SAYFALAR

9 Kasım 2023 Perşembe

TEK DERTLERİ TÜRKLER

OLANLARA TEK SEBEP, DİN GÖMLEĞİ GİYDİRİLMİŞ İHANET!

Sevgili dostlar,

Ülkenin içinde bulunduğu içler acısı durum hepimizin malumudur.
Bugünlere gelinmesinin tek nedeni hiç tartışmasız komuta merkezi dışarıda olan taşeron siyaset ve yıllarca uyguladığı din ceketi giydirilmiş ihanettir.

Kurtuluş savaşının kuyruk acısını unutmayan emperyal güçler, cephe savaşıyla yok edemeyeceklerini anladıkları Türk vatanını 1923’ten itibaren, yalan ve dalap dolaplarla kendi insan gücüyle yok etmeye karar vermişlerdir.

Bunun böyle olduğu 1923-2000 yılları arasında, ısrarla telaffuz etmiş oldukları sözlerden bellidir.

İşte o sözler ve sahipleri:

"Türklerin din adamlarını ele geçirip, kullanabilirsek, onlara kendi devletlerini yıktırabiliriz." Winston Churchill

"Türkler bir devlet kurdu. Bir asker yeniden Türkleri diriltti. Ancak kutsal amacımızdan vazgeçmeyeceğiz. Türkleri İslamla yıkacağız. İngiliz istihbaratının birinci görevi budur.." Lloyd George

"Türklerin yolları İslam ile kesilebilir. Bu milleti ne kadar karanlığa itersek, bölgedeki çıkarlarımıza o kadar hizmet etmiş oluruz.." Joseph Grew

"Yapılması gereken Atatürk ün hem din, hem de kürt düşmanı olduğu fikrinin yayılmasıdır.." Kurt Ziemke

"Türkiye Atatürk ün mirasını reddetmelidir.." Samuel Huntington

"AtaTürkçülük öldü, nurcular ileri.." Paul Henze

"Kemalizme son verin. Osmanlı ile övünün.." Graham Fuller

“Atatürk yüzünden, planlarımızı yarım yüzyıl ertelemek zorunda kaldık.." David Rockefeller

"Mustafa Kemal, bizim temsil ettiğimiz dünyanın en büyük düşmanıdır.." Guy Rothschild

"ABD kontrolunda bir halife ile İslam dünyasını yönetmek, bizim için en masrafsız yoldur." Bill Clinton

Ve nihayet hayalleri gerçekleşmeye başlamış ve kapanması gereken bir parantez olarak gördükleri Cumhuriyetin tam da arzu ettikleri gibi 100. yılına yetişmiştir.. Şimdi sıra bu hayali meşru hale getirecek altın vuruşu yapmaya yani köklü bir anayasa değişikliğine gelmiştir..

Bu günlerde gündeme getirilerek olumlu bir toplum algısı için “Sivil Anayasa” söylemiyle ortaya atılmıştır. İtirazların erken başlayıp tırmanmaması için de içeriği sır gibi saklanmaktadırlar. Anlaşılan odur ki önceden olduğu gibi yine bir oldu bittiyle meclisten geçirilmeye çalışılacaktır..

Ülkesini, milletini seven hiçbir vatan evladı buna izin vermemelidir..

Buna itiraz etmenin demokratik yolu ise ancak güçlü bir topyekün siyasi muhalefetle mümkündür.!

Gün; biran evvel siyasi ideolojik ayrımcılığı terk etme, milli bir siyasi ittifak çatısı altında toplanma ve ülkenin geleceğine sahip çıkma günüdür.! Alıntı Dr. Vecdet Öz


2 Kasım 2023 Perşembe

BİLİNMESİ GEREKEN GERÇEKLER

Osmalı' yı 1299 da, Oğuz Türklerinin Kayı Boyundan Osman Bey kurmuştur.

1299 da kurulmuş, 1579 kadar 3 asır YÜKSELMİŞ.

1579 dan 1699 kadar, 1 Asır DURAKLAMIŞ.

1699 dan 1919 kadar GERİLEMİŞ VE YIKILMIŞTIR.

Gerçekte iki farklı Osmanlı vardı.

1- Halifeliğe kadar olan Osmanlı.1299-1517 namı diğer Türk İmparatorluğu

2- Halifeliğin alınmasından sonraki Araplaşan Osmanlı İmparatorluğumuz.

Ve Araplaştıkça daha çok batan koca Osmanlı İmparatorluğumuz.

Aslında Türkler için her şey güzel gidiyordu.

Ta ki Halifelik sevdasına düşülene kadar. O günkü şartlarda Halifeliği olmazsa olmaz gören Yavuz Sultan Selim ile akıl hocası Şeyh İdris-i Bitlis-i ve diğerleri

Memlüklülerin elinden Abbasi halifeliğini almak için Mercidabık ve Ridaniye savaşlarını tertip ederler. Bu savaşların sonunda, kılıç zoruyla artık halifelik Türklerin elindedir. 1517

Ama çok büyük bir sorun vardır, Arap dünyası halifeliğin kendilerinden alınmasına şiddetle karşı çıkar ve Türk halifeye biat etmek istemezler.

İşte bu sorunu çözmek, Arapları, Türk halifeye bağlamak için Arapların da kabul edeceği bir orta yol bulurlar. Mısır’dan ve Arap diyarlarında seçilen iki bin civarında ulema, Mollanın, Ebu Suud Efendilerin İstanbul’a getirilerek, para, mal, mülk, arazi de verilip kalıcı olarak yerleşmeleri sağlanır.

İmparatorluğu Araplaştırmak, diğer bir değişle, Türk İslam’ı terk edilerek, Arap İslam’ına doğru evrilmesini, dönüştürülmesini sağlamak konusunda anlaşırlar.

Bu projeyi Araplar da destekleyince proje hayata geçer ve maalesef bundan sonra artık imparatorlukta 'bugün de kısmen olduğu gibi' Türk kelimesi yasaklanır.

'Türk’üm -Türkmen'im!' diyen Kızılbaş diye aşağılanır, dışlanır ve kafası kesilir. Bu dönem de sadece Kuyucu Murat Paşanın 'Türk’üm - Türkmen’im!' dedikleri için kafalarını kestirip, kuyulara doldurduğu insan sayısı 158 bindir.

Maalesef Osmanlının son 350 yılı ilk 250 yılın aksine Türklere zulüm etmekle geçer, sıkı bir Arap taraftarı mezhepçilik kurulur. 1603 yılına gelindiğinde artık Ehli Beyt Türk Tekkeleri yasaklanır kapatılır, yerine Halid-i Nakşi Kürt-i Tekkeleri kurulur.

Yine bu dönem Arap ve Kürtlere sayısız imtiyazlar verilir, 1839 birinci Tanzimat Fermanına kadar Kürtler askerlikten bile muaf tutulurlar. Kürtlere Şah İsmail diyeti ödenir. Yine bu dönem Türkler, saraydan, ordudan ve müesses nizamdan tasfiye edilir.

Türklerin askeri ve siyasi gücünü kırmak için bu Arap mollaların fetvalarıyla, serdengeçti birlikleri sadece Türklerden oluşturulur ve en ön safta savaştırılır, böylece öldürtülür, ganimet bile vermezler Ganimeti de saraylardaki Arap mollalar ile işbirliği yapan yeniçeriler kendi aralarında paylaşırlar.

Ordudan, saraydan ve müesses nizamdan yavaş yavaş tasfiye edilen, kafası kesilen, sürgün edilen Türklerin bir kısmı bu mollalara kızar ve canını kurtarmak içinde Kürtleşmeyi ana stratejik hedef olarak seçerler. Bu aşiretler ve boyların en büyükleri; Avşarlar, Halaçlar, Mukri, Bayat, Beğdili, Evya ve Yıva lardır.

Buna tarihimizde 'Ekrad Türkmanlar' denir.

Yine Kelkit’ten Hakkâri’ye kadar olan bölgede yaşayan Akkoyunluların büyük bir kısmı İran’a kaçarlar. Bugün dünyanın en büyük Türk nüfusunun yaşadığı başkent Tahran’dır

Bu meşhur mollalarımız her seferinde yeni bir fetva ile Osmanlı nın matbaaya kavuşmasını engeller. Ta ki Batı Rönesans’ının aydınlığından 240 yıl sonra 1727’de İbrahim Müteferrika’nın çabaları ile matbaaya kavuşuruz.

11 Eylül 1683

Şimdi açıkça şu soru sorulmalıdır;

1299’dan 1683 Viyana Bozgunu’na kadar savaştığı tüm savaşları kazanan bir 'Türk imparatorluğu' Osmanlı varken; Neden son 250 yılda girdiği tüm savaşları kaybedip, bir de kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmıştır?

Osmanlı bu dönem; yani yaklaşık son 250 sene, 1683 Viyana Bozgunu’ndan, nihayet 1922’de Ankara, Haymana Ovası’nda yapılan Sakarya Savaşını kazanana kadar tüm savaşları kaybetmiştir.

Acaba; Halifelik ve akabinde yürütülen Türk düşmanı, Arap tipi mezhepçi politikalara dönülmeseydi Koca bir imparatorluk batar mıydı?

Ve yine; Yunus Emrelerin, Hacı Bektaşilerin, Seyit Gazilerin, Ahmet Yesevilerin. İslam’ı, İslam değil miydi?

Osmanlıyı kuran Şeyh Edebalilerin İslam’ı, Akşemseddinlerin İslam’ı İslam değil miydi de Ebu Suudlara teslim edip batırdık koca İmparatorluğu.

Bugün de aynı sürecin devam etmesi, Tarihten hiç ders almadığımızı göstermektedir.

Pir-i Türkistanlı Ahmet Yesevi der ki: "Din bir seçimdir, ama Türklük kaderdir!”

İşte bu yüzden Arap sevici mezhepçi değil, Cumhuriyet çiyiz, Türk'üz, Atatürkçüyüz .

Ne Mutlu Türküm diyene.

Ve istedim ki bütün bunları Türk gençleri öğrensin ve ona göre, adımlarını denk atsın! Alıntı

29 Ekim 2023 Pazar

YALANA İNANAN ÇOK

Biri bir yalan söylese, dönüyor dolaşıyor, söyleyenin önüne geldiği zaman, o yalana ilk söyleyen de inanıyor ve artık o yalanı kim söylemiş bilinmiyor. Evet diyeceksiniz ki 'Dünya zaten yalan' fakat ben yaşadığım müddetçe bazı doğrulara da rastladım. O doğruları de iyi değerlendirmek lazım.
Rus Rus’u severse ‘yoldaş’, İngiliz İngiliz’i severse, ABD li ABD liyi severse ‘özgürlük’, Yunanlı Yunanlıyı severse ‘devrimci’, Ermeni Ermeni’yi severse ‘direnişçi’, Avrupalı Avrupalıyı severse ‘demokrasi’, Müslüman Müslüman’ı severse ‘ümmet-cemaat’, Arap Arap’ı sevdiği zaman ‘mübarek’ oluyor da; Türk Türk’ü birbirlerini sevdiği, himaye ettiği zaman neden ‘faşist’ oluyor?

1970 ve 80 lı yılları hatırlayanlar söyleyiniz; o yıllarda aynı oyunlar yok muydu? Millet “Türküm” demeğe çekinmiyor muydu? Kendi vatanında kendi benliğini neredeyse kayıp etmemiş mıydı? Bütün bunlar neden oluyordu? Türkiyeyi yıkmak için.

Söylemek gerekirse yıkılmak istenen hedef ülke Türkiye dir de ondan. O şanlı tarihi ile dünyada tek övünecek millet, Türk Milleti olmasına rağmen, geçmişi ile Türklük bağlarını koparıp, güya kendilerine kalsa, Türk olmağı faşistlik yapıştırılarak aşağılayıp, bir nevi töhmet altında bırakarak, kendi taraflarına kazanmak, eğer kazanamazlarsa öldürmek, yok etmek için kurdukları tuzaklardan başka bir şey değildi.

Hala daha aynı oyunlar devam etmektedir. Hemde daha gelişmiş modern kurnazlıklarla ve bütün bunlar olurken de hiçbir zorluklarla karşılaşılmamakta, karşılarında hiç bir engel bulunmamaktadır. Hatta bazı yerlerde bu adamlara Türkiye Cumhuriyeti Kanunlar da yardım etmektedir.

'Biz hepimiz Ermeniyiz' diye bağırmak, slogan atmak iyi, 'faşistlik' değil de. 'Nemutlu Türküm veya Biz hepimiz Türküz' diye bağırmak faşistliktir, öylemi?

Bırakın slogan atmağı, demokrasinin beşiği kabul edilen Fransa, Tunus ve Cezayir de yaptıkları ortadayken; 'Türkler, Ermenilere soy kırımı yapmadı' diye konuşanlara cezayi müeyyideler uygulamadı mı? Eeeh Demokrasiyi, hürriyeti, faşistliği kim tayın ediyor? Yanı bunların bir üstası veya üst kurulu mu var?

Cevaplayım; Kimse tayin etmiyor. Sadece herkes işine geldiği gibi yorum yapıyor ve işine geldiği gibi kullanıyor. İşine gelirse iyi, gelmezse kötü oluyor. Güçlülerin dediği de kabul görüyor. Bizlerin saf ve düşünmeyen zevatı da onları destekliyor.

Güçlü ne derse doğrudur ve herkes ona uymağa mecburdur. ABD ne diyor? "Nagazaki ve Hiroşima'ya Atom bombası atmaya, demokrasi ve hürriyeti getirmek için mecburduk." diyor ve on miliyar nüfuslu koca dünyada hiç kimse itiraz edip ses çıkarmıyor.

Atatürk'ün yaptığı gibi Ülkemizde, bağımsız kendi kanunlarımızı çıkarıp, kendi demokratik yasalarımızı uygulamadıktan sonra bu durum her zaman mevcut olacak ve bizleri bölmeğe, zararlı çıkarmağa çalışacaklar. Birinci şart, Ülkemizin her vatandaşı, kendi ulusal çıkarlarını bilmesi ve bu doğrultuda tam bağımsız olarak hareket etmesi lazım.