SAYFALAR

28 Ekim 2012 Pazar

KARDEŞİN OLSA

1974 yılı. Yer Adana Kanalköprü. Yıl başının üçüncü gecesi çok tenha olan sulama kanalının yan tarafındaki dar yolda Mersin istikametine doğru Adana Cinayet Masası Ekip arabamızla gece saat 01.00 sıralarında ilerlerken karşı tarafta karanlıkta insiz cinsiz bir yerde duran bir otomobil fark ettik. 

Kanalın karşısında olduğundan araba ile geçmemiz imkansızdı. Yaya geçmemiz de imkansızdı. Çünkü geçmek için yakınlarda bir köprü yoktu ve aramızda bir buçuk metre derinlikte sekiz on metre genişlikte kanal suyu Mersin'e kadar hızla akıp gidiyordu. Beş altıyüz metre ileri gittikten sonra adam geçebileceği kadar dar bir köprü bulduk. Arabamız orada bekldi. Ahmet Ağabey ile ben karşı tarafa geçtik. Karşı yolda 15 dakika kadar geri yürüdükten sonra bu duran aracın yanına geldik. 

Gece saat 01.00-01.30 sıraları ve zifir karanlıktı, hafiften de yağmur yağıyordu. Kendi emniyetimizi sağladıktan sonra arabadan dışarı çıkmaları için ikaz ettik. Şehir dışı olduğundan çevrede aydınlatma lambaları yok, el fenerlerimizin pili bittiğinden adamlar zor fark ediliyordu. Otomobilden dört kişi indiler. Bu şahısları ikaz ederek teslim aldıktan sonra  üstlerini aradık. Her hangibir suç aleti yoktu. Sonra ikişer ikişer kelepçeledik ve yere çöktürdükten sonra ben arabalarının yanına giderek az yanan el fenerimi açık olan arka kapısından içeri doğdurduğum zaman, arka koltukta çuval gibi bir şey gördüm. Çekerek arabadan çıkardım. 18 yaşlarında bir bayan ayakta duramıyor yatıyordu ve ben bu bayanın üzerinde ki elbiselerini sönük el fenerimin ışığıyla çuvala benzetmiştim. Halbuki bazı yerleri beyazlanmış kot giyen yarı baygın bir küçük hanımefendiydi. Arabadan çıkar çıkmaz ayakta duramadı ve yan tarafta ki yağmurdan oluşan su birikintisinin içine düşerek hep çamur oldu.

Sarhoş olduğunu sandım ve; "Bu yaşta bu kadar çok içecek ne var? Utanmıyor musunuz?" dedim ve omuzuna elim ile vurdum. Sendeledi, tekrar yere düşmemek için bana tutundu, sonra boynuma sarıldı ve ağlayarak "Niçin vuruyorsun ağabey, senin kız kardeşin, anan bacın yok mu?" dedi. Allah Allah acaba bana ne demek istemişti? "Benim kız kardeşim var fakat o şimdi evde uyuyor." dedim. Gidene kadar düşündüm. Kız da devamlı ağlıyordu. İlk defa çok büyük bir hata mı işlemiştim, acaba kız bana ne demek istemişti?

Ne ise elleri kelepçeli dört şahsı kendi arabaları ile, arabayı Polis Memuru Ahmet ağabey kullanmak suretiyle, ben de kızın elinden tutup zorla yürüterek bizim arabanın karşısına kadar getirerek orada kızı arkadaşa verip bizim otomuzla yolun karşısından, ben de bu kelepçeli dört kişinin arabalarına binerek hızla vakit kayıp etmeden Büromuza geldik. Sabıka kayıtlarına baktık bizce hiç biri aranmıyorlar ve sabıkaları da yoktu. O yakaladığımız dört kişiyi nezaret altına alıp kızı arabamızla saat 03.00 sıralarında hastaneye getirdik. Hastanede kızın midesinde ki haplar tespit edildi. Esas hayret edilecek olay yeni başlıyordu. Ailesi yılbaşında kız için kayıp baş vurusu yapmıştı. Kız sarhoş değil, kötü yolda değil, ticaret lisesinde okuyan temiz bir aile çocuğu, Köymenler'in kızı idi. (Olurda bu yazım kulağına giderse anıları yenilenmesin diye kimliğini açıklamıyorum.) intihar etmek için bir kutu hap içmişti. Ayrıca yakaladığımız yanında ki dört kişi, kötü maksatla, sarhoş diye alsalar bile, esas suçlu onlar değildi. Esas suçlu başkası, olay faili meçhul du.

Hastanede kızcağızın midesini filan yıkadılar. İki üç saat kadar sonra az da olsa kendine geldi. Bu olayın failini bulmak boynumuzun borcu olmuştu.
Kız olayı şöyle anlattı: "Yılbaşında berbere giderken akşam üstü bir ticari taksiye bindim. Adam tabanca ile tehdit ederek beni Karaisalı yoluna getirdi. Ne olduğunu bilmiyorum, bayılmışım. Uyandığım zaman dağın başında bir tarla içerisinde yapayalnızdım ve çok karanlıktı. Bir ağacın altında öyle büzülerek sabah ettim. O sabah bir saat kadar yürüdükten sonra bir otobüs durağı gördüm. Neresi olduğunu bilmiyorum. Otobüse binerek şehre geldim. Kolyemi satarak eczaneden bir kutu ilaç alıp hepsini birden içtim. İntihar etmek istiyordum. Oradan İnönü parkına gittim. Benimle yakaladığınız dört kişi, beni yarı baygınken İnönü Parkından aldıklarını ve bilmediğim bir yerlere götürdüklerini henüz hatırlıyorum. Sonra da sizler yakaladınız ve karanlıkta yürüterek arabanıza bindirdiniz" dedi.

Yanında yakaladığımız dört kişinin ifadesi ile kızın ifadeleri uyuşuyordu. İlk arabasına bindiği ticari taksi kullanan ve kızı tabanca ile tehdit ederek kaçıran kişinin detaylı bir şekilde eşgalını ve taksinin tam olarak tarifini aldık. İki kişi yakaladık, hastane de kıza göstererek teşhis ettirdik. "Bunlar değil fakat çok benziyorlar" dedi. Bu yakalanan şoförlere sanığın arabasını tarif ettik ve bu kişi yakalanmadan sizleri bırakmayız dedik. Bu kişilerden bir tanesi biri 'Kanal' taksi de çalışan bir taksi, şoförün kendisine çok benzediğini ve sahibini bildiklerini söylediler. Bu ticari taksi sahibini de yakaladık. Onlar nezarette iken taksinin sahibi bizi kendi şoförünün evine götürdü. Baktık dikiz aynasının yanında asılan mavi boncuklu aradığımız ticari taksi bahçe içinde tek katlı bir bağ evinin kapısında duruyordu. Biraz uğraştıkça kolayca olayda kullanılan ticari taksiyi bulmuştuk. Gecekondu evin kapısını sabah saat 05.00 sıralarında çaldık. Elinde poğaça ve pijamalarla kapıyı açtı. Uyanıkmış, işe çıkacakmış. Şahsı hiç bekletmeden olduğu gibi yakaladık, aldık. Bir arkadaşta arabasını aldı. Evinde arama yaptık. Eşi ve üç tane de çocukları vardı. Hepsi de hiç ses etmeden olanları izliyorlardı. Kırıkkale tabancasından başka suç unsuru yoktu. Şahsı kelepçeledik ve tabancasını zapt ettik. Şahıs gece bekçisi imiş ve ek iş olarak şoförlük yapıyormuş. Tabanca da devlet verdiği yasal tabancası imiş.

Şahısla birlikte direk Karşıyaka Hastanesine gittik. Kız bu adamı görür görmez "İşte bu şerefsiz" dedi ve düştü bayıldı. O zamana kadar adama niçin yakalandığını ne olduğunu söylememiştik. Durmadan sorular soruyor, biz cevap vermiyorduk. "Ben gece bekçisiyim." diyordu. O ilk yakaladığımız zaman ısırdığı yarım poğaça da kelepçeli elinde öyle duruyordu. Kız kendisini ve arabayı teşhis ettiği zaman durumu anladı ve  "Ağabey boğazımdan geçmiyor. Bu poğaçayı atabilir miyim?" dedi. 

Çöp kutusuna götürdüm ağzında ve elinde ki poğaçaları çöp kutusuna attı. Şahsı doktora muayene ettirdik ve rapor aldık. Boynunda olay esnasında oluşan tırnak ve darp izleri tespit edildi. Öbür zanlılarla birlikte şahısların beşi de beş sene kadar hapis kalarak mahkemeleri devam etti. Bir kaç defa şahit olarak mahkemelerine gittik. Ne ceza aldıklarını bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder