SAYFALAR

2 Kasım 2023 Perşembe

BİLİNMESİ GEREKEN GERÇEKLER

Osmalı' yı 1299 da, Oğuz Türklerinin Kayı Boyundan Osman Bey kurmuştur.

1299 da kurulmuş, 1579 kadar 3 asır YÜKSELMİŞ.

1579 dan 1699 kadar, 1 Asır DURAKLAMIŞ.

1699 dan 1919 kadar GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.

Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı.

1- Halifeliğe kadar olan Osmanlı.1299-1517 namı diğer Türk İmparatorluğu

2- Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz.

Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz.

Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu.

Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar. O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri

Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler. Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerin elindedir. 1517

Ama çok büyük bir sorun vardır, Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler.

İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulurlar. Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilen iki bin civarında ulema, Mollanın, Ebu Suud Efendilerin İstanbul’a getirilerek, para, mal, mülk, arazi de verilip kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır.

İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle, Türk İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.

Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta 'bugün de kısmen olduğu gibi' Türk kelimesi yasaklanır.

'Türk’üm -Türkmen'im!' diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır ve kafası kesilir. Bu dönem de sadece Kuyucu Murat Paşanın 'Türk’üm - Türkmen’im!' dedikleri için kafalarını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.

Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine Türklere zulüm etmekle geçer, sıkı bir Arap taraftarı mezhepçilik kurulur. 1603 yılına gelindiğinde artık Ehli Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır kapatılır, yerine Halid-i Nakşi Kürt-i Tekkeleri kurulur.

Yine bu dönem Arap ve Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir, 1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir. Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilir.

Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece öldürtülür, ganimet bile vermezler Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar.

Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak içinde Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler. Bu aşiretler ve boyların en büyükleri; Avşarlar, Halaçlar, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya ve Yıva lardır.

Buna tarihimizde 'Ekrad Türkmanlar' denir.

Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a kaçarlar. Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır

Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile Osmanlı nın matbaaya kavuşmasını engeller. Ta ki Batı Rönesans’ının aydınlığından 240 yıl sonra 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz.

11 Eylül 1683

Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır;

1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir 'Türk imparatorluğu' Osmanlı varken; Neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?

Osmanlı bu dönem; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.

Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi Koca bir imparatorluk batar mıydı?

Ve yine; Yunus Emrelerin, Hacı Bektaşilerin, Seyit Gazilerin, Ahmet Yesevilerin. İslam’ı, İslam değil miydi?

Osmanlıyı kuran Şeyh Edebalilerin İslam’ı, Akşemseddinlerin İslam’ı İslam değil miydi de Ebu Suudlara teslim edip batırdık koca İmparatorluğu.

Bugün de aynı sürecin devam etmesi, Tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.

Pir-i Türkistanlı Ahmet Yesevi der ki: "Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”

İşte bu yüzden Arap sevici mezhepçi değil, Cumhuriyet çiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz .

Ne Mutlu Türküm diyene.

Ve istedim ki bütün bunları Türk gençleri öğrensin ve ona göre, adımlarını denk atsın! Alıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder