1958-59 Yıllarında Fındıklı Orta Okuluna kayıt olduğum ilk yıl bir Okul Müdürümüz vardı. İlk zil çaldığı zaman biz her bölgeden
gelen öğrenciler okul bahçesinde toplanarak öğretmenlerin yardımı ile sınıf sınıf sıra olmuş, daha
bir birlerimizi tanımadan orada merdivenlerin üzerinde yüksekte durmuş ve bir
konuşma yapmıştı; “Çalışmayan, yaramaz çocuklar okulumuzdan mezun olmayacaklar.”
Demişti.
Şirin İlçemiz Fındıklı nın yetiştirdiği değerli bir insan. Eğer
öldüyse rahmetlerimi sağ ise saygı ve hürmetlerimi yolluyorum. Fotoğrafı
olmadığı için buraya basamıyorum. Onun için de ayrıca özür diliyorum. O benden
habersiz, belki de benim yaşadığımı bile bilmiyor, kendisinden bahsedeceğimi
hiç aklının ucundan geçirmediği halde, ne mutlu ki ben kendisinden bahsederek
herkesin hatırlamasını ve tanımasını istiyorum. Fındıklı Orta Okul Müdürümüz Sayın İbrahim Pehlivanoğlu
İbrahim Pehlivanoğlu, hakikaten her haliyle ve tipik bir
Karadeniz yapısıyla saygıya değer, fiziki yapısı ile de soyadı gibi pehlivanlara
benzeyen bir insandı. Gerçi biz o zamanlar o çocuk aklımızla belki beğenemezdik
veya korkardık fakat hakikaten vatan perver, ender bulunur insanlardan
birisiydi. Ertesi yıl Askeri Liseye Müdür olarak gitti dediler, ne derece doğru
bilmiyorum.
O yıllarda yerli ve gurbetçi öğrencilerini, yanı köyden inerek
çarşıda ev tutup oturan veya devamlı çarşıda ailesiyle birlikte oturan öğrencilerini
geceleri saat 12.00 lere, hatta 01.00 lere kadar evlerinde, Müdür Yardımcıları
ile aşağı yukarı her gece bizzat kendisi kapı kapı dolaşarak denetleyen ve biz
çocukların kötü yollara sapmalarını önlemek için elinden gelen her şeyi
yapmaktan çekinmeyen eşine zor rastlanır güzide bir insandı. Öğrenciler terekli
lacivert bir şapka takarak dolaşmak mecburiyetinde idiler. Kendisinin
öğrencilere yakalarsam asarım, keserim, kovarım süsü verip çok sert görünmesi,
ve bunun yanında öğrencilerin işledikleri bazı ağır suçları bile, bilmesine rağmen
hiç bilmiyormuş gibi davranarak öğrenciye nasihatler edip yeni bazı şanslar
tanıyan ayrı bir idarecilik anlayışı vardı.
Okul içinde ve gece ev kontrollerinde zaman zaman da çeşitli
komik olaylar vuku bulurdu tabi. Mesela gece kontrollerinde bizim evimize
geldiği zaman yanımıza misafir gelen Esat isimli arkadaşımızın otururken
başında okul şapkası olduğunu pencereden görünce içeri girmiş ve “Geri zekalı,
gece bu şapkayı neden takıyorsun?” deyip te elinin avuç içi ile şapkayı
kaldırınca içinden bir paket köylü sigarasının yere düşmesi ve yakalanması
gibi.
Hikayesi çok anlatılırdı, bir gece bahçelerden portakal çalan
öğrencileri yakalamış ve onları da af etmiş, hatta öğrencilere “Bizim bahçeye gelip
yarıya toplasanız daha iyi olmaz mıydı? Hem biz de faydalanırdık.” Demiş.
Çok iyi niyetli, her zaman öğrencilerin lehine
kararlar alır, hiç dövmez, sadece o uzun boyu ve iri yapısıyla yaramazlık yapan
veya derslerine çalışmayan öğrencinin önünde durur; sağ elini yumruk eder ve
öğrenciye zarar vermeyecek şekilde sol omzuna yukarıdan aşağa yavaşça vurarak
“Geri zekalı,Yobaz, Geri zekalı, Yobaz.” derdi. Bu kelimeler onun klişe
laflarıydı.
Coğrafya derslerine girer, çok anlaşılır ve iyi bir
şekilde ders anlatırdı. Başkalarını bilmem de ben kendisini çok zevk alarak
dinlerdim. Zayıf alan öğrenciler için ayrı bir çaba sarf eder herkesin sınıfını
geçmesini isterdi. Sınıfımız da iki veya üç de zayıf öğrenciler vardı. Bir
derste bu zayıf öğrencilerden Dursunalı’yı tahtaya kaldırdı. “Bak oğlum seninle
bir pazarlık yapalım. Sana on tane soru soracağım, bir tanesini bilirsen 10
vereceğim ve sınıfı geçireceğim. Bilmezsen sınıfta kalırsın. Var mısın?” dedi.
Dursunalı biraz kısa boylu ve biraz da komik bir yapısı vardı. Tahta da bir
ayağını öne doğru atıp gart alır gibi yaptı ve “Söz mü? Mudurum ben varım,
evelallah. Sor bakalım.” Dedi ve sınıfta ki öğrenciler huzurunda anlaştılar.
Hatta diğer kendisini tanıyan iki yıllık öğrenciler “Hocam Dursunalı bütün
soruları bilecek.” Diyerek fikir beyan ettiler. Dursunalı da zaten geçen yıl
sınıfta kalmış, iki yıllık öğrencilerden di.
Müdür Pehlivanoğlu başladı sorular sormağa; bir soru sordu,
Dursunalı “Eh mudurum falan filan” diyor ama sorunun esas cevabı yok. İkinci
soru, üçüncü soru derken dokuzuncu soruya da cevap yok. Sadece “Atatürk ülkeyi
kurtardı.” Diyordu. Hiçbir soruyu bilemedi. Anlaşmaya göre geriye sorulacak bir
tek soru kalmıştı. “Bak oğlum bu son soru, bunu da bilemezsen günah benden
gider, sınıfta kalırsın. Bu son şansın.” Dedi ve son soruyu da sordu:
“Danimarka’nın başkenti neresi. İsmi nedir?”
Dursunali bu soruyu da bilmiyor, anlaşıldı. Çünkü kem küm
diye cevaplar veriyordu. Müdür bey de bir şeyler söylesin de dersini kurtarayım
diye düşünüyor olacak ki, ön taraflarda oturan çocukların alçak sesle
hatırlatmalarına göz yumuyor ve Dursunalı’ya; “He .. tamam söyle oğlum!”
diyordu. Ön tarafta oturan bilhassa kız öğrenciler de “ Kopen, Kopen” deyip
hatırlatmağa çalışıyorlardı. Dursunalı da onlardan duyduğu Kopen’i tam olarak
anlayamıyor o da “Kopel, Kopel” anlıyor
ve öyle tekrarlayıp duruyordu. Müdür Bey de “Ha tamam oğlum, iyi gidiyorsun,
söylüyorsun. Hadi tamamla. Devam et. Sonunu getir.” diye Dursunali’ye cesaret veriyordu.
Bu şekilde herkes Dursunali'nin dersini kurtarması için
yardımlarını devam ettirirken, yine kızlar da alçak sesleriyle Kopen, Kopen
deyip hatırlatmalar yapıyordu. ‘KOPE’ den sonrasını ve gerisini bir türlü
anlayamayan ve KOPENHAGEN’i hatırlamayan Dursunalı, herkesin zorlamasıyla
birden cesaretlendi ve cevabı uydurarak yapıştırdı: “KOPELA MÜDÜRÜM!” dedi.
Müdür Bey hemen kürsüden kalktı ve geldi önünde durdu, sağ elini yumruk edip sol omzuna yukardan aşağı doğru yavaş yavaş vururken bir taraftan da; “Geri
zekalı, yobaz! Bana mı diyorsun? Ben miyim Kopela? Ben Pic miyim?” Diye
soruyordu.
Not vermedi ve “Geç yerine otur.” Dedi. Dursunalı da sol
omuzu aşağıda, sağ omuzu yukarıda öyle yan yan yürürken Müdür Bey tekrar sordu;
“Oğlum ne oldu neden öyle yan yürüyorsun?”
“E.. Mudurum hep bir tarafıma vurdunuz, bir omuzum çöktü.
Onun için yan yürüyorum.” Dedi.
Müdür Bey güldü ve; “Geri zekalı. Sen merak etme. Öbür sefer öbür omzuna vurur, seni dengeye getirir
düzeltirim.” Dedi. Herkes yüksek sesle kahkaha ile gülmüşlerdi.
Var mı bu kahraman okul müdürünü hatırlayan? Var mı bu
gün veya ondan sonra öğrencilerini evlerinde gece dahi kontrol edip, vatana ve
millete hayırlı evlat olmalarını sağlamağa çalışan bir müdür veya yetkili,
onların kötü yola düşmelerini önlemeye çalışan ve başkalarının yaşamlarını
kendi yaşamından önde tutan vatan evladı? Saygı ve Hürmetlerimle.