SAYFALAR

15 Mart 2022 Salı

YÜZBAŞI FARUK

Cumhuriyetten önce Osmanlı İmparatorluğu yıkılmak üzereyken İngilizlerin İstanbul'u işgal ettikleri sırada yaşanmış bir olay;

Osmanlı İmparatorluğu İstanbul Hükümeti Harbiye nazırı Ziya paşa her zamanki yumuşaklığı ile ''Beyler'' dedi ,''İngilizlere kafa tutmayınız. Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit'i tekrar işgal ediverdiler.''
Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü:
-Emrettiğiniz yüzbaşı göründü efendim.
-İçeri Al
Nazır, subaylarına bilgi verdi;
-Az önce sözünü ettiğimiz talihsiz olayın faili.
Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasından hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi.
-Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.
Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle,
-Oğlum, dedi. Dün akşam Beyoğlu'nda İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller'i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğrumu?
-Evet efendim doğru.
Nazır dürüst subaya babacanca yol gösterdi.
-Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?
-Hayır efendim gördüm
Nazırın canı sıkıldı.
-Niye selamlamadın öyleyse, selamlamanız için emir verilmişti.
-Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım paşam, askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?
Ziya paşa derin bir kederle elini açtı.
-Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile olayı kapatalım.
Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı.
-Paşam birde beni dinlemenizi rica ediyorum.
Nazır bıkkınlıkla;
-Söyle bakalım. dedi.
-Balkan savaşında teğmendim. Çanakkale de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbem de binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin özür dileyemem.
Harbiye nazırı bozuldu
-Anlamadın galiba Harbiye nazırı olarak emrediyorum.
Yüzbaşı sükunetle
-Anlıyorum efendim dedi,
Apoletlerini bir hamlede söküp masasına bıraktı.
-Artık emirlerinizi dinlemek zorunda değilim!
Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul'u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü.

Gözleri dolarak yüzbaşıya selam durdular. 

Alıntı Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman 

11 Mart 2022 Cuma

ADALET MÜLKÜN TEMELİ

Mısır’da Selahadin-i Eyyûbi zamanında emirlik ve kadılık yapan Karakuşi isimli bir Kadı varmış. Bu Kadı enteresan kararlar verdiği için hükümlerine Hükm-i Karakuşi derlermiş.

Hani bir dava önüne gittiği zaman dava dosyasını okumadan eliyle tartıp, "Avrak ağırdır, idamına; veya avrak hafiftir." beraatına diyen kadılar var ya onlardan.

Bir gün Karakuşi Kadı, Kahire de bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş. Etrafa bakınca anlamış. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Karakuşi Kadı, Fırıncıya:

“Ben bunu aldım, evime yolla da akşam yerim.” Demiş

Fırıncı, ‘ördek başkasınındır filan demişse de dinletememiş kadıya. “Ördek, uçar cinstir, sahibine uçtu dersin.” demiş Kadı. Hem Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp yollamış Kadı’nın evine.

Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:

“Hani bizim ördek?” Fırıncıya sormuş.

Fırıncı, “Ördeğin uçtu.” Deyince, adam “Kesilip temizlenen ördek uçar mı?” demiş. Fırıncı Karakuşi Kadı isterse uçar demiş ve kavga da başlamış. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış. Gayrimüslim de peşinden kovalamağa...

Bir duvardan atlarken, bilmeden hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da balta elinde fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerinden koşmağa başlamış. Sokalar da bir hengamedir devam ederken, zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar.

Kadı durumu anlamak için sırayla ifade almağa başlamış.

Ördeğin sahibi,

“Bu adam ördeğimi hiç etti” diye şikayetçi olmuş.

Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:

“Ne yaptın bu adamın ördeğini?”

Fırıncı

“Uçtu” demiş.

Kadı, kara kaplı kitabını açmış:

“Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil, normal” diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş.

Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa da sormuş. Onun şikayetine de kara kaplı kitaptan bir madde bulmuş:

“Her kim, bir gayri müslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla.”

Davacı:

“Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?” diye sorunca Karakuşi Kadı’ye

Kadı Hazretleri “Şimdi Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.” Tabii gayrimüslim iki gözünden de olmamak için şikayetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.

Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:

“Tamam, Karını vereceksin, bu adam ile dört ay evli kalacak, düşen çocuğun yerine yeni çocuk koyacak.” Deyince o adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye:

“Senin şikayetin nedir bre?” Yahudi bir süre düşündükten sonra ellerini açmış,

“Ne diyeyim kadı efendi, adaletinle bin yaşa Sen, emi !” demiş.

GİT BOYU KISA BİR BOYACI BUL !
Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış... Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış...

Sabah olunca, hırsız doğru Karakuş Kadı’nın yanına kendisi gitmiş, halini gösterip şikayetçi olmuş. "Kadı efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!" demiş.

Kadı da pek anlamamış: "Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?" diye sormuş. Hırsız da, "hayır kadı efendi, bir dinleyin.” Bunun üzerine Karakuşî Kadı, "anlat bakalım!" demiş.

Hırsız başlamış anlatmaya; "Ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım... Tamam hırsızlık suç ama cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!"

Karakuşî Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: "Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!"

Ev sahibi şaşırmış: "Aman efendim, balkonun korkuluğunu Marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?"

Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş, Marangoz gelmiş. Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; "Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!" demiş.

Kadı emretmiş: "Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!" demiş. Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor: "Kadı efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!"

Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: "Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!" Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş: "Götürün bu herifi asın!"

Biraz sonra cellat gelmiş: "Kadı efendi, bu boyacının boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!"

Kadı elini sarığına dayamış, biraz düşünüp çözümü bulmuş:

"Git, kısa boylu bir boyacı bul, yerine 
onu as!"

SUÇLU
Karakuşî bir gün hapishaneleri teftiş eder. Herkese suçunu sorar. Sekiz kişi hariç diğerleri masum olduklarını söylerler. Diğer sekiz kişiyse, suçlarını itiraf ederek: ‘’Biz suçluyuz! Elbette cezamızı yatar çekeriz.” derler.

Bunun üzerine Karakuşî zindancı başına şu emri verir: ‘’Şu sekiz suçluyu derhal sokağa atın ki burada kalan bunca masumun ahlâkını da bozmasınlar!’’

Halbuki hukuk herkese eşit uygulanmalı ve suçlu suçsuz iyi tespit edilip cezayı müeyyideler ona göre adil uygulanmalıdır. Keyfi uygulamalar mülkü yok eder. Nice devletler keyfi uygulamalar yüzünden bugün yok olup gitmişlerdir.

5 Mart 2022 Cumartesi

KAHRAMAN 57. PİYADE ALAYI

57. Piyade Alayı Sancağının esası nerede bulunduğu bilinmemektedir. Hakkında bir çok söylentiler var. Avusturalya veya İngiltere’ye götürüldüğü en yakın ihtimallerdendir.

57. Piyade Alayın tamamı Çanakkale'de şehit olduğu söylense de gerçek böyle olmamıştır. Yanı 57. Alay yiğitlerinin yekünü Çanakkale de şehit olmadı.

19. Piyade Tümenine bağlı üç alaydan biri olan 57. Alay, 1 Şubat 1915’de Tekirdağ’ın Yarkışla mevkiinde kurulmuştur. Bu şanlı birliğin kahraman kumandanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’dir.

57. Alay kurulduktan 22 gün sonra, 23 Şubat 1915’te Çanakkale’ye doğru yola çıkmış ve 25 Şubat 1915’te Eceabat’a gelmiştir. 19. Piyade Tümeni’nin bağlı olduğu, 5. Ordu’nun Enver Paşa tarafından kurulmasının ardından 57. Alay,  yedek kuvvet olarak 26 Mart 1915’te Bigalı Köyü’nde beklemeğe başladı. 24 Nisan 1915 tarihine kadar 57. Alay, Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından Bigalı Köyü’nde sürekli eğitime tabi tutuldu.

57. Alay, Bigalı Köyü’ndeki eğitim ve tatbikatlarını sürdürdüğü sırada 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istendi fakat düşman kuvvetlerinin çıkartılacağı noktaya en yakın yerlerden birinde olması nedeniyle, Mustafa Kemal 57. Alayın Bigalı Köyü’nde kalmasına direndi ve 57. Alay, Bigalı Köyü’nde kaldı.

25 Nisan 1915 Pazar sabahı, Mustafa Kemal, düşman çıkartmasını haber alır almaz, kendisine verilecek emri beklemeden 57. Alayı Conkbayırı’na doğru hareket ettirdi. 3 tabur ve bir dağ bataryasından oluşan yaklaşık 3000 subay ve askeriyle 57. Alay, bizzat Mustafa Kemal’in yönetiminde kendisinden çok daha büyük bir düşman gücüne karşı saldırıya geçti.

57. Alay, çatışmalarda mevcudunun üçte ikisini kaybetmiş, savaşın ortasında takviye edilmiştir. 13 Ağustos 1915'te 57. Alay komutanı olan Hüseyin Avni Bey, karargâha düşen bir top mermisiyle şehitlik mertebesine ulaşmıştır.

Hüseyin Avni Bey’in yerine atanan Binbaşı Hayri Bey, alayı Keşan bölgesinde konuşlandırmış ve Alay, eksikleri giderildikten sonra 19. Tümenle birlikte 15. Kolordu bünyesinde Galiçya Cephesi’ne gönderilmiştir.

57. Alay, Galiçya Cephesi’nde de çok büyük kahramanlıklar göstermiş, alayın mevcudunun çok büyük bir kısmı buradaki çatışmalarda şehit düşmüştür. Mevcudu sadece 1100 kişi kalan 57. Alay, cephe gerisine alınarak eksikleri bir daha giderildikten sonra yeniden cepheye gönderilmiş fakat Rusya’da patlak veren Bolşevik Devrimi’nin ardından Galiçya Cephesi’ndeki savaş sona ermiştir. 57. Alay bağlı bulunduğu 15. Kolordu ile bu sefer Sina ve Filistin Cephesi’ne yollanmıştır.

57. Alay burada da çok büyük kahramanlıklar göstermesine rağmen İngilizler tarafından çembere alınmış ve mevcudu iki gün içerisinde sadece 260 a düşmüştür. Megiddo Muharebesi sırasında ise 57. Alayın kalanı İngilizler tarafından esir alınmış ve ALAY imha edilmiştir.

Bu kahramanların anısına o günden beri Türk ordusunda 57. Alay yoktur. Türk Askeri okullarında yoklama esnasında Mustafa Kemal’in okul numarası 1283 ve 57. Alay okunduğu zaman bütün öğrenciler “BURDA” diye bağırırlar. Dünyada en çok madalya sahibi olan alay 57. Alaydır ve dünya milletleri tarafından, en kahraman askeri birlik olarak 57. Alay kabul edilmiştir. Bütün Komutan ve Erlerini, hepsini saygı, minnet ve hürmet duygularımla yad ediyorum. Ne mutlu size! Ne mutlu Türküm diyene!