SAYFALAR

20 Aralık 2012 Perşembe

BELEN VE SOĞUK OLUK

1974 yılı Adana Cinayet Masası, Bir gün akşam üzeri Büromuzda, Büro Amirimiz Başkomiser Cihat Yalım ile bazı değerlendirmeler yaparken, 70 yaşlarında bir adam geldi. Elinde eski tarihli Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan havale edilmiş bir dilekçe, bir iki de genç kız fotoğrafları vardı. Özetle dilekçenin özü şöyle yazıyordu. 'Üç yıl önce Kızım Figen'i Üniversite okumak üzere İstanbul'dan Ankara'ya yolladım ve yurtta kaldı. Bir yıl Ankara Hukuk Fakültesine normal olarak devam etti. Son iki yıldan beride kendisinden haber alamıyorum. Adana ve Soğuk Oluk fuhuş yerlerinden şüpheleniyorum.' diyordu bu vatandaş.

Aslında bu adamın ifadesi alınır. evrak tekamül ettirilir, Adana da takibi için gerekli notlar alınır ve Müşteki Hatay'a gönderilmesi gerekirdi. Ama bir netice de çıkmazdı. Zaten dilekçe elinde oralara da gitmiş fakat bir netice alamamıştı. Çünkü o bahsedilen yerler Jandarma bölgesiydi, polis karışamazdı. Aslında Jandarma da karışamazdı. Muhtariyet verilmiş özel bir bölge gibi astıkları astık, kestikleri kestik, hak ve hukuktan tamamen uzak, böyle bir bir yerdi işte orası.  

Ben daha Cinayet Bürosuna geçeli üç dört ay oluyordu. Resmi yoldan yapılacak hiçbir şey yoktu. Hırsız Ahmet lakaplı Kayserili Polis Memuru Ahmet Seyhan ile birlikte adamın haline çok acıdığımızdan, bir gün idari izin alıp İskenderun'da bilinen bu fuhuş yerlerini araştırmağa gittik. Ben değil de Ahmet daha önce de bu yerlere gittiğinden biliyordu. Otellere giren müşterilerin üstlerini orada ki otel görevlileri arıyorlarmış. Bu nedenle kendi silahlarımızı vermemek için ben ruhsatsız uyduruk bir tabancayı belimden çıkarıp kendim verdim ve orada ki goril gibi adam üstümüzü aramadı. Esas silahlarımızla birlikte içeri girdik. Burada çalışanların çoğu firari sanıklar ve eski sabıkalılardı. Üç beş polis görev yapamaz ve hatta kim vurdu ya götürürlerdi. Çalışanlar hepsi korkunç görünümlü kişiler ve bir şey olduğu zaman konuşmazlar, patronlarına, onun işaretine bakarlardı. Müstecirler zaten üst düzey hatırı sayılan kişilerle akrabadırlar veya ortaktırlar. Bu nedenle her konuda çok rahat ve pervasız hareket ederlerdi.

Belen de bir gizli fuhuş yerinde kızı resminden 'Hülya' adı ile çalıştığını tespit ettik. Kızın çalıştığı odaya kendisini kurtarmak üzere ben girdim ve yanına girer girmez bu canından bezmiş kızı gerçek ismi ile çağırdım. Halbuki bu alemde herkesin kod adları olur. Gerçek isimlerini bilen olmaz. Bu kıza da Hülya ismini takmışlardı. Polis olduğumu, kendisini kurtaracağımı söyledim. Hiç ummadığım bir şekilde çığlık ve büyük bir tepki ile karşılaştım. Meğerse böyle yoklama yapıp kız kabul ederse öldüresiye döverlermiş. Hatta öldürüp gizli tünellerin içinde gömerlermiş. Kızın ağzını önce ellerimle sonra çarşafla kapatarak sesinin çıkmasını engelledim. Allah tan ki kapıda bekleyen azman sağır ve dilsizdi. Yoksa beni sünger gibi sıkardı. Silahında etki edemeyeceği korkunç bir adamdı. Çalışanların çoğu işaretle hareket eden, kanun kaçağı kişilerdi. Kızın ağzını filan kapattıktan sonra gösterdiği tepkiden bir türlü vaz geçiremedim. Babası ile birlikte olan resmini gösterdim, Allah tan yanımda idi. Kız bana "Ağabey bana eğer bir kötülük yapacaksan, Allah senin yakınlarının başına da aynısını sonra getirir. Ne olur ağabey bana kıyma, beni yakma." dedi. Ağladı, boynuma sarıldı ve anlaştık. Halbuki kendi kendini yakmış hala daha farkında değildi galiba. Bir hafta sonra tekrar geleceğimi ve kendisini bu bataklıktan kurtaracağımı söyleyerek oradan ayrıldım. O bana “Hayır ağabey ben zaten öldüm fakat sen bari kendine yazık etme. Biz buradan sağ çıkamayız.” Dedi.

Adana da arkadaşım Hırsız Ahmet ile bir plan yaptık. Bir hafta sonra tekrar Belen'e geri gittik. Eski kabadayı İnce Cumali'nin kardeşi Şevki Leventöz'ün kuyruklu son model Şavrolet arabasını kullanma almıştık. Bu araba zaten oralarda tanınıyordu ve az da olsa saygı gösteriyorlardı. Ben kızın yer altında ki odasına tekrar girdim. Zaten kaçmak için beni bekliyordu. Yerin altında kızın bulunduğu odanın dışında üst tarafında küçük bir demir mazgal vardı. Kızın odasının penceresinden o mazgala çıkılıyordu. Adamlar görene kadar dışarıda bu mazgalın yanında duran arabamızın temizliği ile uğraşan Hırsız Ahmet, planımıza göre gizlice levye ile bu mazgalın kilit yerini kırdı. Benimde yardımımla kızı buradan yukarı çıkardık ve arabamızın açık olan bagajına koyduk. Çünkü kız arabamızda görünmemesi gerekirdi. Bende aynı yerden süratle dışarı çıkarak arabaya bindim ve gaza bastık. Girerken kendilerine teslim ettiğim o uyduruk tabancam da orada otelde onlarda kaldı.

Oralara gidenler bilirler, yollar virajlı ve giden arabalar dolanarak tepeye doğru çıkıp indikleri için, ara sıra kaçan ile kovalayan yer yer karşı karşıya gelirler. İşte bu çok tehlikeli, orada o bahsettiğim işaretle hareket eden dilsiz, sağır, kanun kaçağı fedailer var ya; bizi arabaları ile kovalıyor ve bir taraftan da sten makineli tabancalar ile bize ateş ediyorlardı. Bizde ara sıra geriye doğru ateş edip var kuvvetle son gaz kaçıyorduk. Çok korktuk ama bir defa bu işe girmiştik. Geri dönüş olamazdı. O virajlı yolları hayırlısı ile sağ salım atlattık. Tam dere içinden Hatay ana yoluna doğru dönünce gördük. Silah seslerini duymuşlar jandarmalar cemseye biniyorlardı. Ben hemen kimliğimi çıkardım "Arkada büyük çatışma var, biz polisiz, ilgimiz yok" dedim. Hiç durmadık. Cevapta beklemedik onları geçtik. Jandarmalar o bize ateş ederek kovalayanlara doğru arabalarıyla gittiler. Daha geride neler olduğunu bilmiyoruz. Jandarma onlara doğru gitti, biz de ileri doğru giderek kaçtık kurtulduk. Hırsız Ahmet te bir ufak içmişse araba ile yakalanması mümkün değildi. Arabamızda birkaç kurşun deliği vardı. Adana'ya sağ salım geldik ve kurtardığımız Figen'i babasına teslim ettik. 

Kızın ifadesine göre bir kaç kişi yakalandı. Haklarında işlemler yapıldı. Kızı bulduğumuz otel Hasan K……cı isimli şahsa aitti ve daimi senatör Mustafa K……cı’ nın kardeşiydi. O sene Hürriyet Gazetesi yazdı. O bölgede yirmi den fazla lüks fuhuş otelleri vardı. Daha sonra 12 Eylül darbesi olduğu zaman, bu yerler hep gün yüzüne çıkartıldı. Gizli tüneller bulundu ve bu pislik yerler bir daha hiç açılmayacak şekilde kapatıldı, yok edildiler. Şimdiki aklım ile böyle bir riski göze alıp, böyle bir işe giremem.

Peki Figen G. buraya nasıl düşürüldü? Kendi beyanına göre; normal olarak okuluna devam ederken tıpkı filimler de olduğu gibi karşısına genç ve yakışıklı birisi çıkar. Bu şahsın altında arabası, elinde birkaç üniversite kitabı olan, üniversite civarında umuma açık yerlere takılan, kadın avcısıdır ve esas adı Temel T., kod adı ORKUN dur. Öğrenci filan değildir. Kendini öğrenci olarak tanıtır. Kızları evlenmek vadi ile kandırır ve randevu evine veya genel eve düşürür. Beyaz kadın Ticareti örgütüne ait maaşlı bir elemandır. Başka elemanlar da var. Bunlar örgütün bir hücresini teşkil ederler. Ana dedikleri yaşlı bir kadın ve doktor dedikleri üç dört tane akıl daneleri vardır. Delikanlı kızı kaçırdığı zaman evlenecekler ya, güya annesine getirir, tanıştırır, her şey normal. Kızın anne babası varsa güya sürpriz edecekler. Kızın anne babası biraz korkulur kişilerse uzaklaşırlar. Yanı mümkün oldukça beladan uzak durmağa itina gösterirler. Görünüşe göre her şey gönül rızası ile olur. Temel F. G. yı annesi olarak tanıttığı kadına götürmüş. Bu evde on gün kadar beraber kalmışlar. Yanı evlenmişler. Önce balayı ye sonra İstanbul'a gidip kızın ailesi ile tanışıp sürpriz yapacaklar. Balayı diye gittikleri yerde yanı yakaladığımız Belen deki otel. Kız otele teslim edildikten sonra evlendiği Orkun'u yanı esas adı Temel’i bir daha hiç görmemiş. Normal insanlarla da bir daha hiç karşılaşmamış. Ara sıra çeşitli rollerde yanına giderek kaçırıp kurtaracaklarını söyleyip kendisini kandırmışlar. Kabul ederse çeşitli işkenceler yapmışlar. Dayak ve manyeto ile ceyran vererek iyice yıldırmışlar.

Öyle kandırılmış ki güya balayından dönüşte kızın kendi anne babasına uğrayıp sürpriz edecekler. Düğünü onların yanında İstanbul da edeceklermiş. Biz bazı şifreler, referanslar aldıktan sonra Temel ile irtibat kurduk. Kısacası geçici olarak pezevenk olduk. Bazı yerlerin aracılığı ile pazarlıklar neticesinde Temel bize de, yanı aynı bölgede bir otele kızlar getirdi ve yakaladık. Temel ile birde anlaşma yaptık. Temel hapisten çıktıktan sonra bu işleri bırakacak, namuslu vatandaş olacak. Olmazsa kesinlikle Adana, Mersin, Hatay, Antalya v.s. gibi İllere bizden izinsiz girmeyecek. İzinsiz girerse bize yakalanmayacak. Daha hiç yakalanmadı, izin de almadı, girdi mi bilmiyorum. Bu işleri sadece Temel ve Temel gibi birkaç kişi yapmıyor. Bir sektör oluşturulmuştur. İçlerinde Temel sadece bir kılcal damar ve piyondur. Örgütsel bir kuruluştur, içlerinde her kesimden insanlar vardır. Hangisini yakalarsan önlersin ki? Hayır önleyemezsin. Kanunen böyle şeylerin cebir şiddet olmayınca, her şey kendi rızasıyla olunca cezası yok zaten. Öyle şüpheli yakalasan "Keyfimin kahyası mısın?" diyorlar. Böyle olunca poliste üstüne gidemiyor. Bazen öyle bir ortam oluyor ki pezevenk güvenlik güçlerinden daha avantajlı durumda oluyor. Cebir ve şiddet uygulanmış olsa da gizli tehditlerle kaldırılır, şikayetçi olunmaz. Sonunda birde polisi suçlu çıkarırlar. Bilmem anlatabildim mi? Hele şimdi Nataşalara yapılan rezillikler anlatmakla bitmez.

Hani anlatmıştık. Jön tavlayıp eline geçirdiği kızları randevu evlerine verir, buralarda fuhuş yaparlardı. Bunlar kontrolsüz oldukları için çok tehlikeli hastalıklar ortaya çıkar ve birbirlerine bulaştırırlar. Onun için devamlı kontrol altında olan genel evler vardır. Buralarda bir nebzede olsa bulaşıcı hastalıklar kontrol altına alınmıştır. Aslında hiç bir kadın telekız olmağı veya genel evde çalışmağı istemezler. Örgüt tarafından düşürülür. Ya da terk eden sevgilisine kahreder, ondan intikam almak için kendi rızası ile düşerler. Örgüt ün düşürdükleri ya zorla yada ikna yoluyladır. Tabii ki böyle olaylarda uyuşturucu maddeler büyük rol oynar. Biz şimdi ikna yolunu anlatalım. Bu işler örgütün en küçük birimi hücreler tarafından organize edilir. Hatta hücreler bile bu işin ne için yapıldığını tam olarak bilmezler ve ekip olarak çalışırlar. Hücreler 'bir genç yakışıklı delikanlı, ana ve doktor da denen üç dört kişilik akıl daneler den oluşur. Hangi telekıza sorarsan sor hepsi aynı ifadeyi kullanırlar; "Bir ev, bir araba alıp, bu işten vaz geçeceğim" der. Onlar aslında bu şekilde kandırılmışlar. Kendilerine anlatılana inanmışlar. Kendilerine göre doğruyu ve kendilerine öğretileni söylüyorlar. Vaz geçeceğim diyorlar fakat ölene kadarda vaz geçemez, veya geçirmezler. Delikanlı kızı tuzağına düşürdü mü sahte anasının yanına götürür.

Küçükse yaşı filan büyütülüp güya nikah kıyılır. Üç dört gün burada kaldıktan sonra hani akıl hocaları vardı ya onlar devreye girerler. Kızın yanına gelir gider dost olduklarını gösterir güven kazanırlar. Daha sonra sevdiği kocası tarafından burun, kırın, parasızlık ve kavgalar başlar. Oğlan kızı çok seviyor ya, o da oğlanı seviyor, biraz fedakarlık etmesi lazım. Sözde ana, koca ve akıl daneler kıza asılmağa başlarlar. İkna ederek isteklerini kabul ettirirler. Güya kazandığı para ile bir ev, bir araba alınca vaz geçecek. Geçirirlerse tabi. Ve bu çok değişik hayata başlar devam eder giderler. Ölene kadar. Bu dünyada en acıdığım insanlar bu telekızlardır. Kendilerini satarlar kazandıkları paraları başkasına verirler. Ha birde polis müşteri kılığına girerek yakalandıkları zaman numarası alınmış paralar geri alınır ya, işte o parayı çantadan çıkarmak çok ağırlarına gidermiş. Hep öyle anlatırlardı, Ben Ahlak Büro Amiriyken.

Bu işlerle uğraşan kişiler yanı pezevenkler ve bu yola düşenlerin çoğu normal değildirler, muhakkak bir kompleksleri vardır. Pezevenklere 'pezevenk' demek, fuhuş yapanlara da 'tele kız' demek suçtur. Eğer dersen hakaret suçu işlemiş olursun. İki şahitle şikayetçi olursa ceza alırsın. Kazanılan paralar yıkıcı faaliyetlere ve örgütlere aktarılır ve en çok para da bu sektörde kazanılır. Ülkemizin yıkılması için kullanılır. Telekızlara sermaye denir. Diğerlerine patron. Kazandıkları paraların hiç biri ellerinde kalmaz. Çeşitli usullerle ellerinden alınır ve kendileri borçlu gösterilerek ölünceye kadar sömürülürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder