SAYFALAR

31 Temmuz 2012 Salı

MÜCİZE BİTKİ ÇAY

Doğu Karadeniz Bölgesi, Hopa, Arhavi, Fındıklı, Ardeşen, Pazar, Çayeli ve Ordu'ya kadar, İl ve İlçeler'in en önemli gelir kaynağı olduğu ve dolayısıyla bizleri yakından ilgilendiren, adeta vücudumuzun ilacı olan, içtiğimiz ÇAYın mücize faydalarını anlatmağa çalışacağım. Ancak daha önce çayın Doğu Karadeniz Bölgesine nasıl geldiğini anlatalım.

1917 de Ali Rıza Beyin araştırmaları sonucu Rize'de çay üretilebileceği tespit edilmiş. 1922 yılında Mustafa Hulusi Bey tarafından Rusya'dan şemsiye borusu içinde kaçak çay tohumları getirilerek deneme üretimi başlatılmış. 1940 yılında ise Muğla Millet Vekili Zihni Derin tarafından tam olarak geliştirilerek 1947 yılında ise ilk çay fabrikası kurularak çay üretimine tam olarak başlanılmıştır.

Londra Üniversitesi, Eczacılık Bölümü Öğretim görevlisi, Profesör Simon Gibbons'un çay üzerine yaptığı çalışmalarını açıklaması, Hollanda'da ve Taiwan'da ki on beş yıllık araştırmalardan anlaşıldığına göre;


Çayın faydaları:
1- Çayı sıcak suda en az beş dakika bekletiniz ve öyle içiniz.
2- 70 dereceden fazla sıcak içmeyiniz.
3- Çaydaki antioksidanler, kötü kollestrol ve kalp krızı riskini azaltır.
4- Yeşil çay sindirimi kolaylaştırır, büyük ölçüde kötü yağları dışarı atar.
5- Çaydaki polyphenoller kanser hücrelerinin büyümelerini durdurur ve kanseri önlerler.
6- Yeşil çaydaki antioksidenler; akciğer hastalıkları, prostat ve mide kanserini önlerler.
7- Bağışıklık sistemini 5-6 kat artırır, ağrı kesici özelliği vardır.
8- Çaydaki alkylman maddesi bakteri ve parazitlerle savaşır, cilt sağlığını korur.
9- Çay, gerginlik ve uykusuzluğu giderir.

30 Temmuz 2012 Pazartesi

VEYİS'İN KONAĞI

Kimler yaşamış geçmiş, resimde görünen evde,
Haber vermediler bize, bilmiyoruz şimdi nerde,
Kimse bilmez onları, nerede, nasıldırlar hem de,
Kim bilir ne sırlar saklı durur, üç asırlık bu evde. 

Rize, Fındıklı, Ihlamurlu Köyünde doğdum. Bu evin sağ ön ve yan köşesinde görünen iki pencere benim odamın pencereleridir. Beş oda, bir salon, bir toprak oturma yeri ve tuvalet banyodan ibaret olan bu ev; içinde gaz lambası ve alt katında yanı ahırında hayvanları olmak üzere çok kişileri barındırdı, muhafaza etti, açık ateşi ve kuzinesi ile ısıtıp ağırladı. Şimdi bomboş. Altı yıldan beri terk edenlerin pek azı uğruyorlar. Beğenmediklerinden değil. Fırsatları olmadığından gelemiyorlar. 


Bir çoğu şimdi zaten yok. Onları temelli yolcu etti. Onlardan haber olmadığı gibi, geri gelip gelmediklerini de bilemiyoruz. İnanıyorum ki asıl onlar her zaman bizlere görünmeden gelip gidiyorlardır. Çünkü o kadar emek ve hatıralarını sahipsiz bırakmazlar. Dedem Taşçıalioğlu Ali'nin ve Babası büyük Dedem Yakup'un yaklaşık üç-üç buçuk asır önce bu evi yaptırdıklarını tahmin ediyorum. Babamın, tamir ettirdiğini. Usta Mutinoğlu Hilmi'nin 'bir çift çorap vermezsen kapıyı çakacağım, içine giremeyeceksiniz' deyip beni korkuttuğunu. Bu evde ablam ve ağabeylerimin bazı geceler bana okuma yazma öğrettiklerini. Ara sıra dövüp ağlattıklarını. Hatta daha küçükken, kışın uzun geceleri, insanların evimizde toplanıp, babamın kestiği öküzün etinden yediklerini. Kalanı kavurma ettiklerini ve sabaha kadar eğlenip türküler söyledikten sonra gittiklerini.

Başka bir gece de yine bu insanların bütün merakımla seyrederken; yünü yere serip, kalın uzun bir kütüğe sararak, ara sıra açıp içine su serptikten sonra, herkes bir ağızdan 
"Helessa, 
yalessa, 
kuvetunuz bol olsun. 
Uşaklar devam edun 
hele bir keçe olsun" diye birlikte bağırarak, tekmeleyip, bu evin içerisinde, toprak zemin üzerinde, aşağı yukarı yuvarlamak suretiyle keçe yaptıklarını.

Rahmetli Babamın "Kasaturam çelikten, nam almışım ferikten. Türk askeri korkar mı? Vatan için ölmekten."  ve  "Hay miralay miralay, askerim alay alay, al kızları askere, askerlik olsun kolay." ve "Yemenimin uçları" diye maniler mırıldandığını.

Bazen tabancasını unutup gittiğini ve kurcalarken kazaen  patlatabildiğimi. Anamın beni her zaman kanat gerip koruduğunu. O sıcacık koynuna alıp kışın soğuk gecelerinde ısıttığını. Ve bunlara benzer bazı olayları hiç unutamıyorum.

Ben o zamanlar kediyi "Hisi, hisi" diye çağırırdım ve 3-4 yaşlarında idim. Babamın sağlığında beni herkes çok severdi. O rahmetli olduktan sonra kimsenin ilgilenmediğini, hatta beni sevmediklerini anladım.

Her gittiğim zaman duvarlarda mutlaka O giden insanlardan bir iz görür, veya bir şeyler bulurum zannıyla defalarca kenar köşeyi arardım. İzlerini gördükçe çok duygulanır, zaman zaman da ağlarım. Dileğim hepsi daima huzur içinde ve nur içinde olsunlar.

29 Temmuz 2012 Pazar

ÖZLÜ SÖZLER

- Geçme namert köprüsünden, ko kendini su aparsın.
- Her horoz çöplüğünde öter, aslan için yatak değişmez.
- Afkurmak bilmeyen it, sürüye getirir kurt.
- Sığır yavaştır, toprak sabırlı.
- Öküz; ahırın içinde öküz, ahırın dışında da öküz dür. (Lazca; anda ğocika, panda ğocika)
- Sana uzatılan bir eli daima kabül et.
- El'in ölümü el e düğün gelirmiş.
- Bir elde iki karpuz taşınmaz.
- Sana senden gelir lazımsa dâd, zaferden ümidin kes, gayrıdan lazımsa imdad. (Kanuni)
- Felaketin bir iyiliği varsa oda gerçek dostlarımızı tanıtmasıdır.

- Aç koyma hırsız, çok söyleme yüzsüz, çok verme arsız olur.
- Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur.
- Bana benden gelir her ne olursa, başım rahat olur, dilim durursa.
- Çocuğu işe yolla, sende arkadan kolla.
- Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsi bozuk olan cinsine çeker.
- Göz o dur ki dağın arkasını göre, akıl o dur ki başa ne geleceğini bile.
- El yumruğu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanır.
- Sırrını söyleme dostuna, o da söyler dostuna, biri on bir olur.
- Düşmanına korktuğunu belli etme, seni oyuncak eder.
- Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse, diğerleri de yanlış gider.