SAYFALAR

26 Aralık 2012 Çarşamba

YILAN AŞIK OLMUŞ

Dünya da yaşıyoruz ama hiç, nafile. Bu dünya hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Belki de bu dünyada insanlardan önce ki dönem yılanlar hakimdi, onlar istedikleri gibi hüküm sürerlerdi. İnsanların hiçbir hükmü yoktu. 

Belki de daha önceden de daha başka hayvanlar kral veya kraliçe idiler, dünyayı onlar idare ediyorlardı da bizim haberimiz yok. Yandaki heykel Tarsus tadır ve Şahmeran heykelidir.

İşte kısaca ŞAHMERAN efsanesi:
Tarsus'ta binlerce yıl önce yedi katlı yer altında yaşayan yılanlar varmış. Meran adı verilen bu yılanlar, akıllı, şefkatli ve barış içinde yaşarlarmış. Meranların kraliçesine ‘ŞAHMERAN’, krallarına da ‘ŞAHMARAN’ derlermiş. Şahmaran ölünce yılanlar çok uzun süre Kraliçe Şahmeran ile yaşamışlar. Şahmeran genç ve güzel, üstü insan altı yılan olan bir kadınmış.

Efsaneye göre, Şahmeranı gören ilk insan Cemşab'mış. Fakir bir ailenin oğlu olan Cemşab bir gün arkadaşları ile ormanda bal dolu bir mağara bulmuşlar. Balı çıkarmak için Cemşab'ı mağaraya indiren arkadaşları onu mağarada bırakıp kaçmışlar. Cemşab gece olunca olduğu yere ışık sızan bir delik görmüş. Deliğin etrafını biraz açarak ışık gelen tarafa baktığı zaman yılanlarla dolu, ömründe görmediği kadar güzel havuzlu bir bahçe görmüş.

Burası yerin altında yılanların ülkesiymiş. Yılanlar da Cemşab’ı fark etmiş ve yakalayıp Şahmeran’ın huzuruna getirmişler. Şahmeran'ın güvenini kazanan Cemşab uzun yıllar burada Şahmeran ile birlikte yaşamış.

Yıllar sonra, ailesini çok özlediğini söyleyip gitmek için Şahmeran’a yalvarmış. Şahmeran kendisini kimseye söylememesini tembih ederek göndermiş. Ailesine kavuşan Cemşab uzun yıllar verdiği sözde durarak Şahmeran'ın yerini kimseye söylememiş.

Bir gün kral hastalanmış. Tabipleri iyileşmesi için Şahmeran'ın kanını içmesi gerektiğini söylemişler. Her tarafa haber salınarak Şahmeran aranmış fakat bilen veya tanıyan bulunmamış. Kral bütün halkı hamama çağırtmış, kendisi de arkada saklanıp herkesi kontrol etmiş. Cemşab’ın sırtında yılan pullarını görmüş ve Cemşab’ın Şahmeranı bildiğini anlamış. Yapılan işkence sonunda Cemşab yer altındaki Şahmeran’ın yerini göstermiş.

Bu efsaneye göre Şahmeran'ın öldürüldüğünü yılanlar hala daha bilmiyor. Bir gün Tarsus, Şahmeran'ın öldürüldüğünü öğrenen yılanlar tarafından istila edileceği rivayet edilir. Şahmeran düğüne gidiyorum diye oradan ayrılmış ve şimdi ki çalınan davulları duyunca, yılanlar hala daha düğün devam ettiğini sanıyorlarmış.

Şimdi gelelim bugün kü gerçeklere; Diyarbakır’ın Bahçeler dedikleri semt te Dicle Nehri kıyısında, yılanlar yılda bir kez toplanırlar, bir ay toplu halde dururlar. Belki de bu toplantıda önemli kararlar alırlar. Toplandıkları yer düz bir bahçedir ve ilk bakışta işlenmiş gibi görünür. Kabarmış olan toprağın altı yılanlarla doludur. Bilmeyenler balık tutarken bu yere bastıkları zaman, yılanlar tarafından sokulur ve bir çok insan bu şekilde ölür.

Zaten her hayvana dikkat ederseniz aklı ile hareket eder ve insandan daha iyi kendini idare eder. Hakikaten de insanlar bazı hayvanları örnek alarak onlara ‘Tabiatın Mühendisleri’ deyip belgeseller hazırlıyorlar ve en basiti karınca, arı kolonileri ve örümcekler örnek alınarak insanlar tarafından barınma yerleri evler yapılıyor. Velhasıl insanlar ne kadar övünseler de hayvanlara bakıp bir çok şeyler öğreniyorlar. Ve aslında kendi başlarına bir hiç, hiçbir şey değildirler.

Ben Adana da görev yaptığım ilk yıllarda yaşlı bir çiftin evinde bekar olarak iki yıl kadar kirada kaldım. Bahçesi duvarlarla çevrilmiş, şirin mi şirin, çevresinde geniş arazisi ve ağaçlar olan bu evin sahipleri o zaman 70 yaş üzeri İsmail Özceviz Amca ve hanımı Nafiye Teyze; Adana'nın gerçek yerlileri, orada doğmuş, büyümüş ve orada daha sonra hakkın rahmetine kavuştular. Çocukları Teoman ve Turan’ın ve bir çok Adana’lının bildikleri, gençlik yıllarında bizzat şahit oldukları bir yılan olayını şöyle anlattılar:

Nafiye'nin teyzesi Arap Uşaklarından biri ile evliymiş ve aynı yaşlarda bir kuzen kız çocuğu olmuş. Nafiye Teyze'nin kuzeni Sakine Hanım 18-20 yaşlarına geldiği zaman, bu kızı bacak kalınlığında 2 metre kadar uzunluğunda bir yılan takip etmeğe başlamış. İlk etapta Sakine yılandan çok korkmasına rağmen 5-6 ay geçince o da alışmış ve artık gözleri yılanı arar olmuş. Yılan kendini insanlardan korur, zaman zaman kuzen Sakine'nin karşısına çıkar, yanında yürür, ıslık çalar, bir şeyler anlatmağa çalışırmış. Nafiye Teyze ve arkadaşları artık yılanın korkusundan kuzen Sakine'nin yanına yaklaşamaz, yaklaşsa da hemen yılan önlerini kesermiş ve onlarda Sakine'yi uzaktan takip ederlermiş.

Aradan zaman geçtikçe Sakine de yılana çok alışmış. Eli ile dokunur, hatta bazen yerinden kucaklayıp kaldırmak ister fakat ağır olduğu için kaldıramazmış. Köyün genç kızları birlikte üzüm toplamak için üzüm bağına gittikleri zaman, yılan Sakine'yi kız arkadaşlarının yanına yollamaz, diğer kızlar da yılanın korkusundan Sakine'nin yanına gidemezlermiş. Üzüm bağının içinde üzüm toplarken her zaman aralarında 2-3 metre mesafe olurmuş fakat her zaman da Sakine ile yılanı göz hapsinde tutarlarmış. Hatta Sakine salkımları koparırken, yılan birden kafasını salkımın yanına getirirmiş. Sakine salkımı koparamayınca yılanın kafasına eliyle vurur öbür tarafa itermiş. Yılan ıslıklar çalarak etrafında dolanır, hatta bazen küser, birkaç saat yanına hiç yaklaşmazmış. Akşam olduğu zaman kız önde yılan arkada birlikte gelir, doğru odalarına girerlermiş. Gece de yılan kızın iki memesi arasına başını koyar, üstüne boydan boya uzanır öyle yatarlarmış.

Birkaç defa adamları Sakine eve girdikten sonra kapıyı kapatmışlar. Yılan dışarıda, Sakine içeride ayrı kalınca Yılan sinirlenirmiş ve ıslıklar çalarak geri geri gidip kapıya vuruyormuş. Kapı açılmayınca evin etrafında dolanıp pencereden odaya girmiş ve sevgilisine kavuşurmuş. Bu muhabbeti iki-üç yıl kadar sürmüş fakat bir taraftan da çekilmez bir hal almış. Sakine’nin yakınları evin kapısına yakın saklanıp çifte tüfeklerle pusu kurmuşlar. Kız eve girer girmez, daha önce kapıya bağladıkları ipi içerden çekmek suretiyle kapıyı kapatmışlar. Kız içerde yılan dışarıda iken yılana tüfeklerle ateş ederek yılanı öldürmüşler. Sakine her sabah yılanı gömdükleri yere gider saatlerce ağlamak yaparmış. Yemek içmekten kesilmiş ve o da 4-5 ay sonra ölmüş.

Mitolojide buna benzer olaylar çok vardır. Şimdi ne dersiniz hee.. Acaba 2-3 bin yıl önce Şahmaran'ın krallığında, Şahmeranın kraliçeliğinde yılanlar dünyayı mı idare ediyorlardı. İstanbul da Sultan Abdulhamit zamanında ki depremde ortaya çıkan Yerebatan sarnıcında ki lahit. Ve bu lahitin içinden çıkan mumya. 
MEDUSA dedikleri bu mumya yarı insan yarı yılan şeklinde ki yaratıktır. Bütün dünya bu yaratığın peşindedir. O devrin bütün gazetelerinde bu mumyanın resimleri mevcut ancak tekrar nereye gömüldüğü bilinmiyor. İngiltere veya İtalya tarafından çalındığı da iddia edilmektedir.

Pek çok araştırmacıya göre de, eski çağlarda dünya dışından gelen ziyaretçiler, dünya insanının genetik kodlarıyla oynayarak yeni bir ırk geliştirme çabalarında bulunmuştur. Şahmeran hikayesinin konusu tam olarak bu varsayımdan kaynağını almış olabilir. Şahmeranın, genetiği değiştirilmiş yarı insan yarı uzaylı bir varlık olması muhtemeldir.

23 Aralık 2012 Pazar

ENTERESAN

1974 Adana Gazipaşa Mahallesinde bir apartman vardı. Ceylan Apartmanı, 5 katlı ve 10 daireli idi. Burayı neden biliyorum? Yeni tayın olup gelen amirimiz komiser Tacettin KURT bu apartmanın ikinci katında oturuyordu. 

Yer olarak çok iyi bir yerde ve apartmanda güzeldi. Bazen almağa gittiğimiz zaman şoför arkadaşımız Malatya lı Vahap "Arkadaşlar hayvanat bahçesindeyiz. Biri bele, biri bele" derdi. Daire kapılarının üstünde ki yazılmış ve dairelerde oturan ailelerin isimlerini vereyim: İlk girişte 1 numaralı daire de oturan İbrahim Karaaslan, 2 numarada oturan Hasan Kaplan, 3 numara Sadettin Başkurt, 4 numara bizim komiser Tacettin Kurt, 5 numara Osman Aslan, 6 numara Şeref Sansar, hemen bir üstün de Kartal ve Şahin soyadlarında kişiler oturuyorlardı.

Çok merak ettim fakat daha son kata çıkıp bakamadım. Bir rivayete göre arkadaşlar o iki soyadın da Kuzu ve Koç olduklarını söylediler. Ben 'ya değilse, sonra bu enteresan olayı anlatamam' diye çıkıp bakmadım. 

Böyle bir rastlantıyı uğraşsan bir araya getirip yapamazsın. Sadece oturanların Soyadları: Karaaslan, Kaplan, Başkurt, Kurt, Aslan, Sansar, Kartal, Şahin. Apartman sahibinin adını veriyorum, sıkı durun Şevki Ceylan.


21 Aralık 2012 Cuma

SAKLI ODA

1998 yılında Ankara da bir otelin ikinci katında kadın pazarlandığı istihbaratını aldım. Önce içerinin durumunu tetkik edebilmek için otelde bir arama yaptım. Her şey gayet yasal hiç bir noksanları yoktu. Bana ihbarı veren kişi de başka bir otelci olduğu için karalama yaptığını düşündüm ve ihbarcıyı tersledim.
On gün kadar sonra gece saat 02.00 de iki tane polis memurunu kadın için otele yolladım. Pazarlık ettiler ve olumlu cevap geldi. Demek ki ihbar doğru imiş. İki ekipte her ihtimale karşı otelin yakınlarında bulundu. Memurlarım numarası alınmış paraları verip kadınlarla odaya girdikleri zaman hemen mesaj geldi ve yıldırım hızı ile ekiplerle içeri girerek bütün personeli etkisiz hale getirdik. Fakat işin garip tarafı sadece memurlarla olan bayanlar yakalandı. Diğer bayanlar kayıp olmuşlardı. Merdivenin başında koridorda kalorifer peteklerini gösteren memurum "kızlar burada kayıp oldu" demesine rağmen bir türlü bulamıyorduk.
Kalorifer peteğinin musluğunu çevirince, birden kalorifer peteği kapı gibi geri açıldı ve içeri girdik. 'Kızların ahırı' diyebileceğim bir yer. 10-12 tane yerli kızlar vardı. Hepsini yakaladık ve oteli 90 gün kapattık. Sonradan anladım ki bana ihbar eden şahısta bu yere ortakmış. Oteli ele geçirmek için bazı planları varmış ve beni de kendine alet edecekmiş. Fakat planları ortaya çıktı sonuç alamadı.