SAYFALAR

5 Nisan 2012 Perşembe

TEŞEKKÜR ETTİ

1998 yılında Kışın Ankara da bir arkadaşımın evine okey tabir edilen oyunu oynamağa gittik. Aslında okey oynamağa değil de gitmişken okey de oynadık. Benim arkadaşım çok azdır. Gerçek arkadaş aradığım için herkesle arkadaşlık edemem. Ne ise başka bir konu anlatacağım. Dikkatle okursanız çok ders çıkaracaksınız.

Evinde misafir olduğum arkadaşım Hikmet okey oyunundan kalktı. Ben oynarken çok takılıp kızdırdığım için "Bir hava alıp geleyim" dedi. Tam evin kapısını açtı çıkarken zor sesle beni çağırdı. Koşarak yanına gittim. Tam evlerinin kapısında nasıl girmişse kocaman bir köpek oturuyordu. Hikmet'i görünce kızacağını bildiği için yerlere eğilerek yalakalanıp onu tavlamağa çalıştı. Mevsim kış hava çok soğuk dışarda durulmuyordu. Herkes koştu geldi, başına toplandık. Hikmet'in Hanımı Hatice Hanım  "At kapıya" diye bağırıyordu. Köpek te söyleneni anlamış gibi yalvarırcasına başını uzatıyor, sanki onlardan af diliyordu. Biz köpeği sevmeğe başladık. O da sevildiğini anlayınca sevinmiş bize karşı bazı numaralar yapıyordu. Arkadaşım Hikmet hemen oğluna bağırdı. Oğlu Göksel de sekiz on yaşlarında babasının sözünü çok dinler maceraperest bir çocuktu. "Oğlum Göksel buz dolabından bana süt getir." dedi. Zaten kızına veya hanımına dese hayatta getirmeyeceklerdi. Göksel boş plastik yoğurt kabı ile kutusunda süt getirdi. Kapılarının önünde o yoğurt kabının içinde sütü köpeğe verdik fakat apartmanda ki bazı komşularda gelerek on on beş kişi köpeğin başında durmuş seyrediyorduk. Köpek oldukça kibarca ve aceleyle 'lak lak' diye onu az zaman da içti, bitirdi. Başını kaldırıp Hikmetin gözüne bakmağa başladı. Hikmet oğluna "Koş oğlum büfe açıktır, süt al gel." dedi. Çocuk bir litre daha süt getirdi. Onu da verdik hepsini bu sefer çok kibarca içti. İçip içip arada bir de bizlere bakıyordu. Hanımı hala daha "At kapıya" diye bağırıyordu. Sonra o köpek merdivenin üzerine oturdu. Hepimize bakarak ağzını yaladı. Ayağa kalktı ve gelip Hikmet'in önünde durarak, kuyruğunu sallayıp gözlerine baktı ve sağ ön ayağını havaya kaldırdı, Hikmet'e uzattı. Hikmet'te elini köpeğe uzattı. Toka ettiler. Köpek dönerek çıkış kapısına doğru gitti. Daha kapıyı çıkmadan bir daha geri döndü bizden tarafa baktı ve çıktı gitti.

Hikmet ise şakayı severdi. Döndü hanımına "Bak hanım biz 30 senedir beraberiz, daha bana hiç böyle teşekkür etmedin. Bir defa karnını doyurdum, bak köpek nasıl teşekkür etti? Gördün değil mi?" dedi.

Hani kedi;
"Biz galiba tanrıyız ki insanlar bizi besliyor." Köpek ise "İnsanlar galiba tanrı ki bizi besliyorlar" diye değerlendirme yaparlarmış.

2 Nisan 2012 Pazartesi

CİNLEME

İçkiye ilgi duyanlar bilir mi? Meyhanelerde içki içenler de çok para olduğunu hissederlerse 'cinleme' yaparlar. Hiç "cinleme" diye bir şey duydunuz mu, bilmem.? Veya cinlendınız mı? 

Aklınızda olsun böyle meyhanelerde filan içki içerken sizleri cinlerler ve kendinizden geçersiniz. Cinlendikten sonra geçen yedi sekiz saatınızı asla hatırlayamazsınız. Hatta şu sahte içki öldürdü filan diyorlar. Ben bu kişilerin cinleme neticesinde öldüklerinden şüpheliyim.

Genelde batakhanelerde, bira hanelerde cinleme yapılır. Peki cinleme nedir? Nasıl yapılır? Gittiniz bir meyhaneye oturdunuz. Adamlar sizin çok paranız olduğunu sezdiler. İşte o paranızı sizden çekmek için akıl almaz oyunlara baş vururlar. 

Parayı almanın bir çok yolu var. Bunlardan bir tanesi de "cinleme" dir. Cinleme  içki şöyle hazırlanır; Bir duble rakının içine, müşteriden habersiz bir şişe kapağı cin katılır. Müşteri bu karışımı bilmeden normal rakı gibi içer ve onun işi biter. 

Bir polis ekibi yakaladığı suçluyu Şubeye götürmek için başka bir ekibe teslim etti. Suçlu polisleri lokantaya davet etti. İki polisi cinledi ve ellerinden kaçtı. Onun için siz siz olun cinlenmeyin. Başkasını cinlemeyin. Bir de tren veya başka bir araç ile uzak yerlere giderken tanımadığınız kişilerden; sakız alıp çiğnemeyin, bisküvit veya benzeri şeyleri paketi yanınızda açsalar, veya siz açsanız bile alıp yemeyiniz, meyve alıp yemeyiniz. Meşrubat kutu içinde olsa veya kapağını siz açsanız bile alıp içmeyiniz.

Cam şişe bile ince matkapla arkasından delinerek enjektörle karışım ilave edilir ve açılan delik macun, mum veya yapıştırıcı ile kapatılır. Tanımadığınız kişilerin sizlere ikram ettiği hiç bir şeyi alıp içmeyiniz, yemeyiniz. Benden söylemesi.


31 Mart 2012 Cumartesi

RUSYA DAN MEKTUP

1960 lı yıllarda Hopa'ya sık sık gidip gelen ve tütün kaçakçılığı yapan, yaşlı bir komşum Yusuf Amca'dan dinlemiştim.
Rusya'da 1917 de Komünizm rejimi kabul edildiği ilk zamanlarda, bazı aileler bölünmüş, aynı ailelerin bir parçası Rusya Batum da, bir parçası Türkiye Artvin Hopa da kalmışlar. Hatta Fındıklı Sulak Köyünden bizim de teyzemiz, Nadiye Hanım da ailesiyle Batum da kalmış. Sibirya'ya o meşhur zulüm treni ve vagonları ile sürgün edilip te altı ay ac susuz yolculuk yapıp kayıp olanlardan. 
1960 lı yıllarda Burhanettin ağabeyim arama girişimlerin de bulunduysa da neticesiz kaldı, bulamadık. Çünkü Rusya Komünizm Rejimi en ufak bir yanlışta adama akla gelmedik işkenceler yapılıyor, insanlar zindanlarda tutuluyor, hatta kendi adamları bile hiç sebepsiz yere öldürülüyorlardı. İşte; insanlara hafızalardan çıkmayan işkence, zulüm uygulandığı o zamanlarda; Rusya Batum da kalan Agasi ile Türkiye Hopa da kalan yeğeni Agop isimli iki Ermeni dayı ve yeğen arasında ki mektupla haberleşme şöyle olur.
'Kaç gel' filan gibi veya rejim hakkında kötü şeyler yazmaması için Rusya da ki Ermeni Agasi Hopa da ki yeğeni Agop'a mektup yazar ve her şeyin yetkililerce kontrol edildiğini, insanların en ufak bir suçta en ağır şekilde cezalandırıldığını, şu şekilde anlatmağa çalışarak uyarır ve bilgi verir.
"Eee More; Komünizm rejimi çok iyi bir rejimdir. Keşke Türkiye de Komünist olsa. Bizler burada çok rahat, çok iyi, çok memnunuz. Lenin ve arkadaşları da çok iyi adamlardır. Bizlere hiç kimse karışmaz ve çok büyük haklarımız var. Mektuplarımızın dahi kontrol edildiğini hiç düşünme More. Asla böyle bir şey yapmazlar. Sen de anlayasın diye ben bu zarfın içine saçımın bir telini koyup sana yollayacağım. Mektubu kontrol ederlerse bu saç teli düşecek ve zarfın içinde olmayacak. Sen mektubu aldığın zaman eğer içinden saç kılı çıkmazsa, mektupların açılıp kontrol edildiğini anla. Bizler burada çok iyiyiz, rahatız, sen merak etme.." diye yazar ve postaya verir.

Türkiye de ki Agop Dinçyan da Dayısı Agasi'nin yolladığı bu mektubu Hopa da alır, açar  bakar ki içerisinde katlanmış kağıdın arasında hakikaten saç kılı var, doğru. Mektupların gerçekten açılıp kontrol edildiğini o zaman hemen anlar ve ondan sonra başlarına bela getirecek hiç bir şey yazmaz Rusya da ki dayısı Agasi'ya. 
Çünkü aslında kıl falan yok, Ermeni mektubu zarfa koyarken kıl filan hiç koymamış. Zaten Ermeni'nin başında kıl falan da yok. Ermeni Agasi kel. Rusya da ki Ermeni nin kel olduğunu Türkiyede ki yeğeni Agop ta iyi bilmektedir. 
Aslında mektup Rusya dan postaya verilince, Rus yetkili mektubu açar ve  kontrol etmek için okur. 'Saçımın bir telini koyacağım' yazısını görür. Görür fakat bakar ki saç teli filan yok. Mektubu kontrol ederken saç kılını kendisi düşürebildiğini düşünür ve o kontrol eden görevli kendi saç kılını başından koparır, Agasi'nın mektubunun içine koyar ve öyle yollar Türkiye de ki Agop'a. Agop ta böylece bütün mektupların kontrol edildiğini anlar.

Türkiye de ki Agop geri Rusya daki dayısı Agasi'ye bir mektup yazar. Mektupların Rus yetkililer tarafından kontrol edildiğini ona da bildirecek ya; "More dayı; yolladığın sarı saç telini mektubun içinde, katlı kağıtların arasında buldum ve aldım. Hatıra olarak saklıyorum. Sağ kalır kavuşabilirsek geri sana veririm. Kontrol hiç yok. İstediğin her şeyi bana yazabilirsin. Selamlar."

Yaa yaşamak kolay değildir. Hele başkasının emri altında. Ondan sonra neler yazmışlar? Başlarına neler gelmiş veya kavuşmuşlar mı bilmiyorum? 
Bazen insanların kaderi başka insanların elindedir. İnsan bir kere kuyuya düşerse çıkamaz. Mesela bazı oyunları ben anlarım, sen anlarsın, oyuna gelmeyiz. Başkası anlayamaz. Bazen sen ben de anlayamayız. Birisi oyuna gelirse diğerlerini de kendi peşine sürükler ve herkesi yakar, kimse kurtulamaz. Yaa.. her zaman diyorum bir karar verirken kılı kırk bölünüz. Ve bir işi yapmadan önce beş defa düşünerek karar veriniz.