SAYFALAR

30 Mart 2012 Cuma

DİKKAAT

Ben yeni polis olduğum 73 yılında Malatya'lı bir Polis Memuru ağabeyimiz vardı, ismi Mustafa. Mustafa ağabey çok eski polislerden. Devamlı karakolda yatıp ta, hafta izinli iken haftada bir gün evine çoluk çocuğunun yanına giden polislerden. Kim bilir ne zorluklarla çalışmışlar, aynı şehirde olmalarına rağmen bir hafta ailelerinden ayrı yaşamışlar. Bunun etkisinden mi ne, bu ağabeyimiz çok içki içerdi. Biz de içki içmeğin cezai karşılığı meslekten ihraçtır.

Mustafa nın her zaman içki içtiğini Vali bile biliyor fakat hiç kimse yakalayamıyor. Asayiş Şube Müdürü Pepe Kamil onur meselesi yapmış fakat bir türlü O da yakalayamıyor. Bir gece Mustafa Ağabey nöbetçi iken Pepe Kamil Karakola ani den baskın yapar. Mustafa Ağabey kıp kırmızı olmuş içkili olduğu zaten yüzünün renginden belli olurdu, öbür türlü sarhoş olduğu hiç anlaşılmazdı. Müdür Bey Karakolda her tarafı didik didik aramış içki yok, memur içkili, adam çıldıracak. Çağırmış huzuruna Mustafa yı "Bak Mustafa sen içkilisin" demiş. Memurda "Evet Müdürüm" demiş. Müdür içkiyi yakalayamadığı için, kafasından bir plan yapmış ve gitmiş. Sabaha karşı gizlice gelerek tekrar baskın etmiş. Her tarafı yine aramış anh içki yok, bulamamış. Mustafa'yı tekrar çağırmış yanına, "Bak oğlum, çok uğraştım, içkini bir türlü yakalayamadım. İçkiyi nerde sakladın? Göster. Şimden sonra içki sana serbest. Hiç bir işlem yapmayacağım" Der. Mustafa da yakalanmaktan çok korkarmış. Gözleri fal taşı gibi açılmış. "Müdürüm erkek sözü mü, yakalamayacak mısın?" demiş.

Pepe Kamil söz deyince Mustafa hemen koşarak kapıya gitmiş "DİKKAAT" diye bağırarak bayrak direğinden, karanlıkta bir sepet indirmiş
, içerisinde bir büyük rakı ve meze bulunmaktadır. Hakikaten aşırı olmamak şartı ile içtiği içkiye ondan sonra kimse karışmazdı. Zaten az bir süre sonra emekli oldu.

BÖYLE PATLAR

Yıl 1972 kış ayları, yer Gürçeşme Polis Eğitim Merkezi, bizler 120 kadar polis adayı eğitim görüyoruz ve az bir zaman sonra kadroya katılarak hizmet vereceğiz.

Silah Bilgisi dersimize Okul Müdürü Sayın Şükrü Beşbudak geliyor. Kendisi çok disiplinli ve bilgili nadir bulunan Müdürlerden. Daha önce ki derslerde poliste kullanılan silahların bir kısmını tanıtmış, bu derste Kırıkkale tabancasını tanıtacaktı.

Derse girdi "Arkadaşlar şimdi anlatacak olduğum Kırıkkale tabancası, dünyanın en iyi, en kullanışlı tabancasıdır. O tabanca işte şudur" Dedi ve belinden çıkardı. Havaya  kaldırdı. Tabanca 'dank' diye elinde patladı. "Dikkat etmezseniz böyle patlar" dedi ve beline soktu, çıktı gitti.

O ders geri gelmedi. O zaman ben ve arkadaşlarım kazaen patlattı sandık. Fakat değil. Ben sonradan kadroda kendi tecrübelerimden anladım ki bu silahların bazıları imalat hatası olarak, iğne çok az uzun bırakılmış. Fişek yatağı dolu iken emniyet kapatıldığı zaman horoz düşünce, silah kendiliğinden otomatiğe geçiyor. İçindeki bütün fişekleri patlatıyor. Burada kullanıcının hatası silahı dolu olarak taşımasıdır. Yoksa asla bir kazaen patlatma yoktur.

Evet ben yanlış yazmadım, sizde doğru okudunuz. Emniyet kapatılınca şarjöründeki bütün fişekleri otomatik olarak patlatıyor. Halbuki emniyet bir silahın güvencesidir.

Onun için Valter tipi, (dabıl ekşın) dediğimiz, Türkçe adı çift hareketli (tetiği çekince horoz kendiliğinden kalkıp düşen, veya emniyet mandalı kapatılınca horozu kendiliğinden düşen)bütün tabancaları kullanırken;

Silahı doldurunuz. Ölü noktaya tutunuz ve emniyet mandalını çok yavaşça kapayınız. Veya silah boş iken silahın emniyetini kapayınız. Silahı ölü noktaya tutarak emniyet kapalı iken, sert bir şekilde üstünü, yanı sürgüsünü çekip bırakınız.

Tüm valter tipi çift hareketli tabancalara bu uygulamayı yapınız. Ama kesinlikle canlıya tutmayınız. Patlarsa silahınız arızalıdır. Ve çok tehlikelidir. Kullanmayınız. Patlamazsa yine de emniyetine pek fazla güvenmeyiniz.

29 Mart 2012 Perşembe

AHLAK BÜRO

1998 Yılı Ankara; Baş Müdürümüz Trabzon Of İlçesinden Cevdet Saral Ankara Emniyet Müdürü olur olmaz Personel Şubeden benim dosyamı istemiş. Anladım tayın olabilirim fakat hayatımda kimseye yalvarmadığım için hiçte sıkıntı etmedim. Evet poligon amiri idim. Çok rahat ve keyifli bir görev yapıyordum ama, yeni görev verilse de kaçılmazdı.

Personel Şube Müdürü Adnan Bey aradı. Baş Müdür dosyamı istediğini ve Cinayet Bürosuna Amir gideceğimi söyledi. Daha önce kadroda hiç karşılaşmamıza rağmen ben aklına nasıl düştüğümü hala daha bilmiyorum. Ertesi gün kara haberi aldım. Eski yerim Asayiş Şubesine Ahlak Büro Amiri olarak tayın edilmiştim. Gerekçe mesleğimize pislik en çok Ahlak Bürosundan girermiş. Pisliği önlemek için ben orada çalışmam gerekli imiş.

En sevmediğim bir yer Ahlak Büro. Bütünü ile gayri meşrü alemi. Yaşadığımız dünya ile tamamıyla ters bir yaşam şekli. Üstelik doğrudur bütün pisliklerin Teşkilatımıza girdiği bölümdür Ahlak Büro. Yirmi gün kadar göreve başlamadım. Kendime göre torpillere baş vurdum. İlk defa görevden kaçmağa çalıştım. Baş Müdür'ün çevresinden bir haber geldi. "Derhal yeni görevine başlasın. Yoksa soluğu İlçelerde alır."

Altı yıl kadar oluyordu, Asayiş Şube den ayrılmıştım. Fakat o görev bana layik görülmüş istemesem de yapmalıydım yahut ta emekli olmalıydım. Gittim bir akşam üzeri göreve başladım. O akşam baş müdür gelerek bana baka baka büronun önünden geçti. Ben ne istersem o olur demek istiyordu. On on beş gün kadar dinlemede kaldım. Pavyonculardan bazıları beni takip etmek için polis arabalarına benzeyen Toros marka arabalar almışlar. Kulağıma geldi. O adamlar, daha sonra ben kontrole gittiğim zaman benim tanımamam için 'sazı ellerine alıp, saz çalan müzisyenim' diye çalgıcıların aralarına oturup beni kandırmağa çalıştılar. İki yıl kadar bu görevi yaptım.