Nehir gibi akan ve şehri ikiye bölen bu kanalın üstü açık olduğu için, kanal boyunca Yazın o sıcaklarda insanlar serinlemek için burada yüzmek isterler ve çok sayıda çocuk ve insan boğularak can verirler. Adana’ya gittiğim ilk zamanlardı, bir Ağustos sabahı biz memurlar karakolun önünde oturmuş çay içip sohbet ettiğimiz sıralarda kanalın sağında solunda insanların bağrıştıklarını ve koşuştuklarını gördük. Polis Memuru Hasan Kılıçtürk ağabey ile yola atladık ve bu adamların yanına kadar koşarak gittik. Sulama kanalında bir çocuk akıntının gücü ile bata çıka Mersin'e doğru gidiyor, bazı kişilerde çaresiz bir halde her iki taraf kanalın kıyılarından bağıra çağıra suda giden çocuğun peşinden koşuyorlardı. Ben hemen tabancamı ve cüzdanımı çıkararak yanımdaki Polis arkadaşım Hasan ağabeye verdim. Resmi elbiselerim ile çocuğu kurtarmak için kanala yanı suya atladım.
Çocuğu yakaladım. Fakat kanalın kıyısı çok kaygan ve yayvan olduğundan geri çıkaramadım. Çocukla beraber aynı şekil iki yüz, üç yüz metre kadar akıntı ile gittik. Karakolda ki arkadaşlar da koşuştular ve yandaki inşaattan uzun bir sırık bulmuşlar kıyıdan suya uzattılar. Ona tutunarak bekledim ve attıkları ipe çocuğu bağlayarak yukarı verdim. Sonra da ben sudan çıktım. Arkadaşlar çocuğu bacaklarından asarak sallamak suretiyle karnından bayağı bir su çıkarttılar ve çocuk ölmedi hayatı kurtuldu.
Bu olay yanı çocuğu sudan çıkarma olayı hemen Baraj Köprüsünün yedi sekiz metre ilerisinde oluyordu. Ben kendimi bu olaya kaptırmış kanalın kıyısında bir kaç polis arkadaşla birlikte çocukla uğraşırken, bazı sesler duyarak kendime geldim. Pötürgeli Polis Memuru Mustafa" Bak hele, bak hele" diyordu. Kafamı kaldırıp baktığım zaman büyük bir insan kalabalığının köprü ayağında ve üzerinde durmuş, hem bizi seyrediyorlar, hem de el çırparak "Kahraman polis çok yaşa" diye bağırıyorlar alkışla tempo tutuyorlardı. Meğer o sırada köprüden geçmekte olan ve olayı gören belediye otobüsleri ve Topel dolmuşları orada durmuş içinde ki insanlar inmişler bizi biraz seyrettikten sonra bu şekilde bağırıyorlarmış.
Ben böyle tezahürata alışık olmadığım için biraz utandım. O sırada Karakol Amirimiz Kayseri li Yavuz Bey Karakol kapısında bizi bekliyordu. Çocuğu Karakola getirdik. Islak olduğum için Başkomiser Yavuz Bey bana “Git üzerini değiş. Bugün de gelme izinlisin” Dedi ve izin verip eve yolladı. Ben üzerimi değişip sivil olarak tekrar geri Karakola döndüğüm zaman gazeteciler gelmiş gitmiş, herkes dağılmış, alkış ve tezahürat bitmiş, çocukta hastaneye gönderilmiş, her şey normale dönmüştü.
Ertesi gün göreve geldim. Bütün arkadaşlar beni görünce gülüyorlardı. Meğer o gün gazetede çıkan yazıları çoktan okumuşlar. Biraz sonra Karakol Amiri Yavuz Bey elinde gazetelerle bizim odamıza geldi. Bütün gazeteler de ıslak çocuğun elinden tutmuş Başkomiser Yavuz Bey'in kendi resmi vardı. 'Kahraman Polis Amiri kanala atlayarak boğulan çocuğun canını kurtardı.' diye manşet atmışlardı.