocuklarımız da çocukluk yaşlarını yaşayıp bizim yaşlarımıza geldikleri zaman, bir anne bir babanın çocukları için neler hissettiklerini anlayacaklar.

Kaç yaşlarına gelirlerse gelsinler çocuklar anne babanın gözünde hiç büyümezler, onlar hep çocukturlar.

Bir aile, her yaz çocuklarını, çok uzak bir şehirde yaşayan büyükannesi ve dedesinin yanına gönderirlermiş. Çocuk okullar açılmağa yakın geri ailesinin yanına gelir, arada ki zamanı babaannesi ve dedesi ile birlikte onların bulunduğu şehirde geçirirmiş. Giderken ve gelirken anne ve baba oğullarını tek başına yollamaz, ona eşlik eder, çocuğu bıraktıktan bir sonraki gün aynı trenle geri dönerlermiş.

Çocuk biraz büyüyüp yedi sekiz yaşlarına gelince anne ve babasına yalnız gideceğini bildirmiş;
"Ben artık büyüdüm, kocaman adam oldum, bu yıl dedemin yanına tek başıma gidip gelmeği deneyeceğim." der.

Anne ve baba karşı çıksalar da, çocuk inat eder diretir, ille isteğini kabul ettirir. Onlarda çocuklarının dediğini mecburen yapmak zorunda kalırlar. Yanı bu yıl, çocukları iki günlük uzak bir yola, tren ile yalnız başına gidip gelecek.

Onu istasyona getirip trene bindirirler ve el sallayıp uğurlamadan biraz önce, vagonun penceresine yaklaşırlar, son tembihlerini de yaparken, çocuğun canı sıkılmış olacak ki, azarlı bir ses tonuyla;

“Evet, biliyorum, biliyorum, yüzlerce kez aynı şeyleri söylediniz!” diye yarı sitemli bir şekilde anne ve babasına bağırır. Artık anne babanın yapacağı başka hiç bir şey kalmaz. Yapılacak tek şey bazı riskleri göze alıp çocuklarını bir başına o uzak yola yollamak.

Biraz zaman geçtikten sonra tren tam kalkmak üzereyken, babası yine sabredemez, koşar adımlarla vagona çıkar, çocuğun oturduğu yere, yanına gider ve son bir kez daha;

“Al oğlum! Olur ya kendini rahatsız veya yalnız hissedersen, ya da korkarsan, o zaman son çare, buna bakarsın!” Der ve oğlunun cebine küçük bir kağıt, o istemese de zorla koyar. Geri iner, tren de hareket eder, gider. Çocuk o an için ceplerini arar fakat bir şey bulamaz. Babası için her halde bırakmaktan vaz geçti diye düşünür.

Artık trende yalnız başınadır ve iki günlük yolculuk başlar. Üç dört saat yokluklarını hiç hissetmez. Sonra çevresinde ki insanlar ve diğer çocuklar yakınlarıyla gülüp, konuşup, şakalaşarak, mutlu bir şekilde yolculuğa devam ederken, bu kendini kimsesiz, tek başına, mutsuz hisseder ve yavaş yavaş korkup neşesi kaçmağa başlar.

Kondüktör çocuğun biletini alıp kontrol ettikten sonra; “Sen yalnız mı yolculuk yapıyorsun? Bu uzun yola senin gibi bir çocuk yalnız nasıl yollanır? Ne biçim ana babalar var? Yoksa evden mi kaçtın?" gibi laflar edip gider. Diğer insanlar da o dediklerini duyunca ona acır gözle bakmağa başlarlar. Onu işaret edip birbirlerine bir şeyler fısıldayanlar da olur. Yan tarafta durmuş ters ters bakan, kendinden daha büyük çocukları da görür. Moralı iyice bozulur, huzursuz olur. Rahatsızlığı tren yol aldıkça ve düşündükçe daha da artarak devam eder.

Hele akşam karanlığı da çökünce o artık hiç kimsenin yüzüne bakamaz olur. Hem korkar, hem de herkesten utanır. Başını önüne eğer, koltuğun köşesinde adeta büzülür ve kimse görmediği gibi gözyaşları yanaklarından aşağı birbiri ardına akar gider. Yalnız başına bu yolu nasıl bitirecek? Ya uyurken ona bir şey yaparlarsa? Onları düşünür.

O korkudan hiç uyumaz. Sıkıldıkça lavaboya gider, orada da biraz ağladıktan sonra elini yüzünü yıkar, geri yerine gelir oturur. Çok üzülmüş ama yapacak bir şey yok. Ailesini dinlemeyip, yalnız başına bu uzun yola gitmeği, kendisi istemişti. Yapacak bir şey yok fakat artık o yolları bitirecek gücü de kalmamıştı.

Zaman da hiç geçmek bilmiyordu. Acaba sabah olacak mıydı? Dakikalar zar zor ilerledikçe o da korktukça korkuyordu. Artık korkuları kabus olmağa başladı. Ah bir anne babası yanında olsalardı ne olurdu? Öyle düşünüyordu. Bu arada da hep aklına bir şey gelecek gibi oluyor fakat ne olduğunu bir türlü hatırlayamıyordu.

Sonunda hatırladı. Hani son anda tren kalkarken ceketinin cebine babası zorla bir şey koymak istemişti ya! O da kızmıştı. Hem de babası "Al oğlum! Olur ya kendini rahatsız veya yalnız hissedersen, ya da korkarsan, o zaman son çare, buna bakarsın!" demişti. İşte onu hatırladı.

Acaba babası ne bırakmak istemişti cebine? Sağ eliyle ceketin cebini tekrar yokladı. Cebinde ki bütün eşyalarını boşalttı, aradı, yok. Bulamadı. Artık ümidi kalmadı ve tekrar elini cebine sokup sağa sola gezdirirken bulup çıkardı. Ta dipte dikişlerin arasına sıkışmış, bir kaç defa katlanmış, çok küçük bir kağıt parçası. Allah Allah acaba bu kağıt parçasının içinde hayatını kurtaracak olan, o son çare, o kıymetli şey ne idi?

Elleri titreye titreye, büyük bir heyecanla, merak içinde, yırtmadan o kağıdı açtı ve okudu. Yazısını tanımıştı. Babası yazmış. Kısacık, dört kelimelik bir yazı. Açtı okudu. İşte hayatında duyduğu ve en çok sevindiği haberi veren, o yazı.

"Oğlum, biz son vagondayız."

Çocuğun o anda neler hissettiğini veya neler yaptığını ben bilemem. Dünyalar onun oldu herhalde! Çünkü ben olsam öyle olurdu. İşte anne babalar çocuklara izin vermeli. Onlara güvendiğini göstermeli fakat acımasız hayatı anlayana kadar da onları son vagondan takip etmeli! Saygılarımla..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder