1974 yılı Adana Cinayet Masası, Bir gün akşam üzeri Büromuzda,
Büro Amirimiz Başkomiser Cihat Yalım ile, biz Büro memurları bazı değerlendirmeler
yaparken, 70 yaşlarında bir adam geldi. Elinde eski tarihli Cumhuriyet
Başsavcılığı'ndan havale edilmiş bir dilekçe, bir iki de genç kız fotoğrafları
vardı. Özetle dilekçenin özü şöyle yazıyordu. 'Üç yıl önce Kızım Figen'i
Üniversite okumak üzere İstanbul'dan Ankara'ya yolladım ve bir kız yurdunda kaldı. Bir
yıl Ankara Hukuk Fakültesine normal olarak devam etti. Son iki yıldan beride
kendisinden haber alamıyorum. Adana ve Soğuk Oluk fuhuş yerlerinden
şüpheleniyorum.' diyordu bu vatandaş.
Aslında bu adamın ifadesi alınır. evrak tekamül ettirilir, Adana
da takibi için gerekli notlar alınır ve Müşteki Hatay'a gönderilmesi gerekirdi.
Ama bir netice de çıkmazdı. Zaten dilekçe elinde oralara da gitmiş fakat bir
netice alamamıştı. Çünkü o bahsedilen yerler Jandarma bölgesiydi, polis karışamazdı.
Aslında Jandarma da karışamazdı. Muhtariyet verilmiş özel bir bölge gibi
astıkları astık, kestikleri kestik, hak ve hukuktan tamamen uzak, böyle bir bir
yerlerdi, o fuhuş yuvaları.
Ben daha Cinayet Bürosuna geçeli üç dört ay oluyordu. Resmi yoldan
yapılacak hiçbir şey yoktu. Hırsız Ahmet lakaplı Kayserili Polis Memuru Ahmet
Seyhan ile birlikte adamın haline çok acıdığımızdan, bir gün idari izin alıp
İskenderun'da bilinen bu fuhuş yerlerini araştırmağa gittik. Ben değil de
Ahmet daha önce de bu yerlere gittiğinden biliyordu. Otellere giren
müşterilerin üstlerini orada ki otel görevlileri arıyorlarmış. Bu nedenle kendi
silahlarımızı vermemek için ben ruhsatsız uyduruk bir tabancayı belimden çıkarıp
kendim verdim ve orada ki goril gibi adam üstümüzü aramadı. Esas silahlarımızla
birlikte içeri girdik. Burada çalışanların çoğu firari sanıklar ve eski
sabıkalılardı. Üç beş polis görev yapamaz ve hatta kim vurdu ya götürürlerdi.
Çalışanlar hepsi korkunç görünümlü kişiler ve bir şey olduğu zaman konuşmazlar,
patronlarına, onun işaretine bakarlardı. Müstecirler zaten üst düzey hatırı
sayılan kişilerle akrabadırlar veya ortaktırlar. Bu nedenle her konuda çok
rahat ve pervasız hareket ederlerdi.
Belen de bir gizli fuhuş yerinde kızı resminden 'Hülya' adı ile
çalıştığını tespit ettik. Kızın çalıştığı odaya kendisini kurtarmak üzere ben
girdim ve yanına girer girmez bu canından bezmiş kızı gerçek ismi ile çağırdım.
Halbuki bu alemde herkesin kod adları olur. Gerçek isimlerini bilen olmaz. Bu
kıza da Hülya ismini takmışlardı. Polis olduğumu, kendisini kurtaracağımı
söyledim. Hiç ummadığım bir şekilde çığlık ve büyük bir tepki ile karşılaştım.
Meğerse böyle yoklama yapıp kız kabul ederse öldüresiye döverlermiş. Hatta
öldürüp gizli tünellerin içinde gömerlermiş. Kızın ağzını önce ellerimle sonra
çarşafla kapatarak sesinin çıkmasını engelledim. Allah tan ki kapıda
bekleyen azman sağır ve dilsizdi. Yoksa beni sünger gibi
sıkardı. Silahında etki edemeyeceği korkunç bir adamdı. Çalışanların çoğu
işaretle hareket eden, kanun kaçağı kişilerdi. Kızın ağzını filan kapattıktan
sonra gösterdiği tepkiden bir türlü vaz geçiremedim. Babası ile birlikte
olan resmini gösterdim, Allah tan yanımda idi. Kız bana "Ağabey bana eğer
bir kötülük yapacaksan, Allah senin yakınlarının başına da aynısını sonra
getirir. Ne olur ağabey bana kıyma, beni yakma." dedi. Ağladı, boynuma
sarıldı ve anlaştık. Halbuki kendi kendini yakmış hala daha farkında
değildi galiba. Bir hafta sonra tekrar geleceğimi ve kendisini bu bataklıktan
kurtaracağımı söyleyerek oradan ayrıldım. O bana “Hayır ağabey ben zaten öldüm
fakat sen bari kendine yazık etme. Biz buradan sağ çıkamayız.” Dedi.
Adana da arkadaşım Hırsız Ahmet ile bir plan yaptık. Bir hafta
sonra tekrar Belen'e geri gittik. Eski kabadayı İnce Cumali'nin
kardeşi Şevki Leventöz'ün kuyruklu son model Şavrolet arabasını kullanma
almıştık. Bu araba zaten oralarda tanınıyordu ve az da olsa saygı
gösteriyorlardı. Ben kızın yer altında ki odasına tekrar girdim.
Zaten kaçmak için beni bekliyordu. Yerin altında kızın bulunduğu odanın
dışında üst tarafında küçük bir demir mazgal vardı. Kızın odasının
penceresinden o mazgala çıkılıyordu. Adamlar görene kadar dışarıda bu mazgalın
yanında duran arabamızın temizliği ile uğraşan Hırsız Ahmet, planımıza
göre gizlice levye ile bu mazgalın kilit yerini kırdı. Benimde
yardımımla kızı buradan yukarı çıkardık ve arabamızın açık olan bagajına
koyduk. Çünkü kız arabamızda görünmemesi gerekirdi. Bende aynı yerden süratle dışarı
çıkarak arabaya bindim ve gaza bastık. Girerken kendilerine teslim ettiğim o
uyduruk tabancam da orada otelde, onlarda kaldı.
Oralara gidenler bilirler, yollar virajlı ve giden arabalar
dolanarak tepeye doğru çıkıp indikleri için, ara sıra kaçan ile kovalayan
yer yer karşı karşıya gelirler. İşte bu çok tehlikeli, orada o bahsettiğim
işaretle hareket eden dilsiz, sağır, kanun kaçağı fedailer var ya; bizi
arabaları ile kovalıyor ve bir taraftan da sten makineli tabancalar ile
bize ateş ediyorlardı. Bizde ara sıra geriye doğru ateş edip var kuvvetle son
gaz kaçıyorduk. Çok korktuk ama bir defa bu işe girmiştik. Geri dönüş olamazdı.
O virajlı yolları hayırlısı ile sağ salım atlattık. Tam dere içinden
Hatay ana yoluna doğru dönünce gördük. Silah seslerini duymuşlar
jandarmalar cemseye biniyorlardı. Ben hemen kimliğimi çıkardım "Arkada
büyük çatışma var, biz polisiz, ilgimiz yok" dedim. Hiç durmadık. Cevapta
beklemedik onları geçtik. Jandarmalar o bize ateş ederek kovalayanlara doğru
arabalarıyla gittiler. Daha geride neler olduğunu bilmiyoruz. Jandarma onlara
doğru gitti, biz de ileri doğru giderek kaçtık kurtulduk. Hırsız Ahmet te
bir ufak içmişse araba ile yakalanması mümkün değildi. Arabamızda birkaç kurşun
deliği vardı. Adana'ya sağ salım geldik ve kurtardığımız Figen'i babasına
teslim ettik.
Kızın ifadesine göre bir kaç kişi yakalandı. Haklarında işlemler
yapıldı. Kızı bulduğumuz otel Hasan K……cı isimli şahsa aitti ve daimi senatör
Mustafa K……cı’ nın kardeşiydi. O sene Hürriyet Gazetesi yazdı. O
bölgede yirmi den fazla lüks fuhuş otelleri vardı. Daha sonra 12 Eylül
darbesi olduğu zaman, bu yerler hep gün yüzüne çıkartıldı. Gizli tüneller
bulundu ve bu pislik yerler bir daha hiç açılmayacak şekilde kapatıldı, yok
edildiler. Şimdiki aklım ile böyle bir riski göze alıp, böyle bir işe giremem.
Peki Figen G. buraya nasıl düşürüldü? Kendi beyanına göre; normal
olarak okuluna devam ederken tıpkı filimler de olduğu gibi karşısına genç ve
yakışıklı birisi çıkar. Bu şahsın altında arabası, elinde birkaç üniversite
kitabı olan, üniversite civarında umuma açık yerlere takılan, kadın avcısıdır
ve esas adı Temel T., kod adı ORKUN dur. Öğrenci filan değildir. Kendini öğrenci
olarak tanıtır. Kızları evlenmek vadi ile kandırır ve randevu evine veya genel
eve düşürür. Beyaz kadın Ticareti örgütüne ait maaşlı bir elemandır. Başka
elemanlar da var. Bunlar örgütün bir hücresini teşkil ederler. Ana dedikleri
yaşlı bir kadın ve doktor dedikleri üç dört tane akıl daneleri vardır.
Delikanlı kızı kandırıp kaçırdığı zaman evlenecekler ya, güya annesine getirir,
tanıştırır, her şey normal. Kızın anne babası varsa güya sürpriz edecekler.
Kızın anne babası biraz korkulur kişilerse uzaklaşırlar. Yanı mümkün oldukça
beladan uzak durmağa itina gösterirler. Görünüşe göre her şey gönül rızası ile
olur. Temel F. G. yı annesi olarak tanıttığı kadına götürmüş. Bu evde on gün
kadar beraber kalmışlar. Yanı evlenmişler. Önce balayı ye sonra İstanbul'a
gidip kızın ailesi ile tanışıp sürpriz yapacaklar. Balayı diye gittikleri yerde
yanı yakaladığımız Belen deki otel. Kız otele teslim edildikten sonra evlendiği
Orkun'u yanı esas adı Temel’i bir daha hiç görmemiş. Normal insanlarla da bir
daha hiç karşılaşmamış. Ara sıra çeşitli rollerde yanına giderek kaçırıp
kurtaracaklarını söyleyip kendisini kandırmışlar. Kabul ederse çeşitli
işkenceler yapmışlar. Dayak ve manyeto ile ceyran vererek iyice yıldırmışlar.
Öyle kandırılmış ki güya balayından dönüşte kızın kendi anne
babasına uğrayıp sürpriz edecekler. Düğünü onların yanında İstanbul da
edeceklermiş. Biz bazı şifreler, referanslar aldıktan sonra Temel ile irtibat
kurduk. Kısacası geçici olarak pezevenk olduk. Bazı yerlerin aracılığı ile
pazarlıklar neticesinde Temel bize de, yanı aynı bölgede bir otele kızlar
getirdi ve yakaladık. Temel ile birde anlaşma yaptık. Temel hapisten çıktıktan
sonra bu işleri bırakacak, namuslu vatandaş olacak. Olmazsa kesinlikle Adana,
Mersin, Hatay, Antalya v.s. gibi İllere bizden izinsiz girmeyecek.
İzinsiz girerse bize yakalanmayacak. Daha hiç yakalanmadı, izin de almadı,
girdi mi bilmiyorum. Bu işleri sadece Temel ve Temel gibi birkaç kişi yapmıyor.
Bir sektör oluşturulmuştur. İçlerinde Temel sadece bir kılcal damar ve
piyondur. Örgütsel bir kuruluştur, içlerinde her kesimden insanlar vardır.
Hangisini yakalarsan önlersin ki? Hayır önleyemezsin. Kanunen böyle şeylerin
cebir şiddet olmayınca, her şey kendi rızasıyla olunca cezası yok zaten. Öyle
şüpheli yakalasan "Keyfimin kahyası mısın?" diyorlar. Böyle olunca
poliste üstüne gidemiyor. Bazen öyle bir ortam oluyor ki pezevenk güvenlik
güçlerinden daha avantajlı durumda oluyor. Cebir ve şiddet uygulanmış olsa
da gizli tehditlerle kaldırılır, şikayetçi olunmaz. Sonunda birde polisi suçlu
çıkarırlar. Bilmem anlatabildim mi? Hele şimdi Nataşalara yapılan rezillikler
anlatmakla bitmez.
Hani anlatmıştık. Jön tavlayıp eline geçirdiği kızları randevu
evlerine verir, buralarda fuhuş yaparlardı. Bunlar kontrolsüz oldukları için
çok tehlikeli hastalıklar ortaya çıkar ve birbirlerine bulaştırırlar. Onun
için devamlı kontrol altında olan genel evler vardır. Buralarda bir
nebzede olsa bulaşıcı hastalıklar kontrol altına alınmıştır. Aslında hiç bir
kadın telekız olmağı veya genel evde çalışmağı istemezler. Örgüt tarafından
düşürülür. Ya da terk eden sevgilisine kahreder, ondan intikam almak için kendi
rızası ile düşerler. Örgütün düşürdükleri ya zorla yada ikna yoluyladır. Tabii
ki böyle olaylarda uyuşturucu maddeler büyük rol oynar. Biz şimdi ikna yolunu
anlatalım. Bu işler örgütün en küçük birimi hücreler tarafından organize
edilir. Hatta hücreler bile bu işin ne için yapıldığını tam olarak bilmezler ve
ekip olarak çalışırlar. Hücreler 'bir genç yakışıklı delikanlı, ana ve doktor
da denen üç dört kişilik akıl daneler den oluşur. Hangi telekıza sorarsan sor
hepsi aynı ifadeyi kullanırlar; "Bir ev, bir araba alıp, bu işten vaz
geçeceğim" der. Onlar aslında bu şekilde kandırılmışlar. Kendilerine
anlatılana inanmışlar. Kendilerine göre doğruyu ve kendilerine öğretileni
söylüyorlar. Vaz geçeceğim diyorlar fakat ölene kadarda vaz geçemez, veya
geçirmezler. Delikanlı kızı tuzağına düşürdü mü sahte anasının yanına
götürür.
Küçükse yaşı filan büyütülüp güya nikah kıyılır. Üç dört gün
burada kaldıktan sonra hani akıl hocaları vardı ya onlar devreye girerler. Kızın
yanına gelir gider dost olduklarını gösterir güven kazanırlar. Daha sonra
sevdiği kocası tarafından burun, kırın, parasızlık ve kavgalar başlar. Oğlan
kızı çok seviyor ya, o da oğlanı seviyor, biraz fedakarlık etmesi lazım. Sözde
ana, koca ve akıl daneler kıza asılmağa başlarlar. İkna ederek isteklerini
kabul ettirirler. Güya kazandığı para ile bir ev, bir araba alınca vaz geçecek.
Geçirirlerse tabi. Ve bu çok değişik hayata başlar devam eder giderler. Ölene
kadar. Bu dünyada en acıdığım insanlar bu telekızlardır. Kendilerini satarlar
kazandıkları paraları başkasına verirler. Ha birde polis müşteri kılığına girerek
yakalandıkları zaman numarası alınmış paralar geri alınır ya, işte o parayı
çantadan çıkarmak çok ağırlarına gidermiş. Hep öyle anlatırlardı, Ben Ahlak
Büro Amiriyken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder