SAYFALAR

14 Aralık 2021 Salı

SÜLÜK

Bilmem şu sevimsiz yaratığı tanımayan var mı? Adı 'sülük' durgun su bataklıklarında balçık içinde bulunur. Bir de çiftliklerde özel yetiştirilip çarşı pazarda satmak için cam kavanozların içinde. 

Açıkçası ben çok görmüşüm fakat her gördüğümde de tiksinmişim. Hatta bir kaç defa vücuduma da yapışmış ve koparana kadar neler çekmişim. Halbuki bu beğenmediğimiz hayvan ne imiş? Ne hünerleri var imiş? 

Her sülük tedavide kullanılmaz. Tespit edilen ve doğada bulunan 30 çeşit sülüğun ülkemiz de sadece bir çeşiti sülük tedavisinde kullanılır. Uygun bir süre aç olarak bekletilmiş sülükler vücutta gerekli bölgelere bırakılarak tedavi gerçekleştirilir. Fakat bu tedaviler uzman kişiler tarafından yapılmalı.

Sülük Karaciğerimizle yüzde yüz aynı hücre yapısına sahiptir.

35'e yakın beyni, 270 civarında dişleri ve ağızlarında üçgen bıçakları mevcuttur.

Vücudunda hiç kemik ve kıkırdak yoktur.

Gözleri görmeyen bu canlılar kısa bir süre içerisinde tuttuğu vucüdun tomografisini, emarını, ultrasonunu, labaratuvar tahlilini yapacak potansiyele sahiptir.

Bu sayede kişinin maddi ve manevi hastalıklarına uygun herbiri tedavi edici özelliğe sahip olan yaklaşık 118 adet enzimlerini yanı ilaçlarını yavaş yavaş insan vücuduna verir.

Sülükten ne kadar korkulursa korkulsun yada tiksinti duyulsun, tuttuğu andan 5-10 dakika sonra vücutta salgılanan enzimlerle kaslarda sakinleşme olur ve rahatlama oluşur.

Sülük derimize dokunur dokunmaz kalpten müsaade ister, eğer kalp müsaade ederse sülük kesme işlemine salgı vererek başlar.

Savunma sistemi ile ortak çalışır.

Kılcal damarlara ulaşır ve oradaki tüm katı toksinleri salgıladığı kimyasal asitlerle sulandırarak emer, yok eder.

Emme işlemi bittiğinde kestiği deriyi onarmak için;

Antioksidan - Antibiyotik - Antihistaminik - Antialerjik - Antitoksit yani tüm onarıcı salgıları o kestiği yere bırakır.

Doyduktan sonra bıraktığı bu onarıcı enzimler sayesinde, hücreler, kalp ve beynimiz ondan hoşnut kalır.

Sülük tedavisinin kullanımı, kayıtlara göre 3500 yıl öncesine dayanan en eski tıbbi uygulamalardan biridir.

Migren, Damar sertliği, Alzheimer, Kısırlık, Hepatit, Sistit, Sinüzit,

Göz hastalıkları, Kronik böbrek yetmezliği, Egzama ve daha pek çok hastalığın tedavisinde kullanılır.

Ayrıca sülüklerin tükürüğünden elde edilen kimyasallar, bazı hastalıkları tedavi edebilen ilaçlara dönüştürülür ve insan sağlığında kullanılır.

Bu sebep le Sülükle tanışan ve onu uygulayan asla bırakamaz. Fakat bunun gerçekten profesyonel yapılması gereken bir uygulama olduğunu da unutmamak lazım. Vücutta kan ile ilgili bazı hastalarda kesinlikle sülük tedavisi yapılamaz. Hayatı tehlikeler olabilir. Sülük tedavisi bir uzman gözetiminde olmalı.


10 Aralık 2021 Cuma

MEÇHUL ASKER

13 Şubat 2003 tarihi, bir sabah saatleri.. Orta yaşlı iki adam, ellerinde kadife kaplı bir kutu ile, Avusturalya T.C Melbourne Büyükelçilik önüne gelir. Yüzlerinde hem korku, hem de büyük bir utanç işaretleri vardır. Polise elçilikte bir yetkili ile görüşmek istediklerini söylerler.

Polis içeriye haber verdikten biraz sonra güvenlik ateşesi dışarı çıkar ve adamlara niçin geldiklerini sorarak odasına alır.

Adamlar ellerinde ki kutuyu gösterirler ve elçiliğe teslim etmek istediklerini söylerler.

Kutuda ne olduğunu sorar Güvenlik Ataşesi. Adamlar hiç cevap vermezler.

Güvenlik Ataşesi şaşkınlık içinde kutuyu adamlara açtırdığı zaman dehşet içinde kalır. Çünkü adamların ellerinde getirdikleri kadife kaplı kutunun içinde mumyalanmış, üzerinde saçları bile olan bir insan kafası ile karşılaşır. Hemen büyükelçiye haber verir. Büyükelçi de yanlarına gelir. Kafayı kutudan çıkarır incelerler. Ellerinde ki mumyalanmış bu insan kafası, üzerinde kurşun delikleri de bulunan gerçek bir insan kafasıdır.

Adamlar şöyle anlatırlar getirdikleri kesik insan kafasının öyküsünü;

Bir hafta kadar önce ölen babaları bir askerdi ve yıllar önce Çanakkale savaşına katılmıştı. Tarihin en kanlı çatışmalarının yaşandığı Anafartalar çıkartması savaşında; saldıran tüm Avrupa askerlerine bir taraftan yokluklarla mücadele eden bir avuç Türk Askerinin direnmesi sonucu, zorlu bir çatışmanın ardından, birçok düşman askeri ölmüş, bir çok Türk askeri de şehit olmuştu. İşte o çatışmada bir Anzak askeri, ana vatanını savunurken şehit olan bir Mehmetçiğin kafasını kesip torbasına koymuştu.

Savaş bittikten sonra Avusturalya ya sağ salım geri dönen bu asker şehidimizin kafasını da beraberinde götürmüş ve o günden bugüne kadar, yıllarca savaş anılarını anlatırken Mehmetçiğin kafasını delil olarak göstermiş ve gururla ‘ben öldürdüm’ demişti, memleketinde ki dostlarına.

Bu asker hayatının son yıllarında yaptıklarından büyük bir pişmanlık duymuş olacak ki, bir hafta kadar önce ölmüş ve ölürken de ailesine çok büyük bir rahatsızlık duyduğunu ifade ederek, bir Türk askerine ait olan bu şehit kafasının mutlaka Türkiye ye göndermesini vasiyet etmişti.

İşte bu iki adam Mehmetçiğin başını kesen o adamın çocuklarıydı ve babalarının vasiyetini yerine getirmek için 87 yıl önce Çanakkale de şehit olan Mehmetçiğin kafasını evlerinde bulunduğu yerden almış Türk elçiliğine teslim etmek için getirmişlerdi.

Elçilikte bulunanlar duyduklarına inanamadılar ve hepsi göz yaşlarına boğuldular. Büyükelçi Türkiye Devleti yetkililerine ve Avusturalya Devleti yetkililerine telefonla bilgi verdi.

Bu haberi duyan Avusturalya‘da yaşayan binlerce Türk ve Avusturalya vatandaşları da guruplar halinde akın akın elçiliğin önüne geldiler.

Avusturalya devleti bütün yetkilileri de ordaydı. Görülmemiş bir kalabalıkla büyük bir tören yapıldı bu şehidimizin başını getirmek için Türkiye'den Avusturalya’ya bir uçak gönderildi.

18 Mart 2003 te Şehit Mehmetçiğin kafası Çanakkale’ye getirildi. Halkında katılımıyla büyük bir askeri tören de Çanakkale de yapıldı ve şehidimizin kafası Çanakkale Şehitliğinde hazırlanan bir mezara defin edildi.

Ancak kim olduğu bilinmediği için ismi ’MEÇHUL ASKER’ olarak kaldı ve şu anda şehit olduğu yerde Çanakkale şehitliğinde sadece kafasının bulunduğu bir mezarı vardır.

Ey insanoğlu! Hiç düşündünüz mü? İşte bu vatan topraklarını bizlere bırakmak için, kendi canını hiçe sayıp, kafasını bile feda eden, bir çok şehit gövdeleriyle doludur bu vatan topraklarının altı. İşte böyle şehit kafalarıyla, şehit gövdeleri ile, şehit kol ve bacaklarıyla doludur bu toprakların altı. Aç, susuz ve türlü imkansızlıklarla ve nice nice şehit canlarıyla bu vatan elde edilmiştir.

İşte şair Necmettin Halil Onan'ın şiirinin iki kıt'ası ;
"Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir."
....................... ...............................Merak edenler şiirin tamamını internette bulabilirler.

Ve işte onun için demiştir Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşımızın 6. kıt'asında;
"Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı."

Yine başka bir Şehit Mehmed Hüseyin Çavuş: 6/5.. Not defterine düştüğü şu not ve alttaki beyit çok çarpıcıdır:
"Unutmak ihanettir. İşte, bugünün sabahı, sekiz aslan neferin elimden gasbedilmesiyle başladı. Şimdi her tarafta bir musalib harb var. Bakalım… İstikbal…

Ne bir dua ne Fatiha isterim sizlerden.
İNTİKAM… AH İNTİKAM!.. Geçmeyiniz bizlerden..”

Aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Allahın rahmeti üzerlerinizden hiç eksik olmasın. Amin.
Resim alıntı

8 Aralık 2021 Çarşamba

YOK EDİLMEK İSTENEN BİR ULUS

Orta Avrupa da bir zamanlar bir devlet var. Tam 600 yıl Orta Avrupada yaşamış bir Türk devleti Avar İmparatorluğu. Avrupalılar tıpkı Osmanlıya yaptıkları gibi onlarıda içten yıkarak tarihten silmişlerdir. Şimdi bu Türk Devletinin varlığını bilen kalmamıştır ve o topraklardan tamamen silinmişlerdir. Şüphesiz hala daha o topraklarda yaşıyorlar fakat Türk olduklarını bilmeden başka bir kimlikle yaşıyorlar. Yok edilmek istenen büyük bir ulus onlarda Türklerdir.

Almanya’daki “İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü” Türkçe’nin 9 bin yıl önce de konuşulduğunu kanıtladı.

Bakın ABD li tarihçi yazar ne diyor? “Türk tarihi ile uğraşan bütün Avrupalı tarihçilerin biricik gayesi vardır, o da Türkleri tarihlerinden koparmaktır.” Arthur Mills Perce Stratton.

Tarihimizi bizden öylesine sakladılar, öylesine çarpıttılar ki, insanlarımız ancak yabancılar söyleyince inanır oldular! O zaman bir de bizden dinler misiniz?

Bize, Türklerin Anadolu’ya ilk geliş tarihi olarak 1071 Malazgirt Savaşıyla olduğu söylendi. Halbuki 1071’de Anadolu’ya gelen Türkler, Müslümanlığı kabul etmiş Türklerdi. Ya daha önce gelenler? Onları kimse söylemiyor. Çünkü tarihi çarpıtarak eskiden olduğu gibi bir ulusu, Türk milletinin varlığını tarihten silecekler. Bütün çalışmalar bu yönde yapılıyor.

Ön-Türkler, milattan önce 13 bin yılında Anadolu’ya geldiler ve Anadolu’nun dip kültürünü oluşturdular.

Esas önemli olan, Anadolu’ya gelen Ön-Türkler; Göçebe olarak değil, göçmen olarak geldiler. O tarihte resim-yazıyı biliyorlardı.

Tanrının birliğine inanırlardı. M.Ö 14 bin yılında ORAL Dağlarındaki Şölgen Taş Mağarasında, Rus ve Fransız araştırmacılar buldukları yazıtlarda bu ispatlanmıştır.

Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde bulunan eserlerde, Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, geyik-at-köpek gibi hayvanları ehlileştirdikleri ispat edilmiştir.

Çoğumuz, Prof. Dr. Afif Erzen tarafından 1967 yılında Van’da kurulan ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezini” ve yaptığı hizmetleri bilmeyiz.

Yine çoğumuz, Prof.Dr Erich Feigl, Prof.Dr Justin McCarty, Andrew Mango, Normon Stone, Stanford Shaw, Kazım Mirşan, Servet Somuncuoğlu, Prof.Dr Semavi Eyice, Ord. Prof. Dr. Ali Tanoğlu gibi isimleri ve çalışmalarını bilmeyiz. İşlerine gelmez, öğretmezler ki!

Çoğu rahmete kavuşmuş bu değerlerimiz, Ön-Türkler ve Türkler konusunda mevcut tarihi alt-üst edecek buluşlara imza attılar.

Prof. Dr. Erich Feigl ve Stanford Shaw Yahudi’dirler. Bu ikili Ermenilerin soykırım yalanlarına öyle darbeler vurdular ki, Ermeniler onların evlerini yaktılar, defalarca suikast düzenlediler.

Ön-Türklerin M.Ö 13 bin yılında Anadolu’ya geldiğini, İstanbul Üniversitesi Senatosunun “Şeref Doktoru”, Türk Tarih Kurumunun “Onur Üyesi” payesi ile ödüllendirdiği Afif Erzen, yıllar süren araştırmalarını 1984 yılında yayınladığı “Anadolu ve Urartular” kitabında bilimsel olarak kanıtlamıştır.

Kazım Mirşan’ın incelediği, Doğu Anadolu’da mevcut yazı öğelerini içeren kaya resimleri ve kaya yazıtları, rahmetli Servet Somuncuoğlu’nun Orta Asya’dan Anadolu’ya yıllar süren araştırma boyunca belirlediği on binlerce kaya yazıtı, kaya resimleri ve Damgalar, Ön-Türklerin Anadolu’ya M.Ö 13 binli yıllarda geldikleri kesin olarak ispat etmişlerdir.

Göbeklitepe M.Ö 12 bin yılında kurulmuştur. Göbeklitepe Dikilitaşlarının üzerine resmedilmiş çok sayıda hayvan ve insan figürlerinin, damgaların

Türk Dikilitaşlarındakilerle birebir aynı olması, Ön-Türklerin Anadolu’ya geliş tarihini doğrulamaktadır.

Fakat dikkat ederseniz dünya basını ve tarihçiler, dünya tarihini alt-üst edecek bu gelişmeler karşısında nedense sessiz kalmayı tercih ettiler!

Bir an için M.Ö 13 binli yıllardaki bulguların Ermenileri ve Rumları işaret ettiğini düşünün. “Türkler, Anadolu’da işgalcidir” yaygarası tüm dünyayı inletirdi…

Peki, Ön-Türkler M.Ö 13 bin yılında Anadolu’ya gelmiş de, Hıristiyanlar ne zaman gelmiş?

Hz. İsa’nın Havarilerinden Saint Paul M.S 40’lı yıllarda Anadolu’ya (Tarsus) gelmiş ve Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması çalışmalarına başlamıştır.

Ön-Türkler Anadolu’ya, Hıristiyanlardan 13 bin yıl evvel gelmiştir.

Böylelikle, yabancı kaynaklar ve art niyetli bilim insanlarının “Anadolu Medeniyetinin beşiği Helen-Roma-Bizans medeniyetleridir” iddiasının YALAN olduğu ve boşa düştüğü belli olmuştur.

Anadolu, Türklerin öz be öz vatanıdır. Türkler, Anadolu’da yeşermiş medeniyetlere beşiklik etmiştir. Başka bir deyişle; Türkler, Anadolu’da can bulan medeniyetlerin hem anasıdır, hem de babasıdır…Türk Tarih Tezi kitaplarını geri getirmek ve Damgalarımıza sahip çıkmak vazifedir! Tolunoğulları (868-905)

2-Ihşidoğulları (935-969)

3-Eyyubîler (1171-1250)

4-Mısır Memlüklüleri/Devletü’t-Türkiyye=Türk Devleti / (1250-1517)

Ortadoğu ve Kuzey Afrikada kurulan bu devletleri kuranlar Türklerdi, ama Araplaşıp yok oldular!

Lütfen DAMGALARIMIZA SAHİP ÇIKALIM artık! DAMGALAR NEDEN ÖNEMLİ?

Yukarıda ki şu 'dört koç başlı mezar taşının' biri

Rize'de,

diğeri Ovacık'ta,

bir diğeri Doğu Beyazıt'ta,

en altta solda ki ise, en eskisi ve taa Hakasya'dan.

Hani Doğu Karadeniz Yunandı-Rumdu! Bunu diyenler belki şimdi biraz utanırlar. Sakalar, İskitler  

Kaynak: Gizlenen Eski Anadolu Halkı