SAYFALAR

21 Haziran 2018 Perşembe

şiir BİLESİN

Eski bir fotoğraf geçti elime, içlerinde sen de varsın,
O kadar değişmişler ki, hiç kimse tanınmıyor, bilesin!
Kim çektiği belli değil, üzerinde ne tarih, ne bir isim,
Bazıları silinmişler, hiç biri de benzemiyor, bilesin!

Baktıkça o resimlere, hatıraların hepsi gelir aklıma,
Bil ki geçmişi anlatan, senden kalmış, tek varlık bana,
Ben kendi resmimi koydum, senin o resminin yanına,
Onlar bizi suçladılar, birbirinden ayrılmıyor, bilesin!


Bazen sorarım o resmine, belki bir mucize anlatırsın,
Belki hala düşmansın, belki de sen de çok pişmansın,
Ben denedim unutmağı, unutamadım, hep aklımdasın,
Ömür öyle geçiyor da, sen yoksan yaşanmıyor bilesin!

Hayat bir sel gibi akarken, bizleri de sürükler peşinde,
Her şeyi alır gider, unutulmuş bir şey bırakmaz geride,
O gün, zamanı gelince, dünya bile tükenecek sonunda,
Günler ile çoğalıyor, sana sevdam tükenmiyor, bilesin!
                                                           Recep Ali Öztürk

28 Mayıs 2018 Pazartesi

FASA FİSO

Bazen ben, bazı insanlara çok şaşıyorum. Sizler farkında mısınız bilmem fakat dikkat ediyorum da;

(alıntı)
Ekonomi ne zaman düzelecek?

Dolar üç lirayı ne zaman geçecek?

Dolar iki liraya ne zaman düşecek?

Seçimden sonra neler olacak?

Uzay aracı ne zaman düşecek?

Bitmemiş savaşın neticesi ne olacak? Maşallah her şeyi biliyorlar;


Asker değil, savaşı biliyorlar,
Polis değildirler, suçluyu bilip yakalıyorlar.
Savcı değildirler, yargılatıyorlar.

Hakim değildirler, ceza veriyorlar.

Doktor değildirler, tedavi ediyorlar.

Avukat değildirler, savunuyorlar.

Ya mühendis değildirler, yol yapıyorlar, inşaat yapıyorlar.
Pilot değil, uçak havalandırıyorlar.

Meteoroloji değil, hava raporu veriyorlar.

Usta değildirler, bina yapıyorlar.
Okuma yazmaları tam değil, eğitimden bahsediyorlar.

İmam değil, fetva veriyorlar.

Muhasebeci hiç değil, ekonomiden bahsediyorlar.
Ya.. ben bazen kendimi bunların yanına koyuyorum da utanıyorum. Hiçbir şey bilmediğimi anlıyorum. Madem bu adamlar her şeyi böyle bilirse, bu kadar okullar niçin açılmış? Bu kadar doktor, mühendis, asker, hakim, savcı, avukat, müdür, yönetici, pilot, kaptan niçin var? Masraflar boşuna.

Hep bu adamların dedikleri doğrudur, hep onlar haklıdırlar ha, başkaların ki asla. Hepsi fasa fiso.
Eskiden bizim köyde birisi ufak bir yalan konuşsa; herkes bilir, üstüne gülerler, alay ederler, yalancı da anlar ve utanır, meclise giremez, hatta intihar edenler bile olurdu. Şimdi bu adamlara bir bakın ki,

Kimlerdir? Nerelerdedirler? Hiç utanıyorlar mı?

Medyayı takip edin sizler de görüp anlayacaksınız.

26 Mayıs 2018 Cumartesi

ASLI HU

Bir padişah Hızır Aleyhisselami görmeği çok arzular fakat biliyorsunuz bu işler arzuyla olmaz, bir türlü göremez. 
Bir gün bunun için tellallar bağırtır:
“Kim bana Hızır Aleyhisselami'ı gösterirse onu armağanlara boğacağım.” Der.
Hızır Aleyhisselam'i kim tanır ki, veya kim bilir ki Padişah’a 'Buyur Hünkarim Hızır Aleyhisselam’ı size ben göstereyim.' Desin.

Ama öyle olmaz, birçok oğlu uşağı olan, çok fakir bir adam bu işe talip olur.
Önce evde eşine der ki:
“Hanım ben Padişaha Hızır'ı bulacağımı söyleyip ondan size ömrünüz boyunca yetecek kadar yiyecek, içecek ve para alacağım. Sonra Hızır Aleyhisselam'ı bulamayınca  benim kellem gider, ama olsun hiç olmazsa siz geride rahat yaşarsınız.” Der.

Adamın eşi kanaatkarmış:
“Efendi biz nasıl olsa alıştık, böyle kıt kanaat geçiniyoruz. Bundan sonra da idare ederiz. Vazgeç bu tehlikeli işten. Bize para değil sen lazımsın!” der fakat vaz geçiremez.

Adam kafaya koymuş ya gider Padişaha Hızır Aleyhisselam'ı bulacağını söyler. Aramak için kırk gün izin, çok miktarda para, erzak, yiyecek ister. Padişah ta bu isteklerini kabul eder. Adam Padişahtan aldıklarını evine teslim edip kırk gün ortalıktan kayıp olur. Kırk günün sonunda ortaya çıkıp padişaha gider her şeyi itiraf eder: “Hünkarim benim aslında Hızır'ı falan tanıdığım veya bulacağım yok. Ailece sıkıntı çekiyorduk. Sizi kandırıp ailemin geçimi için sizden dünyalık almak için bu suçu işledim.” Der.
Padişah buna çok hiddetlenir:
“Padişahı kandırmanın cezasını hayatınla ödeyeceğini hiç düşünmedin mi?” diye bağırır.
Adam; “Hünkarim her şeyi göze aldım. Gereken cezama raziyim” Der ve suçunu kabul eder.

Bunun üzerine padişah yanında bulunan üç vezir yardımcılarından birine sorar:
“Padişahı kandıran bu adama ne ceza verelim?”
Birinci Vezir fikrini söyler;
“Efendimiz, bu adamın boğazını keselim, etini parçalayıp, çengellere asalım.” Der.
Bu sırada yanda peyda olan, beyaz sakallı bir ihtiyar, vezirin sözleri üzerine;
"Aslı Hu” der ve kayıp olur gider. Bu olaya padişah bir anlam veremez.

Padişah ikinci vezirine sorar:
“Bu adama ne ceza verelim?”
İkinci Vezir;
“Hünkarım bu adamı fırına atıp canlı canlı pişirelim.” Der.
Beyaz sakallı ihtiyar yine yan tarafta ortaya çıkar ve;
"Aslı Hu” diye tekrar bağırıp kayıp olur. Padişah buna da bir anlam veremez.

Padişah üçüncü vezirine sorar:
“Ey vezirim sen ne dersin? Padişahını kandıran bu adama ne ceza verelim?” der.
Üçüncü Vezir;
“Padişahım bana, göre bu adamı affedin. Size yakışan, sizden beklenen budur. Bu adam önemli bir suç işledi ama, sanıldığı kadar da kötü bir insan değil. Çünkü çoluk çocuğunun hayatını kurtarmak için kendini feda edecek kadar da, iyi yürekli bir insan”. Der.

Önceden aldığı önlemlere rağmen Beyaz Sakallı İhtiyar Adam yine orada peydah olur ve söze karışır:
"Aslı Hu" diye tekrar bağırır. Bu sefer padişahın adamları tarafından yakalanır ve padişahın huzuruna getirilir.

Padişah o Beyaz Sakallı İhtiyara sorar:
“Sen kimsin be adam? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?”
Beyaz Sakallı İhtiyar Hünkar'a cevap verir:
“Senin birinci vezirinin babası da dedesi de kasaptı. Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi. 
İkinci vezirin babası ve dedesi fırıncıydı. Onun için adamı fırına atalım.” Dedi. O da soyuna çekmiş.
Üçüncü vezirin ise babası adaletli bir vezirdi. O da soyuna çekmiş, büyüklüğünü gösterdi. 
Benim söylediğim söz "Aslı Hu, yanı Herkes aslına çeker" dediğim işte budur der.

Padişah hayretler içinde;
“Peki ya sen kimsin? Diye sorar bu garip adama.
Beyaz Sakallı İhtiyar:
“Asıl bir Vezir görmek istersen üçüncü Vezirine, eğer Hızır Aleyhisselam'ı görmek istersen, O benim işte, bana bak. Bu adamı mahcup etmemek için buraya geldim ve sana göründüm.” der ve yine ellerinden kurtulup, kaçar kaybolur gider.
Padişah ta kısa bir araştırmadan sonra bu ihtiyar adamın haklı olduğunu öğrenir ve kendisini kandıran adamı af eder. 

Yeri geldiğinde ‘ASLI HU, NESLİ HU’ derler. Belki sizler de duymuşunuzdur, eski bir tabirdir. Nesiller değişince tabirler de değişiyor ama kabuk ne kadar değişse de, öz yine aynı kalıyor, değişmiyor. Yani anlayacağınız bir insanın aslı, soyu neyse, yetiştirdiği nesiller de öyledir. İnsan aslından neslinden güç alarak yaşar ve asaletini dışarı aksettirir. İşte hikayemiz de bunu bize anlatıyor. Ve Türk gençleri bu nedenle ÖZ'ünden koparılmağa çalışılıyor. Saygılarımla.