SAYFALAR

22 Şubat 2014 Cumartesi

NE OLDUĞUN DEĞİL NE OLACAĞIN

1992 yılı Ankara Emniyet Müdürlüğü Başkomiserim ve Cinayet Bürosunda görevliyim. Kendisini daha önceden görev icabı tanıdığım Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar Bey İzmir Emniyet Müdürü iken Ankara Emniyet Müdürü oldu. İzmir den Ankara'ya gelirken yanında Deniz Bey isminde bir Emniyet Müdürü ve bir kaç ta başka personel getirdi.

Deniz Bey Ankara Asayiş Şube Müdürü oldu. Mecbur kalmadıkça hiç karşılaşmak istemezdim. Kendisi saati saatine uymaz, ne yapacağı hiç belli olmayan bir insandı. Zaten o geldikten sonra bana da Cinayet Bürosunda pek görev vermezler, Nöbetçi Amirliğinde nöbet tuttururlardı. Cinayet Masasının Amiri görünüşte Emniyet Amiri Erdal Bey fakat onu hiç bir işe karıştırmazlar, bütün işleri Amir Yardımcısı olan İzmir den getirdikleri Başkomiser Halim Bey çevirirdi.

Bir gün Asayiş Şube Müdürlüğü Nöbetçi Amirliğinde Nöbetçi Amiri olarak sabah saat 08.00 de görev aldım. Müdür Deniz Bey ile karşılaşmamak için bu görevi hiç sevmezdim. Asayiş Şube Müdür odası ile Nöbetçi Amirliği karşı karşıyadır. Bazen sabah makamına gelirken karşılaşmak kaçınılmaz olurdu. Birgün saat 10.00 sıralarında Müdür bey geldi. Daha makamına oturmadan İdari Bürodan bir memur yollamış beni çağırıyordu.

Gittim odasına girdim, gayet ciddi bir selam verdim. Sekreteri Rahime Hanım da odasının kapısına geldi, durdu. Herhalde bazı notlar verecekti veya olacakları yakından izlemek istiyordu.

Kendisi tabancasını masanın üstüne koymuş, kemerini açmış pantolonunu düzeltiyordu ve sarhoş olduğu da her halinden belli oluyordu. Ben gider gitmez eline masasından üzerinde yazılar bulunan bir kağıt aldı, bana doğru uzattı ve "Sen bu olayı bana niçin haber vermedin? Soygun olmuş." dedi. Allah Allah ben görev alalı iki saat oluyor böyle bir olay olmadı. Bana görevi devreden arkadaşın zamanında da olmadı. Çünkü böyle bir olay hem raporla hem de şifai olarak bilgilendirilir veya olsa mutlaka notlarına rastlardım. 

Hafızamı tam olarak yokladıktan sonra gayet kesin "Hayır Müdürüm şu ana kadar hiç bir olay intikal etmedi." dedim ve belanın geldiğini de anladım. "Hayır, olmuş." dedi. Benim de bir huyum var görevimi tam yapar, kimseye eyvallahım olmazdı. "Sayın Müdürüm elinizde ki nota bakabilir mıyım?" dedim. "Sen notu filan boş ver. Gasp olayını bana niçin bildirmedin? Onun hesabini ver!" dedi. Notu bana vermedi. Gayrı ihtiyarı anlamak için başımı uzatarak önünde masada duran nota baktım ve anladım. Olay, Mitatpaşa Caddesinde Gasp iddiası.

On gün kadar önce vukua gelmiş ve polise intikal etmişti. Bir bayan evine zorla giren iki kişinin bıçak tehdidi ile bileziklerini aldıklarını iddia etmiş. Ben bayanın çelişkili ifadelerinden şüphelenerek sonunda ikna etmiş ve konuşturmuştum. Bayan bilezikleri dostuna vermiş ve kocasına karşı iki kişi tarafından gasp edildiğini yalan söylemişti. Sonra her şeyi itiraf etmiş. Dostu yakalanmış. O da her şeyi itiraf etmiş. Bilezikler bulunmuş. Taraflar Adliyeye intikal ettirilmişti. Kendisi de evraklar Savcılığa gönderilirken imza atmış haberi olmasına rağmen bu olayı benden tekrar soruyordu. Ayrıca ta olay evrelerinde de o zaman Kısım Amirimiz Erdal Bey tarafından benim yanımda kendisine bir kaç defa bilgi verilmişti. Olayı kendisinin bilmemesi mümkün değildi. "Sayın Müdürüm siz on gün önceki olaydan bahsediyorsunuz. İntikal eden yeni hiç bir olay yok." dedim. "Yaptığınız ışı" gibi küfürlü konuştu. Bende söylediklerini kendisine aynen iade ettim ve çıktım yerime geldim. Bir saat kadar düşündüm. Nasıl cinayet işlesem? Aklım biraz başıma geldi. Tam o sırada adamı olan Başkomiser Halim Bey yanıma geldi. Anlaşılan olup bitenleri veya fikrimi anlamak için kendisi yanıma yollamıştı. Onu pencereden aşağı atıyordum, oradaki memurlar elimden aldılar.

Bir dilekçe yazdım.

'Müdüriyet Makamına sunulmak üzere, Asayiş Şube Müdürlüğü kanalıyla Personel Şube Müdürlüğüne Ankara;

1973 yılından bu güne kadar Asayiş Şube'nin çeşitli birimlerinde çalışıp çok yıprandığımdan emekli oluncaya kadar Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğünde çalışmak isiyorum.

Gereğini tensiplerinize arzederim.' diye.

Ve İdari Büro dan yazdırdığım üst yazıyı da ekleyerek imzalaması için tekrar yanına gittim. Bana "Bırak yarına kadar dursun, düşünelim." dedi. "Hayır elden takip edeceğim. İmzalayın" dedim ve zorla imzalattım. Bu bir müdürün mahiyetinde çalışan bir memura suç isnat etmesi ne demektir? Ben seninle çalışmak istemiyorum fakat tayın de ettiremiyorum. Sen tayınını yaptır git demektir. Dilekçemi Personel Şube Müdürlüğüne verdim. Bir hafta kadar sonra Cinayet Bürosundan Polis Memuru Muhittin arabasıyla evime geldi, tayınım çıktığını ve üzüldüğünü bildirdi. 

Yağmurlu bir gündü. Öğleden sonra Göreve başlamak için Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğüne gittim. İdari Büro Amiri Abdil Bey tayınımın oraya çıkmadığını söyledi. Hassas Bölgeler Emniyet Müdürlüğünden uzakta Esat ta olduğundan tayın yazım daha ulaşmamış. Ben görev için diretince mecburen Müdürlerine sormak zorunda kaldı. Durumu anlatınca Müdürleri de "Hassas sürgün yeri. Burada çalışmamak için herkes millet vekillerinden torpil ederken, çalışmak için ısrar eden geri zekalı bu başkomiser kimdir? Çağır gelsin bir göreyim." diyor. İçeri girdim. Kendisini komiserliğinden tanıdığım Emniyet Müdürü Mahmut Bey, sarılıp bana biraz takıldıktan sonra, oturtup çay ısmarladı ve "Resmi elbise giyme. Günde iki saat personele 'Silah Bilgisi' dersi vereceksin. Her yaptığın işte tamamen serbestsin. Ayrıca İş Ocaklarından da sen sorumlusun. Orayı düzelteceksin." dedi.

Altı aya yakın orada çalıştım. Sade Hassas polisleri değil kadrodan da gelip derslerime girip dinleyenler oluyordu. Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğünde ki bütün silahların bakımını yaptım. Memurların hassas noktalarda, ellerinde nöbet tuttukları MP5 makineli tabancaların altı adetinin iğneleri kırık çıktı. Onları Kademeye göndermek veya iğneleri getirtmek suretiyle tamirlerini yaptım. Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğünün arka tarafında ki park yeri çamurdan bataklık gibiydi. Belediye Başkanı Melih Bey'e giderek durumu anlattım ve burasını asfalt döktürdüm. O günden sonra araba bakım yeri olarak kullanılmağa başlandı. 

Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğünün pürüzlü bütün yerlerini düzelttim. İş Ocaklarını disiplin altına alıp çalışır duruma getirdim. Huzur içinde her türlü sahada çalışmalarıma devam ederken altı ay kadar sonra Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar makamına çağırdı ve "Seni Poligon Amiri yapıyorum. Git orayı düzelt." dedi. Eğitim Şube Müdürlüğüne bağlı olan Atış Poligon Amiri oldum. Daha önce Asayişte iken gecem gündüzüm olmadan, hiç izin yapmadan tam bir orta çağ kölesi gibi çalışmıştım. Yedi sene filan bir memur gibi rahat çalışarak Atış Poligon Amirliği yaptım. Orayı düzene sokup her yıl on altı bin kişiye silah bilgisi dersleri verip silah atışı yaptırdım. Sekiz sene kadar müstakil Müdürler gibi burada Amirlik yaptım. 

Emniyet Müdürü Cevdet Saral Ankara Emniyet Müdürü olunca nerden ismimi duymuşsa beni tekrar Asayiş Şube Müdürlüğüne alıp Ahlak Büro Amiri yaptı. İki yıl kadar Ahlak Büro Amirliği yaptıktan sonra tekrar Eğitim Şube Müdürlüğüne geçip tekrar Atış Poligon Büro Amiri oldum ve buradan da emekli oldum.

Orhan Bey İstanbul Emniyet Müdürü olarak giderken İzmir den Ankara ya gelirken peşinden getirdikleri Müdür Deniz Bey ve Başkomiser Halim Beyi de yanında tekrar İstanbul'a götürdü.

Biz zaten burada çalışırlarken de yaptıkları kanunsuzlukların, işledikleri suçların bir çoğu kulağımıza geliyordu. Duyuyorduk. Onlar iki sene kadar İstanbul da çalıştıktan sonra bir adam öldürülme olayıyla ilgili olarak İstanbul da göz altına alındılar. Ankara da çete kurdukları ve işledikleri suçlardan dolayı, ayrıca İstanbul da Söylemez Kardeşler Çetesi ile birlikte çalıştıklarından biri sekiz, diğeri dört, başkaları da iki şer sene gibi cezalar aldılar. Emniyet Amiri Erdal Bey de suçsuz yere onların sebebine hapislere girip meslekten ihraç oldu. Sonra tesadüfen rastladım, İstanbul da yanılmıyorsam Belediye Hastanesinde Güvenlik Amiriydi. Orada çalışıyordu.

Kısacası bunlar para için her şey yaptılar. Fakat sonra emekli bile olamadılar. Diğerlerini bilmiyorum da Başkomiser Halim cezaevinden çıkmış Ankara İsmetpaşa semtinde bir kahvede garson olarak çalışıyordu. Zor durumlarda idi. O zaman ben Ahlak Büro Amiriydim ve yine de kendisine el tuttum. İnsan 'Ne olduğunu değil, Ne olacağını' düşünmeli.

Gazete haberleri:

HABER / GÜNCEL

Eklenme Tarihi: 29.01.2010 12:04 Güncellenme: 03.02.2019 22:07

SÖYLEMEZ KARDEŞLER ÇETESİ

İşte bir döneme damgası vuran o çete

Cezaevinden çıktıktan sonra hakkında yakalama kararı çıkartılan ünlü çete bir döneme böyle damga vurmuştu.

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yakalanan Söylemez Kardeşlerin büyük kaçışı on dört yıl önce başladı. Kamuoyu Söylemez kardeşler ismini 1996 yılında yapılan bir operasyonla duydu.

Taraf Gazetesi'nden Sadık Güleç'in hazırladığı Söylemezler Çetesi dosyası bir döneme ışık tutuyor

ESKİ ASKERDİLER

Kamuoyunda “Söylemez Kardeşler Çetesi” olarak anılan Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez kardeşlerin isimleri Haziran 1996 yılında Adana-Pozantı karayolunda meydana gelen bir çatışma ile duyuldu. Çatışmaya girenler Emekli Astsubay Başçavuş Mehmet Faysal Söylemez, Jandarma Üsteğmen Can Köksal, Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Fevzi Şahindi.

ASKER VE POLİSLERİN İSİMLERİ YER ALDI

Bu olayda yakalanan isimlerin orduda görev yapmış kişiler olması kamuoyunun bir anda dikkatini çekti. Bu çatışmanın ardından başlayan soruşturmada 11’i asker ve polis 24 kişinin ismi geçti. Açılan davada Söylemez kardeşler ve arkadaşlarına Bucak aşiretinin lideri daha sonra Susurluk kazası ile gündeme giren Sedat Edip Bucak’a Ankara’da helikopterden lav silahları ile suikast hazırlığı içinde oldukları suçlaması yöneltildi. Söylemez kardeşlerin ayrıca o dönemin Eminönü Belediye başkanı Ahmet Çetinsaya’ya Ataköy’de lav silahı ile saldırı planladığı iddia edildi. Söylemez kardeşlere yardımcı olduğu gerekçesiyle İstanbul ve Ankara eski Asayiş Müdürü Sedat Demir, İstanbul eski emniyet müdür yardımcısı Deniz Gökçetin, Baş komiser Halim Apaydın, Emniyet Müdürü Erdal Durmaz’a çeşitli davalar açıldı.

SEDAT BUCAK VE MEHMET AĞAR’I SUÇLADILAR

Bu davaların başlaması ile birlikte Söylemez Kardeşlerde Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ı devlet desteğini alarak kendilerine karşı komplo kurmakla suçladılar. Askeri doktor olan Mehmet Sena Söylemez kendi el yazısıyla 63 sayfalık bir açıklama yaptı. Bu açıklamada dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ı ve Sedat Bucak’ı 12 Mart 1996 yılında Eskişehir yolunda öldürülen ağabeyleri Emir Söylemez, Resul Söylemez ve şoförleri Ercan Akyol’un öldürülmesinden sorumlu tuttular. Sena Söylemez ifadesinde şu suçlamaları yöneltti. “ Onları öldürenler her şeyi baştan sona planlayan ve yürüten o zamanki Adalet Bakanı Mehmet AĞAR, BUCAK ve onlarla işbirliği içinde olan kirli polislerle, kirli koruculardır… Ağar ve Bucak’ın emrinde kiralık katillerden oluşan çeteler var. Bizi de AĞAR ve BUCAK’ın tertiplediği komplolar sonucu tutukladılar.”

2002 AFFI İLE ÇIKTILAR

Açılan davalar sonucunda Söylemez Kardeşlere silahlı saldırı, haraç, tehtid gibi suçlamalardan dava açıldı. Davalar süresinde kendilerinden haraç istendiğini ileri süren birçok tanık davadan çekilmişti. Bu arada bazı tanıklara yapılan silahlı saldırıların Söylemez Kardeşler tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülmüştü. Süren birçok davadan beraat kararı çıkmasına rağmen Aralık 1997 Kadıköy 2. Ağır Ceza mahkemesinde süren bir davadan Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez hakkında hapis cezası çıktı. Ancak 2002 yılında Rahşan affı olarak bilinen yasa değişikliğinden faydalanan Söylemez Kardeşler cezaevinden çıktılar.

Cezaevinden çıktıktan sonra 2004 yılında tekrar başka bir olaydan dolayı tekrar gözaltına alınan Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez çıkarıldıkları mahkemeden serbest bırakıldılar. Ancak Savcılığın itirazı üzerine nöbetçi hakimlikten tekrar haklarında tutuklama kararı çıkartıldı.. Bu davadan dolayı haklarında uluslararası arama kararı çıkartılan Söylemez Kardeşler altı yıldır aranıyorlardı.

KUZEY IRAK’TADA TUTUKLANDILAR

Haklarında çıkan tutuklama kararından sonra Kuzey Irak’ta yaşamaya başlayan Söylemez Kardeşlerin ismi Erbil’de gözaltına alınmaları ile tekrar duyuldu. İddialara göre bu ülkedeki Türk işadamlarından haraç istediği ileri sürülen Söylemez Kardeşler polis tarafından tutuklandılar. Söylemez kardeşlerin serbest kaldıktan sonra Azerbaycan’a gittikleri ve burada Türk polisinin kaldıkları adresi Azerbaycan polisine bildirmesi üzerine yakalandığı açıklandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder