SAYFALAR

28 Kasım 2022 Pazartesi

GERÇEK BİLDİĞİN

Yıl 1987 veya 88 Ankara Emniyet Müdürlüğü eski bina. Yeni bina filan yok. Daha yeri yurdu da yok. Bir iki yıl sonra Et Balık Kurumu orada Emniyete bitişik olan yerini bağışladı da yeni Ankara Emniyet Müdürlüğü Fransa da Paris Emniyetine eş olarak yapıldı fakat iki üç sene sonra yine emniyet teşkilatına cevap veremez oldu. Yanı anlayacağınız teşkilat yeni yapılan Ankara Emniyet Müdürlüğü binasına sığmadı.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Eski Hırsızlık Bürosu, eski bina dördüncü katta iç içe iki oda ve karşısında bir amir odasıyla, Ankara da ki hırsızlık olaylarına karşı hizmet veriyordu. Aynı katta Asayiş Şube Müdürü, Cinayet Büro ve Yandol gibi bazı kısımlar da bulunuyordu.

O yıllarda Asayiş Şube Müdürü kendisine çok saygı duyduğum ve birlikte çalışmaktan zevk aldığım Sayın Bahri Baykal dı. Hopa’lı olduğu söylenirdi ama işin doğrusu nereli olduğunu tam olarak kimse bilmezdi. Hırsızlık Büro yanı bizim Büronun Amiri de Sivas lı Başkomiser Turan Güder di. Benden çok eski, Hırsızlık Büro da polislik bile yapmış, Ankara'nın her tarafını çok iyi bildiği gibi sabıkalılarında kimlik bilgilerini ve ev adreslerine varana kadar hepsini hafızasında tutardı. O adeta bu işin fröfesörü olmuş canlı bilgisayar gibiydi. Bilgisayar dedikte o zaman bilgisayar da yoktu. Tamamen eskimiş, üzerine yazılmış çizilmiş büyük bir fihrist vardı ve sabıkalılar bu deftere kayıt edilirdi.

Her gün sabah saat 09.00 da nezarette ki suçlular Büroya çıkarılır, tüm hırsızlıkta bulunan polisler suçluları görmeleri ve tanımaları sağlanırdı.

O günlerde Ankara da zengin bölgelerde her gece en az 10-12 hırsızlık olayları olur ceraim numarası alırdı. Bazı olaylara da 'çok görünmesin' diye ceraim vermezlerdi. Hatta İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin evine bile girmişler, Bakan da hırsızlardan şikayetçi olmuştu. Bizler de görevli arkadaşlar hırsızlarla baş edebilmek için canla başla koşturur fakat başa pek çıkamazdık.

Bir gün Müdürümüz Bahri Baykal beni çağırdığını söylediler. Allah Allah bu sıra dışı bir şeydi. Genel de ekip amirlerini hiç çağırmaz, gerekli emirleri kısım amiri vasıtasıyla iletirdi. Böyle ekip çağırma işi ya işlenen bir suçla ilgili, veya özel bir görev verilecekse mümkün olabilirdi. 

Ekip arkadaşlarıma sordum "Benim bilmediğim bir durum varsa söyleyin!" diye. Çünkü öyleydi bizde kural. Ekip arkadaşlarından biri, başka bir yerde bir suç işler, senin haberin olmasa da, gelir o ekibin amirinden  sorarlardı, o suçu. 

Arkadaşlarımın temiz olduklarını anlayınca hemen önümü ilikleyip vurdum kapısını girdim içeri “Buyrun sayın Müdürüm, beni emretmişsiniz” dedim. “Kızılırmak Sokak nerede?” diye sordu. Bizler de hırsızların peşinden koştura koştura Ankara da bütün sokakların nerelerde olduklarını  aşağı yukarı tamamını biliyorduk. Hemen hiç teredütsüz “Küçükesat semtinde.” Dedim. Artık Müdür Beye bir ihbar mı gelmişse veya neyse “Maltepe de değil mi Komiser?” dedi. Ses tonundan bana biraz kızdığını anladım.

Ben de ekibimle birlikte iki üç gün önce Küçükesat Kızılırmak Sokakta bir çalışma yapmıştım. Onun için gayet emin olarak “Hayır efendim, Küçüesat ta” diye ısrar ettim. “Çık dişarı Başkomiserinle birlikte gel.” Dedi. Çıktım ve koridorda yürürken, Başkomiser de galiba beni bekliyordu, görünce çağırdı ve hemen sordu “Müdür Bey sana ne dedi?”

"Kızılırmak Sokak nerede Başkomiserim?" diye bende ona sordum. "Müdür Bey Maltepe de olduğunu söylüyor.” Dedim. “Sen ne dedin Recep Bey? Küçükesatta demedin mi? Kızılırmak Sokak Küçükesat tadır, yoksa bilmiyor musun?” dedi. “Evet ama o Maltepe de dedi. Ben Esatta deyince bir de bana kızdı.” Dedim.

Başkomiser önüm de ben arkasında kapıyı çalıp hemen Müdür Beyin makamına girdik. İçeri girer girmez ona da “Turan Bey Kızılırmak Sokak nerededir?” diye sordu. Turan Bey hiç tereddütsüz “Maltepe de Müdürüm!” dedi. Bir den şoke oldum kaldım.

Müdür Bey bana döndü ve “Kızılırmak Sokak nerde imiş, öğrendin mi, komiser?” dedi. Ben daha bir şey demedim, daha doğrusu diyemedim. Bana bir oyunmuydu? O sokakla ilgili ne olmuştu? Hiçbir şey de bilemedim. Yanı Müdür Bey de onunla ilgili bir şey açıklamadı.

Dışarı çıktığımız zaman; “Başkomiserim hani Kızılırmak Sokak Küçükesat ta idi, az evvel bana öyle söyledin, sonra neden Müdür Bey'e Maltepe de dedin?” diye sordum. Başkomiser gülümsedi ve; “Recep Bey, sen bizi açığa mı aldıracak sın? O Müdürdür, o ne derse doğrudur. O her zaman haklıdır. Bunca senelik polissin, sen daha anlayamadın mı?” dedi. Hayda bir daha şoke oldum.

Daha sonra hemen Ankara haritasından baktım. Evet Kızılırmak Sokak Küçükesat ta fakat aynı isim de bir de Maltepe de Anıt Caddesini kesen kısa bir Kızılırmak Sokak daha var. Müdür Bey de haklıymış ve bilerek bizleri mi denedi onu da bilmiyorum.

Bu olaydan çıkardığım bir ders var, sizlere de söyleyim; bazı zaman gerçek bildikleriniz bile doğru değildir. Kuvvetli ve güçlü olan ne derse o doğru olur. İtiraz ederseniz, hep yalnız kalır, haksız olur, zarar görürsünüz! Bazı şeyler büyüklerin işine gelirse, onların durumlarına göre doğru sayılır. Bilginiz olsun.

 

19 Kasım 2022 Cumartesi

HAYAT VE YAŞAM

Hayatta yaşam üç devreden oluşur; Dün, bugün ve yarın. ‘Dün’ geçmiş, ‘bugün’ şimdi, ‘yarın’ gelecek. Bu üçü birbirini tamamlar. Dün olmadan, bugün, bugün olmadan da yarın, yanı gelecek olamaz. 

Gündüzün bitimi gece, gecenin bitimi de gündüz olarak birbirlerini takip eder, gider. Yıllarla aylarla ifade edilir sonra. Hayat dediğimiz budur işte.

İnsanlar kötü alışkanlıklarıyla birlikte gelmezler dünyaya. Kötü alışkanlıkları dünyaya geldikten sonra edinirler. İnsanın bilmesi gereken çok önemli hayatı meseleler vardır. Bu meseleleri çocuk ailesinde anne babasından öğrenir. Bir insan başkaları tarafından değerlendirilirken önce ailesinin durumuna bakılır ve ona göre; iyi aile çocuğu, kötü aile çocuğu, diye vasıflandırılır.

Baba veya anne sigara içiyorsa, çocukta mutlaka içmeği dener. Bir evde akşamdan aile bir araya toplandıkları zaman, neden çok bahsedilir, en çok ne konuşulursa, çocuk onu kavrar ve ona ilgi duyar. Anne baba öğretmense eğitimden, doktor ise, tabiplikten, bilimden, eğer asker ise askerlikten polisse polislikten, çoban ise çobanlıktan konuşmalar olur ve çocukta onları dinlediğinden, o yönde meyil göstermesine olanak sağlar. 

Eğer aile hırsız ve dolandırıcı ise, akşamları evde tüm konuşmalar hırsızlık ve dolandırıcılık üzerine olur ki, çocuk ta hırsızlık veya dolandırıcılığa ilgi duyar ve ona meyil başlar.

Aile durumu bazı hallerde çocuğa iki türlü etki eder. Baba sarhoşsa çocuk babasına bakarak, ya o da içki içip sarhoşluğu veya onun hareketlerini beğenmeyip hiç içki içmez, doğru yolu seçer. Veya işçi olan bir ailenin çocuğu, anne babanın çektiği eziyetlerden ders alır, okuyup başka türlü yaşamak için, başka yollar aramağa yönelir.

Bazı bilgiler de çocuğa çevresinden geçer. Arkadaşları ve çevre de çok önemlidir. Bu konu da birçok söz var ama bir tanesi var, hiç yabana atılmaz; ”Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyim.”

Daha sonra okullar çocukların eğitim yuvalarıdır. Bir çok hayatı ve mesleki bilgileri okullarda öğrenirler. Okullarda kötü alışkanlıklar edinmiş eğitimciler de vardır. Çocuk onlardan da bazı kötü beceriler kapar veya bilinçli olarak bu yola itilir. Dünyaya gelip te bir defalık yaşayacak oldukları hayatları berbat olur. Belki de yarın bir daha düzelemezler.

İnsan evlenirken de doğru karar vermesi lazım. Küçük yaşta evlenirse veya anne babanın zoruyla evlenirse, bu evlilik pek fazla yürümez, az zamanda son bulur.

Alışkanlık ilk etapta hoşa giden bir şeye duyulan ilgiyle başlar. Telkinle gelişir ve artık insan bazı iyi veya kötü huyların esiri olur. El kol gibi bedene bağlı hareket alışkanlıkları o hareketlerin çok kez tekrarından sonra beyin tarafından benimsenmesi ve kişiye mal edilmesi ile oluşur. Futbol, basketbol, güreş, boks vs. gibi sporlar bu kategoride sayılabilirler. Vücut bir hareketi kendine mal edebilmesi için, o hareketin bir çok defa tekrarlanması ve beyinde yer etmesi gerekir. Sadece uyuşturucu bağımlılığı, tekrarına gerek olmaz. Bireyin bir tek kez denemesiyle uyuşturucu alışkanlığı kişiye mal olur ve o kişi  madde bağımlısı olur, bir daha asla kurtulamaz. 

Alışkanlıklar kişiyi terk etmezler. Ömür boyu kişi ile birlikte olur ve kişiye de olumlu veya olumsuz çok büyük etkileri olur. Neticesi kötü olan ve bir daha geri dönüşü olmayan alışkanlıklar insan ruhunda yıkım yapar. İntiharlara bile sürükler. Kötü alışkanlıkları olan insan, topluma yararlı değil, bilakis topluma zararlı bir kişi olur.

Hayat dünün geçmişi, bugünün yaşananı ve yarın onun devamıdır. Hayat düne göre dizayn olur ve dün, bugün, yarına göre de bütün alışkanlıklar, bilgi ve beceriler ile birlikte akar gider. Bazı şeyler iyi veya kötü bugünden mal edilir ve yarın ki yaşamdan hiç silinmezler. Kişinin yaşamını mutlaka etkiler geçmiş. İnsan başladığı o kötü alışkanlığı istese de bir daha hayatından silip atamaz. Mesela sigara içmek alışkanlığı, kumar oynamak alışkanlığı, kız ve erkek çocuklar için kötü yola düşme alışkanlığı.

Velhasıl birey dünyaya geldiği zaman, ne yapacağını bilmeyen, günahsız, masum bir varlıktır. Hayatın zaman ve yaşam evrelerinde, yukarda saydığımız etkenler onu iyi veya kötü yönde şekillendirir. 

Hayat üç vakittir. Dün, bugün ve yarın. Geçmiş tekrar geri satın alınamaz. Düzeltmek için yeniden yaşanıp tamir edilemez. Ve yanlış yapanları da hiç af etmez. Bu en büyük gerçeklerinden biridir hayatın. 
Pişman olacağınız bir şeyi bugün yapmayın ki, yarına temiz ve huzur içinde giresiniz ve yaşadıkça hep temiz bir dün ve geçmişiniz olsun. 

İnsan yaşarken daha çok hata ve kötülüğe meyillidir. Bugünü hatasız yaşamak ve yarına temiz çıkıp, hayatı öyle devam ettirmek zordur. İnsan; bir kez yaşayacağı bu hayatını, kazasız, belasız, düzgün bitirmesi, hakikaten çok büyük bir şanstır veya çok büyük bir akıl ve irade işidir. Saygılar…

12 Kasım 2022 Cumartesi

VAKTİ ZAMANI

Vaktiyle bir derviş gider oturur berber koltuğuna ve “Vur usturayı keş saçlarımı berber efendi,” der.

Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Bir tarafı bitirir ve diğer tarafa başlayacakken, mahallenin kabadayısı birden içeri girer.

Doğruca dervişin yanına gider, dikilir ve başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:

"Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım!" diye bağırır.

Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Yerinden kalkar, kabadayı koltuğa oturur ve traş olmağa başlar.

Fakat kabadayının traş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder, derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.' diye.

Nihayet traş biter. Kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir.

Berber dervişe bakar ve sorar:

"Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"

Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:

"Vallahi ben gücenmemiştim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Ama kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı ki böyle yaptı!" der.

Ne demiş Yunus Emre;

"Olsun be aldırma Yaradan yardır,

Sanma ki zalimin ettiği yanına kârdır.

Mazlumun ahı, indirir şâhı,

Her şeyin bir vakti, zamanı vardır."