SAYFALAR

25 Mart 2018 Pazar

HATIRLIYORUM

Ben hatırlıyorum. İsterim ki şimdi ki gençler de bilsin, onun için anlatıyorum. 60-65 sene önce diğer yerleri bilmem de Fındıklının köylerinde insanlar sabahları kalktılar mı? Kahvaltı etmezler. Sigara içenler sigara altı için bir lokmayı ağızlarına atar ve doğuca napir dedikleri kendi arazilerinde çalıştıklar iş yerlerine giderler. Aile hep bir arada bu yerde çalışırlar işlerini devam ettirirlerdi. 

‘Kuşluk’ dedikleri öğlene 1-2 saat kalan vakitte toplu olarak eve gelir, odun teknenin içinde duder dedikleri sulu lahana yemeğini, içine de bir pileki sıcak mısır ekmeği koyar hep birlikte elleri ile yerler, yemekten sonra yine napirlerine yanı o iş yerlerine giderek akşama kadar çalışırlardı. Evin kaç oğlu var ise bunlara gelin geldiği zaman hemen ayrılmazlar, uzun müddet hepsi bir arada otururlardı. Böylece köy işleri de kalabalık olan külfet dedikleri evin insanları tarafından kolayca halledilirdi. Hatta erkeklerin en büyüğü, gelinlerin de en küçüğü ‘buyurcu’ dedikleri lider olur, onların buyruğundan dışarı çıkmazlardı.

Genelde yaptıkları işler ne idi? Sizlere köyde ne iş olacak diye basit gelebilir fakat hiç te öyle değil di. Köy işleri şimdi herkes bildiğine göre ‘çay toplamağı’ saymıyorum. Zaten o zamanlar çaylıklar çok az, yerleri mısır bahçeleri veya fındıklık tı. Her mevsimin kendine göre acil işleri vardı. Benim en sevdiğim mevsim Son Bahar mevsimiydi.

Mesela Son Bahar da neler yapılırdı? Genel de Son Bahar da yapılan işler Kış hazırlıkları idi. Bahçeler alınırdı. Lazut dediğimiz mısır koçanları kırılır sepetlerle eve taşınır ve ayıklanırlardı. Onların taze olanlarına çolo derler ateşte ve kazanlarda pişirilerek yenilirdi. Olgun olanlar kurumaları için naylalara asılır bekletilirlerdi. Kuruduktan sonra ufatma dedikleri koçanlarından elle ayrıştırılır ve çuvallara doldurularak değirmenlerde öğütülür mısır ekmeği yapılırdı.

Bahçede kalan otları oraklarla tek tek kesilir ve zarar vermeden bağ ederek yığılır. Bahçenin muhtelif yerlerine birkaç kazıklar dikilerek bu kazıklara iki kişi tarafından bardı edilir ve kışın karda ot bulunamadığı zaman bu otlar hayvanlara yem olarak verilirdi. Bu arada yerlerde ki çayır denen otlarda oraklarla biçilerek bağ edilir, onlarda ayrı bardı edilir ve kışın hayvanlara yedirilirdi. Bu bardileri yapmak büyük ustalık ister suyu içine geçirmez ve otlar uzun süre çürümeden durabilirdi.

Herkesin ‘eretilik’ dedikleri yerleri vardı. Burada yetişen eğrelti otlarını ki işlerin en zor tarafı oydu. Oraklarla günlerce biçerler, bağ yaparak kızılağaç fidanlarına bardı ederlerdi. Bunlarda kışın hayvanlar ahırda kaldıkları müddetçe her gün altlarına serilir ve daha sonra da sepetlerle taşınarak bahçelerde gübre olarak kullanılırlardı.

Fındıklıklarda ve ormanda yerlere dökülen ‘çönçi’ dedikleri gazeller de toplanarak taşınır ve saklanır bunlarda kışın hayvanların altına serilerek sonra da gübre olarak kullanılırdı. Kara üzümü olanlar ağaçların üzerinde ‘gudel’ dedikleri sepetlerle toplarlar ve bir iki gün onun suyunu çıkararak özel kazan ve tavalarında dışarıda açık ateşler yakarak pişirir pekmez, hatta pişmeğe yakın içerisine incir atarak macun dediklerini yaparlardı.

Arı kovanları olanlar büyük gürgen ağaçlarına halat atarak çıkarlar peteklerinde ki ballarını sağarak sepetlerle evlerine getirirler olmayan komşularına ‘cugal’ dedikleri bakraçlarla bedava yollarlardı. Bazıları iplerin ucuna taktıkları kancalara solucan takarak, akşamdan derelere 100-150 tane atarlar sabahtan erkenden çektikleri bu oltalarla çok sayıda kırmızı pullu alabalık yakalarlardı.

Ormanda kestikleri bir tondan fazla kumar veya gürgen odunlarını yamaçlardan kaydırmak süretiyle dereye indirirler, kenarda 'marça' dedikleri şekilde yığıp bekleterek yağmurda dere çok geldiği zaman köyün erkeklerini mec eder bu odunları imece üsülü dere ile ve bir kısım yolu da arka ile taşımak süretiyle kapıya getirir kış odunu ederlerdi.

Bütün bu faaliyetler yapılırken veya o patika yollarda yürünürken mutlaka atma türküler söylenir, küçük bir düzlük denk geldiği zamanda horon oynanırdı. Atma türküler genelde sevdalı kız ve erkeğin düşüncelerini birbirlerine yansıtırdı. İşte umarım hoşunuza gider o zamandan kalma birebir atma türkülerden biri: 
Kızlar
-Oturdun yol üstüne etun görünür etun,

Erkek
-Çok ince bakarsız bütün görünür bütün,

Kızlar 
-Asli bişeşi yoktur orda havlayan itun,

Erkek 
-Sizi kardaş görürüm geçin işinuze gitun,

Kızlar 
-Seni midesi çeken içumuzde yok hatun,

Erkek 
-Midenuz açılecek akşam yanumde yatun

Bir de Rahmetli Babamın yalnız kaldığı zaman söylediği şu türkünün satırlarını unutamıyorum:

Kasaturam çelikten, nam almışım ferikten,
Türk askeri korkar mı, vatan için ölmekten.

Ve o türkünün devamını buldum:

Yemenimin uçları,
Çıkamam yokuşları,
Selâm edin yarime,
Yedi dağın kuşları.
Şu dağlarda kuş uçmaz mı?
Askerlik yakışmaz mı?
Ağlamayın anneler,
Ayrılan kavuşmaz mı?
Kazan kaynar taşmaz mı?
Gün gedikten aşmaz mı?
Sen kayırma sevgilim,
Ayrılan kavuşmaz mı?






17 Mart 2018 Cumartesi

BURASI TÜRKİYE

resim medyadan alıntı
Bursa da bir lokantada bulaşıkçılık yapan, doğru dürüst kim olduğu bilinmeyen, doğru dürüst okul da bitirmemiş, Mehmet Aydın diğer adı Tombili Mehmet 2016 yılında Bursa İnegöl de Çiftlik Bankı milletin parası ile kurmuş. Bir buçuk sene de 550 miliyoncuk para götürmüş hem de URUGUAY ya. Adama sinirlenmeyin. Onun kaderi kandırmak; milletin kaderi kandırılmak. Şu anda geri Türkiye ye gelsin daha çok milleti kandıracak ve daha çok para götürecek, belki de daha sonraları milletvekili bile olacaktır. Ve şu anda incelemeye alınan bunun gibi 65 şirket daha olduğu haberlerden anlaşılıyor.

Şimdi olan oldu da bu adamın arkasında ki adam kim, mutlaka bir koruyanı vardır, onu tespit etmek lazım fakat işte o biraz zor.

Hanı bir de Fadıl vardı Fadıl, herkesin iyi bildiği de çabuk unuttuğu Jet Fadıl lakaplı Fadıl Akgündüz; araba yapacağız, bilmem ne ayakları ile milleti kandırdı paraları cebe indirip gitti kayıp oldu. Sonra bir yerden ortaya çıktı 2442 yıl hapislik ile yargılandı, beraat etti. Birkaç sene sonra geldi millet vekili oldu. Şimdi de milletin paralarıyla nerde ise paşalar gibi yaşıyor.

Bir de Selçuk Parsadan vardı. 'General im' diye devrin başbakanından para almış dolandırmıştı. Ama onu bu statüye koymak haksızlık. Çünkü o kadersiz dolandırıcı, dışarıda pek değil de içeride yanı cezaevinde fazlasıyla cezasını çekti ve rahmetli oldu. 

Dolandırıcılık benden duymuş olmayın da çok zeki ve akıllı adamların işidir. Bizler evimizdekileri kandıramazken onlar binlerce hatta milyonlarca tanımadıkları insanı kandırıp güven sağlıyorlar. Paralarını alıyorlar. Bazıları da akıllarını alıp peşlerine takıyorlar, seçimlerde de aynı şekil oylarını alıyorlar.

Hemşerimin biri 1970 lerde Devlet Deniz Yollarını dolandırmış ve o devrin en lüks mağazasını Rize’ye açmıştı. Hakkında mahkeme devam ediyordu. Adana dan izinli memlekete gidince yanına uğradım ve durumunu sordum. Bana “Bu devirde akıllı olacasun, mesela kaptun mi 10 miliyon, 5 ini ebirilere verecesun, kalanı da krallar gibi yeyecesun, hemşerum burası Türkiye bu işler yalanuz başuna olmayır da.” demişti.

Geçen AKP Milletvekili ŞAMİL TAYYAR Bey in Beyaz TV'de Veli Toprak'ın Dinamit isimli programında; canlı yayında açıkladı ve herkes duydu; “ FETÖ Borsası kurulmuş, Fetullah Gülen Örgütünden tutuklananlar 1 miliyon doları verdi mi itirafçı olup kurtuluyorlar.” mış. Eğer doğruysa burada dolandırma yok. Doğrudan doğruya 'Görevi kötüye kullanarak Kazanç Temin Etmek, İrtikap ve Gasp' gibi çok ağır suçlar var. Bir de bu suçları devlet memurları işlediği iddia ediliyor. İddia eden de öyle lalettayin bir adam değil. Aklı başında AKP Milletvekili bir adam. Hiç kimsenin de, ‘he veya yok’ bir sesi çıkmadı. Kaç kişi bu şekilde kurtulmuş? Kimler kurtulmuş? Kimler bu paraları almış? Bu konuda kaç kişi hakkında soruşturma açılmış? Soran yok. Sorduklarını da öyle dillerinin ucuyla, bir yerde diğer bildiklerini de anlatır diye korka korka soruyorlar. 

Ben 2005 yılında hiç kimseyi dolandırmadan, parasını ödeyerek İnternette ki bir şirketten araba ve telefon almıştım. Hakkımda üç ayrı Ağır Ceza da davalar açıldı. Bu davalardan beraat eder etmez, aynı olayla ilgili Asliye Cezada bir mahkeme daha açıldı. Bu mahkeme devam ederken, daha geçenlerde aynı olmayan suçla ilgili bir yeni dava daha açıldı. O da hem de Yargıtay da. Bunlar da neticelendi mi başka bir dava açılır galiba. Öyle anlaşılıyor ki ölürsem bu davadan kurtulacağım. Ben emekli maaşı ile zar zor geçinen avukat dahi tutamayan bir adamım. Hangi mahkemeye koşacağımı, ne yapacağımı, kime baş vuracağımı şaşırdım. Sonu ne olacağı da bilinmez, Burası Türkiye.

10 Mart 2018 Cumartesi

ÇOK ACELE

Bugün de polislikten yazacağım. Sıkılsanız dahi sonuna kadar okuyunuz.   Güzeldir.   Anlayana hisselidir.

şimdi Adana Em. Müd.lüğü
Şimdi ne yapıyorlar bilmem fakat eskiden bir ilde olay olduğu zaman Emniyetin PTT den kiraladığı Faks ve Telsiz cihazları ile gasp, cinayet, soygun, hırsızlık veya diğer olaylar polise intikal eder etmez bütün illere haber verilir, koordineli bir şekilde çalışma yapılırdı. Ulaştırma Şubesi bu faks ve telsizlerin sağ üst köşesine faksın önemine göre kırmızı kalemle; “İvedi, Acele, Çok Acele, Günlü, vs.” diye yazarak ayırım yapar, bazılarına da hiç bir şey yazmadan ilgili birimlere yollar, orada gereği yapılır ve dosyalanırdı. Bütün olaylar bütün illere bildirilir çünkü bir teftiş sırasında müfettişlerin “Ne yaptınız?” sorusuna;  efendim “Bütün illere mesaj yolladım.” Şeklinde cevap verilir. Bazen de hakikaten yakalanan çok büyük olaylar olurdu. Hatta hiç unutmam tam evrakı kayıt ettiğimiz sırada İstanbul da eşini öldürüp Adana’ya kaçan Avukat ekiplerden birinin ‘şüpheli şahıs’ diye isminin geçtiği anonslarından yakalanmıştı. Hakikaten verilen o bilgilere göre yakalanan ve çözülen olaylar çok olurdu.
İsmini vermeyeceğim, şimdi rahmetli olan çok değerli bir Karadenizli Emniyet Müdürü Adana da Müdürlük yapıyordu. O zamanlar az sayıda ki vukua gelen olayları anlatan ve bize çekilen bütün faks ve telsizlerin hepsini görür ve güya vatandaşa daha faydalı olabilmek için hepsini tek tek kendisi inceler ve hepsinin üzerine kırmızı ve büyük harflerle ‘ÇOK ACELE’ diye yazar, o faks ve telsizler ilgili birimlere o şekilde gönderilirlerdi. İlk zamanlar herkes her evraka çok acele gözü ile bakıp ilgilendiyse de zamanla hiç kimse nasılsa her gelene çok acele yazılıyor diye hiç okumadan dosyalara atmağa başladılar. E.. hakikaten Hatay’ın Kırıkhan da dağda bir adam kayıp olmuş, ben bu adamı Adana da nerde bulayım? Fakat bazen öyle olaylar da olur ki; Adam İzmir de cinayet işler ve kaçar. Adana da saklandığı evi İzmir tespit eder, o adres bize faksla bildirilir. O faksta öbürüler gibi ‘Çok acele’ ibareli olduğu için kimse bakmaz, adam yakalanamaz ve dolayısıyla işler aksamağa başladı.

O rahmetli Müdürümüz nasıl çözüm buldu, biliyor musunuz?

Sadece böyle faks ve telsizlerin sağ üst tarafına hanı eskiden ‘ÇOK ACELE’ yazıyordu ya;
artık ’VALLAHİ BİLLAHİ ÇOK ACELE’ diye yazmağa başladı. Allah mekanini cennet etsin.


8 Mart 2018 Perşembe

TELEFONLA DOLANDIRICILIK


Bir Polis arkadaşımın paylaşımıdır. Lütfen bu yazıyı mutlaka dikkatli okuyun....
Çarşamba günü öğle saatlerinde evde telefonumla arama yapamadığımı farkettim.Birkaç kişi whatsapptan seni arıyoruz neden açmıyosun diye yazınca aranabiliyor olmama şaşırdım fakat hatlarda problem olduğunu düşünüp önemsemedim.Aradan geçen 1-2 saat sonra TEB bankasından arka arkaya krediniz onaylanmıştır,şu hesaba 38.000 eft yapılmıştır şeklinde mailler aldım.Önce hatalı mail olacağını düşündüm hemen internet bankacığına girdim.Fakat herzamanki şifremi yazmama rağmen hatalı şifre veriyordu. içimi bi huzursuzluk kapladı.Hala arama yapamıyor olunca  apar topar kendimi bankaya attım. Hesabım incelendi ve bunun doğru olduğunu hesabımdan tüm para,kmh hesabı,kredi kartı nakit avans çekildiği ve artı olarak internet bankacılığından anında tek tuşla onaylı kredi ile 20.000 kredi çekildiği bilgisi verildi. Banka görevlisi  genel merkezi aradı. Onlar " Gizem Aksoy’un bankamıza ait numarasından bu işlem için bilgilendirme araması yaptık ve bu işlem bilgim dahilindedir onayıbizim  aldık"dedi!!!  Ben bu nasıl olur diye  krizlere girip telefonumla saatlerdir arama yapamadığımı ve arama alamadığımı söyledim.Derhal karakola gidip savcılık yazısı getirmemi paranın karşı bankaya geçtiğini ama işlemin usulsüz olduğunu bildirip bloklanabileceğini söyledi. Ben karakola koştum.Benim ardımdan banka müdürü karakola geldi ve tüm dökümlerimi karakola iletti.Polis sim kartımın kopyalandığını ve bunların bir dolandırıcılık çetesi olduğunu söyledi. Hemen Turkcell’i aradım ve asıl şoku yaşadım. Müşteri hizmetleri öğlen sıralarında İstanbul Pendik Turkcell şubesinden  yedek sim kart çıkarıldığını,o sim kart bir telefona takıldığı an benim hattımın bloke olduğunu belirtti.Normal şartlarda kimlik ve hat sahibi olmadan asla böyle bi işlem yapılamayacağını bunun için şubeye dair acil inceleme başlattıklarını bildirdiler.Yani anlayacağınız birisi benim adıma yedek hat alıp banka ile  Gizem Aksoy'um diye konuşmuş bile!!!... Sonuç olarak savcılık raporu ile işlem şuan bloklandı,araştırmalardan sonra paranın hesabıma geçmesini umuyorum.Fakat ben yarım saat daha gecikmiş olsaydım banka kapanacak ve o para çoktan kontrolden çıkmış olcaktı... Tabi ki bu işin peşini bırakmayıp başta Turkcell ve TEB bankasına yetersiz güvenlik sebebiyle büyük bi dava açacağım.Ama bu konuda herkesi dikkatli olması için bilgilendirmek istedim. Çünkü polis yavaş yavaş bu olayın yayıldığını belirtti. Artık bu hayatta nasıl güvenli yaşayacağız orası büyük bi soru işareti...?”

POLİS EMEKLİLERİ VE HABER PORTALINDAN ALINTIDIR.

4 Mart 2018 Pazar

TEŞKİLATI MAHSUSA

Yazmak gereği duydum. Çünkü herkes Osmanlı İmparatorluğunun İstihbarat Örgütü olarak bilir ve öyle anlatırlar, Teşkilat-ı Mahsusayı. HAYIR efendim. Teşkilat-ı Mahsusa bir istihbarat örgütü değildir.

Ey tarihçiler, anlamadan yazmakla elinize ne geçiyor? Ne istihbaratı? Nerde istihbaratçılık yapmışlar? Eğer öyle istihbarat ağları olsa Osmanlılar yıkılırlar mıydı? Teşkilat-ı Mahsusa örgütü, dünyaya hükmeden bir Ülkenin battığını gören, bir kaç vatan perver kişilerin kurduğu, Batan bir ülkeyi kurtarma örgütüdür. İpek Mendil, Basmacı ve bunlara benzer bir çok başarılı operasyonlar bu örgüt tarafından yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu son zamanlarında, İmparatorluktan ümit kesildiği sıralarda, 1911 yılında Enver Paşa tarafından kurulmuştur. Örgütü idare eden Hüsamettin Ertürk Bey ve daha sonra Süleyman Askeri Beylerdir. Bu güne kadar hakkında ne bir belge, ne bir rapor, ne bir isim, ne bir yer, yurt, hiçbir şey ele geçmiş değildir. Amerika ve İngiliz araştırmacılar çok araştırmış arşivlerde veya başka bir yerde hiçbir kayıt bulamamış ve öğütün nasıl çalıştığı büyük bir merak konusu olmuştur.

Örgüt sadece Türklerden veya Türkiye’den ibaret değil; Libyalılar, Araplar, Afganlar, Türkmenler, Hintliler ve dünyanın her tarafından bu örgütün 40 binden fazla üyesi olduğu, örgüte üye olmayıp ta dışardan destekleyen sempatizan Ermeniler ve Rumların da oldukları bilinmektedir.

Çok sayıda Kürt vatandaşlarımız bu örgüte üyedirler. Erzincan-Brastikli Aziz Ağa örgütün üyesidir ve çok büyük hizmetler etmiş bir Kürt vatan perverdir. Ermeni Örgütleri yöneten ve hiç kimsenin öldürmeğe cesaret edemediği Kaçatur Pastırmacıyan'ı karargahında öldürerek Erzurum da ki Ermeni isyanlarını durdurmuş, Türk ve Kürt vatandaşlarını Ermeni zulmünden kurtarmıştır.

Örgüte üye bazı askeri Paşalar vatanı kurtarmak için mahiyetleri ile birlikte dağa çıkmış, uzun süre eşkıyalık etmişlerdir. (Bk. Resneli Niyazi Paşa.) Bu kişilerin hepsi vatan sevgisi ile yoğrulmuş kişilerdir. Mustafa Kemal, Mehmet Akif, Halide Edip ve bir çok kurtuluş savaşından tanıdığımız kişiler bu teşkilatın üyesidirler. Süleyman Askeri Bey savaştığı her cephede Fedai Taburları kurmuştu. "1000 yıldır bu topraklarda yaşıyoruz, bin yıl daha bu topraklarda olacağız. Vatan için ölmek bize şereftir. Allaha, Kur'an a ve Bayrağa yemin olsun ki, bize kefen biçenleri gömmeden ölmeyeceğiz." diye and içiyorlardı.

Üye olmak isteyenler gözleri bağlanarak bir yere götürülür. Orada Kur-anı Kerim üzerine el bastırılarak 'Tehlike sezildiği anda hangi şartlarda olursa olsun, hiç bir yerden emir beklemeden, vatanın kurtarılması ve korunması için ne gerekiyorsa onu yapacağıma yemin ederim.' Diyerek yemin eder örgüte üye olurlardı.
Kendilerine bir numara, tanınmaları için bir yüzük ve biri büyük biri küçük iki adet tabanca verilirdi. Büyük tabanca vatanı kurtarmak için düşmana karşı kullanılacak, küçük tabanca ise düşman tarafından deşifre edilip, düşman eline geçecekleri, yanı yakalanacakları zaman intihar etmek için kullanacaklardı.

Bu insanlar o zamanın şartlarında gece gündüz durmaksızın çalışmış ve bu vatanı bizlere bırakmışlardır. Yazıklar olsun bizlere ki o emanet edilen bu vatanı koruyamıyoruz. Türklerin Ülkesi, hiçbir zaman dışarıdan savaşla değil, hep içerden, kalleşlikle kandırılarak, kardeşi kardeşe vurdurarak yıkılmıştır. Bizim milleti kandırmak için iki cuma peşlerine camiye git tamamdır. Herkese saygı, sevgi ve selamlar.


1 Mart 2018 Perşembe

MERHAMET

Ey zavallı gariban Türk Milleti; gariban dedim, çünkü kendini acındır, vur kafasına lokmasını elinden al.

Bugün Kızılay’a giderken metroya bindim. Macunköyde vagona bir kız bir de erkek bindiler. İkisi de tanıdık simalardan, yanı dolandırıcı hırsızlar. Bayan usulen bir konuşma yaptı: “Biz öğrenciyiz. Kiramızı ödeyemediğimiz için müsaade ederseniz şarkı söyleyip para toplayacağız.” Dedi ve kimseden ses çıkmayınca da erkek arkadaşı bir gitar çıkarıp başladı lalettayin cang cung çalmağa ve biraz sonra da şarkı söylüyormuş gibi bağırmağa. Yukarıda ‘Gariban Türk Milleti’ dedim ya hemen vijdanları kabardı bizimkilerin, başladılar bayanın elinde ki torbaya para yardımı yapmağa. 5 lira 10 lira verenlerde oldu. Halbuki sen yine yardımını yap ta bir düşün veya sor “Siz evli misiniz? Yok. Kardeş misiniz? Yok. O zaman aynı evde nasıl kalıyorsunuz da kirayı ödeyemediniz?” Veya bu insanlar böyle söylüyor fakat ne kadar inandırıcı? Acaba kirayı ödeyemediklerini doğru mu söylüyorlar da sen bunlara para veriyorsun? Örgütler devamlı elemanlarını uyarırlar; “Para kazanmak için elinizden ne gelirse yapın. Bir gün kazanamazsanız öbür gün kazanırsınız.” Diyorlar. Her şeyi göze alıp soygunlar bile onlar yapıyorlar.

Belli ki Türk Milletinin iyi değerlerini, kötüye kullanarak bu yoldan da para kazanmak istiyorlar. Böylece de Türk Milleti merhametleri sayesinde trene biner hırsızlar tarafından kandırılıp soyulurlar. Gemiye biner dolandırıcılar tarafından kandırılıp soyulurlar. Okula gider öğretmenler tarafından kandırılıp soyulurlar. Camiye gider hocalar tarafından kandırılıp soyulurlar. Derneğe gider siyasetçiler tarafından kandırılıp soyulurlar. Caddeye çıkar düşmanları tarafından kandırılıp soyulur hatta vatanları bile ellerinden alınır. Neden? Çünkü duygusal sömürüye çok yatkındırlar. Merhametlidirler. Biri kendini acındırdı mı Türk Milleti neyi var neyi yok her şeyini verir. Evet merhametli olmak iyi bir şey fakat sonradan kendine 'Enayileri kandırdık' diye güldürmeyeceksin. Gerçekten ihtiyacı varsa yardım edeceksin. Dinimizde de zekat ve fitrelerimiz önce yakınlarımıza veya tanıdıklarımız ihtiyaç sahiplerine verilmez mi?


İnternete baktım bazıları da bu haberi ‘METRODA MÜZİK KEYFİ’ diye duyurmuşlar. Ne müziği, nasıl müzik onu anlayamadım. Güya çalgı gürültüsünün peşinden çakal sürüsü gibi bağırıyorlar. Sonra da ver paraları. 
Onun için tekrar acizane söyleyim; ‘bir şeyi yapmadan önce onu defalarca düşün ve o şeyi ondan sonra yap.’  Herkese saygı, sevgi ve selamlar.