İngiliz Bilim adamına sormuşlar; “Dünyada en çok ne
isterdiniz?” Adam cevap vermiş: “Şansım olsun yeter.”
Kime yetmez ki?
Adam gider şansını Kıbrıs adasında söğüt ağacı gölgesinde uyurken bulur. Bağırır çağırır ve “Ben neler çekiyorum sen buralar da uyuyorsun. Hadi benimle geliyorsun” deyip alıp götürmek ister. Şansı gitmek istemez “Sen git, ben arkandan gelip seni bulacağım.” Der.
Adam senin mücevherlerine ihtiyacım yok. Benim şansım arkamdan gelecek." demiş.
Biraz daha gidince Kral a tekrar rastlamış "Tebaam beni niçin dinlemiyormuş, öğrenebildin mi" diye sormuş. Ona da sen bekar bir bayanmış sın, onun için seni dinlemiyorlar" diye anlatmış. “Doğrudur ben bayanım gel beraber evlenelim. Sen Kral ol, bende kraliçe olayım, beraber yaşayalım" demiş. Ona da yok. Benim şansım arkamdan gelecek" diyerek yoluna devam etmiş.
Biraz daha yürüdükten sonra ayının yanına gelmiş. Ayı ya bütün olanları anlattıktan sonra balıktan mücevherleri almadığını, kraliçe ile evlenmediğini, şansının arkasından gelip kendisini kurtaracağını anlatmış.
Ayı kendi baş ağrısını sorunca; "Senin de başının ağrısı geçmesi için, aptal bir insanın kafasını yemen gerekiyormuş" diye söylemiş. Ayı "Sen bu kadar kısmeti tepmişsin. Sen den daha aptal insan hiç olmaz." demiş ve kaptığı gibi kafasını koparıp yemiş.
Şansı sonra gelip bulmuş mu? Yoksa hiç gelmemiş mi? Bilmiyorum. Ayı nın baş ağrısının geçip geçmediğini de bilmiyorum. Bazı insanlar kanaatkar olmağı bilmezler. Aza kanaat getirmezler. Anlayanlar bu hikayeden alsınlar derslerini, anlamayanlara yine sözüm yok. İstedikleri gibi yapsınlar. Onların şansları arkadan gelip bulacak. BEKLESİNLER….
Kime yetmez ki?
Fakat her isteyen şanslı olamaz. Allah insana şansını daha
doğmadan verir. Daha iyi anlaşılması için bir hikaye anlatacağım.
Vaktiyle Anadolu da Köyün birinde yaşayan çok yoksul bir
adam varmış. Yoksulluk iyice canına tak etmiş ki iş aramağa başlamış. Uzun süre
iş bulamayınca daha da yoksullaşmış. Başka bir köyün ağası “Git
koyunlarımı otlat karnını doyururum.” Demiş.
Yoksul adam da sevinerek düz ovada ağanın koyunlarının
yanına gelince gözlerine inanamamış. Koyunların başında çoban yok. Sağda solda
kurtlar, çakallar dolaşıyor fakat koyunlara yaklaşamıyorlar. Koyunlar da bir
birlerinden hiç ayrılmadan otlamağa devam ediyorlar. Yalnız koyun sürüsünün
üstünde koyu bir bulut kümesi var.
Adam “Sürünün eski çobanı, sürünün eski çobanı!” diye
çağırır. Gökten bir cevap gelir; “Bu sürünün çobanı filan yok.”
Adam tekrar sorar; “Peki siz kimsiniz?”
Tekrar cevap gelir; “Ben sürünün üstünde ki bulut kümesi
Ağanın şansıyım. Koyunlarını koruyorum.” Der.
Allah Allah adam şaşırır ve “Peki benim şansım nerede?” diye
sorar.
Bulut kümesi halinde görünen ağanın şansı adama şöyle
söyler; “Senin şansın şu anda Kıbrıs Adasının kıyısında.”
Adam haklı olarak şansına çok kızar ve görmek için Kıbrıs ın
yolunu tutar.
Yolda bir ayı rastlar. Adama nereye gittiğini sorar. Adam da
şansını bulmağa gittiğini söyler. “Benim başım çok ağırıyor. Sebebini bir sorar mısın? Der.
Biraz daha gidince bir kral rastlar. O da “Tebaam beni
dinlemiyor. Sebebini sorar mısın?” der.
Adaya yaklaşınca bir büyük balık rastlar ve benim karnım çok
ağırıyor. Nedendir? Öğren.” Der. Adam gider şansını Kıbrıs adasında söğüt ağacı gölgesinde uyurken bulur. Bağırır çağırır ve “Ben neler çekiyorum sen buralar da uyuyorsun. Hadi benimle geliyorsun” deyip alıp götürmek ister. Şansı gitmek istemez “Sen git, ben arkandan gelip seni bulacağım.” Der.
Yolda rastlayan ayı, kral ve balığın dertlerinin çözümlerini de öğrendikten sonra geri dönerek köyüne doğru yola koyulur.
Yol da karnı ağıran balığı görünce “Senin karnında mücevherler varmış. Onun için ağırıyormuş. Gel başına bir iki vurayım geçecek.” Demiş. Balığa dokandığı gibi karnından mücevherler dökülmüş. Her taraf altın ve pırlanta ile dolmuş. Balık “Beni bu dertten kurtardın al mücevherler senin olsun hayatın kurtulur.” Demiş. Adam senin mücevherlerine ihtiyacım yok. Benim şansım arkamdan gelecek." demiş.
Biraz daha gidince Kral a tekrar rastlamış "Tebaam beni niçin dinlemiyormuş, öğrenebildin mi" diye sormuş. Ona da sen bekar bir bayanmış sın, onun için seni dinlemiyorlar" diye anlatmış. “Doğrudur ben bayanım gel beraber evlenelim. Sen Kral ol, bende kraliçe olayım, beraber yaşayalım" demiş. Ona da yok. Benim şansım arkamdan gelecek" diyerek yoluna devam etmiş.
Biraz daha yürüdükten sonra ayının yanına gelmiş. Ayı ya bütün olanları anlattıktan sonra balıktan mücevherleri almadığını, kraliçe ile evlenmediğini, şansının arkasından gelip kendisini kurtaracağını anlatmış.
Ayı kendi baş ağrısını sorunca; "Senin de başının ağrısı geçmesi için, aptal bir insanın kafasını yemen gerekiyormuş" diye söylemiş. Ayı "Sen bu kadar kısmeti tepmişsin. Sen den daha aptal insan hiç olmaz." demiş ve kaptığı gibi kafasını koparıp yemiş.
Şansı sonra gelip bulmuş mu? Yoksa hiç gelmemiş mi? Bilmiyorum. Ayı nın baş ağrısının geçip geçmediğini de bilmiyorum. Bazı insanlar kanaatkar olmağı bilmezler. Aza kanaat getirmezler. Anlayanlar bu hikayeden alsınlar derslerini, anlamayanlara yine sözüm yok. İstedikleri gibi yapsınlar. Onların şansları arkadan gelip bulacak. BEKLESİNLER….