SAYFALAR

5 Ekim 2012 Cuma

YARGITAY DA HIRSIZLIK

1989 yılı güz ayları, Ankara Hırsızlık Bürosuna Yargıtay dan bir telefon geldi. "Hırsızlık oldu inceleme için ekip yollayın" diyordu, Genel Sekreterleri. Bende ekibimle birlikte İdari Büro Amiri Hüseyin Beyi de alarak Kızılay ın göbeğinde Yargıtay binasına inceleme yapmak üzere gittik.

Çift kapıların üzerine takılı 22 adet 70cm lik uzun pirinç kapı kollarını bütün katlarda sökmüş çalmışlardı. Zemin katta dinlenme yerlerinden de televizyon ve video alınmıştı. Ayrıca kapılarda hiç bir zorlama yoktu. Bizler oarada çalışanlardan bilgi alırken Komiser Hüseyin de birinin yakasından tutmuştu. Bu adam Emekli Hakim ve Yargıtay ın Genel Sekreteri idi. Hemen özür filan diledikten sonra şüphelileri sorduk. İki isim verdiler, bunlar çaycılık yapıyorlardı, hatta bir kararın bozulması için iki hakimi tehdit etmişler.

Aldık götürdük Kısma. Adamlar çetin ceviz. Millet vekilleri aradılar. Ne ise kimse ile görüştürmedik. Gece oldu bunları nasıl konuşturacaktım? Gece bir baktım emekli hakim Yargıtay Genel Sekreteri de geldi yanımızda oturdu "Çocuklar bir çay yapında içelim." dedi. Anlaşılan gözaltına aldığım adamları dövmesinler diye gelmişti. Göz altına aldığım Yargıtay Çaycılarından yaşlı olan Kadir'i başka bir oda da bir memur ile birlikte oturttum. Cengiz isimli sesi gür, polis memurumu yan oda da yüksek sesle yalvararak bağırtırken, yanımda ki polisleri arada bir diğer suçlunun olduğu odaya yollayıp konuşup, konuşmadığını soruyordum. Memurum Cengiz gerçekten iyi rol yapıyordu. Bazen ben bile gerçek diye inanabiliyordum. Yargıtay Genel Sekreteri "Sen adamları dövüyor musun? Bunlar niçin bağırıyorlar?" dedi. "Efendim siz olsanız bu olayı nasıl çözer siniz? Adamları nasıl konuşturur sunuz?" dedim. Adam yerinden kalktı ve şoförünü çağırdı orayı terk edecekti. Hemen önüne geçtim ve "Bir dakika sayın Genel Sekreterim." dedim, elinden tutarak doğruca Polis Memuru Cengiz'in bağırdığı odayı usulca açarak yanına getirdim. Polis Memurunun numaradan suçluları kandırıp korkutmak için bağırdığını anlayınca "Pes doğrusu. Recep Bey bu akşam ne iyi etmişim de buraya gelmişim." dedi. Yanı anlayacağınız suçluyu konuşturmak için Yeşilçam artistleri gibi hareket etmek lazım. Dayakla suçlu pek konuşmaz. Çünkü sen dayak attıkça o gittikçe dayağa alışır

Genel Sekreter artık rahatlıkla oturup çayını içerken ben arada bir suçluların yanlarına girip çıkıyordum. Çaycı Kadir bir-iki saat sonra bana sordu: "Ağabey o adam niçin  bağırıyor?" "Merak mı ettin? Sıra sana da gelecek sabırlı ol, öğrenirsin" dedim. "Ağabey yoksa dövüyor musunuz?" dedi. "Merak etme biraz sonra anlarsın. Zaten arkadaşın öbür tarafta konuştu, sen boşuna yerden sopa yiyeceksin. Sana zevk için işkence yapacağım" dedim. "Her şeyi anlatırsam gene döver misin?" dedi. " Evet ben sadist im. Seni gene döveceğim. Fakat bana anlatma öbür adama anlat ki ben sinirlenmeyim" dedim. Bir polis memuru içeri yolladım ifadesini aldı. Gittik televizyon ve videoyu eniştesinin evinden, ertesi gün de pirinç kapı kollarını sattıkları hurdacı Kirli Mevlüt'ün dükkanından zapt ettik. 

Olay aydınlandı. Ertesi gün Yargıtay Genel Sekreteri Büromuza geldi. "Hala şoktan kutulamadım. Bir ara beni de dövecekler diye korktum. Fakat gerçeği anlayınca da şaşırdım." diyordu. Çaycı Kadir de ona anlatıyordu; "Bizi hiç dövmediler, fakat başka bir suçtan başka bir adamı öyle dövdüler ki, sesi yeri göğü inletti." diyordu. Polis Memurum Cengiz'i söylüyordu. 

4 Ekim 2012 Perşembe

MESAJ

1999 yılı Asayiş Şube Ahlak Büro dan ayrılarak Eğitim Şube Müdürlüğü Atış Poligonu Büro Amirliğine ikinci defa tayın edildim. Ahlak tan ayrılmış, Atış Poligon Amiri olduğum için bir çok arkadaşlarım da hayırlı olsun için yanıma gelmişlerdi.

O zamanlarda cep telefonları yeni çıkmış, çok popülerdi. Herkes elinde taşırdı. Benim cep telefonum da masanın üzerinde dururken bir mesaj geldi. Açtım okudum ve çok duygulandım. Gelen mesaj beni etkiledi. Mesajda aynen şöyle yazıyordu;
"İslamin nurlu güneşi kalbine dolsun. Mekanınız Cennet, Hz Muhammed komşunuz olsun. Yolunuz açık ömrünüz uzun ve hayırlı olsun. Allaha emanet olun" diyordu. Böyle bir şey ile şimdiye kadar hiç karşılaşmadığım için çok heyecanlandım. Gönderen numaraya baktım, bende kayıtlı değil, tanımıyordum. Dışarı çıktım ve gelen telefon numarasını aradım. Bir bayan cevap verdi. Başkasına çektiği mesajın yanlışlıkla bana geldiğini söyledim.
"Hayır yanlış değil beyefendi, sen eski Ahlak Amiri filanca değil misin? Ben de genelev kadını filancayım. Sen bizleri tanımazsın fakat bizler seni çok iyi tanıyoruz. Sana toplu olarak gelecektik fakat yanlış anlaşılır, iyilik yaparken sana zararımız dokunur diye gelmedik. İki sene sayende rahat bir ömür yaşadık. Senin korkundan hiç bir pezevenk, hiç bir dost, post bizleri rahatsız edemedi. Sen bizlerin bir kravatını dahi takmadın. Hiçbir menfaat temin etmedin. Sana şimdiye kadar seni sevdiğimizi bildiremedik. Artık amirimiz değilsin, yanlış anlaşılmaz. Sana saygılarımızı ve hürmetlerimizi bildiriyoruz. Allah seninle beraber olsun" dedi.

Hiçbir şey diyemedim. Konuşamadım daha doğrusu. Telefonu kapattım. Lavaboya giderek gözlerimi kuruladım ve kendi kendime "Hayret yahu, benden memnun olanlar da varmış ta, benim haberim yokmuş" diye düşündüm. Bilseydim Ahlak Amirliğinden ayrılmaz, Müdür ayırana kadar çalışırdım. Arkadaşım boks antrenörü Celal Sandal "Nedir" diye çok ısrar etti. Konuyu anlattım. Mesajı okudu. O ve diğer misafirlerim de çok duygulandılar. Mesaj yüksek sesle okunurken ağlayanlar oldu. Biz o konuyu konuşup mütalaasını ederken bir mesaj daha geldi. O da telefonda konuştuklarımız mesaj halinde çekilmiş, bana bildirilmişti. Ve bir çok genelev kadını benim için göz yaşları dökmüşlerdi.

2 Ekim 2012 Salı

şiir GEÇECEK

Özlesem de gidemem ki, doğduğum yere,
Galiba ömrümüz hep uzaklar da geçecek.
Çok isterim hep orada olsam, ama ne çare,
Kader ayırdı bizi, hayatım zorda geçecek.

Resimlerine bakıp ta kendimi avutacağım,
Senden uzaklar da, bil ki seni arayacağım,
Fırsat olursa sana, kavuşmağa koşacağım,
Bilki seni özlerim, ömrüm darda geçecek.

Asla unutamam, hatıran, aklımdan çıkmaz,
Öten kuşlarının sesi, buralardan duyulmaz,
Sende geçen hayatım, bence hiç unutulmaz,
Özledim her şeyini, bu hasret nasıl geçecek.

Çamurlu yollar hala, izlerimi saklıyor ama,
Sakın 'ben yokum' diye, öyle virane kalma,
Bir gün gelir ki, hasret biter, sakın unutma,
Sonra belki kalan günlerim, sende geçecek.
                                        Recep Ali Öztürk
(Rize, Fındıklı, Ihlamurlu Köyü)