Dış ülke elçiliklerde görev yapanlar bilir, Büyükelçiler Elçiliklerinde
başka ülke elçileri ile tanışmak ve birbirleriyle kaynaşmak için resepsiyon
dedikleri kokteyl gibi aparat içki filan içtikleri bir gün tertip ederler ve bütün
Elçileri 15-20 günde bir davet eder birlikte olurlar. Biz korumalar ve oto şoförleri
içeri girmez Elçilik bahçesinde müsait bir yerde bekler, kendi aralarımızda
diğer ülke insanları arasında iletişim kurmağa çalışır o anları birlikte
geçirirdik.
Bizim şoförümüz Ündal Polis Akademisinden kovulmuş, birkaç yıl önce İsveç’e kaçak işçi olarak gitmiş 40-45 yaşlarında bir Ankara lı bir arkadaştı. Daha önceleri de yabancı ülkelerde kaldığı için hem İngilizce hem de İsveççeyi kusursuz konuşup anlıyordu. Böyle yerlerde lisan çok önemlidir. Ben İsveççe yi hiç bilmem, sadece ‘Hur mor du’ yu bilirdim, ‘Nasılsın’ demekti. İngilizceyi çat pat anlar ve konuşurdum. Bütün ülke koruma ve şoförleri İngilizceyi bilirler. Bir çoğu İsveççeyi de bilirlerdi. İsveççe içinde dünyanın her dilinden bir kelime olan öyle çok kaba bir lisandı.
Bu resepsiyonlarda biz Türklerin yanına diğer ülkelerin koruma veya şoförlerinden pek az gelenler olurdu. Gelen olursa onlarla konuşur vakit geçirirdik. Zaten pek öyle sevdikleri için yanımıza gelmezler. Bir ihtiyaçları varsa, sigara isteyeceklerse yanımıza gelirlerdi. Hem zaten gelseler de Yunan koruma ve şoförleri bir lobi oluşturmuşlar o yanımıza gelenlere baskı uygular, onları aşağılarlardı. Sadece Kore'li şoför ve korumalar yanımıza her zaman gelirler, bizimle şakalaşırlar en azından bizi sevdiklerini belli ederlerdi. Pakistan, Japonlar, Afganlar da ara sıra gelirlerdi.
Büyükelçi Mehmet Baydur ve eşini Amerikan Ülkelerinden birinin verdiği resepsiyon için o elçiliğe götürdük. Büyükelçi ve Hanımı içeri girdiler. Ben Ündal ve Afkanlı şoför ve koruma birlikte dururken, Koreli koruma ve şoför de yanımıza geldiler. Bizim tam ilerimizde de Yunan koruma ve şoförü Avrupa ülkeleri ile büyük bir gurup oluşturmuşlar gürültülü bir şekilde bir şeyler anlatıp gülüşüyorlardı.
Bizim şoförümüz Ündal Polis Akademisinden kovulmuş, birkaç yıl önce İsveç’e kaçak işçi olarak gitmiş 40-45 yaşlarında bir Ankara lı bir arkadaştı. Daha önceleri de yabancı ülkelerde kaldığı için hem İngilizce hem de İsveççeyi kusursuz konuşup anlıyordu. Böyle yerlerde lisan çok önemlidir. Ben İsveççe yi hiç bilmem, sadece ‘Hur mor du’ yu bilirdim, ‘Nasılsın’ demekti. İngilizceyi çat pat anlar ve konuşurdum. Bütün ülke koruma ve şoförleri İngilizceyi bilirler. Bir çoğu İsveççeyi de bilirlerdi. İsveççe içinde dünyanın her dilinden bir kelime olan öyle çok kaba bir lisandı.
Bu resepsiyonlarda biz Türklerin yanına diğer ülkelerin koruma veya şoförlerinden pek az gelenler olurdu. Gelen olursa onlarla konuşur vakit geçirirdik. Zaten pek öyle sevdikleri için yanımıza gelmezler. Bir ihtiyaçları varsa, sigara isteyeceklerse yanımıza gelirlerdi. Hem zaten gelseler de Yunan koruma ve şoförleri bir lobi oluşturmuşlar o yanımıza gelenlere baskı uygular, onları aşağılarlardı. Sadece Kore'li şoför ve korumalar yanımıza her zaman gelirler, bizimle şakalaşırlar en azından bizi sevdiklerini belli ederlerdi. Pakistan, Japonlar, Afganlar da ara sıra gelirlerdi.
Büyükelçi Mehmet Baydur ve eşini Amerikan Ülkelerinden birinin verdiği resepsiyon için o elçiliğe götürdük. Büyükelçi ve Hanımı içeri girdiler. Ben Ündal ve Afkanlı şoför ve koruma birlikte dururken, Koreli koruma ve şoför de yanımıza geldiler. Bizim tam ilerimizde de Yunan koruma ve şoförü Avrupa ülkeleri ile büyük bir gurup oluşturmuşlar gürültülü bir şekilde bir şeyler anlatıp gülüşüyorlardı.
Bu sırada yanımızda ki
Koreli 55-60 yaşlarında ki şoför bizden ayrılıp arabasına giderken, herkesin
gözü önünde Yunanlı koruma önünü kesti ve Koreli ye İsveççe bir şeyler söyledi.
O toplulukta Koreli şoför çok sinirlendi. Elleri ve ayakları ile hareketler
yaparak bağıra bağıra onlara karşı hakaret varı bir şeyler söyledi. Arada
sırada da elleri ile gart alıyordu. Ben ne dediğini anlamadım fakat bizimle
ilgili olduğunu tahmin etmiştim. Çünkü İsveç'çe bilmiyordum. Fakat çok
heyecanlı anlattığından dolayı bayağı önemli şeyler olduğunu sanıyordum. Diğer
koruma ve şoförler araya girdiler Koreliyi teskin ettiler ve ortalık sakinleşti
fakat Koreli sakinleşene kadar 6-7 dakika kadar konferans verir gibi ağıra
bağıra bir şeyler anlatmıştı. Arabasının yanına gittikten sonra yine bizim yanımıza
geldi. Hala siniri geçmediğinden sigara filan verip kendisini teskin ettik.
Şoför arkadaş Ündal orada konuşulanları az sonra bana tercüme etti. O zaman anladım. Ündal İngilizce ve İsveç'çe yi çok iyi biliyordu. Zaten onlarda İsveççe konuşuyorlardı.
Şoför arkadaş Ündal orada konuşulanları az sonra bana tercüme etti. O zaman anladım. Ündal İngilizce ve İsveç'çe yi çok iyi biliyordu. Zaten onlarda İsveççe konuşuyorlardı.
Koreli şoför orada ki kalabalığa ne anlatmış biliyor
musunuz? Yunanlı koruma yanımızdaki Kore'lilere "Onlar Türk tür. Siz
onlarla niçin konuşuyorsunuz? Onlar barbardır. Onlarla konuşmayın!" demiş.
Kore'li şoför da onun için işte onlara karşı sinirli bir şekilde bağıra bağıra;
"Evet bunlar Türk tür. Biz de bunlarla onun için konuşuyoruz. Sizler
bunları tanımıyorsunuz. Yahut tanıyorsunuz da işinize gelmiyor. Bizler de
tanımıyorduk, fakat Kore savaşında sizleri de, onları da herkesi çok iyi
tanıdık. İyilikte oldukları gibi savaşta da herkesi kendilerine hayran
bıraktılar. Kore deki savaşta bizzat şahit oldum. Ve bu milleti anladım. Onun
için seviyorum Türk Milletini. Kalabalık bir düşman sürüsüne karşı savaşırken
cephanemiz bitti. Bizler hepimiz kaçtık. Sizlerde kaçtınız. Canlarımızı
kurtardık. Türkleri savaş meydanında kaderleriyle baş başa bırakıp onları
uzaktan seyrettik. Türkler kaçmayıp süngü taktılar. Tüfekleri de kırıldı.
Elleri ile gart aldılar ve düşman askerine 'gelin, gelin' diye
bağırıyorlardı. Sizler ve bizler savaş meydanından kaçtıktan sonra uzaktan onların
kahramanlıklarını seyrettik. Ondan sonra insanlığımdan utanıyorum ve işte onun
için Türkleri seviyorum." demiş.
Ondan sonra bazı ülke koruma ve şoförleri
yanımıza gelir gider bizlerle konuşurlardı. Sağ ol Kore li, bende Koreli leri
çok seviyorum.