SAYFALAR

8 Temmuz 2012 Pazar

İKİ ŞAHİT

1977 yılında Adana Dağlıoğlu Mahallesinde; kendine ait bakkal içerisinde 60 yaşlarında bir şahıs akşam üzeri bıçaklanarak öldürülmüştü. Olay faili meçhuldu. Çevreden araştırma yaptık.

Hemen yanındaki derme çatma şalgamcı ve orada çalışan iki genç çocuklar Damadı Dursun'un kendisinden para isteyip vermeyince öldürdüğünü söylediler. Şahit olan adam kalın camlı bir gözlük takıyordu. O saatte o gözlükle göremezdi. Bu adamın yanında çalışan iki genç çocuk ta aynı şekilde gördüklerini, damadın kayın pederini öldürdüğünü söylediler. Ölen şahsın damadı Dursun'u yakaladık. Sarhoş biriydi, fakat cinayet işleyecek tip değildi. Zaten yemin billah etti ki "Ben öldürmedim" O şekilde ifadelerini alıp Adliyeye yolladık, Dursun tevkif oldu. Fakat bu öldürdüğüne bizlerde inanmamıştık. Bir ay kadar sonra cezaevindeki Dursun bir mektup bıraktı; "Kayın pederimi öldürmedim. Kim öldürdü ise faili bulunsun. Ben bu leke ile yaşayamam." diye tazıyordu. Üzerine benzin döküp kendini yaktı ve öldü.

Bir yıl kadar sonra şüpheli olarak yakalanan Mardin'li iki kişi öldürdüklerini itiraf ettiler. Olay yeri tesbit tutanağında gerçek fail oldukları ve gasp için olayı işledikleri anlaşıldı. Meslek hayatımda bir kaç defa böyle olaylarla karşılaştım. Onun için her zaman derim "Söylenenin yüzde dördüne, gözlerinizle gördüğünüzün yüzde kırkına inanın." Gözünüzle gördüğünüz ve doğru bildiğiniz bir olayda dahi, zaman sonra yanıldığınızı, hatta çok yanıldığınızi anlayacaksınız.

ELMAYI VURDU

Yıl 1980 Anakara Emniyet Müdürlüğü, yer 19 Mayıs Stadyumu Asayiş Ekipler Amirliği. Olayın kahramanları; sarhoş bir Başkomiser, onun şoförlüğünü yapan gece bekçisi, bazı amirler ve Seyran Bağları dolmuşunda bulunan vatandaşlar.

Olay şöyle gelişir;
Gündüz Gurup Amirliği yapan Başkomiser Selçuk Bey, orada bulunan arkadaşları ile atışlardan bahsederler. Selçuk Bey'in sarhoş olduğunu bilenler daha ziyade kendisi ile dalga geçerler. Hepsi bir palavra uydurup anlatarak tabanca ile çok iyi birer atıcı olduklarını iddia ederler. İddia gittikçe ciddileşir. Sen iyi atamazsın, ben iyi atar vururum. Yok sen atamazsın ben atar hedefi vururum diye tartışırlarken Başkomiser Selçuk Bey karşı tarafta kendisine şoförlük yapan Hoca diye tanınan Bekçi Abidin'i görür ve çağırır. Bekçi Abidin de nizamiye girişinde ki tablacıdan iki kilo elma almış, arabaya koymağa getirmektedir. Selçuk Bey "Abidin, Abidin." diye çağırır. "O elinde ki nedir?" diye sorar. Abidin de "Elma." diye bağırınca, "Koy bir tanesini başının üzerine." der.

Bekçi Abidin elinde ki poşetten bir elma başının üzerine koyar. O güya şakalaştıklarını ve eli ile nişan filan alacağını düşünür fakat Başkomiser Selçuk Bey belinden çektiği gibi, makaralı dedikleri Barabellüm tabancası ile "TAAK" diye bir el ateş eder. Herkes şaşırır. Ne yapacaklarını bilemezler. Bekçinin kafasının üzerinde ki elma parçalanır, dağılır fakat bir süre sonra da bekçi Abidin yere yığılır. Herkes olup bitenleri şaşkınlıkla izlerken bekçiye bakarlar, kontrol ederler ki vurulmamış. Elmanın suyu alnından aşağı akarken kan akıyor sanmış ve o korkudan bayılmış yere düşmüş. Başkomiser dönmüş geri iddia ettikleri kişilere "Ben işte böyle iyi atıcıyım var mı bir diyeceğiniz?" demiş. Bekçiye kolonya filan verip aklını başına getirmişler. Elini yüzünü yıkayıp biraz kendine geldikten sonra izin vermişler. Seyran Bağlarında bir gece kondu evi vardı, oraya gitmek için Ulus ta Seyran Bağları dolmuşuna binmiş ve evine gidiyor. Çoktan millet duymuş ve dolmuştaki yolcular Bekçi Abidin'in başından geçen bu olayı anlatıyorlar. Sivil olan olayın kahramanı bekçiyi tanımıyorlar ya ne bilsinler ki orada. Birisi diyor ki "Ya şurada Ekiplerde bir Başkomiser Bekçinin başına elma koydurmuş ve giyomtel gibi ateş ederek elmayı vurmuş. Bekçi de korkudan düşmüş bayılmış." Diğer birisi de: "Vah, vah. Yazık iyi adam ölmedi filan da, diğer bir tanesi; Hadi o İ.. Başkomiser ateş etti, O şerefsiz eşşoğlueşşek bekçi de elmayı başının üstüne niçin koydu? Kardeşim" diyormuş.

Bizim bekçi kendisine edilen küfürlere ve hakaretlere daha fazla dayanamadığı için daha evine gidemeden yarı yolda dolmuştan inmiş. Bilmem sizler hangisine kızacaksınız? Fakat bence içkinin şişede durduğu gibi durmadığına bir kez daha inanalım ve içmeyelim..Olur mu?

7 Temmuz 2012 Cumartesi

HAKİM'DEN RÜŞVET

1998 yılı, Gece saat 02.00 sıraları. Ahlak Büro Amirliğinde otururken o zamanlar yeni çıkan Erikson marka antenli cep telefonum çaldı. Bir bayan ağlamaklı bir sesle Ahlak Amiri olup olmadığımı sorduktan sonra Balgat ta bir adres vererek, 'Kocasının bu adreste kumar oynadığını, çok mağdur olduklarını, bütün varlıklarını kumara verdiğini, onu yakalarsam yuvasını kurtarabileceğimi, yoksa yuvasının yıkılacağını' acınacak bir şekilde bana izah etti.

Kadının yalvarmasına karşılık çok etkilendim. Şoförümle birlikte giderek önce bu verdiği adresi tespit ettim. Bu yer bir avukatlık bürosu idi. Değişik isimler adı altında kumarhane de olabilirdi. Çünkü daha önce normal evlerde bile kumar yakalamıştık. Gece çok geç saatler de bu yere gittim. Her iki pencereden içeride ışıkların yandığını gördüm. Bu saatte ışıklar yandığına göre avukatlık bürosu adı altında gerçekten bir kumarhane olabilirdi. Çünkü gece avukatlık bürosu çalışmazdı. Kapının ziline bastım ve kapıyı bir gözü kör bir adam açtı. Kim olduğumuzu, ne istediğimizi sordu. Avukatla görüşüp bir dava hakkında bilgi alacağımızı söyledim. Önce içeri almak istemedi. "O avukat benim burada sorun!" dedi. Biz hem bir çay içeceğiz dedik ve girdik. Bizi içeri boş bir odaya aldı ve "Ben avukatım, burası bana aittir. Buyurun." dedi. Kendinden başka 20-25 kişi daha vardı ve hepsi ayrı ayrı odalarda oyun oynuyorlardı.

Çaylarımızı içip bu bir gözü kör avukata güya derdimizi anlatıp bilgi alacağımız sırada, olup bitenleri de göz ucuyla takip ediyorduk. Yan tarafta ki bir masada 'yanık' tabir edilen oyun bitmiş, kazanan şahsa paralar teslim ediliyordu. Hemen oturduğum masadan kalkarak kendimi tanıttım ve paralara el koydum. Oyun kağıtları, mano ve sayıları kayıt not defterine el koydum. 16.000,00tlye yakın para, bir miktar da dolar yakalayıp aldıktan sonra masada bulunup oyun oynayan dört kişiden kimliklerini istedim. Yalnız ta baştan bir gariplik olduğunu hissettim. Kimse yerinden kıpırdamadığı gibi kimlikleri de vermediler. O oyuncuların yanında herkes şaşırmış diğer masalar da oturup oyun oynayanlar da gözleri ile beni ve şöförumu süzüyorlardı. Yanı kısacası beni hiç mi hiç takmadılar. Çok sinirlendim fakat hiç belli etmedim. Kapıyı açan ve bana kendini avukat olarak tanıtan o kör adam yanıma yaklaştı. "Başkomiserim, bu yakaladığın adamların hepsi hakim ve savcı. Burada eğleniyorlar. Bu akşam müsaade et, bende zaten burayı kapatacağım." dedi. Hemen belimden el telsizini çıkardım ve "Merkez bütün televizyon ekiplerini uyarın adres bildireceğim. Bu yere gelsinler" diye anons ettim fakat telsizin mandalına basmamıştım. Yanı sesim gitmedi de sadece orada olanlar bu söylediklerimi duydular. Onları basın yoluyla korkutmak istedim. Hakimlerden biri "Başkomiser sen ne yapıyorsun? Bunu yapana kadar hepimizi öldür daha iyi" dedi.

Adres doğru. Kumar da oynanıyor. O da doğru. Bu geldiğim yer avukata ait bir Büro, fakat bu ad altında savcı ve hakimlerin kumar oynadıkları bir kumarhane. Kumar nedir? Kabahat nev'inden bir suç. Cezası var mıdır? Hayır.

Hemen benim jeton düştü anladım. Ankara nın benden korkan gayrı meşru kişileri ve kabadayıları beni hakim ve savcılarla karşılaştırıp tuzağa düşürmek için bu yere göndertmişler. Trabzonlu bir Savcı vardı. "Boş ver Başkomiser gel bir yanık oynayalım da öyle git belki kazanır sın?" dedi. Ona hiç cevap vermedim.

Birer çay daha içtikten sonra, aldığım para ve kumar delil belgelerini geri bıraktım ve dostane bir şekilde bu yerden ayrılırken, hakimlerden 3. Ağır Ceza Reisi "Başkomiserim hiç olmazsa şu yakaladığın parayı alda harçlık edersin, afiyetle ye" diye şakalaştı. 

Acaba alsam bana ne yaparlardı? Ben de cüzdanımı gösterdim ve "Hiç te param yok. Verseniz çok iyi olur." dedim ve gülüştük. Oradan kazasız belasız ayrıldım. Fakat hafızamdan da silinmedi. İki sene sonra anladım, esas bana bu tezgahı kuran birlikte çalıştığım Asayiş Şube Müdürü Mustafa ve Gasp Amiri Ahmet Beyler imiş.