SAYFALAR

11 Aralık 2011 Pazar

HALA ANLAYAMAMIŞ

Bizim Fındıklı'nın toplanma günü, yanı haftası derler Perşembe günüdür. Her ilçenin haftada bir gün toplanma günleri vardır. Halk köylerden haftada bir gün ilçeye iner, orada toplanırlar ve buna 'ÇARŞI' derler. Pazarlar, sergiler kurulur ve ihtiyaçları olan şeyleri buradan alır, alış veriş eder ve akşamdan yine geri evlerine giderler. 

Bu çok eskilerden beri devam eden bir uygulamadır. Araba ve araba yolu yokken, atı olan at ile, bir çoğu da yaya giderdi hafta günleri çarşılara. 

1950 li yıllarda bir Perşembe yanı Fındıklı'nın hafta günü çok şiddetli yağmur yağar, dereler taşar, seller olur, köprüleri götürür millet evlerine gidemez perişan olurlar. Öyle şimdi ki gibi araba değil, köylere araba yolu bile yok. Fakir halk ellerinde şemsiyeleri bile yok. 

Bizim köyün karşısında, Zadiğa'da evi olan Osman K. da taşan dereleri geçip evine gidemez ve bizim köyde Hafızın Hasan'ın evine misafir olur. Hafız'ın Hasan'ın evi yolun hemen alt tarafında, içi toprak, açık ateş yanan, arka tarafına bir iki tahta çakılmış, her tarafı alarga, otlarla sarılmış, bir fakir evi. O zamanlar köy halkının hepsi aynı yaşam seviyesinde, çok fakir olduklarından, bütün evlerde açık ateş yanmaktadır ve zemin kısmı topraktır. 

Hasan'ın evinin çatısı bozuk, hardumalar kırık ve çürümüş olduklarından yağan yağmurları hep içeri akıtmaktadır. Ateşin üzerine damlamasın diye ağaçtan yapılmış, tekne dedikleri ağır bir leğeni, tavanda ongura denen geçme ağacın üstüne koymuşlar. İçeri akan yağmur suları bu teknenin içinde birikmekte ve aşağıda yanan ateşe yağmur düşmesini önlemektedir. Yağmur geçtikten sonra bu kabın içine biriken suyu da boşaltacaklar.

Taşan dereleri geçemeyip evine gidemeyen ve o akşam misafir olan Osman'ı da sıcak olsun, rahat uyusun diye ateşin yanına çul ve otlardan geçici yatak yaparlar ve oraya yatırırlar. Üstte yağmur suyu ile dolan bu ağaç leğen su ile tam doldukça dengesini kayıp eder ve gece altında bir şeyden habersiz yatmakta olan misafir Osman'ın üzerine elli litreye yakın su ile birlikte devrilip düşer. Uykudan uyanan ve ne olduğunu anlayamayan Osman yanında duran elbiselerini dahi alamadan don atlet ve ıp ıslak olmuş vaziyette top sesi ile bağırarak evin hayat dediğimiz aşağı bölümünden bahçeye atlar. 

Oradan öyle bir kaçış kaçar ki, orada neler olduğunu, dereleri nasıl geçtiğini, evine nasıl gittiğini bilen yok. Kendisi de bilmiyor. Çünkü evin çatısında su dolu ağaç tekne olduğundan haberi yok. Sabahtan kalkan Hasan misafir ettiği Osman'ın olmadığını ve gündüz tavana koyduğu teknenin ateşin yanında olduğunu ve ateşin de sular içinde kalıp söndüğünü görür.

Ertesi gün Osman'ı Zadiğa ya gidip evinde görmüşler. Bu olaydan sonra ne kadar yalvarmışlarsa bizim köye daha hiç gelmemiş. Ve en son ölürken bile, altı ay kadar sonra ziyaretine gidenlere 'o zaman ben yatarken ne olduğunu, üzerime ne düştüğünü biliyor musunuz?' diye soruyormuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder