SAYFALAR

10 Temmuz 2014 Perşembe

BENZİN BİTTİ

1996 yılı Ankara Hırsızlık Bürosu: Eski bir gelenek var. Polislerin hırsızları tanıması için her sabah Kısımda toplanılır herkes hırsızları görür ve bilahare göreve çıkılır. Benim adetimdir. Her sabah göreve çıkarken otomuzun şoförüne 'Benzinini al' diye hatırlatırım. Çünkü tecrübelerim ile sabittir. Polis her zaman hazır ve nazır olacak. Kısmımıza yeni gelen ve yeni polis olan Mehmet Ali "Her zaman ikaz ediyorsun. Ben zaten gerekli ise alıyorum, Başkomiserim" dedi. Baktım benim her sabah hatırlatmamdan rahatsız olmuş fakat pek te bir şey diyemiyor. "Tamam Mehmet Ali seni daha ikaz etmem. Fakat bir müşkülle karşılaşırsam da af etmem." dedim. Ben haklı çıkacağımı, bir gün bu söylediğine pişman olacağını yine tecrübelerimden biliyordum.

Ekip arabamız Ford minibüs. Tahkikatını yapmakta olduğumuz beş büyük koli, piyasada satılması yasak olan çalıntı ilaçlarla iki hırsız yakalanmış tahkikat yapıyoruz. İlaçları nerden çaldığını söylemiyor. Tehditlerimiz ve yalvarmalarımız neticesinde Ulus ta bir kahvede tanıştığı yeşil önlüklü 'Ahmet' isimli bir şahıstan, cüzi bir paraya satın aldığını, şahsı tanımadığını söylüyor. Yalan söylüyor fakat bir haksızlık yapmamak için hırsızın her söylediğinin neticesini almağa çalışırdım. Bunun da neticesini almak için Ulus ta Ahmet isimli şahsı gördüğü kıraathaneye giderek hayalı isim bu Ahmet'i bekledik. Şahıs olmadığı gibi tanıyanda yoktu. Yakınında Kalenin altında ki Verem Savaş Dispanseri aklıma geldi. Şahıs oradan Ulus ta ki kahveye gelmiş, ilaçları satmış olabilirdi.

Arabayı dispanserin biraz uzağına bıraktıktan sonra Polis Memuru Müjdat ile Verem Savaş Dispanserine gittim. İlk girişte üç kişi masalarında oturuyordu. "Ahmet Beyle görüşebilir miyim?" dedim. Bizi makaraya sarmağa başladılar. Meğerse bu hastane de Ahmet isminde kimse yokmuş. Adam biraz ileri gidip hakaret varı konuşmağa başlayınca baktım iş kötüye gidecek "Biz Hırsızlık Bürosunda polisleriz. Bir tahkikat için geldik. Kusura bakmayın." dedim. Tam dışarı çıkacakken bir tanesi yerinden kalktı ve yakamdan tuttu. "Polis olmakla Allah mı oldun lan?" dedi. Ve orası karıştı. Bize zorluk çıkaran bir kişiyi ve yanında bizi dövmek isteyen iki kişiyi daha yaka paça arabaya getirdik. Onları bizim almamıza zorluk çıkaran ve bizleri dövmek isteyen bir kaç kişiyi daha dövdük. Biz adamları arabamıza götürürken arabamızı görüyorum ve içinde hırsızla birlikte oturan üç tane polis arkadaşlarımın yardımını beklerken onlar hiç arabadan aşağı inmediler. Yanı bizim o boğuşmalarımızı hiç görmemişler. Halbuki bir arkadaşınız yanınızdan ayrıldı mı göz ucu ile devamlı takip edin diye her zaman nasihatler ederdim. Buna çok kızdım fakat hiç birine bir şey deyip kalplerini kırmadım. Oradan zorla almış olduğum iki kişi ile öyle sinirli bir vaziyette arabaya bindik ve İstanbul yolu üzerinde Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü önüne gelmeden önüne gelmeden şoför Mehmet Ali arabayı yavaşça sağa çekti ve durdu.

Ben arka tarafta adamlar ile hala boğuşuyordum. "Neden durdun Mehmet Ali" dedim. "Komiserim nasılda söyleyeceğim bilmem, fakat benzinimiz bitti." dedi. Şimdi buyurun siz benim yerimde olun ne yaparsınız? Orada arabadan aşağı indirdim ve "Benimle daha işin yok. İstediğin yere git." dedim. Arkamızdan yaya Emniyet Müdürlüğüne gelmiş. Bir gün Kısımda oturdu. Nede olsa yeni memurdu. Biz de yeniliğimizde hatalar işlerdik. Onlar aklıma geldi ve kendisi de defalarca af dileyince yine ekibime aldım.

Bundan sonra benim dediklerimi harfiyen uyguladı. Ayrıldıktan sonra da bazı konularda telefon açar akıl sorardı. Hanı demişler ya 'Bir musibet bin nasihatten iyidir.' diye. Umarım hayatı boyunca da uygulamıştır. Şahıslardan yakamı tutup beni dövmek isteyen ve benim iyi dayağımı yiyen Genel Müdürlükte bir Emniyet Müdür
ünün kardeşi imiş. Sonra onlarda haksızlıklarını anladılar, özür filan dilediler, o Emniyet Müdürü yanımıza geldi az daha kardeşini dövecekti, biz engelledik. Onları da af ettik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder