SAYFALAR

30 Haziran 2012 Cumartesi

BABASI BİLİNMİYOR

Yine eskiden olduğunu anlatırlar. Adana Sarıçam Karakolu bölgesinde oturan vatandaşlardan biri günün birinde bir çocuğa çarpar.

Telsız konuşmalarını birlikte dinleyelim:
Ekip
-Çocuğa at arabası çarpmış, hastaneye kaldırılmış, biz seyir halindeyiz.
Merkez
-Nereye seyir halindesiniz?
-Bilmiyoruz efendim. Siz söyleyin.
-Siz at arabasını yakalamağa çalışın. Ben hastaneye başka ekip yollarım.
-Anlaşıldı efendim, at arabası yıldırım gibi giderken yakaladık.
-At arabasını yakaladınız. Doğru mudur?
-Evet efendim.
-Aferin çocuklar siz harikasınız. Alkollu mudur. İyi bir üst araması yapın ve atın kimliğini verin, siz gelene kadar ben alkol muayenesi için baytara yazayım.
-Efendim atın kimliği üzerinde yok. Sahibinin beyanına göre; siz 'kır at' yazabilirsiniz. On iki yaşlarında, annesi safkan , babası bilinmiyor, Adana doğumlu, Kiremithanede bila no'lu ağırda kalır,  tamam.

-Anlaşıldı, at ve arabası bir de sürücüsü ile karakola intikal edin.

29 Haziran 2012 Cuma

ÖLDÜRMEK KASTİYLE

Bütün suçlar kanunla tarif edilmiştir. Kanunda tarifi olmayan suç olmaz ve olduğu iddia edilse de suç sayılmaz, ceza verilemez.
Mesela "Hırsızlık" suçunu ele alalım.
Beş unsuru var:
1) Başkasına ait olacak.
2) Sahibinin rızası olmayacak.
3)Taşınabilir mal olacak.
4)Faydalanmak kastıyla alınmış olacak.
5) Sahibinden habersiz alınacak.

Bu unsurlar mevcüt ise işlenen suç hırsızlıktır. Yoksa hırsızlık olmaz. İşlendiği duruma göre de cezası artar veya eksilir. Gece hırsızlık yapılırsa daha çok ceza alır. Gündüz hırsızlık yapılırsa daha az cezası olur. Duvar delme ve çatı delme gibi usüllerle hırsızlık yapılırsa sanığın alacağı cezalar da daha artar. Onun için hakim önce hırsıza nasıl hırsızlık yaptığını anlatmasını ister. Hatta bir seferinde hakimin huzuruna getirdiğimiz hapçı bir hırsıza hakim sordu; "Anlat bakalım hırsızlığı nasıl yaptın?" dedi. Hırsız ise; "Hoop, hoop hakim bey, buraya ifade vermeğe mi, yoksa meslek sırrını anlatmağa mı geldik. Ben nasıl hırsızlık yaptığımı, yanı meslek sırrımı sana anlatmam." dediydi ve hakimi de güldürdüydü.

Gelelim esas anlatmak istediğim konuya. Şimdi bilmem de eskiden suç işlendiği zaman taraflar, şahitler, deliller tamamlanır. Eğer suç yeni işlenmişse, sıcağı sıcağına 'Suç üstü' veya 'Meşhut Suç' olarak yukarıda ki tutanak tutulur ve hepsi birlikte hemen adli mercilere yollanır. Eğer eski bir olayın faili yeni yakalanmışsa, bir fezleke yapılarak yine adli mercilere intikal ettirilir adli merciler durumlarını değerlendirirdi.

Bu suç üstü veya fezlekeler de; Olay tarihi, olay yeri, sanıklar, müşteki ve şahitler v.s. gibi bölümler birinci sayfaya yazılır ve olay hakkında ilk bakınca bilgi sahibi olunurdu. İşte burada 'Suçun Nev'i' veya 'Suçun Turu'diye bir yer vardı, bu yere suçun adı ne ise o yazılırdı. Eğer bir evden hırsızlık olmuşsa 'Hırsızlık' zorla parasını almışlarsa 'Gasp' , bir adam zorla kaçırılmışsa 'Zorla Alıkoyma', olay kavga ve başkasını dövme gibi durumlar varsa 'Darp' vesaire.

Çok eskiden, her akşam karakollarda yatıp ta hafta izinli iken, hafta da bir gün evlerine giden, bizim ağabey polislerimiz, basit suçlardan, yanı münakaşalardan filan taraflar geldiği zaman, karşı tarafa hoş görünmek veya şikayetçinin gönlünü hoş etmek için, o hafif suçu, ağır suç gibi göstermeğe çalışırlarmış ve yapılan 'Fezleke' veya 'Suç Üstü' tutanaklarında "Suçun Nev'i" nin karşısına 'Hakaret' değil de; 'Öldürmek Kastıyla Yüzüne Tükürmek' diye yazarlarmış ve olayı cürüm haline getirir  kendi kafalarına göre ağırlaştırırlarmış. Aslında böyle bir suç yok tabi. Öyle anlatırlardı, bizden eski ağabey polisler.

Son zamanlarda birlikte çalıştığımız Ahmet Dada Ağabey anlatırdı. O öyle iki üç yıl kadar eski usul çalışmış eski polislerdendi. "Bir hafta karakolda kaldıktan sonra bir gün eve giderdim ki, iki çocuğum da bana hasret olurlar, yanımdan hiç ayrılmaz hatta uyumazlardı bile, bizde hanımla kardeş gibi yaşardık. Çocukların eline elek verip 'Gidin karınca toplayıp bu eleği doldurun gelin.' diye dışarı yollardım. Yarım saat kadar sonra 'Baba üstten koyuyoruz, alttan çıkıyorlar, elekte durmuyorlar' deyip geri gelirlerdi çocuklar." diye anlatıyordu.


KİM İTELEDİ

Kışın bir akşam üzeri İstanbul da yüzme bilmeyen bir vatandaş Galata Köprüsünden denize düşer. Herkes kurtarmak için çareler arayıp sağa sola koşuştururken, iyilik sever vatandaşın biri elbiseleriyle suya atlar ve boğulan vatandaşı kurtarır.
Herkes bu vatandaşa sevgi gösterisi ile tezahürat yaparken, bu denize atlayan, boğulan adamı kurtaran vatandaş elini kaldırarak söz ister. Herkes tezahüratı keser ve bu kahramanı dinlemeğe başlarlar.
Kahraman ne der biliyor musunuz? Hayır bilmiyorsunuz. Çünkü siz orda değildiniz. Ben söyleyimde öğrenin. Sıkı durun;
"Siz bu kuru tezahüratları bırakın da bana onu söyleyin, beni denize hangi eşşekoğlu eşşek iteledi? O'nu bana gösterin" der.