Bir padişah Hızır Aleyhisselami görmeği çok arzular fakat
biliyorsunuz bu işler arzuyla olmaz, bir türlü göremez.
Bir gün bunun için tellallar bağırtır:
“Kim bana Hızır Aleyhisselami'ı gösterirse onu armağanlara
boğacağım.” Der.
Hızır Aleyhisselam'i kim tanır ki, veya kim bilir ki
Padişah’a 'Buyur Hünkarim Hızır Aleyhisselam’ı size ben göstereyim.' Desin.
Ama öyle olmaz, birçok oğlu uşağı olan, çok fakir bir adam
bu işe talip olur.
Önce evde eşine der ki:
“Hanım ben Padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip ondan size
ömrünüz boyunca yetecek kadar yiyecek, içecek ve para alacağım. Sonra Hızır
Aleyhisselam'ı bulamayınca benim kellem gider, ama olsun hiç olmazsa siz
geride rahat yaşarsınız.” Der.
Adamın eşi kanaatkarmış:
“Efendi biz nasıl olsa alıştık, böyle kıt kanaat
geçiniyoruz. Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten. Bize para değil sen lazımsın!” der fakat
vaz geçiremez.
Adam kafaya koymuş ya gider Padişaha Hızır Aleyhisselam'ı
bulacağını söyler. Aramak için kırk gün izin, çok miktarda para, erzak,
yiyecek ister. Padişah ta bu isteklerini kabul eder. Adam Padişahtan
aldıklarını evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayıp olur. Kırk günün
sonunda ortaya çıkıp padişaha gider her şeyi itiraf eder: “Hünkarim benim aslında Hızır'ı falan tanıdığım veya bulacağım yok.
Ailece sıkıntı çekiyorduk. Sizi kandırıp ailemin geçimi için sizden dünyalık
almak için bu suçu işledim.” Der.
Padişah buna çok
hiddetlenir:
“Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç
düşünmedin mi?” diye bağırır.
Adam; “Hünkarim her şeyi göze aldım. Gereken cezama
raziyim” Der ve suçunu kabul eder.
Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç vezir yardımcılarından birine
sorar:
“Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?”
Birinci Vezir fikrini söyler;
“Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp,
çengellere asalım.” Der.
Bu sırada yanda peyda olan, beyaz sakallı bir ihtiyar,
vezirin sözleri üzerine;
"Aslı Hu” der ve kayıp olur gider. Bu olaya padişah bir anlam veremez.
Padişah ikinci vezirine sorar:
“Bu adama ne ceza verelim?”
İkinci Vezir;
“Hünkarım bu adamı fırına atıp canlı canlı pişirelim.” Der.
Beyaz sakallı ihtiyar yine yan tarafta ortaya çıkar ve;
"Aslı Hu” diye tekrar bağırıp kayıp olur. Padişah buna da bir anlam veremez.
Padişah üçüncü vezirine sorar:
“Ey vezirim sen ne dersin? Padişahını kandıran bu adama ne
ceza verelim?” der.
Üçüncü Vezir;
“Padişahım bana, göre bu adamı affedin. Size yakışan, sizden
beklenen budur. Bu adam önemli bir suç işledi ama, sanıldığı kadar da kötü bir insan değil. Çünkü çoluk çocuğunun hayatını kurtarmak için kendini feda edecek kadar
da, iyi yürekli bir insan”. Der.
Önceden aldığı önlemlere rağmen Beyaz Sakallı İhtiyar Adam yine orada peydah olur ve söze
karışır:
"Aslı Hu" diye tekrar bağırır. Bu sefer padişahın adamları tarafından yakalanır ve padişahın huzuruna getirilir.
Padişah o Beyaz Sakallı İhtiyara sorar:
“Sen kimsin be adam? İkide bir tekrarladığın o laf ne
demektir?”
Beyaz Sakallı İhtiyar Hünkar'a cevap verir:
“Senin birinci vezirinin babası da dedesi de kasaptı. Onun
için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi.
İkinci vezirin babası ve dedesi fırıncıydı. Onun için adamı fırına atalım.”
Dedi. O da soyuna çekmiş.
Üçüncü vezirin ise babası adaletli bir vezirdi. O da soyuna
çekmiş, büyüklüğünü gösterdi.
Benim söylediğim söz "Aslı Hu, yanı Herkes
aslına çeker" dediğim işte budur der.
Padişah hayretler içinde;
“Peki ya sen kimsin? Diye sorar bu garip adama.
Beyaz Sakallı İhtiyar:
“Asıl bir Vezir görmek istersen üçüncü Vezirine, eğer Hızır Aleyhisselam'ı görmek
istersen, O benim işte, bana bak. Bu adamı mahcup etmemek için buraya geldim ve sana
göründüm.” der ve yine ellerinden kurtulup, kaçar kaybolur gider.
Padişah ta kısa bir araştırmadan sonra bu ihtiyar adamın haklı olduğunu öğrenir ve kendisini kandıran adamı af eder.
Yeri geldiğinde ‘ASLI HU, NESLİ HU’ derler. Belki sizler de
duymuşunuzdur, eski bir tabirdir. Nesiller değişince tabirler de değişiyor ama
kabuk ne kadar değişse de, öz yine aynı kalıyor, değişmiyor. Yani anlayacağınız bir insanın aslı, soyu
neyse, yetiştirdiği nesiller de öyledir. İnsan aslından neslinden güç alarak
yaşar ve asaletini dışarı aksettirir. İşte hikayemiz de bunu bize anlatıyor. Ve
Türk gençleri bu nedenle ÖZ'ünden koparılmağa çalışılıyor. Saygılarımla.