SAYFALAR

10 Kasım 2016 Perşembe

BAŞKASINA GÜVENME

İnsan bazen anlamakta güçlük çektiği enteresan durumlarla karşılaşabiliyor. 1992 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü Dolandırıcılık Bürosunda çalışan Aslan Bey adında, Amir Yardımcısı bir Başkomiser arkadaşım vardı. 

Kendisi işinde gücünde kimseye karışmayan dürüst bir arkadaştı. Yerine göre kimseye eyvallahı olmazdı. Kendisi de aslen Amasya Şehzadeler şehrinden olduğu için Karadenizli idi. Bazı huylarımız da uyduğu için bir birimizi severdik. Bir gün yanına geldi çay filan içtik.

Bana dedi ki "Emniyet Müdürü Orhan Bey bana İzmir den telefon açtı. Ankara'ya Emniyet Müdürü olarak geliyor. Benim teyzemin oğludur. Sen nereye amir olmak istiyorsun? Ben kendisinden kendim için bir şey istemem de Seni bir yere amir etmesi için söyleyeceğim." dedi. Benim de Orhan Beyi çok öncelerden tanıdığımı galiba bilmiyordu. "Aslan Bey, çocuk olma Ben hiç kimseden mevki veya unvan istemem. Bizi başka yerlere sürüp düzenimizi bozmasınlar yeter. Sakın benim için kimseye bir şey söyleme." diye tembihledim.

Hakikaten dokuz on gün kadar sonra Orhan Bey’in tayını İzmir Emniyet Müdürlüğünden Ankara Emniyet Müdürlüğüne çıktı ve geldi, Ankara da göreve başladı. Öyledir. Her yeni gelenden herkes bir şeyler bekler. Aslan Beyi o gün göremedim. Ertesi gün gördüm. "Ben Orhan Bey'in evini yerleştirmek için gitmiştim, onun için görüşemedik." dedi. Halbuki onun da haberini almıştım. Orhan Bey Ankara'ya gelirken tüm ekibini İzmir den toplayarak gelmişti. Aslan Bey'e ellerinden gelse ekmek bile yedirmeyeceklerini biliyordum. 

Bir kaç gün sonra bir akşam üzeri Aslan Bey beni telefonla aradı ve "Başmüdür beni makamına çağırdı. Şimdi yanına çıkıyorum. Sonra görüşelim." dedi. "İyi hayırlı olsun ama sakın benim için bir şey söyleme." dedim. Ertesi gün Aslan Bey benim yanıma geldi. "Ne haber, ne oldu?" dedim. Ne olacak ağzıma s..tı." dedi ve gözleri yaşardı. İnsan bazen güvendiği dağlara kar yağdığı zaman hayal kırıklığına uğruyor ve ne yapacağını şaşırıyor. Aslan Bey ne yapacağını hiç şaşırmadı. Tayın istedi, başka bir ile çekti gitti. Zaten onun şanına da o yakışırdı.

Orhan Bey Asayiş Şube Müdürü olarak Emniyet Müdürü Deniz Beyi, Cinayet Bürosuna da Başkomiser Halim Beyi İzmir'den getirmişti. Gelir gelmez Asayiş Ekipler Amirliğinde bir toplantı yaptı. Daha önceden tanıdığı Başkomiser Seyhan Beyi orada görünce "Seyhan sen nerelerdesin? Yarın hemen git başla, Seni Bahçelievler Karakol Amiri yaptım." dedi. Onu iyi tanırdı. Orhan Bey Bahçelievler Karakolu üstünde ki polis lojmanında kalırken Seyhan Bey oranın amiriydi. Eski görev yerine verdi. O da "Baş üstüne Sayın Baş Müdürüm, şimdi gitsem uygun olur mu?" dedi ve gece yarısı gitti orada göreve başladı. Eski şoförü Başkomiser Orhan Beyi Ahlak Büro Amiri yaptı. İzmir'den getirdikleri Başkomiser Halim Beyi Cinayet Bürosuna Amir Yardımcısı olarak, Emniyet Amiri pırlanta gibi adam fakat biraz içkici Erdal Beyin yanına verdi.

Cinayet Bürosunun Amiri Erdal Bey fakat ipler, bütün sorgular Başkomiser Halim Bey'in elinde. Erdal Bey'in belki de haberi bile olmadan Ankara'nın bütün kabadayılarını getirtip dansöz elbiseleri giydirerek nezarette danslar ettirdiler ve videolara çektiler. Sonra bu videolarla kendilerine şantaj bile ettiler. Ben de o zamanlar Cinayet Masasında çalışıyordum fakat ben ve benim gibiler hiç bir şeye karıştırılmıyor, Nöbetçi Amirliğinde nöbet tutturuyorlardı. Bir sabah Asayiş Şube Müdürü Deniz Bey ile ben birbirimize girdik. Başkomiser Halim'i kovaladım, o kaçtı. Dilekçe verdim Hassas Bölgeleri Koruma Şube Müdürlüğüne tayın oldum ve gittim. Orada ki acemi Polis Memurları birbirlerini kazaen vurabiliyorlardı. Onlara Silahla ve Polis Mevzuatlarıyla ilgili dersler veriyordum. Altı aya yakın bu şekilde çok huzurlu bir çalışma yaptım.

Orhan Beye çok kırgındım. Kendim için değil de Aslan Bey için kırgındım ve bunu bazı yerlerde dile getiriyordum. Emekli olan ve beni çok öncelerden beri tanıyan Arhavi'li Başkomiser Fikri Özzaim Dayı, benden habersiz Orhan Beyin Makamına çıkar ve benim için "Mudurum sen çok yanlış yapayursen. O çocuği çok eyi bir yere vermelisen." der. 

Fikri Ağabey Arhavili, Orhan Beyi de çok öncelerden tanıyan, çok dobra, sözünü esirgemeyen, herkes tarafından hala daha sevilen bir insandı. Emekli olmasına rağmen teşkilat içerisinde tanıdıkları ile hiç irtibat kesmemiş, herkesle hala daha görüşüyordu. O sıralar da Poligon da bazı noksanlıklar olmuş ki, Orhan Bey beni çağırdı ve ayakta Özel Kalem de bekleyen Müdür ve Amirlerin içinde "Sen buralardasın da benim niye haberim yok? Yanıma hiç niye gelmedin? Git Atış Poligonu Amirisin ve tam yetkilisin. Orasını düzelt." diye bir de fırça attı. Halbuki Seyhan Beyi Bahçelievler Karakol Amiri yaptığı gece bir çok kez göz göze gelmiştik. Ben yine ters bir şey söyleyebilirim diye hiç ses etmedim ve ertesi gün Poligan Amiri olarak göreve başladım.

Ta ki 1998 yılı Emniyet Müdürü Cevdet Beyin Ankara'ya Emniyet Müdürü olarak gelene kadar Ankara Atış Poligon Amirliği yaptım. Teşkilata atıcılık la ilgili çok büyük katkılarda bulundum. Bir çok bozuk, kırık silahların tamiratları yapıldı. Şimdiye kadar 'Fişek Temin' yeri olarak bilinen Atış Poligonun 'Silah Atış Yeri olduğunu kanıtladım. Ve en önemlisi teşkilat mensuplarının iyi atıcı olmalarını sağladım.

Onlar yanı Orhan Bey gurubu, oldukları gibi aralarına, Emniyet Müdürü Sedat Bey ve Emniyet Amiri Erdal Bey'i de alarak İstanbul'a tayın olup gittiler. İstanbul da bazı kanunsuz eylemlere devam ettiler ve yakalanıp hapislere girdiler.

1998 de Ben Ahlak Büro Amiri iken İsmet Paşa da bir kumarhane bastım. Bir şahıs çatılardan atladı ve kaçarken ekibim memurları bu şahsı yakalayıp karşıma getirdiler. İlk etapta tanıyamadım. Çok garip bir tecelli ki bu yakalanan adam meslekten atılan ve bu olaylardan cezaevine giren Başkomiser Halim Beydi ve bu kumarhane de çalışıyordu. 

Tamamen çökmüş ve çok zor durumdaydı. Dostu postu herkes kendini terk etmiş yalnız başına kalmıştı. Bazı konularda kendisine yine yardımcı oldum. Bütün isteğim Allah herkesi doğru yoldan ayırmasın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder