SAYFALAR

15 Ağustos 2021 Pazar

BARIŞIN SİMGESİ

Şimdi sizlere yakın tarihimizle ilgili bir şey hatırlatacağım. 6 Ağustos 1945' te Amerika Birleşik Devletleri tarafından Hiroşima’ya atom bombası atıldığı zaman burada yaşayan ve sağ kurtulan iki yaşlarında bir kız çocuğu var, Sadako Sasaki. Bu kız çocuğu 12 yaşlarına geldiği zaman atılan atom bombasının radyasyon etkisiyle kansere yakalanmış ve hastaneye yatırılmış. Hastalık bütün vücudunu kapladığından durumu çok ümitsiz fakat yinede doktor kontrolunda yaşatmağa çalışılıyormuş.

Hastanedeki doktorlar, küçük kızın öleceğini biliyorlar ve ölümü için gün sayarlarken, durumunu bilmeyen küçük Japon kız koridorlarda koşuyor, oynuyor ve diğer hastalara yardım etmek için çapa sarf ediyor. Ancak hastaların arasında kendisi gibi kanser hastası olan 80 yaşlarında yaşlı bir kadın var ve Sadako o kadını daha çok sevip ona yardım etmek istiyor, ölüm döşeğindeki bu yaşlı kadını hiç yalnız bırakmıyor. Kadın ölmeden hemen önce “Benim için çok geç, artık ölüyorum. Bizim inancımıza göre; eğer kanser hastası olan bir kişi kağıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her isteği kabul olur ve bu hastalıktan da kurtulur. Ben yapamadım, ömrüm yetmedi. Sen yap ve kurtul” der bu küçük Japon kızına ve son nefesini teslim eder, ölür.

Küçük Japon kız yaşlı kadının ölümüne çok üzülür ama yine de hayatta kalma arzusuyla geleneksel Japon sanatı olan origami ile kağıttan turna kuşları yapmaya başlar. İlk birkaç gün bir tane, iki tane, üç tane derken bir çok turna kuşu yaptığı halde, gittikçe bozulan sağlığı nedeniyle günler geçtikçe yaptığı turna kuşlarının sayısında azalma olur ve hayatta ki son saatlerini geçirirken ancak 644 adet turna kuşu yapabilir.

Bu hazin öykü önce yerel, sonra da dünya medyasında yer alır ve dünyanın dört bir yanından insanlar küçük kıza, origami usuluyle yapılan binlerce turna kuşu göndermeye başlarlar. Ama ne yazık ki küçük Japon kızın ömrü biter, gözleri kapanırken hemşireler ve hastabakıcılar, postadan çıkan yüzlerce origami kuşuyla odasına girerler. Küçük Japon kızı çoktan ölmüş, yüzünde tatlı bir tebessüm le yatağında cansız yatıyor. Postacılar aylarca kağıttan yapılmış turna kuşu taşırlar hastaneye. Sayısı milyonları bulan o turna kuşları şimdi Japonya’da bir müzede sergileniyor.

Bu olay Japonya’da 1943-1955 yılları arasında yaşayan Sadako Sasaki isimli 12 yaşlarında ki bir Japon kız çocuğuna aittir. Onu bilenler, eksik kalan 356 kağıttan yapılmış turna kuşunu hazırlayıp katladılar ve onunla birlikte gömdüler.

Sadako Sasaki’nin anısına Hiroşima’da bir de anıt yapıldı. Amerika Birleşik Devletlerinde’de Seattle Barış Parkına Sadako Sasaki’nin bir heykeli dikildi. Yanı Amerika’nın attığı atom bombasının tesiriyle ölen o küçük Japon Kızın heykeli.

Turna kuşu, o zamandan beri barışın ve nükleer sılahsızlanmanın simgesi olmuş. O günden sonra dünyanın her yanından insanlar rengarenk kağıtlardan binlerce turna kuşu yapıp, 6 Ağustos'ta Japonya'ya; Sadako Sasaki’nin heykeline konsun diye, barış için uçsun diye, nükleere karşı kanat çırpsın diye, nükleer silahsızlanma olsun diye, çocuklar ölmesin diye, şiddet bağımlısı dünya iyileşsin, savaşlar olmasın, insanlar birbirlerini öldürmesinler diye uçururlar.

11 Ağustos 2021 Çarşamba

GÖÇMENLER

Bu gelen 'göçmen veya mülteci' dedikleri insanları hiç izlediniz mi? Ellerini kollarını sallayarak sanki Himaliya Dağlarına kayak kaymağa gidiyorlarmış gibi uygun adımlarla tabur, tabur, eğitime giden kendi askerlerimiz  gibi sırıta sırıta ülkemize gelip giriyorlar. Hiç birinde yakalanma korkusu yok. 

Hiçbirinin elinde poşet veya çanta yok. Ne yeyip ne giyecekler? Bunlar mülteci, göçmen filan değil, olamazlar da. Sanki Türkiye de sıcak evlerine gelir gibi geliyorlar. Belki de Afgan da değillerdir. Bu gelenler kimlerdir? Gazeteciler kameracılar herkes görüyor, boy boy resim çekiyorlar da Güvenlik Güçleri bu adamları görmüyorlar mı? Korkarım hiç birinin kayıtları da yoktur yada yanlış kayıtlar vardır.
 
Hepsi aynı yaşlarda ve erkek. Hiç bayan ve çocuk yok. Hepsi kravatlarını sınır dışında çıkarmışlar, saçlarını taramışlar, sanki pigniğe gider gibi sınırlardan ellerini kollarını sallayarak, uygun adım koşarak geliyorlar. Tayin dğıtılacak askerler gibi. Pakistan, İran veya Irak’a değil de Türkiye ye neden geliyorlar? Bunlar normal savaştan kaçan insanlar mı? Yoksa eğitim görmüş askerler midirler? Sahi bunlar kimlerdir?

Yukarıda ki resime iyi bakıp inceleyin, bunların uzaktan yaya gelmiş bir halleri de yok. Göçmen olduklarına da inanmıyorum. Bunlar Türkiye ye girmeleri için özel olarak getirtilip hudutlarımıza yakın yerlerde bırakılmış, askeri eğitim görmüş kişilerdir. Doğru dürüst bilgi sahibi olan var mı? Yetkililer neden bir açıklama yapmıyorlar? Yoksa ülkemiz içten işgal mı edilecek? Bunların Türkiye ye gelmelerini kimler organize ediyor ve kimler izin veriyorlar? Kısacası neler oluyor?

Çok geç olmadan bunların toparlanıp sınırlarımız dışına çıkarılmaları gerekmektedir. Kanla kazandığımız bu ülkeyi ne olduğu belirsiz kişilere talan ettiremeyiz. Ülkemizde ki bütün yangınları ve huzursuzlukları çıkartanlar belki de bu insanlardır. Resimde ki ön saflarda yürüyenler belki de komutan takımı, nasılda gülerek Türk Milletine ‘Siz esas bu senaryoların sonunu görün. Esas o zaman şaşıracaksınız’ demek istiyorlar.

Bence hepsi de niçin geldiklerinin farkındadırlar. Allah aşkına hiç birinde mülteci görünüşü veya uzak yoldan yaya gelmiş çok zahmet çekmiş görüntüsü var mı? Hepsi damat gibi giyinmiş, tatile gider gibi Türkiye ye geliyorlar. 

Ey Türk Milleti! yeni senaryolar yazılmış olabilir. Onun için bu insanlara kesinlikle bulaşmayın ve bunlardan uzak durun. Tartışmalara hiç girmeyin. Bunların hangi millet olduklarını bilemem fakat hepsi özel olarak yetiştirilmiş militan askerler olduklarını anlıyorum. Yetkililer tarafından Türkiye de ki bütün mülteci denilen yabancılar hemen toplattırılıp sınır dışına bırakılmalıdırlar. Türkiye de yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Abhaza v.s. milletlerin milli iradesi bu yöndedir. Yanı Türk milleti böyle istiyor. Milli İrade her kuvvetin üstündedir. 

8 Ağustos 2021 Pazar

ÇOK KOMİK

Bunlarda komik olanlar;

Mezarlık girişinde, “ Biz de gezerdik siz gibi, Siz de geleceksiniz biz gibi..” yazıyor.

Adam ölmüş hâlâ laf sokuyor.

*********************

Kebapçıya, “Abi Urfa ile Adana arasında ne fark var? “ diye sordum.

“300 kilometre” dedi.

Sustum, lahmacun söyledim, yiyorum.

***********************

Ben sineği öldürmemek için camı açıyorum. O gidip arkadaşlarını getiriyor, şerefsiz.

***********************

Mantara bile kültür veren Rabbim, sana vermediyse, vardır bi bildiği..! 

Doğru insanı bulduğunuzda beni de çağırın ne olur.

Neye benziyormuş şu, bi bakıyım. Meraktan çatlayacağım valla..

************************

“Erkeklerin hepsi odun” diyen kızlar, sabah o kadar makyajı ormana gitmek için mi yapıyorlar?

*******************

Doktora gittim, “Ağrı nerde?” dedi. Doğu Anadolu Bölgesinde” dedim.

Oksijen tüpüyle kovaladı beni. Salak mıdır nedir?

*************************

Bir erkeğin en lezzetli yeri başının etidir. Milyonlarca kadın yanılıyor olamaz.

**************************

Uzaydan astronot kağıda şunu yazmış. “Burada Tanrı falan göremiyorum!” Aşağıdan efsane bir yorum gelmiş.

“Oksijen tüpün bittiği zaman göreceksin ! Alıntı.