SAYFALAR

11 Ocak 2012 Çarşamba

KAHRAMAN POLİS


İlk polislik meslek hayatıma 1973 yılında Adana Bağlar Karakolunda başladım. İzmir Gürçeşme Polis Okulundan on kişi kura çekmek suretiyle Adana’ya atandık. Hepimizi ayrı ayrı yerlerde göreve başlattılar. Biz iki arkadaşı kanal üzerinde Baraj yolu köprüsünün tam ayağında Gazipaşa Mahallesinde bulunan Bağlar Karakoluna verdiler. Zaten meslek hayatımda resmi çalıştığım ve hiç unutamadığım beş ayım burada geçti.

Adana da Seyhan nehri üzerinde Seyhan Barajı vardır. Bu barajda ki gölden alınan su sulama kanalının içinde taa Mersin’e kadar akar gider ve bu bölgede ki tarım alanlarını sulayarak tarıma can verir. Kanal bir metreden daha derin ve 8-10 metre genişliğinde üç tarafı beton dökülerek ıslah edilmiş, sadece üstü açık olarak akar gider ve bu su tam Bağlar Karakolu önünden geçer.

Nehir gibi akan ve şehri ikiye bölen bu kanalın üstü açık olduğu için, kanal boyunca Yazın o sıcaklarda insanlar serinlemek için burada yüzmek isterler ve çok sayıda çocuk ve insan boğularak can verirler. Adana’ya gittiğim ilk zamanlardı, bir Ağustos sabahı biz memurlar karakolun önünde oturmuş çay içip sohbet ettiğimiz sıralarda kanalın sağında solunda insanların bağrıştıklarını ve koşuştuklarını gördük. Polis Memuru Hasan Kılıçtürk ağabey ile yola atladık ve bu adamların yanına kadar koşarak gittik. Sulama kanalında bir çocuk akıntının gücü ile bata çıka Mersin'e doğru gidiyor, bazı kişilerde çaresiz bir halde her iki taraf kanalın kıyılarından bağıra çağıra suda giden çocuğun peşinden koşuyorlardı. Ben hemen tabancamı ve cüzdanımı çıkararak yanımdaki Polis arkadaşım Hasan ağabeye verdim. Resmi elbiselerim ile çocuğu kurtarmak için kanala yanı suya atladım.

Çocuğu yakaladım. Fakat kanalın kıyısı çok kaygan ve yayvan olduğundan geri çıkaramadım. Çocukla beraber aynı şekil iki yüz, üç yüz metre kadar akıntı ile gittik. Karakolda ki arkadaşlar da koşuştular ve yandaki inşaattan uzun bir sırık bulmuşlar kıyıdan suya uzattılar. Ona tutunarak bekledim ve attıkları ipe çocuğu bağlayarak yukarı verdim. Sonra da ben sudan çıktım. Arkadaşlar çocuğu bacaklarından asarak sallamak suretiyle karnından bayağı bir su çıkarttılar ve çocuk ölmedi hayatı kurtuldu.

Bu olay yanı çocuğu sudan çıkarma olayı hemen Baraj Köprüsünün yedi sekiz metre ilerisinde oluyordu. Ben kendimi bu olaya kaptırmış kanalın kıyısında bir kaç polis arkadaşla birlikte çocukla uğraşırken, bazı sesler duyarak kendime geldim. Pötürgeli Polis Memuru Mustafa" Bak hele, bak hele" diyordu. Kafamı kaldırıp baktığım zaman büyük bir insan kalabalığının köprü ayağında ve üzerinde durmuş, hem bizi seyrediyorlar, hem de el çırparak "Kahraman polis çok yaşa" diye bağırıyorlar alkışla tempo tutuyorlardı. Meğer o sırada köprüden geçmekte olan ve olayı gören belediye otobüsleri ve Topel dolmuşları orada durmuş içinde ki insanlar inmişler bizi biraz seyrettikten sonra bu şekilde bağırıyorlarmış.

Ben böyle tezahürata alışık olmadığım için biraz utandım. O sırada Karakol Amirimiz Kayseri li Yavuz Bey Karakol kapısında bizi bekliyordu. Çocuğu Karakola getirdik. Islak olduğum için Başkomiser Yavuz Bey bana “Git üzerini değiş. Bugün de gelme izinlisin” Dedi ve izin verip eve yolladı. Ben üzerimi değişip sivil olarak tekrar geri Karakola döndüğüm zaman gazeteciler gelmiş gitmiş, herkes dağılmış, alkış ve tezahürat bitmiş, çocukta hastaneye gönderilmiş, her şey normale dönmüştü.

Ertesi gün göreve geldim. Bütün arkadaşlar beni görünce gülüyorlardı. Meğer o gün gazetede çıkan yazıları çoktan okumuşlar. Biraz sonra Karakol Amiri Yavuz Bey elinde gazetelerle bizim odamıza geldi. Bütün gazeteler de ıslak çocuğun elinden tutmuş Başkomiser Yavuz Bey'in kendi resmi vardı. 'Kahraman Polis Amiri kanala atlayarak boğulan çocuğun canını kurtardı.' diye manşet atmışlardı.

Başkomiser Yavuz Bey bana "Ya Recep, bu gazeteciler çok puşt, seni yazacakları yerde beni yazmışlar.” diyor ve gülüyordu. Olay Tutanağına Başkomiser, Hasan Kılıçtürk ve benim isimlerimiz açıldı. Taltif ile ödüllendirilmek için yazı yazıldı ve üçümüz de bir maaş ikramiye ile taltif edildik.



7 Ocak 2012 Cumartesi

ONLAR GÖREVİNİ YAPTI

Ben kabadayı Süleyman Sırrı Prodan'ı tanımazdım. 1974 yılında Cinayet Masasına ilk gittiğim zamanlarda ekibimizle birlikte bir Mersedes araba durdurduk. İçerisinde iki kişi vardı. Bunlardan biri Süleyman Sırrı Prodan ve öbürü de şoförü imiş. 

Araba içinde yaptığımız aramada bir on altı lı 9mm Fransız malı Mab ve birde Amerikan malı 4 inçlik 357 Magnum Colt Python olmak üzere iki adet tabanca yakaladık. Hiç itiraz etmediler. Gayet kibar bir şekilde bir af yolunun olup olmadığını sordular. Biz adamlara hiç yüz vermeden göz altına alıp evraklarını tekamül ettirdik ve suç üstü olarak Adliye ye çıkardık.

O zamanlar Suç Üstü olarak olaya şahit olan polisler de birlikte mahkemeye çıkarlardı. Meşhut Suç sayılırdı. Biz polisler de birlikte mahkemeye çıktık. Hakime ifade verirken biz olay sırasında tuttuğumuz tutanakların doğru olduğunu söyledik. Süleyman Sırrı ve adamı "Bu silahlar bizim değil. Arabamda yerde buldular. Başkaları koymuşlar. Benim düşmanım çok" dedi. Hakim "Polisler mi koydu? Kim koydu?" diye sordu. "Kendine gel hakim bey. Onlar görevlerini yaptılar.  Ağabeylerime haksızlık etme. Onları tebrik ediyorum. Silahlar bana ait değil, benim düşmanlarım çok, onlar koymuşlar" dedi ve güya biz polislere sahip çıktı. Bu harekette galiba polisle iyi geçinmek için bir taktik olabilirdi.

Hakim davanın tutuksuz devamına karar verdi. Hepimiz birlikte adliye koridorunda giderken Süleyman Sırrı Prodan bana yaklaştı ve "Delikanlı sizin gibi polise hayranım. Siz görevinizi layık olduğu gibi yaptınız, iş bitti. Artık rüşvet sayılmaz. Şunu alın ve eğlenirsiniz" dedi. Avucunun içinde bir miktar para vardı. Galiba bir daha ki sefere yakalamamız için yatırım yapıyordu. Sonraları da yanına çok gittik mert bir adama benziyordu. 

Polisin aleyhine kimseyi konuşturmaz dövermiş. Buna benzer polisten sebep yaralama olayları da olmuş. Hatta polisten sebep cezaevinde bir mahkumu şişle yaralamış. Fakat biraz da bunları polise hoş görünmek için veya menfaat için yapardı galiba. Bir çok polisin izine ayrıldığı zaman ondan kullanma silah aldıklarını ve sonra göreve başlayınca kendi silahını alıp, onun silahını geri verdiklerini duyardık. Çünkü o zamanlar polis izine ayrıldığı zaman zimmetli silahını geçici olarak geri alırlardı.

Sonraları Süleyman Sırrı Prodan Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur ve Yardımcısı Ahmet Albay'ı Belediye Toplantı Salonunda silahla ağır yaralayıp Beyrut'a kaçtığı söylendi. Çok çapa sarf etmemize rağmen bir türlü yakalayamadık.
  

POLİSİ KANDIRDI

Kabadayı Süleyman Sırrı Prodan Adana Belediye Meclisini basıp, Belediye Başkanı Av. Ege Bagatur'u ve Yardımcısı Av. Ahmet Albay'ı ağır yaralamıştı. Bu konuda da çok çeşitli olur olmaz yazılar yazıldı. Olayın aslı şöyle oldu;

Adana İnönü caddesi, İnönü Parkı içerisinde, Adana Belediyesine ait Emirgan çay ocağı vardı. Bu çay ocağının işletmeciliğini beş yıllığına kabadayı Süleyman Sırrı Prodan ve kardeşi Asvalt Rıza Prodan kiralayıp almışlardı. Zaten Başkan Av. Ege Bagatur, yardımcısı Av. Ahmet Albay ve Süleyman Sırrı Prodan, Asvalt Rıza arkadaştırlar. Av. Ahmet Albay kendisi Urfalıdır ve o zamanlar Adana da yaşamaktadır. Adana CHP İl Başkanıdır ve PKK nın Adana teşkilatı kurucularındandır.

Süleyman Sırrı Prodan da CHP delegesi, Belediye Başkanı Ege Bagatur da partinin ileri gelenlerindendir. Süleyman Sırrı'nın kardeşi Asvalt Rıza, Adalet Parti delegesidir. Her iki parti de iktidara gelse işlerini yürütmek için, iki kabadayı kardeş böyle bir yol tutmuşlar, biri CHP li, diğeri Adalet Partili, o zamanın iki büyük partisini ellerinde tutmuşlar.

Daha sonra ne olduysa belediyeciler ile bu kabadayıların araları açıldı. Belediye Başkanı Ege Bagatur süresi dolmadan sözleşmeyi fesh edip çay bahçesini geri almak istediğini, bizler de dışardan duyuyorduk.

30 Haziran 1975 Olay günü öğleden sonra Belediye Başkanı Ege Bagatur, Belediye Encümen Üyelerini toplar ve bahse konu çay bahçesini geri almak için Belediye Toplantı Salonunda karar aldığı sırada, dinleyiciler arasında bulunan çay ocağı işletmecisi Kabadayı Süleyman Sırrı Prodan kararı duyunca ayağa kalkar ve üzerinde taşıdığı tabancasıyla Adana Belediyesinde ki bu encümen üyelerinin, hepsini kurşun yağmuruna tutar. Belediye Başkanı Ege Bagatur ve Yardımcısı Ahmet Albay ağır yaralandılar. 

Olayı gerçekleştiren Süleyman Sırrı Prodan olaydan sonra salondan çıkıp olay yerinden kaçmağa çalışırken, orada görevli Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü polislerinden Polis Memuru Karateci Hüseyin B. ve bir kaç polis arkadaşları salonda silah seslerini duyunca, olaya müdahale etmek için Belediye toplantı salonuna doğru koşarlar. Kendilerine doğru gelmekte olan Kabadayı Süleymen Sırrı Prodan yakalanacağını anlayınca karnını tutarak yere oturur ve yanına gelen bu Polis Memurlarına; "İçerde beni vurdular. Ağır yaralıyım. Hastaneye acil gitmem lazım" der. 

Polis Memuru Hüseyin de bir taksi durdurarak Süleyman Sırrı Prodan'ı bindirir ve güya tedavi olması için hastaneye yollar. Kendisi de arkadaşları ile koşarak olayın işlendiği ve silah seslerinin duyulduğu Adana Belediyesi toplantı salonuna giderler. O zaman olayın aslını öğrenir fakat iş işten geçmiş olur. Süleyman Sırrı Prodan yaralı filan değil, esas sanık kendisidir ve polisin elinden kaçıp kurtulmak için bu numarayı yapmış, polise yalan söylemiştir. Yaralı olduğunu söyleyerek polisi kandırmış ve kaçmıştır. 

Taksi ile oradan ayrılınca hastaneye değil de başka yere, oradan da zehir uçakları ile Suriye'ye gittiği söylendi. Polis memuru Hüseyin ise tedbirsiz davranıp hastaneye Süleyman Sırrı Prodan'ı yalnız gönderdiği ve kaçmasına sebep olduğu için bir yıl kadar cezaevinde hapis yattı. Bu polis memuru daha sonraları dışarıdan okullar bitirdi ve Emniyet Müdürü olarak meslekten emekli oldu.

Süleyman Sırrı Prodan'ı yakalamak için Türkiye nin her tarafında başta Cinayet Büro Amirimiz Başkomiser Cihat Yalım ve Asayiş Şube Müdürümüz Adil Yazıcıoğlu olmak üzere Polis Memurları; Emir Aybı, Şahin Ağan, Yaşar Turgut, Fahrettin Gök, Hüseyin Boylu, Ahmet Seyhan, Ahmet Daday, Ahmet Yılmaz, Tahsin Yücel ve Ben ekipler halinde bir çok operasyonlar ve takipler yaptık. Her istihbaratı ve her isimsiz dahi olan ihbarları değerlendirdik. Günlerce haftalarca evlerimize gitmedik, ayakkabılarımızı çıkarmadık. Türkiye'nin her tarafında araştırmalar yaptık. Kendisini saygıyla andığım Asayiş Şube Müdürümüz Adil Yazıcıoğlu da bazı operasyonlarda bizzat bizim başımızda bulundu. Hatay'ın Samandağ İlçesi köylerinde Suriye ye geçeceğini düşünerek 15-20 gün takiplerde bulunup hudut kaçış noktalarında pusular attık. En ufak şüphelerde ev, iş yerleri, ve metruk yerlerde aramalar yaptık. Bazı Vali Yardımcıları, Savcı ve Hakimlerin de evlerinde aramalar yaptık. 

Bu koşuşturmalarda bir gece Asayiş Şube Müdürümüz Adil Yazıcıoğlu balçığa gömülüp hep çamur olduğu için elbiselerini çıkardı ve ertesi gün İlçe merkezine gelip yeni elbise satın alana kadar, araba içerisinde don atlet ile oturdu. Hatta don atleti de şoförü Dede Nizam dan aldı. Daha sonra gelen ihbara göre Konya Seydişehir İlçesi'ne giderek Ağır ceza Reisi'nin evinde bile arama yaptık.

Bir yıl kadar sonra Süleyman Sırrı Prodan'ın dostu ses sanatçısı Seher Uludağ Halep'e gittiği zaman orada olduğu anlaşıldı. Ömrünün geri kalanını galiba orada yaşadı. Bildiğim kadarı ile hiç yakalanmadı. 

Belediye Başkanı Ege Bagatur bu olaydan sonra felç oldu. Sonraki hayatını felçli bir avukat olarak yatalak devam ettirdi. Av. Ahmet Albay o olayda sağ kaldı fakat daha sonra 1979 yılında başka kişiler tarafından siyasi cinayete kurban gitti. 

Daha sonra ki Belediye Başkanı olan Selahattin Çolak ve Artist Yılmaz Güney de bu kişilerin çok yakın arkadaşlarıdır. Her şeyi çok iyi bilirler. Süleyman Sırrı Prodan'ın kardeşi Asvalt Rıza Prodan ise dostu şarkıcı Şükran Ay ile Adana da yaşamağa devam etti. Savaş Ay isminde bir erkek çocukları oldu.