SAYFALAR

20 Kasım 2012 Salı

ŞAZİYE HANIM

1962 yılında Ağabeyim Burhanettin ile birlikte giderek Rize Lisesine kayıt oldum ve kitaplarımı aldıktan sonra köyümüze döndük. 

Fırsat buldukça bu kitapları baştan sona okurdum. Hele Biyoloji kitabı vücudumuzu anlattığı için çok hoşuma gitmiş, roman gibi kitabı baştan sona bir iki defa okumuş, çoğunu öğrenmiştim ve  bazen meclislerde bilgiçlik eder anlatırdım. 

Okul başladı, her hoca kendi ilk dersinde karşılıklı tanışma yapardı. Biyoloji Hocası kısa boylu, şişman, gözlüklü, cin gibi her şeyi anlayan gayet bilgili ve tecrübeli kırk yaşlarında bir bayan idi. Adı Şaziye Hanım; kendisini sonsuz saygılarımla anıyorum. 

Ben sıradan bir öğrenciydim, hiçbir hoca beni tanımaz fakat ben öğretmenlerimin hepsini tanır ve çok saygı duyardım. Ancak Biyoloji Öğretmeni Şaziye Hanım ile ilk zamanlar yıldızımız hiç barışmamış ve ben de çok büyük etkiler bırakmıştı.

Sene içinde ilk yazılı yaptı. Yüksek not bekliyordum. Yazılı notlarını okudu; "636- 1" dedi.
Allah Allah acaba yanlış mı duydum? Parmak kaldırdım "Hocam 636 ya bir daha bakar mısınız?" dedim. Tekrar "Otur yerine Bir" dedi. 

Bir şey yok itiraz etsem mümkün değil haklı olamazdım. Hem ben köyden gelmiş yamalı çekingen bir çocuktum nerde hak aramak. Bir de hoca düşman olurdu.

İkinci yazılı da kurtarırdım. Velhasil ikinci yazılı da oldu yine 1 (bir) aldım. 

Artık benim ümidim ikmal fakat ne yazarsam zayıf vermez onu da bilemiyordum. Çünkü ben sorduğu soruların hepsine süper cevaplar yazıyordum ve gerçekten bütün soruları biliyordum. Yanımda ki üç-dört arkadaş bana bakarak yazarlar 7-8 alırlardı.
 
Son bir kurtarma yazılısı yaptı ondanda bir almadım o verdi. Çünkü ben bütün soruları doğru yapmıştım. 

Sözlü imtihana kalkmak isteyenleri sordu: Birkaç kişi kalktılar fakat sözlü imtihan yapma prensibi de bir garipti bu Hoca Hanımın. Eline kitap almaz, öğrenci kaç soru bilirse bilsin, bir soru bilemezse "otur yerine" der ve 1 verirdi. Bir öğrenciyi de gözden çıkarmışsa ki, itiraz edenleri hiç sevmezdi. "Sidiğin süzülmesi" diye bir konu vardı, "şemasını çiz ve anlat" derdi. O onun silah sorusu 'SİDİĞİN SÜZÜLMESİ' idi. O konu biraz karışıktı.

Ben gönüllü sözlü imtihana da kalkmadım. “Nasılsa hoca beni gözden çıkarmış. Kalksam ne olacak?” diye düşündüm.

Birinci sömestri bitmesine yakın benim yazılı notlarımın hepsi 'BİR' idi. Böyle giderse karneme kesin kırık gelecekti. Ama olsun zaten tek kırık dersim Biyoloji oluyordu. Belki ikmal imtihanlarında filan hoca değişirse sınıfı geçerim diye düşünüyordum. 

Bir Biyoloji dersinde hoca derse girdi. Çocuklar koşuşturdukları ve tepindikleri için ortalık toz dumandı. Tam o arada ağzıma giren tozları temizlemek için çocuktum ne yapacağımı bilmedim ve sınıfta yere tükürdüm. Hemen görmüş ki, yanıma geldi ve iki kulaklarımdan tutarak iyice uzattı. Öyle yapardı. Döveceği çocukların kulaklarını iki eliyle tutar, sonra sağ elini bırakır, sol eli ile hala kulaktan tutarak, sağ eliyle öğrencinin kaçıramadığı yanağına ‘şap, şap’ diye vururdu. Bana da öyle yapacak sandım fakat gözlerinin içine yalvarırcasına baktığımdan mı bilmem, bana vurmadı. Sonra öbür kulağımı da bıraktı. "Sen evinde yattığın yere tükürüyor musun? Muaşeretsiz!" dedi. Çok utanmıştım, hiç ses etmedim.

Zaten derste de sözlü imtihan yapıp herkese bir veriyordu. Hemen kürsüye koyduğu el çantasının yanına gitti ve not defterini çıkardı. Numaramı sordu "tahtaya gel" dedi. 

İşte bu çok hoşuma gitti. Hemen numaramı söyleyip tahtaya geçtim, beklemeğe başladım. Numaramı açtıktan sonra "Hep zaten bir almışsın. Şimdi bir daha al ki sınıfta çakasın. Senden zaten ne beklenir ki? Aileniz okumanız için ne fedakarlıklara katlanıyorlar, yemeyip sizlere veriyorlar sizler bu yaptıklarınızdan utanmıyor musunuz?” V.s gibi sözlerle beni bir sürü azarladı. O azarladıkça ben arada bir yüzüne bakıyor, başkada ses çıkarmıyor, başım eğik bekliyordum. Sınıfta da hiç ses çıkmıyor bizleri izliyorlardı. 

Başladı bana sorular sormağa. Sorduğu soruların hepsini hiç takılmadan detayları ile birlikte bir çırpıda anlattım. O sordukça ben anlattım. Benimle uğraşırken o ders bitti. Not vermeden çekti gitti. Ben tenefüse çıkmadım. Sıramda oturduğum yerde, başım iki elimin arasında öyle üzgün ve moralim bozuk bekledim. Öğrencilerden birkaç tanesi yanıma gelerek beni teselli ettiler.

Sonra ki ders Fizik dersiydi. Biz Fizikçi Mehmet Aksu Hocamızı beklerken yine Şaziye Hanım çıktı geldi. Bazı arkadaşlar “Hocam Fizik Dersi” diye itiraz ettiler. Ders saatlerini değiştiklerini söyledi ve gelir gelmez tekrar beni tahtaya çağırdı. Bir kaç soru daha sorduktan sonra "Sidiğin süzülmesini anlat" dedi. Hani o soru onun silahiydi ya!
 
Hiç ses çıkarmadan önce müsaade isteyip boyum ulaşmadığı için yanda ki bir tabureyi aldım ve üzerine çıkarak tahtaya şemasını çizdim. Hiç takılmadan elimde ki cetvelle şema üzerinde göstererek onu da anlattım. Allah Allah hoca benimle karşılaştığına pişman olmuştu.

Eline bir kitap aldı. Kitaptan bakarak O sordu ben cevapladım. O derste bitmek üzereydi.
Sınıfta ki çocuklar soluğunu tutmuş hoca ile beni izlemeğe devam ediyorlardı. O bana kitaptan soru sorarken okumadığımız yerlerden yanı kitabın sonlarından da soruyordu. Ben o konulara da cevap veriyordum.

Sınıfta Caner isimli Rize de fotoğraf stüdyoları olan bir çocuk vardı. Onlar guruptular ve çok dişliydiler. Caner ayağa kalktı ve "Hocam oraları okumadık. Arkadaşa haksuzluk edeyisun." dedi. Hoca ona; "Otur yerine, münasebetsizlik etme. Sen onun avukatı mısın?" dedi ve bana dönerek "Evladım sen okumadığımız yerleri de cevaplıyorsun. Bu halde iken üç tane bir almışsın. Bu imkansız. Ben böyle bir haksızlık nasıl yaparım? Neden itiraz etmedin?" dedi. Ben hiç ses çıkarmadım. Gözlerim yaşlandı ve mendilim olmadığı için geri dönerek elimle sildim. 

"Bak evladım Biyoloji dersi karnene on gelecek. İkinci karne notun da on olacak. Ortalama da on olacak. Sen şimdiden sonra benim derslerime istersen gir, istersen girme, serbestsin." dedi ve öyle de oldu. 

Ben sene sonuna kadar yine bütün derslerine katıldım. Ondan sonra bütün hocalar sınıfa bir soru sorarlar, kimse bilmeyince veya parmak kaldırmayınca cevabı bana sorarlardı. Şaziye Hanım da öyle yapardı ve derslerinde bazen gelip sıramda benim yanımda otururdu. Ben hiç konuşmazdım kendisiyle, bir şey sorarsa cevap verirdim kendisine. Ertesi sene bizde hiç dersi yoktu. Dışarıda gördüğü
yerde her zaman başımı okşardı. Ona saygı ve hürmetlerimi yolluyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder