SAYFALAR

5 Mayıs 2021 Çarşamba

SUÇLU BİZ MİYİZ

Geçenlerde yine anlatmıştım;

Karadenizli odun yapmak için elinde baltası ile ormana gider. Birden karşısına bir ayı çıkar ve saldırır. Kurtulmak için can havlı ile baltasını ayının kafasına vurur ve ayıyı öldürür.

Olaya şahit olan ve kendini çekemeyen bir komşusu gider karakola ihbarda bulunur. Savcı da dört jandarma yollayarak ayıyı öldüren Karadenizliyi yakalatır. Derdes edip üç dört gün nezarette tuttuktan sonra ifadelerini alıp, yalla hakimin karşısına gönderirler. Hani burası Türkiye. Adalet mülkün temelidir ya. Çok güzel.

Hakim sanık Karadenizliyi iyice dinledikten sonra “Ayı öldürülür mü? Sen büyük suç işledin.” Der ve döner katibine, “Yaz kızım. Falanca oğlu falanca, falan günü ormanda karşılaştığı ayıyı elindeki balta ile kafasına vurup ölmesine sebep olmuş ve ağır bir suç işlediği, delillerden, kendi ifadelerinden ve şahit beyanlarından anlaşılmış olup bu şahsın 4 yıl 9 ay hapsedilmesine, olayda kullandığı baltanın zapt edilmesine, bir daha aynı suçu işlerse bu cezanın iki katının verilmesine.” Diye hakim devam ederken, bizim Karadenizlinin içine ateş düşer ve;

“Bir dakika hakim Bey!” der hakimin sözünü keser. “E okadar hapis yatacağıma ayı beni yeseydi daha iyiydi öyle mi?” der.

Hakim; “Burası Türkiye Cumhuriyeti. Adalet mülkün temelidir ve burada kanunlar var. Kanunlar konuşur. Biz o var olan kanunları uyguluyoruz.” Der.

Karadenizli; “Hakim bey haçan o kanunları kim yaptı? Bir ayıdan sebep insana o kadar ceza verilir mi?” der.

Hakim; “Meclis var. Millet vekilleri var. Kanunları onlar yapar. Ayılarla ilgili bu kanunu da onlar yaptılar. Ben de ona göre sana ceza veriyorum.” Der.

Karadenizli; “O ki o mecliste ayının adamları var, onun için kanun yapıyorlar da benim ki adamım yok, e.. sizde o zaman beni asın öleyim de kurtulayım bari hakim bey.” Der.

Esas konuya giriyorum ve şimdi çok merak ediyorum, o mecliste bilim kurulunda herkesin adamları var, onların lehine yasa çıkarıyor, karar alıyorlar da, 65 yaş ve üstünün hiç mi adamı yok?

Bu 65 yaş ve üstünden ne istiyorlar? 65 yaş üstünde bir vatandaş olarak bunu öğrenmek benim en doğal hakkımdır. İki yıla yakın hep 65 yaş üstüyle uğraşıyorlar. 65 yaşlarla alıp veremedikleri bir şeyler mi var acaba? Bu adamların 65 yaş üstünde hiçbir yakınları yok mu? Veya bu 65 yaş üstünü savunacak, düşünecek hiçbir adam yok mu?

İki yılda cezalı saatleri ezberlemekten ve ne zaman açılıp ne zaman kapanacağımızı anlamaktan bir hal olduk. Bulmaca gibi; bir gece yarısı, bir gün ortası, bir gün açık, üç gün kapalı. İki saat açık, sekiz saat kapalı. Saatler devamlı değişiyor.

Her şeyin istatistiğini yapıyorlar, kafaları her şeye eriyor da, en çok kaç yaşında olanlar ceza alıyor? Onu kamuoyuna niçin açıklamıyorlar? 65 yaş üstü bu yasakları akıllarında nasıl tutsunlar? Zaten çoğu demans hastası. Halıyla en çok cezayı da onlar alıyorlar.

Bu pazar günü öyle alış veriş için gizli gizli, polisten korka korka evden dışarı çıktım. Hem yürüyüş yapıp hem de ev için zaruri ihtiyaçları alacaktım. Dediler ki tam kapama var, cezayı yersin! Ben de güya tenha yerlerden giderek ihtiyaçlarımı aldım ve hemen geri eve döndüm. Bütün büfeler, alış veriş merkezleri açık. Metro ve belediye araçları ful çalışıyor. Bu nedir Allah aşkına? Bizleri mi kandırıyorlar? Sadece 65 yaş ve üstü evlerinde hapis.

Saygı değer sayın yöneticilerimiz madem faydası yoktu 65 yaş üstü insanlara aşı neden yaptırdınız? Birde o iğne acısını niçin yaşattınız? Faydası var ise tekrar neden kısıtlama yapıp 65 yaş üstündekileri evlere hapis edip canlarından bezdiriyorsunuz?

65 yaş üstündeki bir insan özel arabasıyla şehirler arası seyahat etse kime ne zararı olacak? Otobüsle, Uçakla giderse tehlike yok. Kendi özel arabasıyla giderse tehlikeli. Ben buna hiç inanamadım.

Şehirler arası gidebilmek için E-başvuru dan izin almak için baktım, 'Başvuru Belgesi gerekli' diyor, eğer yoksa formu doldurup yollayamıyorsun. O istenen belgede 'Ölüm Belgesi veya Sağlık' sorunuymuş. Bir ilden diğer bir ile gitmek için ille ölmemiz mi, veya bir yakınımızın ölmesi mi gerekiyor?

Bütün bunlar bana çok komik geliyor ve biraz da bu yasaklar ekonomiyi düzeltmek için kullanılıyor galiba? Veyahut ta bu açılış kapanış işlerini cemaatler ayarlıyor galiba? Otobüs firmalarının kazanması için cemaatler devreye giriyor ve kanun yok nizam yok. Bugün yasaklayalım, yarın serbest edelim diye karar alıyorlar ve olanlar yine vatandaşa oluyor. Eğer öyleyse çok yanlış. Şimdi de tam kapanma ile alkollü içki satışını yasaklamışlar. Allah aşkına satılan alkollü içkinin Covid-19 virüsü ile ne ilişkisi var?

Türkiye de en zengin zümrenin iktidar yandaşları olduklarını, televizyonlarda para sayarken, veya uyuşturucu çekerken herkes görüyor ve biliyor. Ekonomiyi kurtarmak için ne gerek var ona buna ceza yazmağa. İktidarın yaptığı kongrelere ceza yazın. Zaten hastalık yayılmasında onların suçu var ve ekonomi de düzelsin. Gariban takımı zaten fakir, bırakın onlara ceza yazmağı.

Karadenizliden değilse, 65 yaş üstünün adamı yok diye, hep onlar cezalanacak evlerde hapis kalacaklar. Nerde ise bu illet hastalık Covid-19 virüsünü da 'onlar çıkardı' deyip ondan sebep te bu 65 yaş üstünü suçlayacaklar. Eğer onlar suçluysalar o zaman bırakın da ölsünler bari.

Ha online sistemden iki defa özel arabamla il dışı gitmek istedim, ben izin alamadım. Alanlar nasıl alıyorlar, onu da çok merak ediyorum. Gerçi pekte bir şey anlayamadım ama işte bana gelen cevaplar;

1. Cevap:
Kurum Tarafından Verilen Cevap

21.04.2021: SADECE İKAMET ADRESİNE SEYAHAT İZİN BELGESİ DÜZENLENMEKTEDİR

2. Cevap;
Kurum Tarafından Verilen Cevap

22.04.2021: ÇİFTÇİ BELGESİ OLAN KİŞİ BELGEYİ İBRAZ ETTİĞİ TAKDİRDE SADECE ÇİFTÇİ BELGESİ SAHİBİ İZNE TABİ DEĞİLDİR


3 Mayıs 2021 Pazartesi

SON VAGON

Anne babalarımız ve bizler çocukluk yıllarını yaşayıp bu yaşlara geldik. Çocuklarımız da çocukluk yaşlarını yaşayıp bizim yaşlarımıza geldikleri zaman, bir anne bir babanın çocukları için neler hissettiklerini anlayacaklar.

Kaç yaşlarına gelirlerse gelsinler çocuklar anne babanın gözünde hiç büyümezler, onlar hep çocukturlar.

Bir aile, her yaz çocuklarını, çok uzak bir şehirde yaşayan büyükannesi ve dedesinin yanına gönderirlermiş. Çocuk okullar açılmağa yakın geri ailesinin yanına gelir, arada ki zamanı babaannesi ve dedesi ile birlikte onların bulunduğu şehirde geçirirmiş. Giderken ve gelirken anne ve baba oğullarını tek başına yollamaz, ona eşlik eder, çocuğu bıraktıktan bir sonraki gün aynı trenle geri dönerlermiş.

Çocuk biraz büyüyüp yedi sekiz yaşlarına gelince anne ve babasına yalnız gideceğini bildirmiş;
"Ben artık büyüdüm, kocaman adam oldum, bu yıl dedemin yanına tek başıma gidip gelmeği deneyeceğim." der.

Anne ve baba karşı çıksalar da, çocuk inat eder diretir, ille isteğini kabul ettirir. Onlarda çocuklarının dediğini mecburen yapmak zorunda kalırlar. Yanı bu yıl, çocukları iki günlük uzak bir yola, tren ile yalnız başına gidip gelecek.

Onu istasyona getirip trene bindirirler ve el sallayıp uğurlamadan biraz önce, vagonun penceresine yaklaşırlar, son tembihlerini de yaparken, çocuğun canı sıkılmış olacak ki, azarlı bir ses tonuyla;

“Evet, biliyorum, biliyorum, yüzlerce kez aynı şeyleri söylediniz!” diye yarı sitemli bir şekilde anne ve babasına bağırır. Artık anne babanın yapacağı başka hiç bir şey kalmaz. Yapılacak tek şey bazı riskleri göze alıp çocuklarını bir başına o uzak yola yollamak.

Biraz zaman geçtikten sonra tren tam kalkmak üzereyken, babası yine sabredemez, koşar adımlarla vagona çıkar, çocuğun oturduğu yere, yanına gider ve son bir kez daha;

“Al oğlum! Olur ya kendini rahatsız veya yalnız hissedersen, ya da korkarsan, o zaman son çare, buna bakarsın!” Der ve oğlunun cebine küçük bir kağıt, o istemese de zorla koyar. Geri iner, tren de hareket eder, gider. Çocuk o an için ceplerini arar fakat bir şey bulamaz. Babası için her halde bırakmaktan vaz geçti diye düşünür.

Artık trende yalnız başınadır ve iki günlük yolculuk başlar. Üç dört saat yokluklarını hiç hissetmez. Sonra çevresinde ki insanlar ve diğer çocuklar yakınlarıyla gülüp, konuşup, şakalaşarak, mutlu bir şekilde yolculuğa devam ederken, bu kendini kimsesiz, tek başına, mutsuz hisseder ve yavaş yavaş korkup neşesi kaçmağa başlar.

Kondüktör çocuğun biletini alıp kontrol ettikten sonra; “Sen yalnız mı yolculuk yapıyorsun? Bu uzun yola senin gibi bir çocuk yalnız nasıl yollanır? Ne biçim ana babalar var? Yoksa evden mi kaçtın?" gibi laflar edip gider. Diğer insanlar da o dediklerini duyunca ona acır gözle bakmağa başlarlar. Onu işaret edip birbirlerine bir şeyler fısıldayanlar da olur. Yan tarafta durmuş ters ters bakan, kendinden daha büyük çocukları da görür. Moralı iyice bozulur, huzursuz olur. Rahatsızlığı tren yol aldıkça ve düşündükçe daha da artarak devam eder.

Hele akşam karanlığı da çökünce o artık hiç kimsenin yüzüne bakamaz olur. Hem korkar, hem de herkesten utanır. Başını önüne eğer, koltuğun köşesinde adeta büzülür ve kimse görmediği gibi gözyaşları yanaklarından aşağı birbiri ardına akar gider. Yalnız başına bu yolu nasıl bitirecek? Ya uyurken ona bir şey yaparlarsa? Onları düşünür.

O korkudan hiç uyumaz. Sıkıldıkça lavaboya gider, orada da biraz ağladıktan sonra elini yüzünü yıkar, geri yerine gelir oturur. Çok üzülmüş ama yapacak bir şey yok. Ailesini dinlemeyip, yalnız başına bu uzun yola gitmeği, kendisi istemişti. Yapacak bir şey yok fakat artık o yolları bitirecek gücü de kalmamıştı.

Zaman da hiç geçmek bilmiyordu. Acaba sabah olacak mıydı? Dakikalar zar zor ilerledikçe o da korktukça korkuyordu. Artık korkuları kabus olmağa başladı. Ah bir anne babası yanında olsalardı ne olurdu? Öyle düşünüyordu. Bu arada da hep aklına bir şey gelecek gibi oluyor fakat ne olduğunu bir türlü hatırlayamıyordu.

Sonunda hatırladı. Hani son anda tren kalkarken ceketinin cebine babası zorla bir şey koymak istemişti ya! O da kızmıştı. Hem de babası "Al oğlum! Olur ya kendini rahatsız veya yalnız hissedersen, ya da korkarsan, o zaman son çare, buna bakarsın!" demişti. İşte onu hatırladı.

Acaba babası ne bırakmak istemişti cebine? Sağ eliyle ceketin cebini tekrar yokladı. Cebinde ki bütün eşyalarını boşalttı, aradı, yok. Bulamadı. Artık ümidi kalmadı ve tekrar elini cebine sokup sağa sola gezdirirken bulup çıkardı. Ta dipte dikişlerin arasına sıkışmış, bir kaç defa katlanmış, çok küçük bir kağıt parçası. Allah Allah acaba bu kağıt parçasının içinde hayatını kurtaracak olan, o son çare, o kıymetli şey ne idi?

Elleri titreye titreye, büyük bir heyecanla, merak içinde, yırtmadan o kağıdı açtı ve okudu. Yazısını tanımıştı. Babası yazmış. Kısacık, dört kelimelik bir yazı. Açtı okudu. İşte hayatında duyduğu ve en çok sevindiği haberi veren, o yazı.

"Oğlum, biz son vagondayız."

Çocuğun o anda neler hissettiğini veya neler yaptığını ben bilemem. Dünyalar onun oldu herhalde! Çünkü ben olsam öyle olurdu. İşte anne babalar çocuklara izin vermeli. Onlara güvendiğini göstermeli fakat acımasız hayatı anlayana kadar da onları son vagondan takip etmeli! Saygılarımla..

29 Nisan 2021 Perşembe

ŞEYTAN


Şeytan var mıdır, yok mudur? Ona hiçbir fikir beyan edemem ama Şeytan için söylenmiş sözler vardır ve Şeytanın iki adı vardır derler; biri şeytan, öbürü yalan.

-Şeytan azapta gerek !
-Ne şeytanı gör, ne de salavat getir !
-Boş silahı şeytan doldurur !
-Boş silahtan değil, boş insandan korkun, çünkü şeytan boş silahı değil, kafası boş insanı doldurur.
-Emeksiz zengin olanın, kitapsız bilgin olanın rehberi şeytandır.
-Nefsini özgür bırakırsan ya şeytan kapar, ya da şeytan olmuş insanlar.
-Şeytan ile kabak ekenin kabak başına patlar.
-Şeytanla ortak buğday eken, sadece samanını alır.
-Bir işte acele şeytan hilesidir.
-Şeytan imana hiç gelmez.
-Şeytan bir günah işleteceği zaman, o günahı insanlara kutsalmış gibi gösterir.
-Şeytandan Allaha sığın ki nefsin seni değil, sen nefsini yakasın.
-Şeytanın dostluğu darağacına kadardır.
-Şeytanın işi yok ta, insanla uğraşır.

ŞEYTANLA İLGİLİ DEYİMLER:
-Hay aksi şeytan,
-Şeytan diyor ki,
-Şeytan tüyü olmak,
-Şeytan elini çekmiş,
-Cin olmadan şeytan çarpmak,
-Şeytan aldatmak,
-Şeytan dürtmek,
-Şeytan gibi,
-Şeytan kulağına kurşun,
-Şeytana külahı ters giydirmek,
-Şeytana parmak ısırtmak,
-Şeytana uymak,
-Şeytanın bacağını kırmak,
-Şeytan görsün yüzünü,
-Şeytanın arka bacağı,
-Şeytanın yattığı yeri bilmek,
-Kör şeytandan bulmak.

BAZI İNSANLARIN ŞEYTAN OLDUKLARI İMA EDİLMİŞ;
-Şeytani içimizde aramalıyız!
-Bir insanın nefsi savcısı, şeytanı da hakimi olursa; kendini yargılasa beraat eder.
-Şeytanın işbirliği olmadan, sanat eseri olamaz.
-Şeytanla dans ediyorsan, sakın ayağına basma.
-Her zaman açığını kollayan bir şeytan vardır.
-Kadını güzel yapan Tanrı, sevimli yapan ise şeytandır.
-Şeytana köle olmak, bir kadına köle olmaktan daha iyidir.
-Boş bir kafa şeytanın çalışma odasıdır,
-Şeytana babucunu terrs giydirir.
-Yanıltmasın seni masum bakışlar, bazı insanları şeytanlar ayakta alkışlar.
-Korkuyorum, şeytan bir gün çıkacak, 'Af et beni Allahım, insana uydum.' diyecek.
-Şeytan ile savaşılır, ama insanın şeytanı ile savaşılamaz.
-Şeytanlaşmış insana bir şey anlatmak suyun üstünde yürümek gibidir! 

ŞAİRLERE DE KONU OLMUŞ ŞEYTAN; 
-Güzelsin, şirinsin, şahanesin… Çektiğim çileme tek bahanesin… Melek mi, şeytan mı bilmem ki nesin ?

-Ne hasta bekler sabahı, Ne kanlı şehidi mezar, Ne de şeytan günahı, Seni beklediğim kadar. 

-Seni düşünür seni özlerim, Sevgilerin özlemlerin derinliğinde. 
Ne olur kır şeytanın bacağını, Bir kez beni hatırla bir sonbahar serinliğinde. Seni senden uzakta, sensiz seninle yaşıyorum.

ŞEYTAN DA GALİBA KENDİSİ İÇİN SÖYLENENLERİ BİLİYOR Kİ; 
-İnsanlar işlerini doğru dürüst yapmazlar, kabahatı hep bende bulurlar! dermiş.

İŞTE ŞEYTANINI SAVUNMASI;
Günlerden bir gün şeytan seyrü sefer gezerken yolu bir köye düşer. Biraz dolaştıktan sonra yorulunca köyün kenarında bir ağacın altında oturur, çalışan insanları seyrederek nasıl zarar verebileceğini düşünmeğe başlar.
Tam o sırada buzağısı kenarda kazığa bağlı olan ineği sağan, genç bir kadın gözüne takılır. Biraz izledikten sonra yerinden kalkar, gider kazığa bağlı buzağının yanına ve boynunda ki ipi biraz gevşetir.
Aç olan buzağı da, az öte tarafta gözlerinin önünde annesinin sütü kovaya sağılmasına daha fazla dayanamaz ve tepindikçe boynundaki ipi tamamen çözer. Koşarak annesini emmeye giderken ayağı takılır ve kadının yere koyduğu süt kovasını devirir.
Sağdığı sütün ziyan olduğuna, sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunla buzağıya vurunca, yavru yere düşer ölür.
Yavrusunun öldüğünü gören inek bağını koparıp yanlarına giderek kadına bir tekme atar. Kadın yere düşerken kafasını taşa çarpar ve ölür.
Bu olaylara şahit olan kadının kayın pederi kapar tüfeğini gelir, bir kurşun atarak gelinini tekme ile öldüren ineği tüfekle vurur öldürür.
Silah sesini duyan kadının kocası koşarak yanlarına gelir. Bakar ki karısı kanlar içinde yerde cansız yatıyor. Babası elinde tüfekle yanında duruyor. Eşini babası öldürdüğünü sanıp, tabancasını çekerek ateş ediyor ve babasını öldürüyor.
Sonra da gerçeği öğrenen genç adam "Bu kadar acıya dayanamam." diyor ve intihar ediyor. Böylece bir aile yok oluyor.

Bütün bu olanları hiç ses çıkarmadan kenardan izleyip kıs kıs gülen şeytan;
“Bu yaşadıkları felaketi de şimdi bana yüklerler. Allah aşkına, buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım ki? Bir kabahatım var mı?" diyor. 

CERVANTES'İN DON KİŞOT ADLI ESERİNDEN;
Şeytan giderken Don Kişot bağırdı;
- Bir dakika bekle! Sana son bir soru daha soracağım..
- Sor bakalım, dedi alaycı bir sesle.
- Ormanda savaş naraları atanlar senin adamların mıydı?
- Elbette..Benim adamlarım çoktur!
- İyi ama Allah Allah diye bağırıyorlardı?
- Ne sandın ya!.. Şeytan Şeytan diye mi bağıracaklardı?
Bizim işimiz bu:
- Aldatmak, aldatmak başkalarını daima aldatmak!..