SAYFALAR

23 Aralık 2023 Cumartesi

MENEMEN OLAYI

“Arkadaşlar, aslında imha edilmek istenen Kubilay değildir, bu Kubilay timsalidir. Caniler, şuurla hareket etmişler; yeniyi, hürriyeti, medeniyeti, gençliği ve Cumhuriyeti imha etmek istemişlerdir.” Muhiddin Adil Bey, 31 Aralık 1930

23 Aralık 1930, Salı. Sabahın erken saatlerinde Giritli Derviş Mehmet ve 5 arkadaşları Şamlı Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan Manisa'dan Menemen'e geldiler. İçtikleri esrarlı sigaralar ellerinde, dumanlı kafalarla sabah namazında çarşıdaki Müftü (Gazez) Camisi’ne daldılar. Başı sarıklı Derviş Mehmet, “Ben mehdiyim! Dinimizi korumak için buraya geldim! Beni dinleyin!” diye konuşmaya başladı. Şeriat bayrağının altında toplanmayanları kılıçtan geçireceğini söyledi. Sonra tekbirlerle camiden çıktılar. Toplanan kalabalığın arasında gayri müslimler de vardı.

Menemen halkını şeriat sancağı altında toplanmaya çağırdılar. Camiden aldıkları yeşil sancağı Menemen meydanına diktiler. Biriken kalabalığın bakışları arasında zikre başladılar. Derviş Mehmet, olay yerine gelen Yüzbaşı Fahri Bey’e, “Ben mehdiyim! Şeriatı ilan ediyorum! İzmir Bergama yolu silahlı adamlarım tarafından tutulmuştur!” diye meydan okudu.

Bunun üzerine 43. Alay Komutanı Yarbay Nihat Bey, İzmir'in Menemen ilçesinde, askerlik görevini yedek subay olarak yapmakta olan Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın olaya müdahale etmesini istedi. Kubilay, silahlarında eğitim fişekleri bulunan bir takımla olay yerine geldi. Takımı meydanın köşesinde bırakıp tek başına gözü dönmüş yobazlara doğru gitti. Tekbir getirenlerden Derviş Mehmet’e yaklaştı ve; “Ne yapıyorsunuz? Siz kimsiniz? Hükümete isyan mı ediyorsunuz? Haydi dağılın!” diye bağırdı. Bu sırada başlayan itiş kakış esnasında ateş ettiler ve Kubilay vurulup yere düştü.

Yaralı Kubilay sürünerek birkaç adım ötedeki camiye sığınmak istedi. Cami avlusuna kadar geldi. Çok geçmeden Derviş Mehmet, can çekişen Kubilay’ın başına dikildi. Arkadaşından aldığı, bağ bahçe işlerinde kullanılan, kıvrık kör bir bıçakla Kubilay’ın boğazını kesip kafasını vücudundan ayırdı. Elindeki kesik başı birkaç kere oradaki taşa vurdu. Rivayete göre Kubilay’ın akan kanını içti.

Sonra yeşil sancağa taktığı kesik başı meydana getirip oradaki bir elektrik direğine bağladı. Bu sırada Şevki ve Hasan adlarında ki iki bekçi, eli kanlı yobazlara ateş açtı. Ancak her ikisini de orada şehit ettiler.

Daha sonra Yüzbaşı Ragıp Bey ve Yüzbaşı Bahri Bey iki ayrı kuvvetle olay yerine geldi. Derviş Mehmet, “Mehdi ölmez! Bana kurşun işlemez!” diye bağırıyordu. Yarım saat kadar süren çatışma sonunda Derviş Mehmet ile beş arkadaşından ikisi öldü. Biri yaralı ele geçirildi. İkisi yaralı olarak kaçtılar, ancak kısa süre sonra onlar da yakalandı.

Menemen iddianamesinde, Menemen Olayı ‘tarikat ağacının zehirli meyvesi’ olarak adlandırıldı.

Bu olayla ilgili 606 kişi tutuklandı. İstanbul’da Nakşi Şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi de tutuklananlar arasındaydı. Mustafa Muğlalı Paşa başkanlığındaki Divan-ı Harbi Örfi, Menemen sanıklarını iki grup olarak yargıladı. İstanbul’da yaşayan Şeyh Esat Efendi ve Laz İsmail Hoca ile Derviş Mehmet'in ilişki kurdukları tespit edilmiş ancak tam deliller olmadığından onlar daha sonra serbest kalmışlar.

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra Şeyh Esat Efendi, müritleri köşkünde ağırlamış ve hatta onlarla mektuplaşmıştır. Mahkemede bazı sanıklar deli numarası yapmış, yargılamalar sırasında ‘kadın istismarlığı ve esrarkeşliğe’ varana kadar, tarikat, cemaat bataklığı, olanca çirkefliğiyle su yüzüne çıkmıştır. 

Duruşmalar neticesinde Menemen Olayı’nın Naşibendi tarikatı tarafından planlanan bir irtica olayı olduğu görüldü. Mürteciler, Menemenlilerin kendilerine yardım edeceğini düşünmüştü ancak umdukları gibi olmadı. Menemenliler gerici yobazlara yardım etmediği görüldü.

Yargılanan 105 sanıktan 37’sine idam verildi. TBMM, 37 idam kararından 28’ini onayladı. 105 sanıktan 27’si beraat etti. Geride kalanlara ise 24 ile 1 yıl arasında hapis cezaları verildi.

Burada Menemen Olayından sonra dikilen anıttan da bahsetmek lazım; 

Şehit Kubilay Anıtı: Heykeltıraş Ratip Aşir Acudoğu tarafından 1932 yılında, Kubilay Kışlası 57. Topçu Tugay Komutan Yardımcılığı içerisindeki, etrafı çam ağaçlarıyla çevrili en yüksek rakımlı tepenin üzerinde yapıldı. Elinde mızrağıyla ufka doğru bakan genç heykeli Türk gençliğini temsil eder. Onun altında ise Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin bir bölümü yer alır. Arka alanda yan yana yükselmekte olan üç sütundan soldaki Bekçi Şevki, ortadaki Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve sağdaki ise Bekçi Hasan'ı temsil eder. Anıtın arka tarafında ise “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.” yazılıdır. Güvenlik açısından mezarının yeri saklı tutulmaktadır.

Şimdi Menemen Olayını tattık. Cumhuriyeti kuranlar, daha önce de Şeyh Sait İsyanında o zehirli meyveyi tatmıştı. Bu nedenle tarikat ağacını kurutmak için Tekke, Zaviye ve Türbeleri kapattılar. Ancak gelin görün ki şimdi yine canlandılar. Atatürk’ten sonra yeni filizler verdi, aynı kepazelikler tüm hızıyla devam ediyor. Saygılar.




19 Aralık 2023 Salı

LAGARİ HASAN ÇELEBİ

Osmanlı’da gerçek olduğunu düşündüğümüz yaygın bir efsane olan Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçuşunun gerçek olmadığını geçtiğimiz haftalarda anlatmıştım. Kanıtları ve gerekçeleriyle anlattığım bu içeriğin sonunda Lagari Hasan Çelebi adında bir şahsın ismini geçirmiştim. Şimdi ise merak edenler için, Lagari Hasan Çelebi kimdir? Gerçekten uçtu mu? İşte tüm detaylarıyla sizlerle.

Lagari Hasan Çelebi’nin şahsi hayatı hakkında elimizde fazla bir kaynak bulunmamaktadır lakin bu onun gerçekliğini çürütmez. Onun nerede doğduğu ve zamanı kesin olarak bilinmese de ufak bir tahminde bulunmak mümkündür ki yaşı konusuna daha sonra değineceğiz.

İstanbul’da, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin on yedinci hakanı olan IV. Murat Han’ın kızı Kaya Sultan dünyaya gelmişti. Kızının doğumuna pek sevinen Han, bu sevinçli haber üzerine Payitaht’ta bir eğlence kutlama düzenlemişti.

Kutlamaların sürdüğü bu günlerde, Lagari Hasan Çelebi çok enteresan bir planı kafasında kurmuştu. Kendisini göğe yükseltecek bir aracın maketini kafasına oturttuktan sonra, bu icadın yapımına geçmişti. İçine yerleşeceği düzeneğin etrafına birkaç roket benzeri minik yapılar yerleştirmiş ve bunları düzenekle birleştirmişti. Ardından roketlerin hepsine kaynağa göre 50 Okka’yı pay etmişti. (Bir Okka, günümüz ölçüsü ile 1282 gram eder) Günümüz ölçüsüyle 64-65 kiloya eşit olan bu ağırlık, Lagari Hasan Çelebi gibi ince, zayıf birisini kolaylıkla taşıyabilecek durumdaydı. Hasan Çelebi, aklındaki uçma fikrini ve kendi emeğiyle yapmış olduğu icadı sultan’a kadar duyurmayı başarmıştı.

Sarayburnu’nda eğlenceler sırasında, Hasan Çelebi hünkarın tahtına yaklaşıp, padişahın elini öpmüş ve şu cümleleri söylemişti: “Hünkarım, seni Hüda’ya ısmarladım. İsa Babamızla konuşmaya gidiyorum.” Ardından o dönemdeki imkanlarla yaptığı roketine binmiş ve hazır olunca yardımcılarına fitili ateşlemelerini emretmişti. Fitil ateşlendiği gibi mükemmel bir duman etrafa yayılmış ve Lagari Hasan Çelebi roketiyle birlikte göğe doğru fırlamıştı. Çok kısa bir süre sonra roket düşmeye başlamış, Hasan Çelebi ise tedbir amaçlı yanına almış olduğu paraşüt benzeri aletiyle roketten atlamış ve denize yavaşça inmişti. Ardından derhal karaya çıkmıştı.

Sırıl sıklam bir şekilde tekrar Sultanın yanına varmış olan Hasan Çelebi, hünkarın elini ikinci kez öpmüş ve Sultan Murat’ın alaycı bir merakla sorduğu soruya cevap vermişti. “Ee Hasan Çelebi, İsa Babamızdan ne haber getirdin?” Sultanın alaycı sorusundan hayli keyiflenmiş olan Hasan Çelebi cevaben; “Size selamımı iletmemi söyledi Devletlüm.” diyerek mizacı sert olan padişahı güldürmeyi başarmıştı.

Ardından yaşanan gelişmelerin bir kısmı güzel gitse de sonu hiç iyi olmamıştı. IV. Murat Han, Hasan Çelebi’yi takdir ettiğini göstermek amacıyla ona bir kese altın vermiş ardından onun sipahi olarak yanında çalışmasını sağlamıştı. Fakat Osmanlı’nın çoğunluğunu kapsayan yobaz kesim ve gerici devlet adamları tarafından ayıplanmış ve Tanrı’ya şirk koşmakla suçlanmış olan Hasan Çelebi, hünkarın emriyle Kırım topraklarına sürgüne gönderilmişti.

Selamet Giray’ın hizmetinde bir süre çalışmış olan Çelebi, Kırım’da vefat etmişti. Böylesine büyük bir mucidin Avrupa’da göreceği değerin haddi hesabı olmazken kendisi maalesef Orta Doğu ve Osmanlı’nın en gerileme döneminde parlamış ve hemen sönmüştü.

Modern dünyadaki roket çalışmalarının, Hasan Çelebi’nin çalışmalarının incelenerek yapıldığı pek çok kişi tarafından bilinmemektedir. Hatta Hasan Çelebi’nin varlığından birçok insan haberdar bile değildir.  

Peygamber Efendimiz "Ey Müslümanlar, ilim Çin de olsa bile gidip öğreniniz!" demiştir. Müslümanlık gericilik yobazlık dini olmamalı. Kültürlü, ilim sahibi Müslüman olmak herkesin hayalı olmalı. Din adamları Müslümanların ileri gitmelerini engellememeli. ALINTI 


16 Aralık 2023 Cumartesi

MOUSTPHA KEMAL

Naciye Günçavdı· 13 Aralık, 09:30 Facebookta anlatıyor;

Kanada'nın Ontario eyaleti, İngiliz bölgesidir. Benim de hayatımın önemli bir kısmı ve çocukluğum burada geçti.

Burada doğdum ve bu kültürün eğitim sisteminde temel eğitimi aldım.

Bir öğretmenimiz vardı, şimdi ismini hatırlamıyorum. Orta boylu, turuncu kafa, yuvarlak gözlüklü sevimli bir tipti. Bildiğin İngiliz kızılı.

Badi badi yürüyen, koltuğunun altında hep bir kitaplar olan, arada onları düşüren bu adamı hepimiz severdik.

Tuhaf da konuşurdu ama her şeyi bilirdi bak. Ne sorsak; 'şak' diye cevap verirdi.

Birleşik Krallığa bağlı ülkelerin eğitim sisteminde, Çanakkale ve Türkiye konuları biraz hızlı geçilir. Çünkü bu savaşlarda mağlup olmuşlardı, pek anlatmazlar.

Aylarca Paupa Yeni Gine'yi ne biçim fethettiklerinden bahseder de, bundan pek söz etmemeye çalışırlar.

Ama gerçekler, acıtsa da gerçektir...

Bir gün, konu dönüp dolaşıp birinci dünya savaşında gelmişti.

Bizim turuncu kafa, öyle örtbas edebilecek bir adam değil, yekten anlattı.

"Savaşı kazanırken kaybettik." dedi.

Devam etti.

"Biz aslında birinci dünya savaşında bu Osmanlı ve Almanya'yı feci şekilde yendik. (Biz dediği, Birleşik Krallık ve oyun arkadaşları)

Fakat nasıl olduysa; Türkler, bu işten daha karlı çıktı.

Bir devlet kurdular, yok olmaya yüz tutan kültürel değerlerini geri getirip, batının çok ilerisinde bir cumhuriyet ilan ettiler" Dedi.

O dedikçe, ben sıramda devleşiyor, triplere giriyordum.

Devam etti ve tahtaya;

"Moustpha Kemal Ataturk"

Yazdı.

"Bakın millet"

dedi ve doğru cümleyi kurabilmek için elindeki tebeşiri çevirerek biraz düşündü kafasını kaldırdı;

"Bu ismi iyi tanıyın. Hatta kafanıza yazın ve hiç unutmayın. Dünya tarihinde, bu adamın vizyonuna sahip başka birisine ben hiç rastlamadım.

Çok iyi bir asker, çok iyi bir öğretmen, çok iyi bir yönetici, çok iyi bir matematikçi, çok iyi bir tarihçi, çok iyi bir diyebileceğiniz bir sürü şeyi, kendinde barındıran başka bir insan yok.

Tanıyın ve unutmayın." dedi.

Çocuğum, en çok 12 falan sanırım. Başladım ağlamaya.

Yanıma geldi;

"Senin yerinde olsam böyle hissederdim" dedi, başımı okşadı ve yerine gitti.

İngiliz Hoca böyle dedi..”

                   Gülerden Altıntaş Sayın Dr. Mehmet Okan Özdemir