SAYFALAR

12 Aralık 2011 Pazartesi

CORDAN ÖLDÜ

Ben 4-5 yaşlarında iken delilik yaptığım zaman Annem bana ‘CORDAN’ diye bağırırdı. "Yapma! Cordan" derdi. Hatta bu öyle bir hal aldı ki, komşularda belki hatırlar, bana Cordan demeğe başladılar ve bende yavaş yavaş bu isme sahip çıkmağa başlamıştım. Bu durum 8-10 yaşlarıma kadar sürdü. 

Bir gün yaylada keyifli olduğumuz sırada Anneme; “Bu Cordan kimdir? Anne, bana Cordan niçin diyorsun?" diye sordum. "Güldü de.. Sen bazen delilik yapıyorsun, onun için diyorum. Eskiden 'Cordan' isminde bir deli varmış." dedi ve işte bu öyküyü anlattı:

Eski zamanlarda yaşamış, bizim komşu köylerden birinde bir Ahmet varmış. Deli Ahmet derlermiş ilk zamanlarda ona. Ahmet nere kayıp oluyorsa, köyde pek görünmezmiş. Ne yer ne içer kimselerde bilmezmiş. Evlerine gidenler de Ahmet'ı hiç göremezmiş. Ahmet sadece cenazelerde millet sayım sayıp ağlarken, ortaya çıkar, o tek başına horon oynayıp türkü dediği için ona deli derlermiş. Onun öyle oynaması bazı cenaze sahiplerinin ağırına gider, hatta Ahmet'i dövmek için ararlarmış fakat bulamazlarmış. 
Cenaze kaldırıldıktan sonra tekrar kayıplara karışır, nerelere gittiğini kimseler bilmezmiş. Civar köylerde veya kendi köyünde bir ölüm olayı olduğu zaman tekrar ortaya çıkar ve yine yüksek sesle türkü söyler, horon oynamağa devam edermiş. Zamanla ona bir de isim takmışlar 'CORDAN' esas ismi unutulmuş ve o 'Cordan' diye bilinirmiş. Herkes ona deli Cordan dermiş. 

O zamanlar fotoğraf çekme olanağı olmadığı için Cordan Ahmet'in bir fotoğrafı yok. Tanıdığım bildiğim hiç bir akrabaları da yok. Nasıl biri olduğunu ben de çok merak ediyorum. Deli dediklerine göre nasıl yaşadığını değil de, izin verirseniz ben sizlere Cordan öldükten sonra cesedinin başına neler geldiğini anlatacağım. 

Cordan aslında çok şanssız birisiymiş ve şanssızlık onu ölümünde de gelmiş bulmuş. Azrail onun canını karakış ayında almış. Kışın ortasında Cordan ölmüş. Adettir, bir insan öldüğü zaman, cenazeyi evin içinde iskemlelerin üzerine koyup, başka canlılar üstüne çıkmasın diye, bir ağ örtüp, bir gece beklettikten sonra ertesi  gün defnederler. Bunu da öyle yapmışlar, bir gece evinde bekletmişler Cordan'ın cenazesini. O gece sabaha kadar hiç kesmeden devamlı kar yağmış. Ertesi sabah baktıklarında iki metre kar ile karşılaşmışlar. O gün Cordan’ın mezarını kardan sebep kazamamışlar ve Cordan'ın cesedini gömemişler. Ceset elde kalınca o gece de sabaha kadar evinde oturup beklemişler cenazeyi. Zaten öyle yaparlar, cenaze gömülmeden kimse yatmaz. Mutlaka cenazeyi bekler, meydanlarda yalnız bırakmazlar. 

Cordan'ın şansından o günde kar hiç kesmemiş, gittikçe çoğalarak yağmağa devam etmiş. Cordan'ın cenazesi de evde kaldıkça kalmış. Eski fakir zamanlar, milletin üstünde başında yamalı yırtık elbiseler var. Cordan da çok fakir, evi dört direk üzerinde zor duruyor, her tarafı açık, soğuğu kessin diye yan taraflarına birkaç bağ mısır otluğu ve çalılar koymuşlar fakat dışarıda kar ve ayaz soğuğu olduğu gibi içeri geliyor ve artık dayanılmaz bir hal alıyor. Komşuları, köy halkı ve gelen misafirler cenazenin çevresinde oturmuş, bir taraftan muhabbet edip onu bekliyorlar fakat bir taraftan da soğuktan tır tır titriyorlar.

Millet çok üşüyünce gece geç saatlerde, evin toprak bölümünde cenazenin yanında, büyük bir açık ateş yakıp, o ateşle ısınıp öyle beklemeğe başlıyorlar. Günlerce kar yağmağa devam ettiğinden Cordan'ı defnetmeğe bir türlü fırsat bulamıyorlar. Bir kaç gün sonra odunları bitiyor fakat kar hala daha bütün şiddeti ile yağmağa devam eiyor. Köylüden birer omuz odun toplayıp yakıyorlar. Onlarında daha fazla verecek odunları yok. İki gün sonra o topladıkları odunlar da bitiyor. Yine dayanılmaz bir soğukla başbaşa kalıyorlar.

Ne yapsınlar? Cenazeyi soğuktan sebep bırakıp gidemezler ya. Ortada cenaze dururken ayağa kalkmışlar, ısınmak için tepinmeğe başlamışlar. Biraz tepindikten sonra az da olsa ısındıklarını anlayınca, ellerini tutmuş birlikte tepinmeğe başlamışar. Ve işi biraz daha ilerletip horon oynamağa başlamışlar. Tulum, kemençe yok. Düğün evi değil ki, ölüm evi. Bir müddet öyle sessiz horon oynadıktan sonra bakmışlar bıraz ısınıyorlar, ama tulumsuz, kemençesiz horonda oynanmıyor. Bu sefer horonu türkü söyleyerek oynamağa başlamışlar. Epeyi bir zaman devam ettikten sonra söyleyecek türküler de bitmiş. Daha türkü yok, en son uydurup söylemeğe başlamışlar;

"Cordan eldi uy,uy. Cordani soren uy uy. Ar daha koren uy uy." diye söylenip horona devam etmişler ve biraz olsun ısınmışlar galiba.

Eğer bu olay gerçek değil de hikaye olsaydı; ‘Cordan da kalktı, tabuttan çıktı ve horona girdi. O da horon oynadı’ diye bitirirdim sonunu fakat maalesef öyle olmamış. Altı-yedi gün kadar sonra kar biraz azalınca Cordan’ın cesedini evlerinin arkasına götürüp orada kazdıkları mezarlığa defnetmişler. Şimdi mezarı da belli değil. İstedim ki o gariban da bilinsin. Onun için anlattım.

Aslında burada ders alınacak başka bir konu daha var. Hani Cordan başka zaman ortalıkta görünmeyip, ölü kişilerin taziyelerinde ortaya çıkıp türkü söyleyip horon oynuyordu ya! İşte kendi ölümünde de kaderi, onun için insanları zorla türkü söyletip, zorla horon oynatmağa mecbur etti. Öyle değil mi? İnsanlar ne yaparlarsa sonunda mutlaka aynı şey başlarına geliyor.

Not: Cordanı soren: (lazca) Cordan nerdedir? Ardaha koren: (lazca) bir daha geliyor.)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder