SAYFALAR

19 Şubat 2021 Cuma

MUCİZE

Hayat her zaman mücizelerle doludur. İnsanlar o mücizeleri her zaman görüp anlayamazlar.

Beş altı yaşlarında bir kız çocuğu eczaneye girer ve içerde oturan adamlara sorar:

"Sizde MUCİZE var mı amca?" diye.

"MUCİZE mi? Ne yapacaksın ki, MUCİZEYİ?" der, eczacı kız çocuğuna!

"Kötü bir cisim varmış. Kardeşimin başında, gittikçe büyüyormuş. Babamın söylediğine göre ancak bir 'MUCİZE' onu kurtarabilirmiş. Ben de biriktirdiğim bütün paramı getirdim ki onun için MUCİZE alacağım! Siz satmıyor musunuz ki?" der kız çocuğu.

 Eczacı üzülerek:

"Yavrucuğum sana yardım edemeyiz. Burada MUCİZE satmıyoruz ki!" der.

Kızın gözleri dolar:

"Ama kardeşim ölüyor! Lütfen ne olur bana bir MUCİZE bulun!" diye ağlayarak yalvarır.

Tam bu sırada, eczanenin kapısından içeri giren üç adam, bu kız çocuğunun yalvarmalarını duyarlar ve yanına da gelmişlerdir. Adamlardan biri eli ile bu kız çocuğunun başını okşar ve sorar:

"Gel bakalım, MUCİZE için ne kadar paran varmış bir görelim?" der ve adam kız çocuğuyla beraber masaya yaklaşırlar. Kız çocuğunun elinde ki küçük torbada bulunan bozuk paraları masanın üstüne dökerek sayarlar.

Sonra:

"Aman Allah'ım, tam da kardeşine bir MUCİZE alabilecek kadar paran varmış." der adam, kız çocuğuna.

Çocuğa biraz daha bir şeyler sorduktan sonra:

"Şimdi beni evinize götür de bakalım kardeşine bir MUCİZE bulabilecek miyiz?" der tekrar.

Kız çocuğu o adamla birlikte evine giderler. Adam kız çocuğunun kardeşini muayene eder ve iki gün sonra hiç bir ücret almadan bir hastanede beyin ameliyatını gerçekleştirir. Bir müddet sonra da o kız çocuğunun kardeşi iyileşir. 

O adam tam o saatte ilaç almak için iki doktor arkadaşıyla eczaneye girerek, kız çocuğuna rastlamış ve kardeşinin iyileşmesine sebep olmuş. 

O adam dünyaca isim yapmış, Avrupa da ve ABD de tıp dersleri veren İranlı ünlü Beyin Cerrahi Profesörü Madjid Samii'ymiş.

Bu olay Almanya The Hannover Hastanesi Dekanı Abel Maier tarafından ilmi bir konferansta dinleyicilere anlatılmıştır. 

15 Şubat 2021 Pazartesi

VATANI İÇİN


10 Şubat 2021 günü MSB tarafından başlatılan operasyaonla Pençe Kartal-2 Kuzey Irak Gara harekat bölgesinde yoğun çatışmalar devam ederken, dün bir mağara PKK Teröristlerinden tamizlenmiş ve bu mağarada yapılan aramalarda çok sayıda askeri malzemelerin yanında13 görevlimizin de naaşlarına ulaşıldığı bildirilmiştir. Böyle kaçırılan görevliler olduklarından kimsenin haberi var mıydı? Ben şahsen duymamıştım da.

Kendi ülkemizde, görevlerine giderken veya görevlerinden evlerine giderken, can düşmanlarımız tarafından hiç beklemedikleri bir zamanda kahpece yakalnıp, o mağaraya götürülen masum ve silahsız görevlilerimize çeşitli işkenceler yapıldıktan sonra; birinin omzundan, diğer 12 sinin başlarından vurularak şehit edildikleri tespit edilmiştir.

Sağ olarak ele geçirilen iki teröristin verdiği bilgilere göre altı yıldan beri kaçırılan 13 görevli asker, polis ve mit elemanlarının bu mağarada hapis tutuldukları ve harekat esnasında mağarada bulunan PKK lılar tarafından infaz edildikleri ifade edilmiş.

Şehit edilen 13 kişinin 2015 yılında, çözüm süreci sıralarında ve kozmik oda olayından sonra deşivre olduklarından PKK elemanları tarafından Türkiyenin çeşitli bölgelerinden kaçırılarak alıkonulan polis, asker ve mit görevlileri oldukları anlaşılmış. Bu masum insanları şehit eden mağaradaki teröristlerin tamamı etkisiz hâle getirilmiştir. Bu da bir nebze olsun yüreğimizi soğutmaktadır.

ŞEHİTLERİMİZ;

24 Temmuz 2015 tarihinde Lice Genç karayolunda kaçırılan Polis Memuru Vedat Kaya,

28 Temmuz 2015 tarihinde Lice Genç karayolunda kaçırılan Polis Memuru Sedat Yabalak,

13 Ağustos 2015 tarihinde Lice Genç Fis ovası karayolunda kaçırılan Uzman Çavuş Hüseyin Sarı ve Er Sedat Sorgun ile Er Süleyman Sungur,

18 Eylül 2015 tarihinde Tunceli Pülümür Alacık köyü karayolunda kaçırılan Rize İl Jandarma Komutanlığında görevliAstsubay Semih Özbey,

2 Ekim 2015 tarihinde Tunceli Pülümür karayolunda kaçırılan erler Müslüm Altuntaş ve Adil Kavaklı,

12 Aralık 2015 tarihinde Şırnak merkezde birliklerinden Açık öğretim imtihanına gelen ve bir daha birliklerine dönemeyen Uzman Çavuşlar Sedat Vardar ve Ferdi Polat. Ferdi Polat daha önce 14 Haziran 2019 tarihinde Aslanbaşar köyü kırsalında şehit edilmiş olarak bulunmuş.

21 Eylül 2016 tarihinde Hakkari Çukurca Doğanlı köyü karayolunda kaçırılan Uzman Çavuşlar Ümit Gıcır ve Mevlüt Kahveci,

4 Ağustos 2017’de Süleymaniye’nin Dokan kasabasında PKK tarafından kaçırılan MİT’in Yurtdışı Etnik Bölücü Faaliyetler Başkanı Erhan Pekçetin ile MİT İnsan Kaynakları Yöneticisi Aydın Günel.

Bu saydığımız 13 vatan evladı 11 Şubat 2021 tarihinde esir tutuldukları GARA bölgesinde bir mağarada başlarına birer kurşun sıkılarak şehit edildiler. Önce kamu oyuna 13 sivil vatandaş diye bildirildi. HAYIR ŞEHİT OLANLAR 13 SİVİL VATANDAŞ DEĞIL, 13 POLİS MEMURU, ASKER VE MİT GÖREVLİSİ. ŞEHİT OLANLAR BU ÜLKENİN GÜVENLİĞİ IÇİN GÖREVLİ OLAN VE CANLARINI HİÇE SAYAN 13 ASLAN PARÇASI.

Bu operasyonunun başlangıcında 3 kahraman askerimiz şehit olmuş, 3 asker de yaralanmış. Toplam olarak 16 şehidimiz olmuştur. Harekât boyunca 3'ü sözde üst düzey yönetici olmak üzere 48 terörist ölü, 2 terörist ise sağ olarak ele geçirilmiş. Böylece toplam 53 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

Tüm şehadet mertebesine erişen vatanı koruyan görevlilerimize Allahtan rahmetler yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. Bu görevliler ABD ordusuna ait olsalar ABD Devleti neler yapacağını, şimdi biz de Devletimizden aynısını yapmasını bekliyoruz.

Kaynak: https://kronos34.news/tr/pkknin-alikoydugu-kac-mit-mensubu-asker-ve-polis-var/

11 Şubat 2021 Perşembe

LOKMAN HEKİM EFSANESİ

Ben Adana da görevli kaldığım 1970 lı yıllarda, kirada oturduğum evin sahibi İsmail Özceviz Amca anlattı;

Eskiden Çukurova insanları çok mutluymuşlar. Toprağı bereketli, iklimi güzel, havası temiz bir diyarmış Çukurova. Sıcağı çok fazla olduğu için, güneşte taşın üstünde yumurta pişermiş. Her çeşit ürün yetişir, her mevsim her türlü sebze meyve bulunurmuş. İşte bu nedenle halk, yaşamağı çok sever, biraz rahatsız oldukları zaman da Lokman isimli bir adama gider ondan şifa alırlarmış ve o adama da Lokman Hekim derlermiş.

Bir gün halk toplanıp Lokman Hekim'e toplu gitmişler. "Sen ünlü Lokman Hekim'sin, doktorumuzsun, öyle bir ilaç yap ki o ilacı içenler hiç ölmesin. Bizler de o ilaçtan içelim ve hiç ölmeyelim. Yani ölüme çare bul.'' demişler. Ölümü kim ister, bu dilek Lokman Hekim'in de hoşuna gitmiş. Başlamış dere, tepe dolaşıp, ölümsüzlüğü sağlayacak otları toplamak için aramağa. Sarp kayalıkları, yemyeşil ovaları, çiçek dolu tarlaları hep gezmiş, dolaşmış ama nafile bulamamış.

Bir gün yine öyle uzun uzun dolaştıktan sonra yorgun düşmuş ve Nur Dağlarında bir ağacın altında oturup dinleniyormuş. Birden yakınlarında garip bir hışırtı sesi duymuş. O ses bir yılanın yerdeki sürünme sesiymiş. Çok ilerden büyük bir yılan, bir ot ağzında Lokman Hekime doğru geliyormuş. Tam Lokman Hekim'in yanına geldiği zaman yılan otu ağzından bırakmış ve kendisi uzaklaşıp gitmiş. Ot Lokman Hekim'in daha önce hiç görmediği bir ot muş. Lokman Hekim'e o gece rüyasında yaşlı bir adam; ''Ey Lokman Hekim, sen her tarafı arayıp ta bulamadğın ölümsüzlük otu yılanın sana ağzıyla getirdiği o ottur. Şimdi beni iyi dinle ve hepsini kayıt et! Bundan böyle insanlara ölüm yok.'' demiş. Lokman Hekim adamın söylediklerini can kulağıyla dinlemiş ve ertesi sabah uykudan uyanınca bir bir defterine kayıt etmiş. İnsanların ölmemesi için bütün sırlar ve bilgiler bu notta yazılıymış ve bu nota da sadece Lokman Hekim sahipmiş.

Sevinç içinde defterinde yazdıklarını okuyarak Nur Dağından Misis'e inmek için yürümeğe başlamış. Misis taş köprüsüne kadar gelmiş. Köprünün öbür ucunda saçı sakalı beyaz yaşlı bir adam, kendisine doğru geliyormuş. Lokman Hekim'le köprünün tam ortasında karşılaşmışlar. Selamlaştıktan sonra, nereden gelip, nereye gittiğini sormuş ihtiyar adam. Lokman Hekim öylesine sevinç içindeymiş ki, ölümsüzlük sırrını bulduğunu, insanların artık daha hiç ölmeyeceklerini, elinde ki bu defterde bütün ölümsüzlük sırların yazılı olduğunu, bir çırpıda anlatmiş bu yaşlı adama.

Yaşlı adam, "Biliyor musun, söyle bakalım, Azrail şu anda nerededir?'' diye sormuş.

Lokman Hekim nerden bilsin Azrail'i, bir an düşündükten sonra ''Hayir bilmiyorum. Azrail şu anda belki gökte, belki de yerdedir.'' diye cevap vermiş.

Yaşlı adam;

''Azrail şu anda ne göktedir, ne de yerde. Şu anda bu köprünün üzerindedir.” Demiş.

“Bu köprüde ikimizden başka kimse olmadığına göre, ben de Lokman Hekim olduğuma göre, Azrail sen olmalısın.'' Demiş Lokman Hekim yaşlı adama.

Yaşlı Adam; "Evet. Doğru bildin." demiş. Bu yaşlı adam, aslında gerçekten Azrailin ta kendisiymiş. İnsan şekline girip Lokman Hekime öyle görünmüş.

''Doğru bildin ey Lokman Hekim, ben Azrailim.” Demiş ve Lokman Hekim'in elindeki ölümsüzlük sırları yazılı olan defteri kaptığı gibi köprünün altından akmakta olan Ceyhan Nehrinin azgın sularına atmış. Böylece ölümsüzlüğün sırrı da defterle birlikte Ceyhan Nehrinin sularında kaybolup gitmiş. Bu olayın etkisinden hala daha Misis kutsal yer sayılır, ayranının şifalı olduğuna inanırlar ve oradan geçerken herkes durur mutlaka Misis ayranı içerler.

Azrail orada Lokman Hekime sormuş; “Ömrünü, dağdaki kızıl koyun tezeğinin doğada dayanabildiği kadar mı, ya da yedi kartalın yaşayabildiği kadar mı yaşamak istersin?'' demiş.

Lokman Hekim yedi kartalın yaşadığı kadar yaşamağı seçmiş.

O günden sonra Lokman Hekim kartalları saymağa başlamış. Altı kartal öldükten sonra sıra son kartal yedinci kartala gelince, ona 'Lübet' adını vermiş. ‘Lübet’ uzun zaman demekmiş ve ölümü de Lokman Hekim'in sonu olacakmış. Bir gün bakmış, Lübet Kartal kayalıklardan yuvarlanmış, yerde yatıyor. Hemen yanına koşmuş, ''Kalk ya Lübet!'' demiş, ama kartal artık kalkamamış, orada ölmüş. O zaman Lokman Hekim kendi kendine şöyle mırıldanmış.

''Az yaşa, çok yaşa,

Akıbet bir gün gelir başa''

Demiş ve kartalın öldüğü yerde orada Lokman Hekim de ölmüş. Yakınları eşyalarını toplarken eşyaları arasında kapalı bir zarf bulmuşlar. Herkes çok sevinmiş. "Bunun içinde ölümsüzlüğün sırrı olmalı." diye düşünmüşler. Dünyanın dört bir yanından ünlü hekimleri çağırmışlar ve hep birlikte zarfı açmışlar. Zarfın içinden küçük bir kağıt çıkmış, üzerinde ki notta da şöyle yazılıymış;

''Ayağını sıcak tut, başını serin

Yediğine dikkat et, düşünme derin.''

''Hasta olmadan önce, doktora görün!''

Lokman Hekim'in uzun yaşamak isteyenlere öğüdü böyleymiş. 

Oğluna da üç öğütü olmuş Lokman Hekimin;
En iyi yemeği ye. Konforlu yatakta uyu. En lüks evde otur. Zira en çok aciktığın zaman yemek yersen, o en iyi yemek olur. Çok çalışıp iyice yorulduktan sonra uyursan o yatak en konforlu yatak olur. İnsanlara iyilik edersen onların kalbinde yer alırsın ve en lüks evde oturmuş olursun.
 
Tarsus'un Ulu Camii'nde, Adem Peygamber'in oğlu Şit Peygamber'in yanına defnetmişler ve bizlere de bu efsanesi kalmış.