SAYFALAR

17 Şubat 2014 Pazartesi

KÖR

İki kör oturmuşlar dolma yiyorlarmış. İkisi de gözleri görmediği için sözle anlaşmışlar, dolmaları tek tek alıp yiyecekler. Öyle ya biri fazla yemesin!
Biraz yedikten sonra bir kör elini ağzına götürürken, diğer kör birden bire o kör arkadaşının elini yakalamış ve kontrol etmiş.
Öbürü sormuş:
"Elimi neden yakalayıp kontrol ettin?"
Yakalayan cevap vermiş:
"Sen dolmaları çift çift mi yiyorsun? Yoksa tek tek? Onu anlamak için yokladım." demiş.
Öbürü tekrar sormuş:
"Çift çift yediğimden niçin şüphelendin?" 
"Ben çift çift yiyorum da, onun için senden şüphelendim." demiş.

14 Şubat 2014 Cuma

SİVİL DARBE

1980 yılında 12 Eylül darbesinden önce ki aylarda hiç tanımadığımız polisler gelirler. Arabamızı alırlar. Biz Cinayet Masasında çalışacağız. Siz gidin." derlerdi. Korsan olarak bu polisler amirleri ile birlikte Cinayet Bürosunda çalışırlardı. Biz Cinayette on bir kişi olmamıza rağmen, onlar 20-25 kişi gelip çalıştıkları da olurdu. Bizler olup bitenlerden habersiz Emniyet Müdürlüğünde oturur onlar ne yaparlardıysa güya bir hafta on gün görev yaparlardı. Kayıp olur giderler, on, on beş gün kadar sonra yine bir başkaları ile gelirlerdi.

 Bu durum bir kaç defa tekrarlanınca bir kaç polis durumu belirterek cinayet masasından ayrılmak için dilekçe verdik. Zaten 1979 yılının sonlarında ben yurt dışında iken Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul öldürülmüştü. Gece ve gündüz faili meçhul cinayetler hızla çoğalıyordu. Bu korsan polislerin ya kendileri Türk değildi veya akıl verenleri dışardandı. Çünkü onların yaptıklarını bir adamın düşünüp yapması olanaksızdı. Bırakın adamı onların yaptıklarını şeytan bile düşünüp yapamazdı. Birlikte gittiğimiz bazı baskınlarda sağcı suçlular hakkında 'Polisleri öldüreceklermiş' filan gibi söylentiler çıkartarak onların vurulmaları sağlanırdı. Onlar zaten "Bu terörist çok tehlikelidir." dedikleri zaman biz o suçlunun sağcı olduğunu anlardık. Veya sağcı bildikleri bazı kişiler hakkında kendileri isimsiz dilekçeler yazar Valiliğe, Genel Müdürlüğe bu dilekçeleri gönderirler. Kendi gönderdikleri isimsiz veya uyduruk bir isimli dilekçeler havaleli olarak 'Gereğinin yapılması' emriyle geri ellerine gelirdi. Ondan sonra tam yetki ile istedikleri rezillikleri yaparlardı. Polis olup olmadıkları da belli değildi. Sadece tabancaları vardı. Ne işler çevirdikleri zamanla ortaya çıktı.

Yandaş militanlar tarafından verilen bilgiler doğrultusunda, ev kurşunlama ve kundaklama yaptıkları ortaya çıktı. O devreye ait suçlulardan yakalanan silahların hepsi Adli emanettekilerde getirtilerek tekrar balistik incelemeye gitti. Yakalanıp Adli Emanete gönderilen silahların çoğu önceki balistik incelemeden sonra ağır suç olaylarında tekrar kullanıldığı tespit edildi. Emniyet Müdürlüğü kuvvesinde bulunan zimmetli silahların bir çoğunun ağır suç olaylarında kullanıldıkları tespit edildi. Kendi yerlerine suçsuz gariban bir iki polis yandı. Bu Polis Memurlarından biri de Konyalı Himmet Deniz dir. Hatta ilginç olduğu için anlatayım. Ülkücü takma adı 'Ceset', esas adı Mervan Ç. olan bir terörist vardı. Bu terörist uzun süre yakalanamadı. Alnının ortasından başka bir terörist vurulduğu zaman polis anlardı. 'Onu Ceset vurdu' Ceset in sadece eşgalı bilinirdi. 14 lü tabancasının kabzasını tek eli kavramadığı için silahı iki elle tutar ve hasmını tam alnının ortasından tek kurşun ile öldürürdü. İşte bu polisler Ceset in çok saf olan babasını göz altına almışlar. Oğlunun yerini biliyorsun, ille söyleyeceksin diye dövmüşler, ceyran vermişler. Adam söylememiş veya bilmiyormuş.

 Bırakıldığı zaman doğru Savcıya gitmiş. Savcı Bey adamın haline acımış doktora gönderip rapor aldıktan sonra dava açmışlar. O korsan polisler meydanda yok ya, Cinayet Masası olarak bizleri çağırdılar. Adam ifade verirken hakime şöyle anlattı. Ülkücülere KURTÇU diyordu. "Hakim Bey, ben ayaklarımla yürüyerek kurtçulara bir şeyler taşıyıp yardım ettim. Polisler ayaklarıma vurdular kabul ediyorum. Ellerimle de bir şeyler tuttum kurtçulara yardım ettim. Ellerime de vurdular onu da kabul ediyorum. Hakim Bey, ben pipimle ne ettim ki ona ceyran verdiler. İşte onu bir türlü kabul edemiyorum" diyordu. 

13 Şubat 2014 Perşembe

AKSİLİK İŞTE

Bir tanıdığımız adam Adana Karaisalı yolunda ki evine bizleri ekipçe davet etti. O zamanlar Emniyetin böyle imkanları hiç yoktu ve her şeyi kendi imkanlarımızla hallederdik. Bu adam da ismi Vergi Usta ve  bizim büromuz Cinayet Masasının arabalarını tamir eder para filan almazdı. Emniyette herkes tanır fakat polise de hiç işi düşmezdi. Yoldan biraz içerde ki, iki katlı teraslı oldukça güzel yapılmış evine dört arkadaş gittik. Terasta oturduk. Yenge dolma filan yapmış. Salata filanda yapıldı ve sıra sofranın kurulmasına geldi. Yenge duvarda ki yüklükten sofra bezini bazı eşyaların arasından çekti. Sofra beziyle birlikte simsiyah bir şey 'küt' diye ses çıkararak yere önümüze düştü. İngiliz malı Webley Skott marka 45 kalibrelik toplu tabanca. Yenge, Vergi Usta ve biz hepimiz bir göz göze geldik. Hiç kimse bu düşen silahı ellemedi. Aradan on dakika kadar geçti silah hala yerde duruyor, soğukta olsa muhabbet devam ediyordu. Vergi Usta ve yenge hanım silahı kaldırmağa cesaret edemediler. Bizler de hiç oralı olmadık. Ordan burdan konuşmağa devam ediyorduk. Vergi Usta "Ağabey bu silah burda durmasın gelen giden olur. Ya yakalayın siz kaldırın, yahutta müsaade edin kaldırıp saklayım." dedi.