SAYFALAR

19 Şubat 2014 Çarşamba

SAF

Bizim Karadeniz insanı çok safız. İnandık mı bir şeye bütün sırlarımızı dökeriz ortaya. 1974 yılında Adana da Valilik Makamına verilmiş ve Cinayet Masasına havale edilmiş bir ihbar dilekçesi geldi. Buna göre 'Laz Osman' diye tanınan filanca şahsın silah kaçakçılığı yaptığı, elinin altında çok sayıda kaçak silah olduğu yazıyordu. Kısım Amiri "Recep sen de Karadenizlisin. Bunun dilinden ancak sen anlarsın." dedi ve ihbar mektubunu ismime havale etti. Ben de ihbar mektubunu dosyama koydum ve adamla tanışmak için yollar aramağa başladım. Öyle kuru kuruya gidip te bir insana sen silah kaçakçısısın denmez. Önce onu takip edip iyice delillendirmek lazım ve eğer gerçekse de çok iyi bir iş olurdu.

Oturduğu Reşatbey Mahallesinde evinin çevresinde yaptığım araştırmada adam büyük bir muteahit. Bar, pavyon gibi hiç bir kötü ayağı ve en ufak bir sabıka kaydı da yok. Kendisi işinde gücünde 65 yaşlarında bir adamdı. Ne ise daire alım satımı ve hemşerilik ayağına tanıştık. Satılık bir dairesi için pazarlık ettik. Daha sonra konuyu silahlara getirdik ve kendisine; "Sen Karadenizlisin. İyi bilirsin. Bana bir tabanca lazım. Bulabilir miyiz?" dedim. "Hemşerum, benum haburaya bir ondörtlüm var kasada duriir, lazım olunca al kullan. Başka türlü tabancayı ne yapacaksun da.?" dedi. "Sen ne yapacaksun ki kasana koydun? Sat onu bana da." dedim. "Yok hemşerim." dedi.

Ve anlattı; çakalın biri haraç istemiş. Vermeyince rahatsız etmeğe başlamış. Laz Osman da polise müracaat etmiş. Polisten de bir netice alamayınca adamı adamları bir güzel dövmüş ve hastanelik etmişler. Adam bakmış bir şey yapamayacak bu şekilde ihbar mektubu yazmış. Osman da bu sebepten güvenliği için tabanca almış ve kasasında saklıyormuş. Durumu tam olarak tespit ettikten sonra Laz Osman'nın yanına tekrar gittim ve dedim ki "Durum belli oldu sen o adam değilsin ama hakkında ihbar var. Ben Cinayet Masasında Polis Memuruyum, hakkında dilekçe olduğundan, dilekçeye cevap yazılacak. İfadeni almalıyım. Şubeye kadar gitmemiz lazım" dedim. "Uyiii, ola sen hemşerim ha burayasun da şimdiye kadar niçun hiç yanıma gelmedun da?" dedi ve birlikte Kısma geldik. Diğer polis arkadaşlardan da tanıyanlar çıktı. Sarmaş dolaş oldular. Cinayet Bürosunda Amirimiz Başkomiser Cihat Yalım'ın karşısında oturttum. Ben ifadesini alıp evraklarını tekamül ettirmek için çalışma yaparken Cihat Bey de kendisine bir şeyler soruyor, muhabbet ediyorlardı. "Kaç silahın var?" diye sorunca "Benum mi? Bir tane 14 lüm var o da yazıhanede duriyur. Hamşerum Recep'e teslim edecektum, ay anassını hiç akluma da celmedi da." dedi.

Başkomiser başını kaldırdı ve "O silahı olayda kullandın mı?" dedi. "Helbet ya kullanmazmıyım. O adamı döverçen çıkardum, kafasına onunla vuracaktum da vurmadum da." dedi. Hayda hepimiz şaşırdık. Hemşerim bize öyle güvenmiş ki nerde ise çocukluğunda bahçeden çaldığı salatalıkları da anlatacaktı.

Başkomiser döndü bana "Ya Recep bu adamlar bu aptal kafa ile nasıl zengin oluyorlar anlamıyorum." dedi. "Başkomiserim, o yazıhanede bahsettiği silahı getirtip işlem yapıyım. Bunun gibilere öylesi gerek.?" dedim. "Yok Recep. Bu zaman da herkesin silahı var biliyoruz, fakat niçin silahın var diye kimseyi yakalamıyoruz. Bu salak ta canını korumak için bir silahı var. Onu da yakalarsak ayıp olur" dedi. Adam zorla kendini de bizi de suçlu duruma düşürüyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder